İslĂ‚m şahsiyet ve karakterini sergileyen kĂ‚mil mu’minlerin en muhim vasıflarından biri, hic şuphesiz ki comertliktir. Hadîs-i kudsîde şoyle buyrulmuştur:

“Bu din (yani İslĂ‚m), ZĂ‚tım icin secip rĂ‚zı olduğum dindir. Ona ancak comertlik ve guzel ahlĂ‚k yakışır. Musluman olarak yaşadığınız muddetce onu, bu iki hasletle yuceltiniz!” (Heysemî, VIII, 20; Ali el-Muttakî, Kenzu’l-UmmĂ‚l, VI, 392)

***

CenĂ‚b-ı Hak bizlere Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i tanıtırken, O’nun “Raûf” ve “Rahîm”, yani cok şefkatli ve son derece merhametli olduğunu bildirmektedir. Dolayısıyla bizim de Peygamber Efendimiz’in rahmet, şefkat ve merhametinden hissedĂ‚r olmamızı arzu etmektedir. Bu sebeple ummet-i Muhammed olarak bizlere duşen vazife, gonullerimizden butun yaratılanlara rahmet tevzî edebilmektir. Zira îmĂ‚nın ilk meyvesi merhamet, merhametin en belirgin alĂ‚meti ve en olgun tezĂ‚huru “infak”tır.

***

İnfak, malın ve canın AllĂ‚h’a adanışıdır. İnfĂ‚k edilen mal veya imkĂ‚nlar, ebedî saĂ‚detin sermĂ‚yesidir. Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚, bu saĂ‚dete nĂ‚iliyetin yoluna işaret etmek uzere şoyle nasihat eder:

“Hazret-i Peygamber buyurdu ki:

«KıyĂ‚met gunu (infĂ‚kı ve sadakası mukĂ‚bilinde kendisine) verilecek mukĂ‚fĂ‚tı iyiden iyiye bilen; (aynı zamanda) bir verdiğine karşılık on verileceğine inanan kişi, her zaman comertliğini turlu turlu şekilde artırmanın huzur ve gayreti icinde olur.

Cimrilik ise Peygamberimiz’in mujdelediği mukĂ‚fatları gormemektir. (Basîretsiz bir bakışla, verdiği malının tamamen kaybolduğunu sanmaktır.)

Demek ki, kalp gozu gorenden başkası cimrilikten kurtulamadı.”

***

Unutmayalım ki dostluk, sevenin sevilende kendi husûsiyetlerini gormesinden kaynaklanır. Bizler, CenĂ‚b-ı Hakk’ın rahmetinin uzerimizde tecellî etmesini istiyorsak, AllĂ‚h’a Habîb/sevgili olmuş bulunan Âlemler Sultanı Efendimiz’in guzel ahlĂ‚kıyla ahlĂ‚klanmanın gayretinde olmalıyız. Zira O -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, hayatı boyunca kendisinden bir şey istendiği zaman, aslĂ‚ “yok” dememiştir. Oyleyse bizim de icerisinde bulunduğumuz bu RamazĂ‚n-ı Şerîfte daha cok infĂ‚k etmeye, daha fazla gonle girmeye gayret etmemiz elzemdir.

***

Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Medîneʼde -dilese- en mureffeh hayatı yaşayabilirdi. Zira ganimetlerin beşte biri AllĂ‚hʼın emriyle Peygamber Efendimizʼe[1] tahsis edilmişti. Ayrıca kendisine nice hediyeler de gelirdi. LĂ‚kin Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, hicbir mecburiyeti olmadığı hĂ‚lde, gelen bu ganimet ve hediyeleri hemen AshĂ‚b-ı Suffeʼye ve muhtaclara infĂ‚k eder, ondan ancak kifĂ‚yet miktarını evine ayırırdı. HattĂ‚ evine ayırdığını da, daha sonra gelen bir başka fakire infĂ‚k ettiği olurdu. Yuksek mesʼûliyet ve merhameti sebebiyle, ummeti ac ve muhtacken kendisi huzur bulamazdı.

Hazret-i Âişe-radıyallĂ‚hu anhĂ‚- VĂ‚lidemiz şoyle nakleder:

“Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-’in Ă‚ile efrĂ‚dı, Medîne’ye geldiği gunden vefat ettiği Ă‚na kadar, uc gun arka arkaya buğday ekmeğiyle karnını doyurmadı.” (Muslim, Zuhd, 20)

***

CenĂ‚b-ı Hak, kendisine yakın kullarından olabilmemiz icin sevdiğimiz şeylerden infĂ‚k etmemiz gerektiğini bildirerek şoyle buyurur:

“Sevdiğiniz şeylerden infĂ‚k etmedikce, aslĂ‚ birr’e (hayrın zirve seviyesine) erişemezsiniz. Her ne infĂ‚k ederseniz; şuphesiz Allah, onu hakkıyla bilir.”
(Âl-i İmrĂ‚n, 92)

Hadîs-i şerîfte de şoyle buyrulmuştur:

“Comert insan, AllĂ‚h’a, Cennetʼe ve insanlara yakın; Cehennem ateşine uzaktır. Cimri ise, AllĂ‚h’a, Cennetʼe ve insanlara uzak; Cehennem ateşine yakındır! CĂ‚hil comert, Allah TeĂ‚lĂ‚’ya cimri Ă‚bidden daha sevimlidir.” (Tirmizî, Birr, 40/1961)

***

CenĂ‚b-ı Hak, rızkın temini hususunda mahlûkĂ‚tı birbirine vesîle kılmıştır. Dolayısıyla muhtĂ‚cı gozetmek, Allah TeĂ‚lĂ‚’nın bizlere olan ihsanlarından onlara pay ayırabilmek, buyuk bir fazîlettir. Zaten muhtacların feryatlarına tesellî olmadıkca mu’minin rûhu da tesellî bulamaz.

Hazret-i MevlÂn ne guzel buyurur:

“Şunu iyi bil ki, bedenden, maldan, mulkten kaybetmekte, ziyĂ‚na uğramakta rûha fayda vardır; onu vebĂ‚lden kurtarır. Mal; bağışlamakla, infĂ‚k etmekle, gorunuşte elden cıkar gider ama, onu verenin gonlune yuzlerce mĂ‚nevî hayat gelir!”

***

Gunumuzun en buyuk mĂ‚nevî hastalıklarından biri, comertlik ve infaktan uzak kalmak sebebiyle kalplerin katılaşmasıdır. Kalp katılığının tedĂ‚vîsini ise Rasûl-i Ekrem -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle bildirmiştir:

“Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan, fakiri yedir, yetimin başını okşa!..” (Ahmed bin Hanbel, Musned, II, 263)

Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚ da Ă‚deta bu hadîsin şerhi mĂ‚hiyetinde şoyle buyurur:

“Fakr u zarûret icinde boğulan gonuller, dumanla dolu bir eve benzer. Sen onların derdini dinlemek sûretiyle o dumanlı eve bir pencere ac ki, onun dumanı cekilsin ve senin de kalbin rakikleşip rûhun incelsin.”

***

İnfĂ‚k edilmeyen mal, dura dura bozulan, kokuşup kirlenen suya benzer. Şeyh SĂ‚dî ne guzel soyler:

“Para yığmakla yukseleceğini sanma. Duran su fenĂ‚ kokar. Bağışlamaya calış. Akan suya gok yardım eder. Yağmur yağdırır, sel gonderir, onu kurutmaz.”

***

İnfĂ‚k eden kimse, infĂ‚kı alan kimseye karşı derin bir teşekkur hissiyĂ‚tı icinde olmalıdır. Zira bu sĂ‚yede kendisi mes’ûliyetten kurtulup, niyeti olcusunde buyuk bir ecre nĂ‚il olmaktadır. Dolayısıyla infĂ‚k ederken, Şeyh SĂ‚dî’nin şu ifĂ‚delerini akıldan cıkarmamak îcĂ‚b eder:

“Birisine iyilik ettiğin zaman; «–Ben efendiyim, beyim; o bana muhtactır!» diye buyuklenme! Zaman kılıcı, o muhtac kimseyi vurmuş deme! Zira vuran kılıc henuz kınına girmemiştir; mumkundur ki o kılıc bir gun seni de bicer.”

“Kapına bir garip gelirse, eli boş gonderme. Allah gostermesin, belki bir gun sen de garip olur, kapıları dolaşırsın. Gonlu yaralı olanların hatırlarını sor, onlara bak. Belki bir gun sen de o vaziyete duşersin.

Sen ki bir şey istemek icin kimsenin kapısına gitmiyorsun; buna şukrĂ‚ne olarak, kapına gelen yoksulu kovma, ona surat asma, onu tebessumle karşıla…”

***

MevlĂ‚nĂ‚ Hazretleri, nĂ‚zik bir hĂ‚let-i rûhiye ile yapılan infĂ‚kın bereketini ne guzel ifĂ‚de buyurur:

“Sen varlığını, malını ve mulkunu guzelce infĂ‚k et de, bir gonul al! Ki o gonlun duĂ‚sı, mezarda, o kapkara gecede sana ışık versin, nûr olsun!..”

O hĂ‚lde infĂ‚k ederken, nasıl ki malımızı veya imkĂ‚nlarımızı muhtactan esirgemiyorsak, bir tebessumu ve azıcık bir nezĂ‚keti de esirgememek îcĂ‚b eder.

***

MuhtĂ‚cın bize gelip de ihtiyacını arz etmesini, Hakk’ın bize husûsî bir lûtfu olarak telĂ‚kkî etmek ve bunu Hakk’a kulluk şerefi bilmek gerekir. Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚ ne guzel buyurmuştur:

“Yoksul kişi comertlerin aynasıdır. Sakın aynaya karşı gonul kırıcı sozler soyleyerek onu buğulandırma.”

“Yoksul kişi nasıl comertlik ve iyiliğe muhtac ise, comertlik ve iyilik de yoksul kişiye muhtactır. Guzeller, guzelliklerini seyretmek icin nasıl tozsuz, passız, parlak bir ayna ararlarsa, comertlik de yoksulları, zayıfları oylece aramaktadır.”

“AllĂ‚h’ın comertlik tecellîsinin tezĂ‚huru, fakirlerdir. O fakirler ki kerem sahiplerine murĂ‚caat ederler. Dertlerini onlara acarlar. Boylece hamiyetli zenginler icin saĂ‚det yollarını hazırlarlar.”

***

Şeyh SĂ‚dî’nin, infĂ‚kı nîmet bilme hususundaki şu nasihati cok hikmetlidir:

“Seni hayır işlemeye muvaffak kıldığı icin AllĂ‚h’a şukret. Zira Hak TeĂ‚lĂ‚ seni lûtuf ve ihsĂ‚nıyla boş bırakmadı. Seni Hak yolunda vazifelendirdiği icin sen Rabbine karşı minnettĂ‚r ol.”

***

VelhĂ‚sıl sabır tĂ‚liminin yapıldığı, ilĂ‚hî af ve mağfiretin tuğyĂ‚n ettiği şu mubarek RamazĂ‚n-ı Şerîfte gonullerimizi butun mahlûkĂ‚ta bir rahmet dergĂ‚hı eyleyelim. CenĂ‚b-ı Hakk’ın bize ihsĂ‚n ve ikrĂ‚mı olan butun nîmetleri muhtaclarla paylaşalım ki, memnun ve mesrur ettiğimiz gonuller, dunyada rûhĂ‚niyetimiz, Ă‚hirette imdĂ‚dımız, Cennetʼte de saĂ‚detimiz olsun.

[1] “…Bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri AllĂ‚h’a, Rasûlune, O’nun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolcuya Ă‚ittir.” (el-EnfĂ‚l, 41)

Şebnem Dergisi
__________________