– Efendim, cok hassas ve hesabı da cetin olduğu hĂ‚lde kul hakkına pek dikkat edilmiyor. Bu hususta neler soylemek istersiniz?

– Hak katında afva mazhar olmayan hususlardan biri şirk, biri de kul hakkıdır. CenĂ‚b-ı Hak, kulunun dağlar kadar gunĂ‚hını bağışlarken, kul hakkını afvının dışında tutmakta ve bu husustaki bağışlamayı, ancak kulların birbirlerinin haklarına riĂ‚yet ederek aralarında helĂ‚lleşmeleri şartıyla tecellî ettirmektedir. Onun icin Hak yolunun samîmî ve muttakî yolcuları, bir omur kul hakkı hassasiyeti icinde yaşamışlar ve uzerlerine en ufak bir tozun dahî sıcramamasına dikkat etmişlerdir.

– Efendim, meselĂ‚ nasıl bir hassasiyet gostermişler ve neler yapmışlardır?

– Bu hususta gonulleri istikĂ‚metlendirici pek cok guzel rivĂ‚yetler vardır. Birkac misĂ‚l kabîlinden hatırıma gelenleri zikredeyim:

Rivayet gore Abdullah bin MubĂ‚rek’in cok kıymetli bir atı vardı. Bir yolculuğu esnĂ‚sında oğle namazı vaktinin girmesi uzerine atını salıvererek namazını kıldı. Ancak bu sırada at, bir koyun devlete ait merasına girerek otlamaya başladı. Bunun uzerine İbn-i MubĂ‚rek, o ata binmekten vazgecti.

Bir başka misĂ‚l şoyle:

Ebu Hamdun Kassar, can cekişen bir dostunun yanında bulunuyordu. Adam vefat eder etmez, yanmakta olan lambaya ufleyip sondurdu. Kendisine:

“–Ey Hamdun, bu karanlıkta lambayı nicin sondurdun?” dediler.

O da şu cevĂ‚bı verdi:

“–Lamba ve onun icindeki yağ şimdiye kadar vefĂ‚t eden zĂ‚ta aitti. Şimdiden sonra ise vĂ‚rislerinin hakkıdır…”

Bir başka misĂ‚lde de Ebu Suleyman Havvas başından gecen bir hĂ‚li şoyle anlatıyor:

Birgun merkebe binmiştim. Sinekler eziyet veriyor, onun icin hayvancağız başını durmadan eğiyordu. Ben de, yoldan kalmamak icin habire elimdeki deynekle ona vuruyordum. Nihayet merkep kafasını kaldırdı. LisĂ‚n-ı hĂ‚l ile şoyle dedi:

“–Şimdi vur bakalım. Vur ama, hic şuphe etme ki, bu dayak yarın senin başına inecektir!..”

– Efendim, herhĂ‚lde onemli olan, bu kıssalardan gerekli dersi cıkarıp ona gore kendimizi istikametlendirmektir.

– Elbette!.. Ancak ilk suĂ‚linizde de belirttiğiniz gibi esefle ifade etmek gerekir ki, kul hakkı mes’elesi son derece ehemmiyetli olmasına rağmen gunumuzde en az riĂ‚yet edilen bir husus hĂ‚line gelmiştir. Oysa Âlemlerin Efendisi’nin, son demlerinde ashĂ‚bına:

“Kimin uzerimde hakkı varsa gelsin alsın!” buyurarak, Ă‚hirete hicret Ă‚nında dahî kul hakkını duşunmesinin hikmet ve sırrı, butun Ă‚leme pek manidar bir mesajdır.

Boyle yuce mesajlarla olgunlaşan ashabın buyuklerinden ucuncu halîfe Hazret-i OsmĂ‚n’ın yanlışlıkla kulağını cektiği ve hatĂ‚sını anladığında da yanına cağırdığı kolesine:

“–Sen de benim kulağımı cek!” diye kulağını cektirmesi, hattĂ‚ kolenin hafif davranması uzerine:

“–Ben daha sert cekmiştim; biraz daha sert cek de beni Ă‚hıret vebĂ‚linden kurtar!” demesi, buna mukĂ‚bil kolenin de:

“–Ey halîfe! Daha fazla cekersem bu sefer ben size borclu olurum!” şeklinde cevap vermesi, neticede karşılıklı helĂ‚lleşmeleri pek ibretlidir.

Diğer taraftan FĂ‚tih’in yanlışlıkla kolunu kestirdiği hıristiyan mîmĂ‚r ile muhĂ‚keme sonunda kendi kolunun da kesilmesi icin uzatması, bu fazîlet karşısında da mîmĂ‚rın kısas şikĂ‚yetinden vazgecip diyet alması da, kul hakkına riĂ‚yetin şĂ‚heser numûneleridir.

– Efendim, kul hakkının cercevesi nedir? Bu hak, sadece bir şahsın bir başkasının malını alması ve onu iade etmemesi durumunda mı gercekleşir; manevî ihlĂ‚ller de kul hakkına girer mi? Daha doğrusu kul hakkı deyince ne anlamalıyız?

– Kanaatimce kul hakkının oluştuğu en muhim nokta burası; yĂ‚ni yapılan ihlĂ‚lin kul hakkı olarak gorulup gorulmemesidir. Dolayısıyla bu mevzuda en onemli hususlardan biri de, kul hakkına nelerin girip girmeyeceğinin bilinmesidir. Gunluk hĂ‚diseler cercevesinde pek coklarına normal gibi gelen o kadar mes’eleler var ki, aslında hepsi de birer kul hakkı mes’elesi icindedir. En basitinden yoğun trafik akışının olduğu yerlerde uyanıklık adına pek cok surucuyu gerek zor durumda bırakmak, gerek birtakım ihlĂ‚llerle sırf kendini duşunmek, zaman zaman nice facialara yol acmaktadır ki, bunlar da hesabı verilemeyecek en cetin kul haklarındandır. Aynı şekilde yemek kokusu ile komşuya eziyet etmek de boyledir. Dolayısıyla kul hakkını, sadece muşahhas bir şekilde bir başkasının malını calmak veya gasp etmek olarak anlamamalı, davranış ve muĂ‚melelerimizde birtakım bencillikler yapmak sûretiyle başkalarının hakkını ciğnemenin de kul hakkına girdiğini bilmelidir. YĂ‚ni maddî olarak zĂ‚hiren kul hakkına girmekle, mĂ‚nevî olarak kul hakkına girmek arasında pek fark yoktur. BilĂ‚kis mĂ‚nevî kul haklarının hesĂ‚bı daha ağırdır. MeselĂ‚ talebesini yetiştirmek husûsunda ihmalkĂ‚r davranan bir hocaefendi veya oğretmen, talebesinin enerjisini ve zamanını zayi edip bir insan israfına sebep olduğu icin uzerine kul hakkı almıştır.

– Efendim, o hĂ‚lde kul hakkı cok şumûllu bir mes’ele!..

– Evet. Hassas bir şekilde duşunulurse kul hakkının şumûlu o derecede geniştir ki, bir muslumanın yuzune haksız yere sert sert bakmak bile bir kul hakkı ihlĂ‚lidir. Bunun yanında aleyhte konuşmak ve benzeri şekilde olulerin hukûkuna tecĂ‚vuzden de kacınmak gerekir. Yine haksız yere birisine karşı soz veya yazıyla tecĂ‚vuzde bulunmak da, o kendini mudĂ‚faa edemeyecek bir mevkîde olduğu icin daha buyuk bir vebĂ‚li mûcibdir. Dolayısıyla bir sozu soylerken bile onun kalbe saplanacak bir bıcak gibi mi, yoksa yurekleri şefkatle saracak bir kucak gibi mi olduğuna dikkat etmelidir. ZîrĂ‚ Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurur:

“Ozur dilemek gereken bir sozu konuşma!” (İbn-i MĂ‚ce, Zuhd, 15)

– Efendim, kul hakkı hususunda ne tavsıye edersiniz?

– Kul hakkı mĂ‚nevî ise helĂ‚lleşmek, maddî ise onu iade etmek gerekir. YĂ‚ni kul hakkını Ă‚hırete bırakmamalıdır. Nitekim Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-’in tatbikatı da boyledir. O, onune borclu, yĂ‚ni uzerinde kul hakkı bulunan bir cenaze getirildiğinde onun namazını kıldırmaz, ancak borcu odendiği takdirde imamete gecerdi. Ebû KatĂ‚de -radıyallĂ‚hu anh- anlatıyor:

RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-’e, namazını kıldırıvermesi icin bir adam(ın cenĂ‚zesi) getirildi. Ancak -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“–Onun uzerinde borc var, arkadaşınızın namazını siz kılın!” buyurdu.

Ben:

“–(Borc) benim uzerime olsun, ey Allah’ın Resulu” dedim.

“–SadĂ‚katle mi ?” dedi.

“–SadĂ‚katle!” dedim.

Bunun uzerine cenazenin namazını kıldı. (Tirmizi, CenĂ‚iz, 69; NesĂ‚i, CenĂ‚iz, 67)

– Efendim, bu guzel sohbetinizden dolayı teşekkurlerimizi arz ederiz.

– Ben de teşekkur ederim.




Osman Nûri Topbaş,Mulakatlar
Şebnem Dergisi


__________________