“Allah Rasûlu’nu (salAllahu aleyhi ve sellem) hatırlıyorum. Bir peygamberin hikÂyesini anlatıyor. O peygamberi dovuyor, yaralıyorlar. O ise bir yandan yuzunden akan kanları siliyor, bir yandan dua ediyor: Allah’ım, Sen kavmimi bağışla! Cunku onlar bilmiyorlar.”[1]
Bunlar, Efendimizin sevgili dostu Abdullah b. Mesud’un (ra) sozleri. Hani bir zamanlar Mekke’de, Kureyş muşriklerinin karşısında ilk kez Kur’Ân-ı Kerim okuyan genc sahabî.[2]
Yine o genc sahabînin anlattığına gore Peygamberimiz (sas) KÂbe’nin yanında namaz kılıyordu. Ebû Cehil ve arkadaşları da oradaydılar. Efendimiz secdeye vardı ve secdesini uzattı. Ebû Cehil, yanındakilere: “Hanginiz filancanın yeni kestiği devesinin işkembesini Muhammed’in sırtına bırakır.” dedi. İclerinden en kotusu olan Ukbe b. Ebî Muayt kalktı. Pislik dolu işkembeyi getirerek Nebi aleyhisselam’ın sırtına bıraktı.
Abdullah b. Mesud olduğu yerde kalakalmıştı. Ne konuşabiliyor, ne de hareket edebiliyordu. O’nu bu durumdan kurtarabilecek hicbir gucu yoktu. Henuz İslÂm’ın ilk gunleriydi. Musluman olduğunu ilan edenlerin sayısı bir elin parmaklarını dahi gecmiyordu. Abdullah o gunlerde, Kureyş liderlerinden birinin develerini guden kimsesiz bir cobandı.
Rasûlullah, işkembenin ağırlığıyla secdeden kalkamıyor, Kureyşliler ise gulmekten yere duşmemek icin birbirlerine tutunuyorlardı. İbn Mesud’un yaşadığı caresizliği, en sevdiği insana yardım edemediği icin duyduğu acıyı anlamak ve anlatabilmek herhalde mumkun değildir.
Kureyş’in azgın liderlerinin gurultusunu duyan kucuk Fatıma (r.anha) koşarak geldi ve babasının omuzlarından pislikleri aldı. Allah Rasûlu secdesini tamamlayıp ayağa kalktığında ellerini actı ve uc kere:“Allah’ım! Kureyş’i Sana havale ediyorum. Utbe’yi, Ukbe’yi, Ebû Cehil’i ve Şeybe’yi Sana havale ediyorum. Elimden bir şey gelmiyor.” dedi.[3]
İbn Mesud adları sayılan muşriklerin, Bedir’de tek tek oldurulduklerini gordu, hatta Ebû Cehil’i bizzat kendisi oldurdu.
***
Uhud Savaşı’nın en şiddetli zamanıydı. Okcular yerlerini terk etmiş, Muslumanlar darmadağın olmuş, binlerce duşmanın ortasında bir avuc arkadaşıyla bir peygamber yalnız kalmıştı. O Peygamber’in dişleri kırılmış; damağı, yanağı, alnı yaralanmıştı. O Peygamber bir yandan yuzundeki kanları siliyor, bir yandan dua ediyordu:
“Allah’ım, Sen kavmimi bağışla! Cunku onlar bilmiyorlar.”[4]
[1] Buhari, Enbiya 54; Muslim, Cihad 104.
[2] İbn Hişam ,Sire, I, 336.
[3] İbn Seyyidinnnas, Uyunu’l-Eser, I, 103.
[4] Kadı Iyaz ,Şifa, I, 79.
- CWSmacher
__________________