Yuce Allah Kuran�ın, tum insanları "karanlıklardan nura cıkaracak bir hidayet, bir rahmet ve mujde" olduğunu bildirmiştir. Rabbimiz Kuran ayetleriyle insanlara yaşamları boyunca karşılaşabilecekleri her konuda kendilerini kurtuluşa ulaştıracak doğru yolu gostermiştir. Daimi bir huzur, mutluluk ve guzel bir hayat yaşayabilmelerinin, nimete kavuşabilmelerinin bilgisini vermiştir.
İnsanlardan kimi, Allah''a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yuzu ustu donuverir. O, dunyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apacık bir kayıptır. (Hac Suresi, 11)
Yeryuzundeki tum varlıkların tek hakimi olan Rabbimiz, yarattıklarını ve onlara en uygun olan yaşam şeklini de en iyi bilendir. Allah insanların fıtratını da ancak imanı kavradıkları ve Kuran ahlakını tam olarak yaşadıkları takdirde mutlu ve huzurlu olabilecek şekilde yaratmıştır. Allah Kuran'da insanlara, kendilerini yarattığı fıtrata yonelmelerini şoyle bildirmiştir:
Oyleyse sen yuzunu Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına cevir; ki insanları bunun uzerine yaratmıştır..." (Rum Suresi, 30)
Bu gercek istisnasız tum insanlar icin gecerlidir. İnsan ancak, kendisini yaratan Rabbimiz'e yonelip, Kuran ahlakını tam olarak O'nun sevgisini ve rızasını kazanabileceği şekilde yaşadığı takdirde dunya hayatında guzel bir yaşam surebilir. Kuran'ın kurtuluşa yonelten yol gosterici ozelliği, insanlar uzerinde ancak bu şekilde gercekleşebilir.
Fakat kimi insanlar, Allah'tan gereği gibi korkmamaları sebebiyle Kuran'ı kendilerine bu şekilde rehber edinmez ve Allah'ın bildirdiği ahlakı tam olarak yaşamazlar. Ayetlerde bu kimselerin, kendilerine sorulduğunda Allah'a iman ettiklerini soyledikleri, ancak daha derin bir imanı ve Allah'a gereği gibi kulluk etmeyi kabul etmedikleri bildirilmektedir:
De ki: "Goklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gozlere malik olan kimdir? Diriyi oluden cıkaran ve oluyu diriden cıkaran kimdir? Ve işleri evirip-ceviren kimdir? Onlar: "Allah" diyeceklerdir. Oyleyse de ki: "Peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız? (Yunus Suresi, 31)
Andolsun, onlara: "Kendilerini kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette: "Allah" diyecekler. Oyleyse nasıl olur da cevriliyorlar? (Zuhruf Suresi, 87)
Soz konusu kimseler bu bakış acıları nedeniyle, Kuran'a Allah'ın indirdiği şekliyle tabi olmak ve bu nimetten istifade etmek yerine; dini, kendi akılları, nefisleri ya da din ahlakından uzak yaşayan toplumların belirli kuralları doğrultusunda yorumlamaya calışmaktadırlar. Bu yolla, hak dinden uzaklaşmış farklı ve batıl bir din anlayışının savunuculuğunu yapmaktadırlar. 'Nefse uygun din' olarak da adlandırabileceğimiz bu din anlayışının en onemli ozellikleri ise, kişilerin nefsi istekleriyle ve dunyadaki menfaat beklentileriyle catışmayacak bir inanc şekli olmasıdır.
Bu sahte inanc şekline gore soz konusu insanlar dinin, vicdanlarını rahatlatacağına inandıkları kadarıyla yalnızca bir kısmını yaşayacak, ancak hicbir zaman icin kendi dunyevi beklentilerinden odun vermeyeceklerdir. Bu batıl din anlayışı hicbir zaman icin onların cıkarlarıyla catışmayacak, onları maddi manevi hicbir anlamda zora sokmayacak, hayatın hicbir alanında fedakarlık yapmalarını, ozveride bulunmalarını gerektirmeyecektir. İbadetlerin bazılarını yerine getirecek, ancak duzenlerinin bozulması soz konusu olduğunda bunlardan da kolaylıkla taviz verebileceklerdir.
Kuran ahlakı, bu carpık anlayıştaki kişilerin toplum hayatında olabildiğince az yer kaplayacak ve nefisleri adına kendilerine hicbir rahatsızlık vermeyecektir. Bunun sonucunda insanlar yeri geldiğinde nefislerinin meşru olmayan isteklerini hicbir vicdani rahatsızlık duymadan yerine getirebilecek, adaletten, durustlukten, iyilik ve doğruluktan uzaklaşmaları gerektiğinde bunda bir sakınca gormeyeceklerdir.
Bu anlayış, soz konusu kişilerin yaşadıkları toplumda hic kimsenin fikirleriyle catışmadan, ahireti duşunmeksizin kurulmuş olan nefsani duzen, istek ve eğlenceleri engellemeden ve boylece hicbir konuda tepki almadan rahatca yaşamalarını sağlayacaktır. Toplumdaki insanların iman edip Allah�a kulluk etmiyor ve Kuran ahlakını yaşamıyor olmaları onları ilgilendirmeyecektir. Kuran ahlakına aykırı olan bu dinin savunucularına gore, asıl olarak tepki cekmemek, cevrelerindeki insanların dunya goruşleriyle catışmamak esas alınacak ve bu amac doğrultusunda gereken her konudan taviz verilebilecektir.
Nefse uygun bu sozde dinin savunucuları, insanları Allah�ın beğendiği hayatı ve Kuran ahlakını yaşamaya davet etmek yerine, cevrelerinde de nefis rahatlığının esas alındığı bu sahte dinin tebliğini yaparlar. Hem kendilerini hem de cevrelerindeki insanları bu carpık din anlayışının gecerliliğine inandırmaya calışırlar.
Oysa ki nefislerinin hoşnutluğu ve rahatlık uzerine kurulan boyle bir din anlayışının hicbir şekilde gecerliliği yoktur. Allah bir ayette "De ki: "Siz Allah'a dininizi mi oğreteceksiniz? Oysa Allah, goklerde ve yerde olanları bilir. Allah, herşeyi bilendir." (Hucurat Suresi, 16) şeklinde bildirmiştir. İnsan icin herşeyin en doğrusunu bilen yalnızca sonsuz ilim sahibi olan Rabbimiz'dir.
Allah Kuran�ın "(Yine de) Ben nefsimi temize cıkaramam. Cunku gercekten nefis, -Rabbim'in kendisini esirgediği dışında- var gucuyle kotuluğu emredendir..." (Yusuf Suresi, 53) ayetiyle, nefsin insanları kotuluğe surukleyici ozelliğini bildirmiştir. Allah "Şuphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve olumum alemlerin Rabbi olan Allah'ındır" (Enam Suresi, 162) ayetiyle, iman edenlerin hayatlarının her anının, yaptıkları her işin Allah'ın emrettiği şekilde olduğunu bildirmiştir.
Allah'ın rızasını kazanabilmek, kimi zaman kişinin nefsinin rahatından odun vermesini gerektirebilir. Nitekim Allah Kuran�da dunya hayatının, insanların denenmeleri icin yaratıldığını; bu amacla pek cok olayla sınanacaklarını bildirmiştir:
O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve guzel) olacağını denemek icin olumu ve hayatı yarattı. O, ustun ve guclu olandır, cok bağışlayandır. (Mulk Suresi, 2)
İnsan, dunya hayatında muhatap olduğu nimetler ve zorluklar karşısında Kuran ahlakına en uygun şekilde davranmak ve tum bunlar karşısında buyuk bir kararlılıkla Allah'ın rızasını aramakla sorumludur. Allah başka ayetlerde "İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun, onlardan oncekileri sınadık..." (Ankebut Suresi, 2-3) şeklinde bildirmektedir. Nitekim gercek bir iman, Allah'ın sevgisini, rızasını, dostluğunu kazanabilmek icin herşeyi goze almayı gerektirir. Allah'ın rızası ise, gerektiğinde nefsin isteklerini yenmeyi, sabır gostermeyi, bazı konulardan feragat etmeyi ve zorluklara goğus germeyi gerektirebilir.
Bunun yanı sıra Allah Kuran ile tum insanları 'birbirlerini iyiliğe cağırıp kotulukten sakındırmak'la yukumlu kılmıştır. İman sahibi bir kimse, sırf insanların nefsi anlamda 'rahatı kacmasın' diye, bu sorumluluğunu yerine getirmekten vazgecmez. İnsanların kendilerine ya da cevrelerine zarar verdiklerini, guzel ahlaktan, adaletten, doğruluktan uzaklaştıklarını veya kotu bir iş yaptıklarını gorduğu halde, 'rahatsızlık vermemek adına' buna seyirci kalmaz. Kuran�da muminlerin bu konuda gostermeleri gereken ahlak şoyle bildirilmektedir:
Sizden; hayra cağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kotulukten (munkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. (Al-i İmran Suresi, 104)
Muslumanların bu sorumluluklarını yerine getirmemeleri gibi, başkalarından cekinmeleri nedeniyle kendilerinin de dini gereği gibi yaşamamaları Kuran ahlakına uygun değildir. Kuran'da iman edenlerin Allah'ın rızasına uygun bir yaşam surme konusunda kınanmaktan hicbir şekilde cekinmedikleri bildirilmektedir:

Bir insanın samimi dindar olması, hayatını Allah'ın rızasına uygun şekilde gecirmesi toplumdaki bazı insanlar tarafından kabul gormeyebilir. Fakat unutulmamalıdır ki, samimi din anlayışında olcu 'insanların hoşnutluğu' değildir. Gercek iman sahibi bir kimse, cevresindeki insanların nefislerine rahatsızlık vermemek ya da onların hoşnutluğunu kaybetmemek adına asla Allah'ın rızasından vazgecmez. Her insan ahirette Allah'ın huzuruna tek başına cıkacak, dunya hayatında yaptıkları icin tek başına hesap verecektir. Ne yaşadığı toplumun insanları ne de onların bu kişinin yaşam tarzından hoşnut olmuş olmaları, ahirette kişiye hicbir şey kazandırmayacaktır. İnsan, ancak Allah'ın rızası icin yaptığı salih amellerle Rabbimiz'in hoşnutluğunu, rahmetini ve cennetini kazanabilir.
Ayrıca şunu da onemle hatırlatmak gerekir ki, eğer soz konusu insanların boyle batıl bir din anlayışıyla ulaşmak istedikleri hedef 'rahat bir hayat yaşamak' ise, bunu bu yolla elde etmeleri hicbir şekilde mumkun değildir. Allah, tam aksine bu insanlar icin dunyada 'sıkıntılı bir hayat' olduğunu bildirmektedir. Gercek huzur, mutluluk ve rahatlık ancak Allah'ın insanlar icin secip beğendiği din ahlakınının yaşanmasıyla elde edilebilir. Allah Kuran'da bu gerceği insanlara şoyle bildirmektedir:
"Kim de Benim zikrimden yuz cevirirse, artık onun icin sıkıntılı bir gecim vardır ve Biz onu kıyamet gunu kor olarak haşredeceğiz." (Taha Suresi, 124)
Boyle batıl bir din anlayışı aynı şekilde toplumlara da sanıldığı gibi rahatlık, huzur ve mutluluk kazandırmaz. İnsanların nefislerinden yana hareket ettikleri, isteyenin istediği gibi nefsinin kotulukten yana tum isteklerini sınırsızca yerine getirdiği bir toplum modeli ancak yıkıcı ozellikler taşır. Bu mantığa sahip olan insanlar, nefisleri adına sınır tanımaksızın her turlu kotuluğu veya ahlaksızlığı meşru gorebilirler. Cıkarları icin her turlu sahtekarlığı yapabilir, yalan soyleyebilir, zimmetlerine para gecirebilir, calabilir, dolandırıcılık, yalancı şahitlik yapabilir, sozlerinde durmayabilir, başka insanları ezebilirler. Bunun sonucunda da toplumlara adaletsizlik, eşitsizlik, haksızlık, ahlaksızlık, kavga, cekişme, kin, intikam, isyan ve zulum gibi olumsuz ozellikler hakim olur. Suc oranları alabildiğine artar; cinayetlerin, soygunların, yolsuzlukların, her turlu saldırı ve hakka tecavuzun, uyuşturucu, kumar, fuhuş gibi ahlaksızlıkların meşru gorulduğu ve tum bunlara kimsenin �dur� diyemediği bir ortam oluşur. Kuran ahlakı gereği gibi yaşanmadığı icin en yakın bilinen insanlar bile birbirine duşman olur. İnsanlar uzuntu, karamsarlık, sıkıntı, yalnızlık, korku, stres, guvensizlik, vicdansızlık, endişe, ofke, kıskanclık, kin, aclık, fakirlik, kavga, duşmanlık, cinayet, olum korkusu gibi zorluk ve sıkıntılarla icice yaşamaktan kurtulamazlar. Toplum ciddi bir sosyal kaosun ve dejenerasyonun icine suruklenir. Bunların sonucunda da dunya, savaşlardan, kargaşadan ve zulumden kurtulamaz.
Bu nedenle tum Muslumanlar boyle 'nefse uygun bir din anlayışı'na karşı dikkatli olmalı; bunun, insanları hak dini ozunden uzaklaştırarak, dunyada ve ahirette yıkıma surukleyecek ciddi bir tehlike olduğunu unutmamalıdırlar.
Nefsin istekleri, rahatı ve hoşnutluğu uzerine kurulan bir hayat şekli, insanları dunyada ve ahirette ancak yıkıma surukleyebilir. Gercek din ahlakı, nefsin değil, Allah�ın hoşnutluğunu ve rızasını kazanma uzerine kuruludur. Bu ahlak ise ancak, insanın tum hayatını Allah'ın belirlediği ve Kuran ile bildirdiği şekilde yaşamasıyla mumkun olabilir.
Her nefis olumu tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize donduruleceksiniz. (Enbiya Suresi, 35)
Andolsun, Biz sizden mucahid olanlarla (gayret edenler) sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya cıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (acıklayacağız). (Muhammed Suresi, 31)
Ey iman edenler, icinizden kim dininden geri doner (irtidat eder)se, Allah (yerine) Kendisi'nin onları sevdiği,
onların da Kendisi'ni sevdiği mu'minlere karşı alcak gonullu, kafirlere karşı ise 'guclu ve onurlu,' Allah yolunda caba harcayan ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah'ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. (Maide Suresi, 54)
Erkek olsun, kadın olsun, bir mu'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hic şuphesiz Biz onu guzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en guzeliyle muhakkak veririz. (Nahl Suresi, 97)
Gercek din, Rabbimiz'in Kuran ile bizlere bildirdiği Kuran ahlakının tam olarak uygulanmasıyla yaşanabilir. İnsanları dunyada ve ahirette kurtuluşa ulaştıracak olan da yalnızca Allah'ın bildirdiği bu doğru yoldur. Allah Kuran'da şoyle buyurmaktadır: Gercek (hak) Rabbinden (gelen)dir. Şu halde sakın kuşkuya kapılanlardan olma. (Bakara Suresi, 147)