Muhammedî Aşk Nedir?
Ey Allah’ın Rasûlu! Ne mutlu Sana!
Senin aşkına duşen ve vurgunun olan,
Yuzune muştĂ‚k ve cemĂ‚line hayran olan,
DĂ‚ima hasret ve vuslat umidiyle yaşayan,
Sofralarını ve sohbetlerini Seninle susleyen,
İns’ten meleğe kadar sayısız pervĂ‚nelerin var.
* * *
Aziz Sultanım benim!
Ben şahsen Sana ve Senin her şeyine vurgunum;
Ama yeterince olmasa da, tutkun ve vurgunum.
Sensiz gonul hep huzunlu; Sensiz omur hep corak.
Sevsin Seni butun gonuller; vurulsun Sana butun insanlar.
* * *
Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’e asla doyul- maz ve Ona doyum olmaz. Yani O’nun ÎmĂ‚nındaki ihlĂ‚sına, ibĂ‚detindeki samîmiyetine, itĂ‚atindeki sebĂ‚tına, sadĂ‚katin- deki metĂ‚netine, takvĂ‚sındaki ciddiyetine, ahlĂ‚kındaki guzelliğine, şefkatindeki enginliğine, sabrındaki surekliliğine, davranışlarındaki fıtrîliğine, cemĂ‚lindeki sevimliliğine, terbiye sistemindeki mukemmelliğine, idĂ‚resindeki guzelliğine, ummetine karşı duyduğu merhametin sıcaklılığına, ozellikle de Ă‚hirette ummetine karşı gostereceği o en yuksek ve en kudsî fedĂ‚kĂ‚rlığına, yani yuce şefĂ‚atine asla doyulmaz.
Muhammedî aşk, Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i ve ona Ă‚it her şeyi, ondan başka her şeye Allah icin tercih etmek, onunla yetinip başkasına ihtiyac duymamak, bir kısım şahsî cıkarların zedelenmesi yuzunden Onu unutma- mak ve şartlar ne kadar ağır olursa olsun Onu hicbir zaman terk etmemek demektir.
Muhammedî aşk ve iştiyĂ‚k, Hz. Muhammed’siz bir omre rĂ‚zı olmamak, Onsuz olan bir mevsimi kurak gormek, Onsuz olan bir dunyayı corak saymak ve Onsuz olan bir hayatı kesinlikle icine sindirememek demektir.
Muhammedî aşk ve iştiyak, her şeyde, her seste, her renkte ve her kokuda Onu gormek, Onun arzu ve isteklerin- de, gaye ve maksatlarında fanî olmak, Onu hatırlatmayan şeyleri yabancı gormek ve Ondan kaynaklanmayan her turlu zevk ve lezzeti unutmak demektir.
Muhammedî aşka sahip olan bir kimse, bu aşk ateşini, iştiyak harĂ‚retini ve bağlılık hasretini bazan namazdaki salĂ‚t-u selĂ‚mlar ile, bazan Kur’an-ı Kerim’de Ondan bahseden Ă‚yetlerle, bazan Onunla ilgili olarak yapılan sohbetlerle veya hayĂ‚len de olsa Onunla sohbet etmekle, bazan Onun adına başkalarına infakta bulunup bir kısım kırık kalbleri sarmakla, bazan en sevdiklerini bile İslĂ‚m icin terk etmekle, bazan olumu bile hice sayıp Ona kavuşma ve Onunla obur Ă‚lemde goruşme arzusuyla ve sonra da yeniden Onunla yanıp tutuşmakla tatmin ve teskin etmeye calışır.
Nitekim kalblerinde boyle yuce bir aşkı misĂ‚fir edenler, daha doğru bir ifade ile kalblerini boyle bir aşka teslim eden sĂ‚dık ve vefĂ‚lı Ă‚şıklar, hep bu minval uzere hareket etmiş ve ruhlarında Ona karşı hĂ‚sıl olmuş olan aşk ve iştiyak ateşlerini hep bu yollarla teskin etmeye calışmışlardır.
Evet butun SahĂ‚bî ve butun İslĂ‚m buyukleri bu ateşe sahip idiler ve Ona duydukları aşk ve iştiyak ateşini ancak boyle teskin edip rahatlıyorlardı. Hem onlar Onu duşun- medikleri, Ondan bahsetmedikleri, Onu anlatmadıkları ve Onun hĂ‚tırasına bir fedĂ‚karlıkta bulunmadıkları gunleri, kendileri icin bereketsiz, uğursuz ve kapkara gunler olarak goruyorlardı. Boyle durumlarda bitkisel hayattan farksız bir gun gecirdiklerini duşunuyor, ciddi bir şekilde hayıflanıyor ve hicaplarından iki buklum oluyorlardı.
Molla CĂ‚mî, ne kadar da isĂ‚betli bir tespitte bulunuyor:
Eğer Mısır kadınları Onun nur yuzunu gorselerdi,
Ellerini değil; gonullerini parca parca ederlerdi.
Evet, şĂ‚yet Onun Yuce Ruhunu ve Mi’rac’ta rûhuna arkadaşlık yapacak ve birlikte yuce Ă‚lemleri seyre cıkacak kadar nûrĂ‚nîleşen ve yucelen mubĂ‚rek cism-i şeriflerini, diğer bir tabirle Onun temsil ettiği Hakîkat-ı Muhammediye’sini sevgiden, aşktan, şevkten ve iştiyaktan az veya cok nasibi olan insanlar, gereği gibi gorseler ve tanısalardı; o insanlar kendi ruh, kalb, gonul, zihin ve hayal Ă‚lemlerinde kendilerini meşgul eden şeylerin en buyuğunden en kucuğune kadar hepsini supurup temizlerlerdi de, o Ă‚lemlerinde sadece ve sadece Yuce Allah sevgisini ve bir de Allah’tan oturu Hz. Muhammed sevgisini yerleştirirlerdi. Butun ic Ă‚lemlerini boyle bir muhabbetle donatır ve suslerler ve bununla yetinir- lerdi de, başka bir aşka, bir iştiyĂ‚ka, bir sevgiye ve bir ilgiye asla ihtiyac duymazlardı. Âleme o muhabbetle bakar, onunla yatıp kalkar ve başkalarıyla o sevgi adına irtibat kurarlardı.
* * *
Hz. FĂ‚tıma VĂ‚lidemizin aşkı ve tutkunluğu:
Her iki cihĂ‚nın biriciği ve eşsiz incisi olan Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in, “FĂ‚tıma benden bir parcadır. Onu kızdıran beni kızdırmış olur.” (BuhĂ‚rî, fezĂ‚ilu’s-SahĂ‚be, 12) diye yucelttiği kızı Hz. FĂ‚tıma (r.a.), Sevgili Babası hastalığında bir şeyler hissetmiş olacak ki cok uzulmuş ve cok ağlamıştı.
Bir ara Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bu Cennet kadınlarının efendisi olan biricik kızı Hz. FĂ‚tıma’yı yanına cağırdı ve ona bir şeyler soyledi. Hz. FĂ‚tıma “Âh” cekerek ve cığlık atarak ağlamaya başladı. Bu defa tekrar yanına cağırdı ve ona ikinci defa bir şey daha soyledi. Hz. FĂ‚tıma vĂ‚lidemiz bu defa sevinc gozyaşı doktu ve bir “Oh” cekerek ciddi bir rahatlığa kavuştu.
Daha sonraları Hazret-i FĂ‚tıma (r.a.) VĂ‚lidemize, bunun sebebi sorulduğunda ozet olarak şoyle dedi:
- Babam beni ilk defa cağırdığında, kendisinin yakında Ă‚hiret Ă‚lemine irtihĂ‚l edeceğini soyledi. Ben de Ondan ayrı kalacağımdan oturu dayanamayıp ağladım.
Babam benim cok uzulduğumu gorunce, beni tekrar yanına cağırdı, “ImrĂ‚n kızı Meryem ile annen Hatice’nın dışında butun Cennet kadınlarının efendisi olman sana yetmez mi?” (Usdu’l-GĂ‚be, 5/ 523) dedi ve bana “Benim ehli arasında kendisine ilk ulaşacak kimse olduğum” (Tirmizî, menĂ‚kıb, 61) mujdesini verdi.
İşte bu mujdeli haber uzerine de, ben sevinip guldum ve o anda benim huzun goz yaşlarım sevinc goz yaşlarına ve ağlamalarım gulmelere donuştu.
Duşunun ki, cok yakın bir zamanda vefat edeceğini anlayan Hz. FĂ‚tıma vĂ‚lidemiz, henuz yirmi beş yaşlarında idi. Yani daha cok genc idi. Belki de henuz dunyayı tanımış değildi. Ama o mubĂ‚rek vĂ‚lidemiz, Hz. Muhammed’siz (sallallahu aleyhi ve selem) bir hayatı istemiyor ve bu yuzden de cok yakın bir zamanda Ona kavuşacağı mujdesini aldığında seviniyor, bayram yapıyor ve sevincinden Ă‚deta goklere ucuyordu.
İşte Muhammedî aşkın ve Ona duyulan iştiyakın, Ona olan tutkunluk ve vurgunluğun ve Onsuz bir hayatı istihkĂ‚r etmenin gayet carpıcı, duşundurucu ve ibret verici bir orneği..
Sakın kalkıp da bana, ‘Hz. FĂ‚tıma vĂ‚lidemiz, ne de olsa Onun kızıdır. Babasına karşı bu derece duşkun olması normaldir ve pek fazla bir şey ifade etmez’ demeyesiniz. Cunku gerek o asırda olsun gerekse sonraki asırlarda ve gunumuzde olsun Onun binlerce ve milyonlarca Ă‚şıkları, tutkunları ve vurgunları vardır.
İşte tutkunluk ve vurgunluk UmmĂ‚n’ını bağrında taşıyan bir katre:
Uhud savaşında, Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in bir dişinin kırıldığını duyan bir SahĂ‚bî, bunu icine sindiremedi de, bir kenara cekildi ve “Onun dişinin kırıldığı bir dunyada ben diş taşıyamam” diyerek, eline aldığı taşla ağzındaki butun dişlerini kırdı.
İşte Muhammedî aşk ve iştiyak, işte Onun vurgunu ve tutkunu olmak ve işte Onsuz bir hayatı ve onsuz her şeyi değersiz gormek…
* * *
YĂ‚ Rasûlallah! Senin Uhud’da kırılan o mubarek dişine bedel, icinde bulunduğum şu asırda, Senin Allah’tan alıp bize getirdiğin, harcını yıllarca kan, ter ve goz yaşlarınla kardığın ve binĂ‚sını bizzat o mubĂ‚rek ellerinle kurduğun İslĂ‚m Ă‚lemi, nerede ise taş taş ustunde kalmayacak bir şekilde yıkılmaya başlamış ve huzun ve sabır goz yaşların ile sulayarak ve bin bir guclukle ozenerek yetiştirdiğin İslĂ‚m bahcesinin havuzları kurumaya, ağacları solmaya ve bulbulleri susmaya yuz tutmuş bulunmaktadır.
Ama butun bu yıkılışlar ve harĂ‚beler karşısında, Seni “tanıyor ve seviyor” gibi gorunen benim, kılım bile kıpırdamamaktadır. Yani bunca yıkılışları sadece izlemekle yetinmekte, îmĂ‚n ve hayĂ‚ adına can cekişmekte olan neslin her gun biraz daha insanlıktan uzaklaşması karşısında hĂ‚lĂ‚ can kaygısına duşmekte, her tarafı kasıp kavuran fitne ve fesatların onune gecmek icin ciddi ve kalıcı her hangi bir cĂ‚re aramamakta; hattĂ‚ cĂ‚re aramak şoyle dursun, hĂ‚lĂ‚ dunyevi zevkler ve nefsĂ‚nî safĂ‚lar peşinde koşmakta ve gununu gun etmeye calışmaktayım. Diğer bir ifĂ‚de ile Sensiz olan denî bir hayata -hem de zararını ve mĂ‚nĂ‚sızlığını pek cok defa gorduğum halde- rĂ‚zı olmaktayım.
İşte ey benim Aziz Efendim! Duyarsızlığımdan ve vefĂ‚sızlığımdan dolayı hic olmazsa Yuce ZĂ‚tınızdan ozur dileyim de, Seninle olan irtibatım tamamen kopmuş olmasın. Cunku biliyorum ki, Sen gercekten cok, ama pek cok vefĂ‚lısın. Benim bağlılık adına gosterdiğim bu kadarcık bir ozru bile kabul edersin. Hem umit ederim ki, bir kerecik dahi olsun şu dunyada bana nûr yuzunu ve mutebessim cehreni gosterir ve inşĂ‚allah Ă‚hirette de bana ve benim gibilerine şefĂ‚at elini uzatırsın.
* * *
__________________