Kelam/soz, yaratılışın hem başlangıcı hem de gayesidir. Varlık, soz ile bu Ă‚leme adım atmış, yaratılış sozle başlamıştır. Yaratılışın başlangıcı, yokluğun bağrına atılan “kun/ol” sozudur.1 Allah, konuşma kabiliyetini yalnızca insanlara bahşetmiştir. “O, insanı yarattı; ona beyanı/konuşmayı oğretti”2 Ă‚yetinde yaratılışla birlikte insana bahşedilen en buyuk nimetin konuşma kabiliyeti olduğu bildirilmiştir. İnsan soz ile bezenmiş ve soz ile teklife muhatap kılınmış ve kurtuluşa kelime-i tevhid ile yani tevhid sozuyle ulaşmıştır. “Kudret kaleminin ucundan yokluğa akan murekkebin ilk damlası beyan, Yaratıcıyla-yaratılan arasındaki sırlı munasebeti keşfedip ortaya koyan da yine beyandır.”3 ifadesinde dile getirildiği gibi soz, hem kĂ‚inatın başlangıcı hem de bilinmezleri bilinir hale getiren sırlı bir anahtardır.
Yaratılışla birlikte konuşma kabiliyetine mazhar olan insan, aynı anda soze/kelam’a da muhatap kılınmıştır. İlk insan Âdem (aleyhi ve alĂ‚ nebiyyine es-salatu ve’s-selĂ‚m), kendisine vahiy indirilmiş ilk peygamber, bir başka deyişle ilahi hitabın ilk muhatabı, kendisiyle ilk konuşulmuş (mukellem) ve beyan kabiliyeti verilmiş ilk insandır.4 Hazreti Adem’e (aleyhi's-selĂ‚m) varlıkların isimleri oğretilerek talim sureci başlamıştır.5 Ancak bu kullî bir talimdir. Eşyanın yalnızca adları oğretilmiş; mĂ‚hiyetleri hakkında tafsilatlı bilgi verilmemiştir. Tafsil, daha sonra indirilen vahiylerle beyan edilmiştir. İnsanoğlu, vahyin aydınlığı ve yaratılışına konulan oğrenme kabiliyeti ile bilgiyi coğaltarak tafsile ulaşmıştır. Bilginin vahiyle nasıl tekĂ‚mul ettiği şoyle ifade edilmiştir: “Hazreti Âdem’de icmalen tecellî eden ilim ve beyan hakikati, Kur’Ă‚n vesayetinde Hazreti Ruh-u Seyyidi’l-EnĂ‚m’la tafsile ulaşmış, beklenen meyvesini vermiş ve hukmunu tam icra etmiştir.”6
Beyan nedir?
Bilmenin ilk safhası bir şeyin adını bilmektir. Daha sonra mĂ‚hiyetinin “beyan”ı ile o şeyin bilinmesi tamamlanmış olur. Beyan, kelimesi bĂ‚ne fiilinin masdarı ya da ebĂ‚ne veya beyyene fiillerinin ism-i masdarıdır. Beyan, acık ve Ă‚şikar olmak anlamına gelir. Beyan, gecişli bir fiil olarak da kullanıldığı icin acıklamak anlamını da ifade eder. Beyan, konuşanın muhataba maksadı acıklaması, kapalı olanı acıklama ya da mĂ‚nĂ‚yı izhar etme gibi anlamlara gelmektedir. Ancak beyandaki acıklama zekice yapılmış bir acıklamadır. Bir hakikati ya da bir mĂ‚nĂ‚yı zeka ve fetanetle izah etmeye beyan denilir.7 Delil anlamına gelen “el-Beyyine” kelimesinin, bir goruşe gore, beyan masdarından gelmesi de beyanın delile dayalı bir acıklama olduğunu gostermektedir. Nitekim beyyine, “kendisi gayet acık ve aşikĂ‚r olan ve bir davayı acık bir surette ispat eden yani kendi beyyin, gayrı mubeyyin olan delil-i vĂ‚zıh” şeklinde tanımlanmıştır.8 Bu durumda beyanı, yalnızca bir acıklama olarak gormemek, bir acıklama modeli kabul etmek gerekecektir.
Sozdeki acıklık gibi fiil ve davranışlardaki acıklık da onemlidir. Beyan kelimesi ile, bir goruşe gore, aynı kokten gelen tebyîn masdarında tesebbut ve teenni anlamı da vardır.9 Teenni ise sozde olabileceği gibi davranışlarda da olabilir.
Kur’Ă‚n-ı Kerim’de uc yerde “beyan” kelimesi gecmektedir, Rahman sûresinde (Ă‚yet 4) gecen beyan, konuşma kabiliyeti, Âl-i İmrĂ‚n sûresindeki (Ă‚yet 138) “İşte bu butun insanlara yoneltilmiş bir acıklamadır” Ă‚yetinde acıklama, KıyĂ‚met sûresinde ise (Ă‚yet 19) “Sonra onu (Kur’Ă‚n’ı) acıklamak da Bize ait bir iştir” Ă‚yetinde de Kur’Ă‚n’ın tefsiri ve acıklaması anlamlarındadır.10
Beyan, bazen nesneler hakkında o gune kadar bilinmeyen hususların değişik bir soyleyişle, bedî’ bir uslupla ortaya konulmasıyla gercekleşir. Zaten acıklamanın guzelliği ile ifade guzelliğini birbirinden ayrı duşunmek guctur. Bu nedenle beyan anlatım ve uslûp guzelliği mĂ‚nĂ‚sında da kullanılmıştır.
Beyan-Rahmet İlişkisi
Beyan ile rahmet arasında yakın bir alĂ‚ka vardır. CenĂ‚b-ı Hak, “Ey Resûlum, işte sana bu kutlu kitabı indirdik ki her şeyi acıklasın (tibyĂ‚nen) ve doğru yolu gostersin, Muslumanlara rahmetin ve mujdenin ta kendisi olsun”11 Ă‚yetinde Kur’Ă‚n’ın her şeyi acıklamasının insanlar icin rahmet olduğunu ifade etmiştir. İnsanın yaratılışında ve simasında CenĂ‚b-ı Hakk’ın RahmĂ‚n ismi tecelli ettiği gibi, insana beyan kabiliyeti verilmesinde de Rahman isminin tecellisi vardır. Nitekim, RahmĂ‚n sûresinin hemen başındaki “Rahman Kur’Ă‚n’ı oğretti, insanı yarattı, ona konuşmayı oğretti” Ă‚yetlerinde Kur’Ă‚n, insanın yaratılışı ve konuşma ile Rahman ismi arasındaki alĂ‚kaya işaret edilmektedir. Butun Ă‚lemlere rahmet olarak gonderilen Resûl-i Ekrem Efendimiz’deki rahmet tecellilerinden birisi de O’na verilen beyan kabiliyetidir.
Peygamber Efendimiz’e ozel bir beyan kabiliyeti verildiği gibi ilahi bir tavzifle tebyîn yetkisi de verilmiştir. Tebyîn, gecişli bir kalıp olarak, bir şeyi acıklamak anlamındadır. “Sana da ey Resûlum bu zikri indirdik ki kendilerine indirileni insanlara acıklayasın (li tubeyyine)”12 Ă‚yetinde olduğu gibi insanlara indirilen Kur’Ă‚n’ı acıklama yetkisi Resûl-i Ekrem Efendimiz’e CenĂ‚b-ı Hak tarafından verilmiştir. Kendisine verilen soz soyleme kabiliyetini Allah Resûlu (sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem), “Bana cevĂ‚mi’u’l-kelim verildi” hadisiyle ifade etmiştir. CevĂ‚mi’ul-kelim, hem Kur’Ă‚n hem de Allah Resûlu’nun sozlerindeki cĂ‚mi ifadelerdir.13 CĂ‚mi, yani cok farklı mĂ‚nĂ‚ları ihtiva eden ozlu sozler soyleme kabiliyeti Peygamber Efendimiz’in hususiyetlerinden birisidir.
Saadet asrına gelinceye kadar insanlık Ă‚lemi bir cihetle ummî idi. Ozellikle Cahiliye Arapları ummi bir kavimdi. Basit bilgi, saf hikmet onlar icin kĂ‚fiydi. Allah TeĂ‚lĂ‚, ummîlere aralarından ummi Peygamber’i (sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem), onlara Kitab’ı ve hikmeti oğretmesi icin gondermiştir.14 Kur’Ă‚n-ı Kerim’de, Kitapla birlikte anılan hikmet ile kastedilen sunnet’tir. Allah TeĂ‚lĂ‚’nın Peygamberi’ne indirdiği hikmet, varlık Ă‚lemi ve ulvi hakikatlerin beyanıdır. Sukûtu ve tefekkuru konuşmaya tercih eden, konuştuğunda kısa ve oz ifadelerle maksadını ifade eden Peygamber Efendimiz’in (sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem) binlerce sozu muhafaza edilmişse, her sozu ilĂ‚hî maksatları acıklayan, varlığı anlamlandıran bir hikmet kabul edildiği icindir. Hikmetin Kitap ile birlikte zikredilmesi de Kur’Ă‚n’ın nuzûlunden sonra hikmet yoluyla hakikate ulaşmanın ancak sunnetle mumkun olacağını gostermektedir. Ezelî hikmet Hazreti Muhammed’e (sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem) verilmiş; hakikati beyan yetkisi O’na tahsis edilmiştir. “Biz her peygamberi, kendi milletinin lisanı ile gonderdik, ta ki onlara hakikatleri iyice acıklasın”15 Ă‚yetinde ifade edildiği gibi butun peygamberler gibi o da kavmine anladıkları lisanla, en guzel şekilde hitap etmiştir. Allah Resûlu’nun kavmine anladıkları lisanla ve acık bir uslupla hitap etmesi onlar icin buyuk bir rahmettir.
Edeb ile rahmet arasında da yakın bir alĂ‚ka vardır. Edebin hale yansıması rahmet, dile yansıması ise fesahat ve belagat şeklinde tezahur etmektedir. Arap edebiyatını ve tarihini cok iyi bilen Hazret-i Ebû Bekr (r.a), Peygamber Efendimiz’in (sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem) konuşmasındaki guzelliğin, şair ve ediplerle mukayese edilmesinin imkĂ‚nsız olduğunu gorerek, bir gun Peygamberimiz’e “Senden daha guzel konuşan birisini gormedim; seni kim edeblendirdi?” diye sorunca; Allah Resûlu (s.a), “Edebi bana Rabbim oğretti ve en guzel edebi bana verdi” diye cevap vermiştir.16 Burada edeb kelimesi ile “guzel soz soyleme” kabiliyetinin kaynağının yaratılıştan gelen hulkî ve ahlaki ozellikler olduğuna işaret edilmiştir. Soz soyleme sanatı insanların fıtratına konulmuş bir melekedir. İnsanlar, tekellum ile fıtratlarında olanı dışarıya yansıtırlar, ic dunyalarını acık ederler. Lisan ile yaratılışta var olan dile getirilir. İnsan fıtratında bulunan ozellikler dil ile acığa cıkar. Yaratılışında şairlik ozelliği bulunmayan kişilerin şiir soyleyebilmesi mumkun olmadığı gibi, fıtraten hakîm olmayanın hikmetli soz soylemesi de imkĂ‚nsızdır.
Beyanın Buyusu
Beyan, bazen oyle etkilidir ki, dile getirilen husus muhataplar uzerinde sanki ilk defa duyuluyormuş hissi uyandırır. Soz, insanın varlıkla temasını sağlar. Var olan şeylerin beyan ile farkına varırız. Sihirli bir ışık gibi beyan, sırlı hakikatlerin keşf edilmesini sağlar. Peygamber Efendimiz (sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem), etkili ve guzel bir uslûpla maksadını anlatan birini dinleyince, “Beyanın oylesi vardır ki, sanki sihirdir” buyurarak, beyanın bu gucune ve buyusune işaret etmiştir.17 Cahiliye Arapları, anlayamadıkları gucleri, acıklayamadıkları olayları sihir olarak nitelendirmişlerdir. Efendimiz, gercekte insanlar uzerinde sihir ve buyu etkisi yapan bir şey varsa onun da beyan olduğunu soyleyerek, beyanın gucune duyduğu hayranlığı dile getirmiştir.
Sozde oyle bir sihir etkisi vardır ki, tek bir soz insanın hayatını değiştirebilir, hatta cennetlik mi cehennemlik mi olduğunu belirleyebilir. Soylenen bir tek soz insana ebedi cenneti kazandırabileceği gibi cehenneme gitmesine de sebep olabilir. Hatta HassĂ‚n b. SĂ‚bit (r.a) hakkındaki “Allah, Cibrîl ile HassĂ‚n’ı teyid ediyor” hadisinde de belirtildiği gibi guzel sozle melekler arasında sırlı bir bağ vardır.18
Allah TeĂ‚lĂ‚’yı tesbih, takdis ve tahmid ifadeleriyle anmak da sadakadır. Allah’ın anıldığı kelimelerin oyle bir değeri vardır ki, ahiretteki karşılığı mizĂ‚nda her şeyden daha ağır gelir. Sozun değerini bilen Allah dostları, dinledikleri guzel bir soz icin dunyevi her şeyini feda etmeyi goze almışlardır. Hazreti İbrahim (a.s), yanına gelen meleklerin “Subbûhun Kuddûsun Rabbu’l-melĂ‚iketi ve’r-Rûh” diye zikrettiğini duyunca bir defa daha duyabilmek icin malının ucte birini bağışlayacağını soyler; melekler aynı tesbihi tekrarlayınca Hz. İbrahim, bir defa daha duyabilmek icin butun malını bağışlayacağını soyler.19
Guzel sozde oyle bir iksir vardır ki, bazen insana sadaka sevabı kazandırır. Allah Resûlu (sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem) “Guzel soz sadakadır” buyurmuştur.20 Sozle insanlara yardımcı olmak, yol gostermek de sadakadır. Nitekim Resûl-i Ekrem (sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem) “Halini anlatamayan bir kişinin yerine konuşmak/beyan, sadakadır” buyurarak, başkası yerine konuşma ve ona yardımcı olmanın da sadaka sevabı kazandırabileceğini ifade etmiştir.21
Gunumuzde bilginin coğalması ve bilgiye ulaşma imkĂ‚nlarının artmasıyla birlikte bilgi eski değerini yitirmeye başlamış; uslûp guzelliği, ikna edici anlatım ve tutarlı acıklama modelleri, bir başka deyişle beyan daha fazla itibar gormeye başlamıştır. Bu acıdan Resul-i Ekrem’in hayata ve varlık Ă‚lemine dair acıklama modelleri olan hadisleri hem ihtiva ettikleri hikmetler hem de edebi ozellikleri itibarıyla daha bir ehemmiyet kazanmıştır.
Beyanın Tesiri
Bir sozun gucu ve değeri yalnızca edebî guzelliğiyle sınırlı değildir. Soze kıymet kazandıran unsurlardan birisi de makamdır. Sozun kime ve nasıl soylendiği de son derece onemlidir. Nitekim Allah Resûlu (sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem), cihadın en faziletlisinin, her yerde hakkı soylemek ve adalet uzere konuşmak olduğunu belirtmiştir.22
Ayrıca uzerine konuşulan konunun mĂ‚hiyeti de sozun onemini artıran hususlardandır. Peygamber Efendimiz, Kur’Ă‚n’ı beyan etmiş; Ă‚hiret Ă‚lemini anlatmış ve kĂ‚inatın sırlarını acıklamıştır. Metafizik hakikatleri dile getirmenin yanında ahlaki ve ameli beyanlarda bulunmuştur. Birbirinden farklı alanlarda aynı derecede hikmetli sozler soylemesi O’nun beyan kabiliyetinin eşsizliğini gostermektedir.
Sozun yalnızca fasih ve bediî guzelliğe sahip olması yeterli değildir. Soz, her şeyden once doğru, hikmetli, Ă‚dil ve hak olmalıdır. Peygamber Efendimiz, neşeli ve ofkeli de olsa her zaman hakkı soylemiştir.23
Sozun gucu, kalp ile lisan birliğindedir. Sozun kalpteki duygu ve duşunceyi yansıtması, sozu etkili ve sahih kılar. Peygamber Efendimiz, Hazret-i Omer (r.a) hakkında “Allah azze ve celle, hakkı Omer’in lisanı ve kalbi ile dile getirdi (darebe bi’l-hakkı)”24 buyurarak, kalb ve lisan birliğinin onemine işaret etmiştir. Nitekim Kur’Ă‚n-ı Kerim’de de şairler, hayallerin peşinde koşmak ve yapmayacakları sozleri soylediklerinden dolayı kınanmıştır.25
Sonuc
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Kur’Ă‚n-ı Kerim’in kendisine verdiği beyan yetkisi ile varlık, insan ve hayatı acıklamıştır. Bu sebeple asırlar onun sozlerini eskitememiştir. Zaman icinde O’nun sozleri yitik hikmet haline gelmemiş ya da eskilerden kalma sozlere donuşmemiştir. Aksine insanın ve hayatın hakikati anlaşıldıkca, hadislerdeki psikolojik ve sosyolojik tahlillerin isabeti ve onemi daha da artmıştır. Onun sozleri her zaman yeni (hadîs) ve hikmetleri cĂ‚mi olma ozelliğini muhafaza etmiştir.
Kainatın sırları aralandıkca, Allah Resûlu’nun kainatla ilgili acıklamalarının vakıaya mutabakatı ortaya cıkmıştır. Zira o, beyan doneminin Peygamberi’dir. Onun acıkladığı hakikatlerin değişmesi, bildirdiği haberlerde yanılması, kısaca beyanlarının gercek dışı olması mumkun değildir.
Beyan, yaratılışla birlikte fıtrata konulmuş ilahi bir bağıştır. Beyan kabiliyeti, fiilî ve lisanî dua vesilesiyle CenĂ‚b-ı Hakk’ın lutfuyla inkişaf eder. Beyanın meyvesi ise sozun tesirindedir. Sozun tesiri ise kalb-lisan uyumuna bağlıdır.
__________________