Olumu cok hatırlamak lÂzım
KÂinatın Efendisi AleyhissalÂtu ve’s-selÂm’ın lÂl u guher beyanları icinde, lezzetleri acılaştıran olumu cok zikretmek gerekir. Bundan maÂda, yine Efendimiz bizzat kabirleri ziyaret etmiş ve ziyaret tavsiyesinde bulunmuşlardır. İnsan, olumun hakikatına inandığı gibi, onu his, duygu ve aklına nakşederek, hayÂl ve duşunce dunyasına da hakim kılar ve kıyamete kadar surecek olan kabir hayatına da kendini ikna ederse, bu takdirde dunyaya ve ukbaya bakışı ve davranışları farklılaşır ve değişik olur. Onun icindir ki, soz Sultanı, “Benim bildiklerimi bilseydiniz, az guler cok ağlardınız” buyurmuşlardır.
Olum duşuncesi, insanın mÂnevî damarlarında meydana gelebilecek ulfet ve vesveseyle birlikte, şeytanın suslu gosterdiği gunah virusunun ve benzeri mikropların en azından tesirlerini ve zararlarını giderecek bir antikor gibidir. “Madem oleceğim ve oldukten sonra da hesaba cekileceğim; oyleyse, şu fani dunyÂnın elemli lezzetlerine kapılıp, gunah işlemenin ne ma’nÂsı var!” duşuncesi icinde olum, bir yonuyle guclu bir vazgecirici, bir yonuyle de coşturucu bir tesire sahiptir. Fakat, eğer mÂnevî damarlarımız, antikorların hic fayda temin etmeyeceği olcude gunahlarla, dunyÂnın haram lezzetleri olan mikroplarla dolmuş ve artık vucudun her yanında bir hucre anarşisi meydana gelmiş ve olum antikorlarının bile te’sir edemeyeceği bir duvar teşekkul etmişse, o zaman ne olum, ne de olup gidenler ruhta hic bir şey uyandırmayacak ve yakınlarımızın birer birer gocup gidişi, bizde sadece bir kac gunluk gecici bir elem hasıl edecektir. Sonra da, “Canım, olenle olunulmez ki! Hepimizin yeri de orası; Allah iman, Kur’Ân nasip etsin!” şeklindeki klişeleşmiş teselli ve temennilerle butun goz ve gonuller yeniden gaflete gomulup gidecektir.
Nicin hatırlanmaz olum? Nefsin hoşuna giden pek cok haram lezzetleri acılaştırarak ağzın tadını kacırdığı, keyfi bozduğu, insanı nefsanî isteklerden vazgecmeye, bir kısım bedenî haz ve alışkanlıklardan kopmaya zorladığı, peşin lezzetlere rağmen ruha oteler hesabına zÂhidlik aşıladığı, dunyaya bakan yonuyle kalbi daralttığı ve duşunceyi buğulandırarak suslu, toz-pembe dunyÂları kararttığı icindir ki, olum hatırlanmak istenmez.
a) Hic olmeyecekmiş gibi yaşamak, olumu unutturur:
Olum neden te’sir etmez? Tevehhum-u ebediyetten.. hic olmeyecekmiş gibi dunyaya bağlanmaktan ve yaşamak icin yaşamaktan.. cocuk oyuncakları mesabesindeki peşin ucretlerle avunmaktan.. kalb ve fikrin gecmiş ve geleceğe donuk gozlerini kapamakdan...
Bir insan duşunun; her tarafı altı cihetten de komple endam aynalarıyla kaplı bir odaya giriyor. Bulunduğu istikamette geriye donup bakıyor; gerilere doğru upuzun uzayıp giden ic ice bir aynalar koridoru, yani yaşanmış koca bir omur.. evet, şu kadar yaşamıştım, şu kadar gormuş-gecirmiştim duygularıyla kanatlı hÂtıraların atlas iklimlerinde dolaşma... Bir de ileriye donup bakıyor; aynı şekilde o kadar da ileriye doğru uzayıp giden bir omur. “Yaşım ne ki, daha gencim! Emsallerime gore fena da sayılmam! Malım mulkum var; gelirim yerinde; eşim, dostum ve cevrem.. makamım.. mesleğim...” Esasen, kucucuk bir odada, dort duvar arasında sıkışıp kalmış bulunmasına rağmen, kendini dev aynalar arasında, renkli bir hayatın icinde goruyor ve yuzu soğuk olduğundan olume soğuk bakıyor; onu goruyor, ona uzak duruyor. Bunun da otesinde, olum duşuncesini gunluk duşunceleri arasında boğmak ve oldurmek icin nice cılgınlıklar yapıyor; akla hayÂle gelmeyen yiyecek, giyecek ceşitlerinde teselli arıyor; icki Âlemlerine, muzik cılgınlığına, moda ve model dunyalarına, uyuşturucu alemlerine sığınıyor.. Bizim muslumanca hayatımızda edîbÂne, nezihÂne ve duny ve ukba adına cok faydaları tekefful eden iki bayramımız vardır: Ramazan ve Kurban Bayramları. Şimdi bir bunlara, bir de mesel Almanlar’ın bir yıl icinde kutlamaya calıştıkları -biz bayramlarımızı ‘tes’îd’ ederiz- eğlence gunlerine bakınız! İki hafta, hatt bir ay gecer, bilmem ne yortusu; bir ay sonra bir faşing, arkasından bir başkası, arkasından bir diğeri... Bu insanların her birini tek tek psikolojik bir tahlil ve tetkikten gecirecek olsanız gorursunuz ki, hepsi birer eğlence insanı ve sanırsınız ki, son derece neşeliler.. gulmek ve guluşmek icin yaratılmışlar... Oysa ki bu ve benzeri hÂdiseler, olumu oldurme duşuncesi ve onu unutmaya calışma gayretinden başka bir şey değildir. Evet, muslumanın da kendi cizgileri icinde ve meşrû dairede duny adına bir sevinc ve neş’e hayatı vardır; ne var ki, onun neş’e dunyasında bile olum ve olum otesine ait urpertici, fakat aynı zamanda imrendirici esintiler, ma’nÂlar ve buğular bulunur. Sonra, muslumanın ic dunyÂsı ve ruhî saadeti, dunyalık eğlencelere ihtiyac bile hissettirmez.
b) Ebedi saadet saraylarının kapısı olumle acılır:
Olumun alnından operiz biz: “Sen ne mubÂrek arkadaş ve refakatcisin” deriz olume. Varsın, başkaları sana dikenli nazarıyla baksın, sen gulun ta kendisisin. Bırak, bazıları sana “kara yuz” yakıştırmasında bulunsun, sen, bizim icin bizi aydınlık ulkelere ucuran otelerden iki ışık kanatsın. Bakma sana “soğuk yuz” dediklerine; sen bizim icin, mujde cicekleriyle kar gibi beyaz ve berraksın. Onlar sana “cukur” derler, “dehliz” derler; fakat biz, “ebedî saadet saraylarına acılan koridorsun” deriz. “Ayıran” da derler sana; fakat sen, haddizatında, ebedî Âlemlere intikal etmiş binlerce ahbaba, dost ve yÂrÂna kavuşturansın. Başta, sîmalarına meleklerin hayran olduğu nebîlere, sonra SahÂbeye, salihlere, hısım ve akrabaya bizi ulaştıransın. Cemalullah’a yaklaştıransın!... Evet, ayıransın da, fakat, elemli, sıkıntılı ve ayrılık hasreti yuklu şu duny talimgÂhından, hayatların en hası hakiki hayata intikal ettiren bir terhis tezkeresisin! Sen, bizi Gonderen’e donme anında, cismimizi nura garkedecek bir ebed şerbetisin! Ve sen, bir son değil, sonun sonusun; sonsuzluğa eş ve baş olabilecek son bir sonsun. Son ile sonsuzluğu dudak dudağa getiren bir ufuk ve Cemal’e actığın gozlere cekilen bir surmesin.. Ve yine sen, dertli bir neslin dert yuklu Tercumanı’na, “Eyvah, bugun yine olmemişim” dedirtensin. İşte olumun iki yanı: Once ‘terhib’ duşuncesiyle olum, sonra da ‘terğib’ duşuncesiyle olum...
Olum duşuncesi, arz ettiğimiz gibi hem caydırıcı, hem de teşvik edici yonleriyle bir yandan seyyiatımız, mes’uliyet hissimiz ve Rabbimiz’e karşı yaptıklarımızdan hesap verme endişesiyle bizi iki buklum ederken, bir yandan da umit-reca munasebeti icinde kalbimizi hoplatıp bizi canlandırmakta, şahlandırmakta ve kalbimizle beraber duygularımız ve duşuncelerimizle beraber davranışlarımız uzerinde muspet tesir icra etmektedir. ‘Rabıta-ı Mevt’ denilen olumu surekli hatırlama ameliyesiyle, kabirleri ziyaret ve hastalarla sakatlardan ibret almakla -İnşaallah- ulfetten kurtulmuş, ic gerilimimizi ve canlılığımızı muhafaza etmiş ve şeytan ve gunahların zararından korunmuş olacağız.
__________________