Bir defa isim musemmĂ‚yı ceker. EvlĂ‚dına guzel bir isim koyabilmek. Yani o isimle cağırırken bir hoşluk, bir guzellik gelmesi. Bu cok muhim.

Efendimiz zamanında bir devenin sutu sağılacak.

“–Kim devenin sutunu sağacak?” diye Efendimiz soruyor. Bir kişi kalkıyor. Efendimiz:

“‒İsmin nedir?” diyor.

“‒Murre.” diyor. Acı, mĂ‚nĂ‚sı. CĂ‚hiliye devrinden kalma.

“‒Sen otur.” diyor.

İkincisi kalkıyor.

“‒Senin ismin nedir?” diyor. O da diyor ki:

“‒Cemre.” diyor. Yani kor hĂ‚linde yanan ateş.

“‒Sen de otur.” diyor.

Ucuncusu kalkıyor:

“‒Yaîş.” diyor. Canlı, yaşayan mĂ‚nĂ‚sına. Yaîş diyor.

“‒O zaman diyor, sutu sen , sağ.” diyor. (TaberĂ‚nî, Mûcem, XXII, 277; Muvatta, İsti’zan, 24)

Efendimiz bazen gezdiği gectiği koylerde isim sorardı. İsim eğer rûha hoş gelmezse o ismi değiştirirdi. Rûha hoş gelen bir isim koyardı. Bir defa anne-babanın birinci vazifesi, evlĂ‚da guzel bir isim koymak.

İkincisi, mĂ‚nevî bakımdan onun lokmasına dikkat etmek, helĂ‚l lokma yedirmek. Bu da cok muhim.

Taklit ozelliği vardır cocuklarda, anne-babayı taklit eder. Ornek olacak davranışlarda bulunma. Cocuk eğer munĂ‚kaşalı ve kavgalı ortamda ise huysuzlaşır, hırcınlaşır. Huzurlu ve dengeli bir ortamdaysa, o guzel huylarla terbiye olmuş olur.

Yine diğer bir husûsiyet:

Cocukların davranışları, onlara hissettirmeden dĂ‚imĂ‚ kontrol altında olmalı. Ozellikle onların goz onunde yapamadıkları kabahati, gizli ve tenha yerlerde işlemelerine meydan vermemeli. Yani onları goz ardı etmemeli. Cunku yalana alışır, riyĂ‚ya alışır. O da kendinde şahsiyet hĂ‚line gelir. Onun icin o cocuklarda o cok muhim. Kontrol, anne babanın kontrolu, yerine gore îkaz etmesi, irşĂ‚d etmesi muhim cok.

Diğer husus:

Cocukların guzel işlerini takdir etmeli, onu mukĂ‚fatlandırmalı. HatĂ‚larını gormezden gecirmemeli.

Taltif de onemli.

Taltif de onemli. Cunku taltif edildiği zaman şevki artar. Eğer goz ardı edilirse, îkaz edilmeyen kusurlar başlar.

Ne şımartma, ne kapatma tamamen, evet.

MeselĂ‚ İmĂ‚m MĂ‚lik Hazretleri buyuruyor ki:

“Bana diyor, babam hadis ezberletir, bir hediye verirdi. Ben de bir hediye alacağım diye ertesi gun bir hadis daha ezberlerdim diyor. Oyle bir hĂ‚le geldim ki diyor, babam vermese bile ben zevkini ve lezzetini almaya başladım.”

Bilhassa bu kız cocuklarına cok dikkat etmek lĂ‚zım. Kucuk yaşlarda kıyafet yanlışlıklarına musĂ‚maha gostermemek lĂ‚zım. Bazı anne-babalar gafletle, “zevkini alsın” diyor. Zevkini alsın diyor ama, o cocuk bir sigara tiryakisi gibi, o giyime tiryaki olmaya başlıyor, hattĂ‚ daha beterine doğru gidiyor.

Modanın esaretine girmiş oluyor.

Diğer bir husus:

Cocuğu sık sık cezĂ‚ vererek arsız hĂ‚le getirmemek lĂ‚zım. KazĂ‚ ile tabak canak kırdığı zaman da azarlamamak, ona daha dikkatli olmasını îkaz etmek lĂ‚zım. Onu da bir tebessumlu bir şeyle, sîmĂ‚ ile îkaz etmek zarûrî olur. Ancak cocukların huy ve ahlĂ‚klarına işleyecek yanlışlar, hatĂ‚lar karşısında kesinlikle bir hoşgoru olmaması lĂ‚zım. Yanlış olduğunu kendisine mutlakĂ‚ ifade etmek lĂ‚zım. Onu nasıl îkaz edecek:

“‒Bak, Allah goruyor. Bu bizim kıyamet gunu onumuze cıkacak bu yanlışlık. Orada, obur tarafta huzurlu bir hayatının olmasını istemez misin?”

Yani tatlı dil. Cocuğun anlayacağı bir şekilde. Cocuğun anlayabileceği bir şekilde îkaz etmeli.

ÂdĂ‚b-ı muĂ‚şeret kĂ‚ideleri oğretilmeli. AhlĂ‚k kĂ‚ideleri. MeselĂ‚ bir cop atmamak sokakta giderken. Bunu bir îkaz etmeli.

Ya da acıkta yemek…

Acıkta yemek, imrendirmemek kimseyi. Bunlar da cok muhim. Yani onu dĂ‚imĂ‚ îkaz etmeli.

“‒Bak oğlum demeli, senin yediğine imrenirse karşındaki, o sana bir fayda vermez; sana bir şifĂ‚ olmaz…” Bu şekilde îkaz da etmeli.

Sonra cocukların cocukluklarını yaşamalarına da mĂ‚nî olmamak lĂ‚zım. Fakat burada ifrata goturmemek; ne ifrat ne tefrit.

Vasat, denge.

Vasat olarak goturmelidir.

Bir de en muhimi, cocukları hamd ve şukre alıştırmalı. MeselĂ‚ bir yılan gordu, bir solucan gordu:

“–Bak, Allah seni boyle yaratabilirdi. Bak Allah seni insan olarak yarattı. O da sana zimmetlidir. Sen ona, kapındaki bir kopeğe, kediye ikram edeceksin. Sen de kedi kopek gibi olup ac kalabilirdin…”

DĂ‚imĂ‚ boyle olgun misallerle, anlayabileceği şekilde, o şekilde bir îkaz etmek lĂ‚zım.

İbadet ve hizmete alıştırmak lĂ‚zım. Namaza alıştırmak lĂ‚zım.

“Bak, ona da bir, AllĂ‚h’a teşekkur borcun. Bak, sana birisi bir bardak su verse teşekkur ediyorsun, bir cikolata verse teşekkur ediyorsun. Allah seni insan olarak yarattı. Namaz bizim bir teşekkur borcumuz en başta. CenĂ‚b-ı Hak senin, Rabbine yaklaşmanı istiyor. «…Secde et ve yaklaş.» (el-Alak, 19) buyuruyor. Sen Allah’tan ne kadar kendin icin bir guzellik istiyorsan, onun bir mukĂ‚bilini de senin îfĂ‚ etmen…”

Onun icin, namaza alıştırmalı.

Vermeye alıştırmalı. Cocuk comert olacak, merhametli olacak. Yani onu da kendinden. MeselĂ‚ cocuğa 20 lira haftalık veriyor bir anne-baba. Bunun sen 5 lirasını senden daha zor durumdaki bir arkadaşına harcayacaksın…

İnfakı oğretmek.

Onu bir merhamete alıştıracak anne-baba.

VelhĂ‚sıl cocuğumuzun kusursuz olmasını istiyorsak, kusursuz anne ve baba olmamız lĂ‚zım.

İnşĂ‚allah.

En muhimi bu.

En guzel mîras, bir annenin-babanın en guzel bırakacağı mîras, şahsiyet ve karakter mîrĂ‚sıdır. Onu Cennet yolcusu eder.

Omer bin Abdulaziz’e diyorlar ki:

“–Sen devamlı elinde ne varsa infak ediyorsun, dağıtıyorsun. Cocuklarına biraz bıraksan olmaz mı? Senin arkandan ne olacaklar?”

O da diyor ki:

“–Benim cocuklarım diyor, benim yolumdaysa diyor, benim gibi olurlar, rahat ederler, huzur bulurlar. Benim gibi olmayacaklarsa zaten bırakacak bir şey olmaz.” buyuruyor.

Bu da guzel bir olcu.

Bir de Efendimiz’e, hicrette, Ebû Talha, yetim olan cocuğunu getirdi:

“–YĂ‚ RasûlĂ‚llah dedi, bu dedi, on yaşında Enes dedi, Siz’e hizmet etsin.” dedi.

Efendimiz 53 yaşında. Yani 53 yaşında bir peygambere, 10 yaşında bir cocuk nasıl hizmet edebilir?

Efendimiz kabullendi. Ornek olacak, yetiştirecek Efendimiz onu.

Diyor ki:

“Beni diyor (Enes), Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- bir yere gonderirdi. Ben de cocuklarla, mahalle cocuklarıyla oynamaya dalardım. Hemen arkamdan gelirdi:

«–Enescik!» derdi.

Bakardım, Efendimiz’de asık bir surat yok, bir tebessum, guleryuz.

«–Enescik!» derdi, «Seni şuraya gondermiştim değil mi?» derdi.

Hemen ben de:

«–Evet yĂ‚ RasûlĂ‚llah! Hemen gideyim.» derdim. Hemen gidip îfĂ‚ ederdim.”

Enes 10 yaşında geldi. Efendimiz’le 10 sene bir beraberliği oldu. Efendimiz vefat ettiği zaman, Enes 20 yaşındaydı. RivĂ‚yete gore 100 yaşına kadar yaşadı Enes. Diyor ki Enes:

“Ben diyor, ruyĂ‚ gorduğum zaman diyor, Rasûlullah’ı mutlakĂ‚ gorurdum diyor. O’nu gormediğim bir ruya yoktu.” diyor.

Demek ki terbiyede en muhim unsur muhabbet.

Enes, hoca oluyor. Efendimiz’in yanında buyudu 10 sene. Bir talebesi diyor ki:

“–Hocam diyor, ustad diyor, sanki diyor, bir yere bakarken diyor, Efendimiz’e bakıyorsun diyor. Sanki diyor bir şey soylemek istediğiniz zaman, sanki o mecliste Efendimiz var gibi konuşuyorsun.” diyor.

“–Evet diyor, vallĂ‚hi diyor, oyle bir hasretim ki diyor, kıyĂ‚met gunu yanına gideceğim diyor; «YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Sen’in kucuk hizmetcin geldi, ne olursun beni yanına al.» diyeceğim.” (Ahmed, III, 222. Krş. BuhĂ‚rî, Savm 53, MenĂ‚kıb 23; Muslim, FedĂ‚il 82)

Ne goruyoruz burada?

Muhabbet.

Muhabbet goruyoruz.

Ve rĂ‚bıtası hep devam ediyor.

O rĂ‚bıta devam ediyor. Bu cok muhim. Bu, anne-babanın sanatı olmuş oluyor. O anne-baba unutulmuyor. CenĂ‚b-ı Hak unutturmuyor.


Osman Nuri Topbaş

__________________