İ’lĂ‚-yı Kelimetullah
Allah’ın adının gonullere nakşedilmesi, İslĂ‚m dininin şanına uygun bir bicimde yuceltilip yayılması mĂ‚nĂ‚sına gelen ‘’i’lĂ‚-yı kelimetullah’’, bir mu’minin en onemli vazifesi ve CenĂ‚b-ı Hakk’ın da en cok sevdiği ameldir. Allah’a imĂ‚n ve O’nun nĂ‚m-ı celîlîni i’lĂ‚ etme gayreti mu’minlik şiarıdır. Aslında, Allah’ın adı zatında yucedir, O her zaman Ă‚lîdir, O’nun ‘’Aliyy’’ ismi de var, Aliyy’dir O. Fakat ‘’O’nun adını yuceltme’’ ifadesini kendi idrakimiz itibariyle, kendi ufkumuzu aydınlatma acısından kullanıyoruz.. i’lĂ‚-yı kelimetullah derken arındırılarak asıl sahibine hazır hĂ‚le getirilmesini, gonul tahtının MĂ‚liku’l-Mulk’e, Meliku’l-Mulûk’e arz edilmesini ve Yaratıcı ile kullar arasındaki engellerin kaldırılmasını kastediyoruz.
Evet, i’lĂ‚-yı kelimetullah vazifesi, en kutsal vazifedir ve esas itibariyle peygamber mesleğidir. Eğer, Allah nezdinde ondan daha kutsal bir vazife olsaydı CenĂ‚b-ı Hak peygamber efendilerimiz gibi en seckin kullarını o vazifeyle gonderirdi. Oysa ki, Allah TeĂ‚lĂ‚, peygamberlerini i’lĂ‚-yı kelimetullah vazifesiyle gorevlendirmiş ve surgunlerin, hapishanelerin, hakaretlere maruz kalmaların, işkencelerin, idam sehpalarına goturulmelerin, hatta şehit edilmelerin cokca gorulduğu bu kutsal yola en guzîde kullarını –bir mĂ‚nĂ‚da- feda etmiştir. ŞĂ‚yet, CenĂ‚b-ı Hakk bir şeyi bu şekilde one cıkarmışsa onu bizim arkaya cekmemiz mumkun değildir, bizim de o şeye aynı olcude değer vermemiz inanmış olmamızın gereğidir.
Ayrıca, i’lĂ‚-yı kelimetullahı ister emr-i bi’l m’aruf, nehy-i anil munker yani iyiliği emretme, kotulukten alıkoyma şeklinde ele alalım; ister ‘’Sen insanları Allah yoluna hikmetle, guzel ve makul oğutlerle dĂ‚vet et, gerektiği zaman da onlarla en guzel tarzda mucadele et.’’(Nahl, 16/125) cercevesinde mutĂ‚laa edelim; isterse de ‘’Din, nasihattır…’’ hadis-i şerifinin ifade ettiği mĂ‚nĂ‚lar itibariyle değerlendirelim, o, Rabbimizin ve Efendimizin nĂ‚m-ı celilinin dort bir yanda şehbal acması ve insanların cehalet zulumatından kurtulup imanın aydınlığına ermeleri icin, Allah’ın rızasını kazanmaya mĂ‚tuf olarak eda edilen bir vazifedir. Bu vazifenin semeresi rıza-yı ilahîdir. Yani, CenĂ‚b-ı Hakk Cenneti verir, Cennet nimetlerini tattırır, hatta Cuma yamaclarında CemĂ‚l-i bĂ‚kemĂ‚li’yle tecelli eder, ehl-i Cenneti ru’yete mazhar kılar. Aliyyu’l KĂ‚rî ifadesiyle ‘’Yazık o inanmayanlara, ne buyuk husrandır onlarınki, muminler CenĂ‚b-ı Hakk’ın cemaliyle sermest olarak Cennet nimetlerini bile unuturken onlar pişmanlık ve hasretle vurunur dovunurler.’’ Evet, CenĂ‚b-ı Hakk’ın cemalini gorenler Cennet nimetlerini dahi unuturlar. Zira, dunyanın binlerce sene mesûdĂ‚ne hayatı, Cennetin bir saatine mukabil gelmez. Cennetin de binlerce senesi mesudĂ‚ne hayatı, CenĂ‚b-ı Hakk’ın CemĂ‚li’ni bir dakika gormeye mukĂ‚bil değildir. Fakat onun da otesi vardır ve musaadenizle o oteler otesini ilave edeyim: CenĂ‚b-ı Hakk’ın CemĂ‚li’ni gormek de, O’nun kullarına bizzat ‘’Ben sizden hoşnutum, artık size gazap etmeyeceğim’’ demesine asla mukabil gelmez. Oyleyse, esas olan O’nun rızasını kazanmak, hoşnutluğuna mazhar olmaktır. O’nun rızasına goturen en kestirme ve sağlam yol ise i’lĂ‚-yı kelimetullah yoludur.
Diğer taraftan, Cîlî’nin ifadesiyle, hakîkî insĂ‚n-ı kĂ‚mil Peygamber Efendimiz(aleyhissalatu vesselam) ise –ki O’dur-, O’nun getirdiği din de hakîkî, kĂ‚mil dindir. Zaten, Allah TeĂ‚lĂ‚ ‘’İşte bugun sizin dininizi kemĂ‚le erdirdim ve uzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin icin din olarak İslĂ‚m’ı sectim.’’(MĂ‚ide, 5/3) diyor. Yani, ‘’Bugune kadar her Peygamber’e, her Safî’ye, her Velî’ye bazı nimetlerde bulundum; fakat size nimetimi tam verdim; dininizi kemale erdirdim. Din olarak da İslam’dan razı oldum.’’ buyuruyor. Oyleyse, i’lĂ‚-yı kelimetullah, Allah’ın hoşnut olduğu kĂ‚mil dini muhtac gonullere duyurmaktır ki, neticede yine O’nun rızası vardır.
__________________