Sabır kelimesi sozlukte ‘’dayanma ve dayanıklılık’’ anlamına gelir. AhlĂ‚kî bir terim olarak sabır ‘’başa gelen musibetlerden dolayı şikĂ‚yetci olmamak, yakınmamak, sızlanmamak, nefse ağır gelen ve hoşa gitmeyen işler karşısında sukûnet ve dayanma gucu’’ demektir.
Resûlullah(sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem) hayatı boyunca turlu işkencelere, bela ve sıkıntılara mĂ‚ruz kalmıştır. Ancak her birinde metanetini korumuş, yaşadığı uzucu ve ağır imtihanlara karşı sabır ve tahammul gostermiştir. Yaşadığı her zorlukta yuce Allah’tan kolaylık yolunu dilemiş ancak sebepler dairesinde elinden geleni yapmıştır. Olayların sonucunu ise CenĂ‚b-ı Hakk’a havale ederek tevekkul etmiştir. Musibet anlarında kendini tutmuş, en şiddetli savaş meydanlarının ortasında kaldığında bile en ufak bir şikĂ‚yet ve serzenişte bulunmamıştır.
Efendimiz’in(sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem) hayatı cile ile başlayıp cile ile devam etti ve cile ile bitti. Hayatta, bir kişinin yaşayabileceği bircok acıyı yaşarken sabrın selĂ‚metli zirvelerine cıktı. Zira daha doğmadan babası vefat etmiş, yetim olarak doğmuştu. Altı yaşında annesinin de vefatıyla oksuz kalmıştı. Sekiz yaşında kendisine bakan dedesi de vefat etmiş, amcasıyla yaşamak zorunda kalmıştı. Hayattayken Hz. FĂ‚tıma(radıyallahu anhĂ‚) haric tum evlatlarının vefatını gormuştu. ‘’Huzun yılı’’ diye bilinen yılda, hem de sadık eşi Hatice annemizi aynı sene kaybetmişti. Elli iki yıl hayat surduğu Mekke’den ilerlemiş yaşına rağmen cıkarılmış, 500 kilometreye yakın col ve taşlık yolu gecerek Medine’ye hicret etmişti. Medine’den KĂ‚be’yi ziyaret icin geldiğinde Mekke’ye kabul edilmemiş, KĂ‚be’ye yaklaşık 20 kilometre uzaklıkta olan Hudeybiye’den geri dondurulmuştu. Vefat ederken dahi tahammul edilemeyecek derecede yuksek ateşle vefat etmişti. ‘’Allah bir kavmi severse onları imtihan eder.’’(Tirmizî, Zuhd, 56) hadisinin de beraberinde Allah TeĂ‚lĂ‚ en ağır imtihanları peygamberlerine, onların icinde de kendine en yakın olan habibine vermiştir. Resûlullah(sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem) iste tum bunlara sabr-ı cemil gostermiş ve ashabına da, ‘’Hoşlanmadığın şeye sabırda buyuk hayır vardır’’(Ahmed b. Hanbel, eş-Musned, 1-307) diyerek sabrı tavsiye etmişti.
Sahabilerden Ebû Talha(radıyallahu anh) Efendimiz’in sabır Ă‚hlakını şoyle anlatmıştır: ‘’Resûlullah’a(sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem) aclıktan şikĂ‚yet ettik ve karınlarımızı acıp gosterdik. Herkeste bir taş vardı. Resûlullah da(sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem) karnını actı, onda iki taş vardı.’’(Tirmizî, Zuhd,39)
SahĂ‚be-i kiramın beyanlarına gore Resûlullah’ın evinde bazı aylar hic ateş yakılmazdı, yiyip ictikleri sadece hurma ve su olurdu. Allah’ın resulu ve ailesi buğday ekmeğini ust uste uc gun doyuncaya kadar yememişti. İmtihanın her turlusunu yaşayan Efendimiz imtihanların en ağırı olan aclıkla omur boyu sınanmıştı. Efendimiz hicbir zaman mukellef bir sofrada oturmamış, tam tok olarak hicbir sofradan kalkmamıştı. Bir gunde iki sefer yediyse biri mutlaka hurmaydı.
Efendimiz’in(sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem) en zor yılları Mekke yıllarıydı. Amcası Ebû TĂ‚lib olunceye kadar, Kureyşliler Hz. Peygamber’e(sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem) dokunamamışlardı. Ancak onun olumunden sonra Efendimiz’e hakaret ve işkence etmeye başladılar. Resûlullah(sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem) kendisine gosterilen eziyet, şiddet ve hakaretlere sabır gosterirken cektiği sıkıntıyı şoyle dile getirmişti:
- Ey amcam! Senin ayrılığın ne suratli bir şekilde bana kendisini hissettirdi. (Ebû Nuaym, Hilyeu’l-EvliyĂ‚, 8/308)
Hz. Peygamber’in buyuk bir soğukkanlılık ve tahammul gosterdiği en ağır imtihanlarından biri de Uhud Savaşı’dır. İslĂ‚m ordusu 1000 kişidir. Muşrikler ise tam uc katıdır. Bunu goren ordunun icindeki munafıklar daha savaşın başında Muslumanları terkeder. Sayıları 300’e ulaşır. Peygamber ordusu artık 700 kişi kadardır. 3000 kişilik techizatlı orduyla savaşmak durumunda kalırlar. Hz. Peygamber’in amcası Hz. Hamza da bu savaşta hunharca şehid edilir. Yuzune musle(Savaşlarda duşmanın burnunu, kulak ve dudaklarını kesme Ă‚deti) yapılır. Ciğeri sokulur. Savaş oyle şiddetlidir ki bir ara Efendimiz’in etrafında sadece on beş kişi kalır. Efendimiz’e kufrun elinde sayısız ok gonderilir. Sahabiler kendilerini feda ederler ancak iki tanesi onları da aşarak Ă‚lemlere rahmet olarak gonderilmiş Efendimiz’in yuzunu koruyan miğfere gelir. Miğferin iki demir halkası okların şiddetinden Hz. Peygamber’in mubarek dişlerine saplanır. Âlemlerin kendi hurmetine yaratıldığı Resûlullah’ın kanı akmaya başlar. O an Peygamberimiz kadar, onu ne pahasına olursa olsun koruyacaklarına soz vermiş sahabenin de canı yanmıştır.(GazĂ‚lî, Fıkhu’s-Sîre, s.294)
Resûlullah bazen de muminler tarafından sıkıntıya uğrardı. Huneyn Gazvesi ganimetlerini taksim ederken Resûl-i Ekrem(sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem) hikmete binaen bazı kişilere diğerlerinden fazla hisse vermiştir. Bazıları;
‘’Vallahi bu taksimde hakkaniyet yoktur, Allah rızası da gozetilmemiştir!’’ derler. Bu soz Resûlullah’ın kulağına gidince, haksızlık ve zulumle itham edilen Efendimiz’in kızgınlığından yuzu kıpkırmızı kesilip şoyle cevap verir:
‘’Allah ve Resûlu de adalet etmezse hic kimse adalet etmez. Allah, Musa’ya rahmet etsin. O bundan daha ağır bir ithama mĂ‚ruz kalmıştı da sabretmişti.(BuhĂ‚rî, Edep, 53)

‘’Muminin durumu gıpta ve hayranlığa şayandır. Zira her işi hayırdır. Boylesi bir ozellik, yalnız muminde vardır. Sevindirici bir işle karşılaşırsa şukreder, o iş kendisi hakkında hayırlı olur. Başına bir bela gelecek olsa sabreder, bu da kendisi icin hayırlı olur.’’
Hz. Muhammed Mustafa (sallallÂhu aleyhi ve sellem)
(Muslim, Zuhd, 84)



__________________