Mizan

Guzel ahlak sahibi olmak, ihlÂsı elde edebilmek tasavvufun en onemli hedeflerindendir. Bu hedefe ulaşmanın bir yolu da, oncelikle nefsin kotu sıfatlarının ne olduğu tanıyıp onlardan uzaklaşmaktır. Bu yazımızın konusu ise bunlardan ikisi olan kibir ve ucbtur. Rabbim bizlere bu sıfatlardan kurtulan mu’minlerden olmayı nasip eylesin. Amin…

Kibir

Rabbimiz (c.c) Kur’an-ı Kerimde buyuruyor:

Allah butun cebbar ve gururluların kalbini muhurler." [1]

Peygamberimiz Efendimiz (s.a.s) buyuruyor ki: "Kalbinde bir kabarcık veya hardal tanesi kadar kibir bulunan kimse cennete girmez."[2]

Kibir, kişinin başkalarından kendini ustun gorup bundan dolayı bir sevinc havasına burunmesidir.[3] Ustun gormesi hakiki, gercek bir sebebe dayanır da bundan mutluluk duymazsa o kibir değildir. Cunku insanlar ceşitli kabiliyetlerde yaratılmış, ceşitli imkÂnlara sahip olmuş ve ceşitli konumlarda bulunmak durumunda kalmışlardır. Zengin bir insan meta ve mal bakımından fakir bir insandan ustundur. Bu hakikattir. Zengin bunu itiraf etmekle de kibirlenmiş olmaz. Cenabı Allah’a (c.c) bu verdiği nimetle sevinir, teşekkur eder. Bu da kibir değildir. Bilakis bu, ovulen bir huy olan şukurdur. Fakat fakire bakıp da bu ustunluğu ile sevinc duyması, işte o yerilen huy olan kibirdir.

O zaman kibrin ne olduğunu anlamak icin bu iki unsuru ayırmak gerekiyor: Ustun gormek ve sevinc havasına burunmek. Eğer kişi bu ustun gormenin hakikatini anlasa, bunun sevinc duyulacak bir şey olmadığını gorur ve kibirden emin olur. Ama ustun gormek bir hakikat nazarı ile değil de hastalıklı bir nazar ile olursa, bu durum insanın sağlıklı bakışını engeller, başkalarını hor ve hakir gormeye sebebiyet verir de kişiyi sevinc havasına surukler. İşte kibirden kasıt budur.

O halde bazı insanların bazı insanlardan bir cihetle, durumun bir yonuyle ustun olması kacınılmazdır. Zenginin fakirden, guzelin cirkinden, makam sahibi olanın olmayandan, kilosu-boyu duzgun olanın olmayandan, Âlimin cahilden, ibadet edenin etmeyenden, gunahlardan kacınanın kacınmayandan, calışkanın tembelden hakeza...

Kibirden kurtulmak iki yonlu mucadele ile olur. Birincisi ilimle ne olduğu anlamak, ikincisi nefisle mucadele etmek suretiyle onu defetmek.

O halde kişi kendini inceleyecek... Hangi ozelliğini diğer insanlarla kıyasladığında ustun gorup seviniyor? Sonra bu sevinci atarak kibirden kurtulacak...

Ustun gorduğu sıfata dikkatli bir nazarla bakılsa aslında onun sevinilecek bir şey olmadığı gorulur. Bazı ustunlukler insana, sevindirip mutluluk vermek bir yana uzerine kat kat sorumluluklar yukler. Bircok ustunluğun ise hakikatte, yani Allah katında bir değeri olmayıp, nazar-ı dikkate almağa bile değmez. Yuz guzelliği kadınlar arasında bir kibir vesilesi olabilir. Ama en uzun sureli guzellik, genclikle sınırlıdır. Bir sivilceye yenilecek kadar da zayıftır. Allah katında kıymeti olan ustunluklere gelince... Din buyuklerinin durumları, sevinc duymaktan ziyade diken uzerinde duruyormuş gibi ‘el aman, el aman ya Rabbi’ diyerek bu yukun ağırlığından feryat edip Ummet-i Muhammed’in kurtuluşu icin dua etmeleridir. Sevinc ve kibir hali nerede, o buyuklerin hali nerede?

İmam Gazali Hz.leri kibrin sebeplerini KimyÂ-yı SaÂdet kitabında 7 adet olarak zikretmiştir. Bunlar:

1. İlim

2. İbadet

3. Soy

4. Guzellik veya erkekler icin yakışıklılık

5. Zenginlik

6. Bedenî kuvvet

7. Makam veya konumu itibariyle kendini sevenlerin bulunması

Yukarıda sayılan hususlardan biri ile kişinin ovunmesi, -nimet olmasa bile, nimet sanarak ovunmesi- kibirdir.

Kibir, haddizatında Cenabı Allah’a layık bir sıfattır. Cunku O butun noksan sıfatlardan munezzehtir. Eğer kulda bulunursa, kul ona layık olmadığından şaşkınlaşır. Hakkı olmadığı halde ovunur. Kendine hizmet edenleri de beğenmez bir hÂle gelebilir de ‘bana layık değiller’ der. HÂlbuki Rabbimiz kullarını hakir gorup de hicbirini kulluktan kovmamıştır. Boylelerinin kibri, Allah’ın kibrini bile gecer. Allah muhafaza buyursun...


Ucb

Rabbimiz (c.c) Âyet-i kerimede: “Artık kendinizi ovup yuceltmeyin!”[4]buyuruyor.

İbn Cureyc[5]bu ayetin meali hakkında: “Bir hayrı işlediğin zaman, ‘ben onu işledim’ demendir.” demiştir.[6]

Başka bir Âyet-i kerimede buyrulmuştur ki: “Sakın sadakalarınızı (o hayrı ben yaptım diye) minnet bekleyerek, başa kakmak ve eziyet vermek suretiyle iptal etmeyiniz.”[7]

Peygamber Efendimiz (s.a.s) buyuruyor:

“Uc şey insanı felÂkete surukler: Buhl (cimrilik), hev (nefsin arzuları) ve ucb.”[8]

Aşere-i Mubeşşere’den[9]Talha (r.a) Uhud gununde, kendi vucuduyla Hz. Peygamber’i duşmanın oklarından ve saldırısından korudu. Bedenini Hz. Peygamber’in onunde siper yaptı. Hatta kolu isabet aldı. O canını Hz. Peygamber’e fed etmek icin atıldı. Hz. Omer (r.a), onda, bu durumu sezmiş “Hz. Peygamber’le beraber Talha’nın eli isabet aldığından bu yana Talha’da bir ucb vardır” diyerek boylesi bir fedakÂrlık neticesinde bile kişinin kalbini kontrol etmesi hususunda uyarıda bulunmuştur.[10]

Abdullah b. Mes’ûd (r.a) insanı felÂkete sevk eden iki şeyin ye’s (umitsizliğe duşmek) ve ucb olduğunu soyler.[11]Zira ye’se kapılan kişi gunahlarının bağışlanmayacak derecelere ulaştığını duşunerek tovbeyi bırakır ve sonucta kendini tamamen kotuluğe terk eder. Ucb ise insana nefsini tertemiz gosterip gunahlarının farkına varmasını engeller.

Hz. Aişe’ye (r.anha) denildi ki: “Kişi ne zaman kotuluk yapmış olur?” Cevap olarak dedi ki: “İyilik yaptığını sandığı zaman.”[12]

İmam GazÂlî Hz.leri kibir ve ucbun farklı hasletlerden olduğunu; kibir toplum icinde gorulen bir durum olup, insanların birbirlerine karşı buyukluk taslayabileceklerini, ucb ise psikolojik bir hal olup tek başına yaşayanlarda da bulunabileceğini ifade etmiştir.[13]

Ucb hastalığı bazı tehlikeli sonuclar doğurabilir: Allah korkusundan uzaklaştırmak, amellerini guzel gostermek suretiyle kibre sebebiyet vermek, terk edilen gunahı ‘terk ettim’ bahanesiyle surekli hatırlatarak yeniden dondurmek, kişinin hayır uzere olduğu zannını vererek gunahlarını gormeyi engellemek ya da kotuluklerini guzel gostermek, yaptığı iyilikten minnet beklemek, kendi goruşune fazlasıyla guvenmek gibi… Hatta sapıklığa onculuk edenler de umumiyetle ucb yuzunden helÂk olmuşlardır.

Ucb, kişinin amelini guzel gorup; bu amelini, işini kendinden bilmesidir.[14]Nasıl kendinden bilmesin ki o işi yaparken gozleriyle bakmış, ayaklarıyla gitmiş ve elleriyle dokunmuştur. Aklını, vaktini, gayretini sabırla o işe sarf etmiştir. Diğer taraftan ahlak sahibi bir Musluman olarak yaptığımız işlerin hakkını vererek daha guzeline ulaşmaya calışmamız gerekmez mi?

Biraz bilmeceye benzeyen bu durum dikkatlice incelenirse, birbiriyle ayrılmaz gorulen iki unsurun aslında farklı şeyler olduğu gorulur. Amelini guzel gormek ve kendinden bilmek... HÂlbuki bizler guzel amelle emrolunduk. Amelimizi kendimizden bilmekle değil… Eğer kul emanetci olduğunu anlar da; bu bedenin, aklının, irade kabiliyetinin gercekte kendi mulku olmadığını itiraf ederse, ucb hastalığından kurtulur.

Rabbimiz, henuz tıp ilminin bile tam anlamıyla vakıf olamadığı bedenimizde, birbiriyle ilişkili bircok organlarla muthiş bir sistem kurmuş ve bir tuşa basmak kadar kolay olan işleri bizim kontrolumuze emanet etmiştir. Televizyonun kumandasına basan kişinin sanki oradaki goruntu ve sesleri kendi meydana getiriyormuş gibi bir havaya burunmesi ne kadar abes ise, kuldan meydana gelen amellerin durumu da boyledir. Allah (c.c) bu gucu, kuvveti bize bahşetmeseydi parmağımızı dahi oynatamazdık.

Fakat kulun işlediği gunahta hissesi tamdır. Kucuk bir cınar tohumu ekmekle koca cınar ağacını meydana getirdim denemez ama kucuk bir kıvılcımla koca ormanı yakan, tam anlamıyla sucludur. Cunku verilen emanete sahip cıkamadı, hayra kabiliyeti olanı şerre yoneltti. Kul, cennete Rabbinin lutfuyle girer fakat cehenneme giren orayı hak etmiştir. Neden boyledir? Cunku Rabbimiz: “Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Başına gelen her kotuluk de nefsindendir.“[15] buyurmaktadır.

O halde yaptığımız işlerde kucuk bir hissemiz var. Zaten bircok hayırlı imkÂn ve kabiliyetlerle donatılmış olan kendimize emanet edilenleri hayra yonlendirmek... Bunda ne abartılacak ne de ovunulecek bir şey var. Kucuk bir hissemiz var cunku cuzi irademizi o hayırlı işe yonlendirdik. Kelime kifayetsizliğinden boyle soylenebilir. HÂlbuki irade kabiliyetini bize veren de Cenabı Haktır. Oyle ise hayırda hissemiz nedir?

Son soz, kısa ve oz; bizlere tasavvufu ve guzel ahlaka giden yolu gosteren Murşidimiz Abdullah Demircioğlu Efendi Hz.lerine ait:

“Bizler emanetciyiz…”






[1] Mu’minûn, 35

[2] Muslim, İman 147; Ebû DÂvûd, Edeb 29, (4091); Tirmizî, Birr 61, (1999)

[3] Kimyayı Saadet, Kibir Bahsi, İmam Gazali

[4] Necm, 32

[5] İbn Cureyc, O. Hicri 1 Zilhicce 150. TÂbiin Âlimlerindendir.

[6] İhya-i Ulumiddin, Cilt 3, Ucb Bahsi, İmam Gazali

[7] Bakara, 264

[8] Beyhaki (Bu Hadisi-i Şerifi İmam Gazali Hz.leri Kimyayı Saadet kitabında zikretmiştir.)

[9] Hz. Peygamberin (s.a.s) sağlığında cennetle mujdelediği 10 sahabi (r.anhum ecmain)

[10] İhya-i Ulumiddin, C.3, Ucb Bahsi, İmam Gazali

[11] Kimyayı Saadet, Ucb Bahsi, İmam Gazali

[12] a.g.e., s. 335-337 (TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt: 42; Sayfa: 36)

[13] İhyÂ, III, 343-344 (TDV, C.42; s.36)

[14] Kimyayı Saadet, Ucb Bahsi, İmam Gazali

[15] Nisa, 79.


Alıntı;
Zuhur Dergisi

__________________