Nefse mertebeler verilebilir. Bununla kastedilen, nefsin terbiye edildikce mertebece olgunlaşabileceğidir. Fakat, nefis bir makamda sabit durmaz. Bu mertebeler arasında gider gelir. Yukselişler, duşuşler yaşar. İnsan her zaman alay-ı illiyyin ile esfel-i safilin arasında ucsuz bucaksız bir merdivenin basamakları arasında inişler cıkışlar yaşar. Bu durum, insanın melek olmadığının ve imtihan dunyasında bulunduğunun gostergesidir. Bu cercevede hic kimse benim nefsim arınmıştır diye kendisini diğer insanlardan ayrı bir sınıfa koyamaz. Yani hic kimse nefsim zekiyedir diyemez.
Nefse mertebeler verilirken Hazret-i Yusuf AleyhisselĂ‚m ile boy olcuşmek-–hĂ‚şĂ‚—asla kast edilmemiştir. Kast edilen nefsin olgunluk derecelerini tesbit etmektir. Nefsin olgunluk dereceleri tesbit edilirken yine Kur’Ă‚n’dan istifade edilmiştir.
Nefsi; 1-Nefs-i EmmĂ‚re1 (kotulukleri emredici), 2- Nefs-i LevvĂ‚me2 (kendisini kınayan), 3-Nefs-i Mulhime3 (ilhama mazhar olan), 4- Nefs-i Mutmeinne4 (itminana ermiş, olgunlaşmış), 5-Nefs-i RĂ‚ziye (rızĂ‚ makĂ‚mına ermiş), 6- Nefs-i Marziye5 (kendisinden rĂ‚zı olunan), 7- Nefs-i KĂ‚mile6 (kemĂ‚le ermiş nefis) olmak uzere yedi makamda inceleyen İslam Buyukleri, bu makamları Kur’Ă‚n’dan suzup cıkarmışlardır.
Nefsin bu sıfatları hic şuphesiz durağan değildir. Yani bu sıfatları bir merdivenin basamakları kabul ettiğimizde, nefisler icin yukseliş ve iniş, olume kadar her zaman mumkundur. İman, ibadet ve taat yukselişine; isyan, tuğyan ve gunahlar inişine neden olur. Nefs-i emmĂ‚renin, levvĂ‚me, mutmainne veya daha yuksek makamlara yukselişi halinde bile, silĂ‚hlarını ve cihĂ‚zĂ‚tını asĂ‚ba devrettiğini beyan eden Bediuzzaman Hazretleri, asĂ‚b ve damarların o vazifeyi, yani “emmĂ‚re” vazifesini omrun sonuna kadar gorduğunu, dolayısıyla nefs-i emmĂ‚re coktan olmuş olsa bile eserlerinin damarlarda yaşadığını; bundan dolayı cok buyuk asfiyĂ‚nın ve evliyĂ‚nın nefisleri “mutmainne” makĂ‚mında oldukları halde, nefs-i emmĂ‚reden şikĂ‚yet ettiklerini kaydeder.7
Said Nursî Hazretlerine gore, “Nefislerinizi temize cıkarmayın”8 Ă‚yeti, nefsin en ilkel haline karşı bizi uyarmaktadır. Şoyle ki: İnsan cibilliyeti ve fıtratı hasebiyle nefsini sever. HattĂ‚ evvelĂ‚ yalnız nefsini sever; başka her şeyi nefsine fedĂ‚ eder. MĂ‚buda lĂ‚yık bir tarzda nefsini metheder. MĂ‚buda yaraşan bir tenzîh ile nefsini ayıplardan tenzih eder ve berî gorur. Elden geldiği kadar kusurları kendine lĂ‚yık gormez ve kabul etmez. Nefsine tapar bir tarzda kendini şiddetle mudafaa eder. HattĂ‚ fıtratında derc edilen ve yalnız MĂ‚bud’unun hamd ve tesbihi icin kendisine verilen duyguları ve istidĂ‚tları kendi nefsine sarf ederek, “Nefsinin arzusunu kendine İlĂ‚h edinip her emrine uyan kimseyi gordun mu?”9 sırrına mazhar olur.
Neticede, gercekte “acz” icinde yuvarlanan nefis, kendisini ustun gorur, kendisiyle gururlanır, kendisini beğenir. Oysa kulluk makĂ‚mı, Allah’ın azameti ve buyukluğu karşısında, kendi acziyetini idrĂ‚k etmeyi gerektirmektedir.
İşte bu mertebede nefsin tezkiyesi ve terbiyesi, nefsi tezkiye etmemektir, yani nefsi gunahlardan berî gormemektir. Yani nefsi temize cıkarmamaktır. Nefsin gunahlardan arınması ve temizlenmesi icin bu şarttır. Cunku, “acz” icinde olduğunu idrĂ‚k eden nefis, gururlanmaz, kendisini buyuk gormez; “ubûdiyet” (Allah’a kulluk) yoluna girer. Ubûdiyet yolu ise onu, mahbûbiyete, yani Allah sevgisine mazhar olma makĂ‚mına yukseltir.
Dipnotlar:
1- Yûsuf Sûresi: 53; Şems Sûresi:10
2- KıyĂ‚me Sûresi: 2; Tevbe Sûresi: 118
3- Şems Sûresi: 8
4- Fecr Sûresi: 27
5- Fecr Sûresi: 28
6- Şems Sûresi: 9
7- MektûbĂ‚t, s. 316
8- Necm Sûresi: 32
9- FurkĂ‚n Sûresi: 43
__________________