[IMG]http://img460.**************/img460/6639/logosonoy7.gif[/IMG]
MEVLANA'NIN ESERLERİNDE SABRIN HİKMETLERİ
İnsan hayatı icin tıbbî, dinî, felsefî, edebî bircok tanım yapılmıştır. Kabaca ve uc noktalarda bir diğer tarif de hayatın gozyaşları ve kahkahaların karışımı olduğuna dairdir. Ancak bu karışım dengeli değil; gozyaşının, acının, kederin cok; kahkahanın, neşenin az miktarıyla oluşmuştur. Hayata ağlayarak başlayan insanoğlu kucuk buyuk bircok sıkıntıyla yaşamını surdururken; kendisini daima sevincin ve huzurun peşinden koşarken bulmuştur. Ozellikle hayat şartlarının ağırlaştığı gunumuzde bu ihtiyac daha da artmış; ayrıca tum hastalıkların zihinsel ve ruhsal sebeplere dayandığı tarzındaki goruşler ve yaşama sevincinin bağışıklık sistemi uzerindeki olumlu tesirlerinin tespiti cağımız insanlarının mutluluk arayışını hızlandırmıştır. İnsanların hem ozel hem de iş hayatlarında stresten uzak, mutlu, huzurlu, başarılı, verimli olmaları; ozguvenlerinin artması, problemlere cozum bulmaları, zamanı yonetme ve kişisel ilişkilerde empatik davranma kabiliyetini kazanmaları gibi hususları konu edinen kişisel gelişime dair kitaplar artık cok satan kitaplar hĂ‚line gelmiştir.
Bu tur eserleri incelediğimiz zaman sevgi kapasitenizi artırın, sabır egzersizleri yapın, yalnız olmadığınızı hissedin, yuce yaratıcıya guvenin, insanlara iyilik yapın gibi oğut ve tavsiyelerin gercekte bize hic de yabancı olmadığını rahatlıkla muşahede edebiliriz. Zira şukur, tevekkul, sabır, sevgi, alcak gonulluluk, comertlik, diğergamlık, duanın ve inancın gucu gibi konular İslĂ‚m dininin ve tasavvufun temel prensipleridir.
Bir gonul eğitimcisi olan MevlĂ‚nĂ‚ da; “Allah saklasın, bunu masal sanma. Bizim hĂ‚limizdir, insanların hikĂ‚yesidir” (Mesnevî; I:3003) sozleriyle nitelendirdiği Mesnevî başta olmak uzere butun eserlerinde insanlara rehberlik amacını guderken bu prensipler uzerinde durmuştur. Bu prensiplerden biri olan sabır; dert, musibet, sıkıntı, yoksulluk, hastalık ve olum turunden hayatımızda yer alan olumsuzluklara karşı ilk direnc noktası; dinî ve millî kulturumuzde insan hayatına yon veren onemli bir unsurdur. “Sabır acıdır, meyvesi tatlı”, “Sabırla koruk helva, dut yaprağı atlas olur”, “Sabreden derviş muradına ermiş”, “Sabreyle işine, hayır gelsin başına”, “Sabrın sonu selĂ‚mettir” gibi atasozleri sabrın kulturumuzdeki bu onemine işaret eder. “İmanın yarısı sabır, yarısı şukurdur” anlayışı, sabrın dinî kulturumuzdeki yerini gosterirken; Kuran-ı Kerim’de sabır kokunden gelen yuz uc kelime; sabrın gereğini ve faziletini dile getiren bircok Ă‚yet mevcuttur. Bu Ă‚yetlerde sabrın farz olan hususlarla birlikte anılması dikkati ceker. Bu Ă‚yetlerden birkacına ornek vermek gerekirse: Lokman as’ın oğluna oğudu olan; “Ey yavrucuğum; namazı kıl, iyiliği emret, kotulukten vazgecirmeye calış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar azmedilmeye değer işlerdir.” (Lokman, 31/17) Ă‚yetinde sabrın, her Musluman’ın sorumluluğu olan emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l-munkerle birlikte anılması dikkati ceker. “Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Şuphesiz o (sabır ve namaz) Allah’a saygıdan kalbi urperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir gorevdir” (Bakara, 2/45) Ă‚yetinde ise sabır aynı zamanda oruc anlamını yuklenir ve namazla birlikte ele alınır. “Ey iman edenler sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Cunku Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir” (Bakara, 2/153) Ă‚yeti de sabır ve namazı bir araya getirirken, namazın muminin miracı olduğu gibi, sabredenleri de Cenab-ı Hakk’a yakınlıkla mujdeler. “Ey Muhammed! O ihlaslı ve mutevazı insanları mujdele. Onlar oyle kimselerdir ki Allah anıldığı zaman kalpleri titrer, başlarına gelenlere sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızk olarak verdiğimiz şeylerden Allah icin harcarlar” (Hac, 22/34-35) Ă‚yetinde sabır; namaz ve zekat yanında her Musluman’ın vasfı olması gereken ihlas ve tevazuyla birlikte anılır. “O hĂ‚lde Resulum; peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret, acele etme” (AhkĂ‚f, 46/35) Ă‚yetinde de sabrın; Hz. Nûh, Hz. İbrĂ‚hîm, Hz. MûsĂ‚, Hz. ÎsĂ‚, Hz. Muhammed gibi ulu’l-azm peygamberlerin ozelliği olduğuna dikkat cekilir.
Sabır konusu hadis-i şeriflerde de ele alınır. “Muminin işi tuhaftır, her işi hayırdır. Bu yalnız mumine vergidir. Sevindirici bir işle karşılaşsa şukreder, o iş kendisi hakkında hayırlı olur. Herhangi bir sıkıntıya maruz kalsa sabreder, bu da onun icin hayırlı olur” ve “İmanın en ustun derecesi, her durumda ozellikle sıkıntılı anlarda sabretmek ve comert olmaktır” gibi hadisler sabrın gereğini ve onemini dile getirir. Bir diğer hadiste de Hz. Peygamber’e en ustun amel nedir diye sorulmuş, cevabı; “Semahat (hoşgoru, musamaha) ve sabırdır” olmuştur. Hz. İsa’nın da “Hoşlanmadığınıza sabretmedikce hoşlandığınızı elde edemezsiniz.” sozu meşhurdur.
Bu Ă‚yetlerin, hadislerin ve hayat tecrubelerinin gosterdiği gibi dunyevî ve uhrevî her başarının, mutluluğun temeli sabır; imanın, ahlĂ‚kın, ilmin, salih amelin, hikmetin; kısaca iyi ve guzel butun işlerin başı sabırdır. Sabretmeden bunlara ulaşmak mumkun değildir. Zira sabırsızlık, acele etmek, her şeyi bir anda istemek yaratılış kanununa aykırıdır. Malumdur ki “Cennet anaların ayakları altındadır” hadisine mazhar olan annelik; sevgi, şefkat yanında, hamilelik, doğum ve cocuğu buyutme sureci itibariyle sabrın başarısıdır. “Hic bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zumer, 39/9) Ă‚yetindeki şerefe nail olan Ă‚limler, ilim tahsil etmenin gucluğune sabreden insanlardır. “Oruc benim icindir ve mukafatını ancak ben veririm” kudsî hadisindeki mukafata hak kazananlar sabrın mihenk taşı sayılan oruca devam edenlerdir.
Onemine Kuran-ı Kerim’in ve hadis-i şeriflerin acıkca işaret ettiği sabır; nefsin iyi bir iş yapması veya kotuluklerden kacınması icin acıya, meşakkate tahammul kuvvetidir. Sabır, dinen uce ayrılır: İbadete sabır, masiyete sabır, musibete sabır. İbadete sabır, ibadetlerin meşakkatine sabretmektir. Âdeta tedavi icin acı ilaclar icmeye benzer. Masiyete sabır ise gunah işlemekten, haramlara el uzatmaktan kacınma, bunlara mukavemet gostermektir. Bu da gorunuşu guzel ancak zehirli tatlılardan uzak durmaya benzetilir. Musibete sabır ise sabrın en zorudur, cetin bir sınavdır. İkiye ayrılır: İnsanlardan gelen ve giderilmesi elde olmayan musibetlere yani haksızlığa uğramak, iftiraya maruz kalmak, zulum gormek gibi hĂ‚llere sabretmektir ki peygamberlerin muşriklere sabrı bu turdendir. Diğeri de, kurtulmanın insanın elinde olmadığı; sevdiklerinin olumu, hastalık, malının telef olması, tabiî Ă‚fetler gibi musibetlere, doğrudan Allah’tan gelen dertlere sabırdır.
Musibete sabır zordur. Zira insanın Ă‚cizlik ve belirsizlik icine duştuğu zor bir durumdur, kurtulmak elde değildir. Gonulde buyuk kedere, derin acıya sebep olan bu durumlarda zaman durur, başımıza gelen olayın hikmetine vĂ‚kıf olamadığımız icin caresizlik icinde kalırız. İşte musibete sabır boyle durumlarda insanın kendisine hĂ‚kim olması, ofkeye kapılarak kızgın davranışlara girmemesi, dili şikĂ‚yetten, uzuvları yanlış hareketlerden koruması, isyandan ve edepsizlikten kacınmasıdır. Ancak insanın uzulmesi, ağlaması doğaldır. Hz. Peygamber de, oğlu İbrahim’i kaybettiği vakit gozyaşı dokmuş; “Kalp uzulur, gozlerden yaş gelir, ancak şikĂ‚yet yoktur” demiştir. Boyle anlarda kul derdini Allah’a arz eder, kurtulmak icin yalvarır, yakarır, niyaz eder. Kulun tevekkulle yalnızca Allah’tan yardım dilemesi, samimi dualar etmesi Cenab-ı Hakk’ın hoşuna gider. Nitekim sabrın timsali Hz. Eyup; “Rabbim gercekten bana zarar dokundu, sen merhamet edenlerin en merhametlisisin” (Enbiya, 21/83) niyazıyla el acınca duası kabul gormuştur.
Sabırlı olmanın, ozellikle de musibete sabretmenin kolay olmadığını belirtmiştik; ancak unutulmamalıdır ki sabır; yanında tahammul, azim, sebat, metanet, hoşgoru, merhamet ve tevazuu getirir. Sabırsızlık ise; isyan, edepsizlik, gucsuzluk ve pişmanlığa sebeptir. Gecmişimize donup baktığımız zaman sabırsızlık ettiğimiz olaylar icin pişmanlık duyarken, sabırlı davrandığımız icin asla pişman olmadığımızı duşunuruz.
MevlĂ‚nĂ‚ sabır konusunu Mesnevî ve Fîhi MĂ‚fih gibi eserlerinde cok farklı yonlerden ele alır ve ibadet ve masiyete sabırdan ziyade musibete sabır konusunu işler. Yetişkin ve belli kultur seviyesine ulaşmış insanlar icin kaleme alınmış bu eserlerde asırlardır ve ozellikle de gunumuz insanının problemi olan sıkıntılara, bunalımlara, depresyonlara karşı koymayı, guclu olmayı, tahammulumuzu artırmak icin ufkumuzu geliştirecek, bizi olaylara at gozluğuyle bakmaktan kurtaracak ornekler verilir ve MevlĂ‚nĂ‚ musibete sabrın hikmetlerini anlatır, bizim icin sabrı kolaylaştırır. Oncelikle MevlĂ‚nĂ‚, sabrın onemini şu ifadelerle belirtir:
“Sabır iman yuzunden baş tacı olur. Sabrı olmayanın imanı da yoktur. Peygamber ‘Sabrı olmayanın imanı tamam değildir’ demiştir.” (Mesnevî, II: 606-607)
“Acelecilik, cabukluk şeytanın hilesindendir. Sabır ve hesaplı olmaksa Cenab-ı Hakk’ın lutfudur.” (Mesnevî, V/2579)
“Tespihlerinin ruhu sabırdır. Sabır, başlı başına bir tespihtir. O derecede hicbir tespih yoktur. Sabırlı ol. ‘Sabır, kurtuluşun anahtarıdır’ Sabır, sırat gibi insanı cennete ulaştırır.” (Mesnevî, II/3175-3177)
Hakiki bir rehber olan MevlĂ‚nĂ‚; sabrın onemini, değerini ve hikmetlerini ise cok farklı bakış acılarından ele alır. Bunlar aşağıda kısaca belirtilmektedir:
Allah sevdiklerine dert verir
“İnsanların en cetin belĂ‚ya uğrayanları peygamberlerdir, sonra temiz kişiler gelir, sonra da onlara benzeyenler, benzeyenlere benzeyenler belĂ‚ya uğrarlar” hadisinde bildirildiği gibi insanın başına gelen musibetler sebepsiz değildir ve netice itibariyle bir lutuftur, oyleyse kulun yapması gereken boyle durumlarda sabretmek, yalnızca Allah’tan yardım dilemektir. MevlĂ‚nĂ‚ izah eder:
“HikĂ‚ye ederlerdi ki, ulu Tanrı: ‘Ey benim kulum! Senin ihtiyacını ve dileğini yalvarmanla, dua etmenle cabucak yerine getirirdim; fakat senin yalvarış ve inleyişinin sesi hoşuma gidiyor, işte daha cok ağlayıp inlemen ve sesini daha cok duymam icin dileğini yerine gec getiriyorum’ buyuruyor. MeselĂ‚ bir adamın evinin kapısına iki fakir geldi. Biri hoşa giden, sevimli ve beğenilen bir tip; oburu ise tamamen bunun aksine cirkin ve sevimsiz. Ev sahibi uşağına: ‘O sevimsiz olanına bir parca ekmek ver de, hemen kapımızdan uzaklaşsın.’ der. Sevimli olanına ise: ‘Daha ekmek pişirmediler. Pişip gelinceye kadar bekle.’ diye vaatte bulunulur.” (Fîhi MĂ‚fih, 57-58)
Diğer taraftan sağlık ve varlık Allah’la kul arasında iki perdedir. İnsan hastalanınca veya malına mulkune bir ziyan gelince Allah’ı daha cok hatırlamaya başlar, duaları daha sıcak olur, Cenab-ı Hakk’a samimiyetle niyaz eder. MevlĂ‚nĂ‚ bu konuda Firavun’u ornek verir: Cenab-ı Hak Firavun’a dort yuz yıl omur, saltanat, mal mulk vermiş, her arzusunun yerine gelmesini sağlamıştır. Bunların hepsi onun Allah ile arasındaki perdeleri kalınlaştırmış, kendisi tanrılık iddiasında bulunmuştur. Hatta oyle ki Cenab-ı Hak Firavun’un kendisini anmaması icin hicbir isteğini yerine getirmezlik etmemiş, ona kucuk bir baş ağrısı bile vermemiştir. (Fîhi MĂ‚fih, 354-355)
Dertler insanı olgunlaştırır
Bu husus doğuda ve batıda butun dunyada gecerli bir gercektir. Eckhart’ın; “İnsanı olgunluğa goturen en hızlı at ıstıraptır” ve Balzac’ın;“Her ıstırabın oğrettiği bir şey vardır” tarzındaki benzer ifadeleri bu goruşu teyid eder. MevlĂ‚nĂ‚ bu konuyu da ele alır:
“Kul, gece gunduz Hakk’a ağlayıp yakarır, derdinden dolayı yuzlerce şikĂ‚yette bulunur.
Cenab-ı Hak da ona: ‘Ey bîcĂ‚re, dert ve mihnet seni doğru yola cıkarır.
Ey kusurlarla dolu olan; şikĂ‚yetini, seni bizden uzaklaştıran nimetlerden et.’
Gercekte her duşman, sana bir ilac, faydalı ve ferahlandırıcı bir kimyadır.
Zira onlardan kacar, Cenab-ı Hakk’ın lutuf ve yardımlarına iltica edersin.
Seni Hak’tan başka şeylerle meşgul eden dostlarınsa, hakikatte duşmanlarındır.
Porsuk adında bir hayvan vardır, boyuna dayak yedikce semirir.
Onu dovdukce daha iyileşir, sopa vuruldukca semizleşir!
Gercekten muminin nefsi de bir porsuk gibidir, zahmet ve mihnet onu guzelleştirir, semirtir.
Bu sebepten peygamberler cevr u cefaya uğramış, halktan daha cok meşakkat cekmişlerdir.
Zira canları da diğer canlardan daha temiz, daha ustundu. Onun icin başkaları, onların cektiğini cekmedi.
Deri, ilaclarla belĂ‚lara katlanıp, sonunda oyle TĂ‚if derisi gibi guzelleşir.
Ona acı ve keskin ilaclar surulmeseydi, tamamen işe yaramaz ve pis pis kokardı.
İnsan da tabaklanmamış deri gibidir; rutubetten bozulur, ağır ağır kokar.
Sen ona bol bol acı ve keskin ilacları sur de; o, guzelleşip, temizleşip, kıymetlensin.
Buna gucun yetmezse, Cenab-ı Hak sana istediğinin dışında bir maraz verince ona rıza gosterip sabret.
Dosttan gelen belĂ‚ seni temizler. O’nun ilmi senin tedbirinden ustundur.” (Mesnevî, IV:91-107)
Dertler kul icin imtihandır
Altın ateşte, insan mihnette belli olur. İnsanın gercek şahsiyeti dertlerle denendiği zaman ortaya cıkar. MevlĂ‚nĂ‚ kısaca acıklar:
“Dost, hic dostun zahmetinden kacar mı? O zahmet ictir, dostluksa onun kabuğu.
Gam ceken dost icin muhabbetin şartı mihnete, derde, belĂ‚ya katlanmaktır.
Dost altın, belĂ‚ da ateş gibidir. Ayarı hĂ‚lis olan altın ateşe razıdır.” (Mesnevî, II:1472-74)
Kucuk sıkıntılar buyuk belĂ‚lara manidir
MevlĂ‚nĂ‚ bu konuyu hikĂ‚ye ile anlatır. Bir adam Hz. MûsĂ‚’dan kendisine hayvanların dilini oğretmesini ister. Hz. MûsĂ‚, bu isteğin tehlikeli olduğunu, herkesin buna tahammul edecek gucu olmadığını soylerse de adam ısrar eder. Bunun uzerine Cenab-ı Hak’tan, Hz. MûsĂ‚’ya onu uzmemesi, dileğinin hic olmazsa bir kısmının yerine getirilmesi icin vahiy gelir. Hz. MûsĂ‚ adama yalnızca evindeki kopekle horozun dilini oğretir. Bir sabah adam hevesle bu hayvanların konuşmasını dinlemek icin bahceye cıkar. Evin hizmetcisi sofra ortusunu bahceye silkerken bir parca ekmek yere duşer ve horoz hemen bu parcayı kapar. Kopek, horoza onun kırıntıları da yiyebileceğini, o parcanın kendisine munasip olduğunu soyler. Horoz, kopeğe uzulmemesini, o gun ev sahibinin atının oleceğini ve kopeğin bol yiyeceğe kavuşacağını soyler. Bunu işiten adam derhĂ‚l pazara gider, atını satar. Ertesi sabah aynı hadise tekrar eder. Kopek, horozu yalancılıkla suclar. Horoz; atın satıldığını, ev sahibinin ziyanı başkasına yuklediğini, ancak o gun katırın oleceğini ve butun hayvanlara ziyafet olacağını soyler. Bunu duyan adam katırı da satar. Ucuncu gun hadise tekrarlanır, horoz bu kez de evdeki kolenin oleceğini, yoksullara, kopeklere bol ekmek dağıtılacağını soyler. Adam koleyi de elden cıkarır. Diğer yandan uc belĂ‚dan da kurtulduğu icin sevinmektedir. Dorduncu gun gelir. Aclıktan hĂ‚lsiz kalan kopek sitemde bulununca; horoz ev sahibinin her uc ziyanı da savuşturduğunu, ancak bu defa sıranın ona geldiğini; atın, katırın ve kolenin olumlerinin kendisine gelecek kazayı def etmek icin olduğunu fakat hırsa kapılan sahiplerinin bunu kabullenmediği icin oleceğini, bircok yemeklerin yapılacağını, kurban kesilip yoksulların, hayvanların doyurulacağını dile getirir. Adam pişmanlık ve korkuyla Hz. MûsĂ‚’ya gider, canının bağışlanmasını ister. Hz. MûsĂ‚, atılan okun geri donmeyeceği gibi, kazaya mani olmanın da imkĂ‚nsız olduğunu anlatır, elinden gelen tek şeyin onun imanla olmesi icin dua etmek olduğunu bildirir. Adamcağız durumun ciddiyetini anlayınca korkusundan hastalanır ve olur.
“Sen burnunu kanatmak istemezsin ama burnun kanar. Bu kanayış sana sağlık verir.” (Mesnevî, III:3438)
Bu hikĂ‚yeden de anlaşılacağı uzere insanoğlunun başına gelen bazı dertler, onu daha buyuk musibetlerden korumak icin Ă‚detĂ‚ paratoner vazifesi gorur. Gunluk hayatımızdaki kucuk tersliklerin sonucta bizim icin ne kadar hayırlı olduğunu sonradan anlamışızdır. Basında ucağa yetişemediği icin uzulen, ancak bineceği ucağın duştuğunu ve hic kimsenin kurtulamadığını oğrenen insanlara dair haberler cıkar. İşte bu sebeple bir problemle karşılaşınca onyargılı davranmadan sonunu beklemek, sabır ve tevekkulle bu işin bir hikmeti olduğunu duşunmek gerekir.
Kulfetsiz nimet, zahmetsiz rahmet olmaz
Engel ve zorluklar hayatın icabıdır. Unutulmamalıdır ki boş oturan insan zorluklarla karşılaşmaz ancak başarma ve gelişme arzusunu duyan insanlar sıkıntıya goğus germek zorundadır. Ayrıca her sorun bir fırsattır. MevlĂ‚nĂ‚ bu konuyu da ele alır: “Dert daima insana yol gosterir. Dunyadaki her iş icin, insanın icinde ona karşı bir aşk, bir heves ve dert olmazsa; insan o işi yapmaz ve o iş dertsiz, zahmetsiz olarak ona muyesser olmaz. İster dunya, ister Ă‚hiret, ister padişahlık, ister ilim, ister astronomi ve ister başka işler icin olsun hepsi icin, bu boyledir.” (Fîhi MĂ‚fih, 33)
MevlĂ‚nĂ‚ konu ayrıca bir hikĂ‚ye ile izah eder: Kazvinli bir yiğit omzuna kukremiş bir aslan dovmesi yaptırmak ister. Tellak dovmeye başlayınca genc iğnenin acısına dayanamaz. Tellake hangi uzuvdan başladığını sorar. Tellak kuyruğu deyince, kuyruk hic de luzumlu değil, bu aslan kuyruksuz olsun der. Tellak yeniden işe başlar, acıya dayanamayan genc yine sorar, tellak kulağı işlediğini soyler. Kazvinli “Varsın kulağa olmasın” der. Tellak başka bir uzva başlar, genc feryatla sorar: “Bu aslanın hangi uzvudur” Tellak “Karnıdır” der. Kazvinli genc “Bu aslan karınsız olsun” deyince tellak iğnesini fırlatıp: “Kim dunyada boyle bir şey gormuştur. Kulaksız, karınsız ve kuyruksuz acayip bir aslan. Cenab-ı Hak bile boyle bir aslan yaratmamıştır.” der.
“Ey kardeş, iğnenin acısına sabret ki, nefis kĂ‚firinin iğnesini kırasın.” (Mesnevî, I/3085-3106)
“Rahatın aslı meşakkat, nimetin başı acılıktır. Cennet, hoşa gitmeyen şeylerle ortulmuştur.” (Mesnevî, II/1854-1855)
“Yuru; derdi sec, derdi sec,
Cunku bundan başka bir cĂ‚re bilmiyorum ben...
Varım yoğum yok diye gonlunu daraltma,
Derdin yoksa buna huzunlen asıl...” (RubĂ‚îler, 172)
Dertler gunahtan arınmanın, mĂ‚nen yukselmenin bir yoludur
“Mumine isabet eden hicbir ağrı, yorgunluk, hastalık, uzuntu hatta ufak bir tasa yoktur ki, Allah o musibet ile kulun gunahlarından bir kısmını silmesin” hadis-i şerifinde bildirildiği gibi musibetler gunahlara kefarettir. Bir diğer hadiste de; “Allah bir kulu icin hayır dilerse, onun gunahının cezasını dunyada verir” denilmekte, başımıza gelen belaların Ă‚hiretteki derecemizi yukselteceğine işaret edilmektedir. MevlĂ‚nĂ‚ konuyu kucuk bir ornekle ozetler: “MeselĂ‚ bir halıyı, tozunu temizlemek icin değnekle doverler. Akıllılar buna paylama demezler. Fakat kendi sevdiği birini veya cocuğunu doverlerse, ona itĂ‚b (paylama) derler. Sevginin delili işte boyle yerde meydana cıkar. Bu yuzden mĂ‚demki kendinde bir dert ve pişmanlık hissediyorsun, bu Tanrı’nın sana olan inayetinin ve sevgisinin bir delilidir.” (Fîhi MĂ‚fih, 36)
Her sıkıntı, gucluk sabırla ortadan kalkar
“Sabır genişliğin anahtarıdır” hadisinin de bildirdiği gibi, sabır butun zorlukları gideren, insanı sıkıntıdan ferahlığa taşıyan bir meziyettir. MevlĂ‚nĂ‚ sabrın neticesindeki bu hikmeti de izah eder:
“Sabret, zira sabırla gucluk kalkar. Sabır, ferahlığın anahtarıdır.” (Mesnevî, III: 1848)
“Sabır, mubarek bir şey; daima insandan uzuntuyu giderir.” (Mesnevî, III: 1859)
“Gonuldeki her ferahlığın sebebi bir sıkıntıya bağlıdır.” (Mesnevî, III: 2312)
“Nerede bir dert varsa, deva oraya, nerede bir yoksul varsa nimet oraya gider.” (Mesnevî, II: 3232)
“Ağrı, sızı ve hastalık hazinedir. Rahmetler ondadır. Deri yırtıldı mı ic tazelenir.” (Mesnevî, II: 2282)
Sabır şukrun gostergesi ve olgun insanın vasfıdır
Sabır, olgun insanların gostereceği bir davranış şeklidir. Unutulmamalıdır ki Cenab-ı Hakk’ın guzel isimlerinden birisi de “Sabûr”dur, ancak bu ismin EsmĂ‚-i HusnĂ‚’nın en sonunda yer alması bu hasletin zorluğuna, herkesin bu meziyete kolayca sahip olamayacağına işaret eder. KĂ‚mil imana sahip, “Lutfun da hoş, kahrın da hoş” diyebilmenin yuceliğine ulaşan insanlar sabrın guzel orneklerini sergiler. MevlĂ‚nĂ‚ konuyu fevkalade guzel bir ornekle acıklar: Lokman’ın efendisine bir karpuz hediye etmişlerdi. Lokman’ı cok seven efendisi karpuzdan bir dilim kesip Lokman’a verir. Lokman şeker yer gibi karpuzu yer. Onun zevkle yediğini goren efendisi bir dilim daha verir. Onu da yer. Dilimler boylece on yediyi bulur. Efendisi Lokman’ı istekle yer gorunce bir dilim de kendisi yemek ister. Ama yer yemez karpuz ağzını yakar. Bir muddet konuşamaz. Sonra Lokman’a neden karpuzun acı olduğunu soylemediğini sorar. Lokman: “Senin sunduğun bir şeye acıdır demek ayıptır. Bana bunca nimet vermişken, bir acı lokmaya katlanamazsam başıma toprak” der. (Mesnevî, II: 1525-1545)
MevlĂ‚nĂ‚’nın sabrın hikmetleri konusundaki Kuranî bir orneği de 103. sure olan Ve’l-Asr Suresi’dir. İmam ŞĂ‚fiî’nin; “Başka bir şey nazil olmasaydı, Kuran’dan bu sure yeterdi” dediği, Ve’l-Asr, Kuran-ı Kerim’in butun nasihatlerini ozetler mahiyettedir. Mehmet Âkif Ersoy surenin onemini şu mısralarla belirtir:
“Hani ashĂ‚b-ı kirĂ‚m ayrılalım derlerken
Mutlaka Sûre-i Ve’l-Asr’ı okurmuş bu neden
Cunku meknûn o buyuk sûrede esrĂ‚r-ı felĂ‚h
Başta îmĂ‚n-ı hakîkî geliyor sonra salĂ‚h
Sonra hak sonra sebat. İşte kuzum insanlık
Dordu birleşti mi yoktur sana husrĂ‚n artık”
Surenin meali şoyledir: “Asra yemin ederim ki, insan gercekten ziyan icindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler mustesnadır.” MevlĂ‚nĂ‚’nın sabrın hikmetlerine ve sabretmenin faziletine dair sozlerini ashabın Ă‚detine uyarak noktalayabiliriz:
“Sabır Hakk’ın adıyla beraber geciyor. Ve’l-Asr Suresi’nin sonunu oku da gor.
Cenab-ı Hak, yuz binlerce kimya yarattı ama sabır kimyasına benzer var mı ya?” (Mesnevî, III: 1860-1861)
Prof. Dr. EMİNE YENİTERZİ
--------------------------------------------------------
Kaynaklar:
MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddîn-i Rûmî, Mesnevî-i Şerîf, Aslı ve Sadeleştirilmişiyle Manzum Nahîfî Tercumesi, Haz. Âmil Celebioğlu, C.I-VI, İstanbul 1967-1972.
MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddin, RubĂ‚îler, Haz.: Abdulbaki Golpınarlı, İstanbul 1964.
MevlĂ‚nĂ‚, Fîhi MĂ‚fih, Cev.:Meliha Ulker Tarıkahya (Anbarcıoğlu), İstanbul 1985.
(Guzyaşı Degisi'nden alıntıdır)
KAYNAK: Sadabat.net
Yeni paylaşımlarda buluşmak dileğiyle...
[IMG]http://img322.**************/img322/7687/destek2ba9.gif[/IMG]
__________________