Zerreden kurreye kadar yaratılmış cumle Âlemin her bir ferdinin kendi yapısındaki ihtişamın hayrete duşuren mukemmelliği ve bu sayısız efradın, kurtcuklardan gezegenlere varıncaya kadar bildiğimiz bilmediğimiz tum varlıkların, birbiriyle ahenk icinde ve sonsuz hareket hÂlinde akıp gidişlerindeki nizam ve uyum... İşte aklın kunhune ermesi bir yana hayal etmekte bile zorlandığı
bu sistemi bir orneğe ihtiyac duymadan yoktan var edendir BÂri…
Esma-i Husna’dan on beş tanesinin zikredildiği Haşr suresinin son ayetlerinde HÂlık, BÂri ve Musavvir isimlerinin peş peşe zikredildiğini bilirsiniz. HÂlık ismi varlığı yaratmadan evvel olcup bicen, hesaplayıp takdir eden demekti.
BÂri de bu olcum ve takdire gore bakılıp ornek alınacak bir modeli olmadan (ozellikle canlı varlıkları) yoktan var eden demektir. Bu ismin hangi kokten turediği konusunda farklı goruşler mevcuttur. Bu ihtimallerin her birine gore de anlam kazanmış ve zengin bir iceriğe sahip olmuştur. Bu zenginliğin neticesi olarak
BÂri ismi;
yaratan, varlıkları bir temel maddesi ve modeli bulunmadan icat eden, kendisi yaratılmışlıktan uzak olan, aralarında bircok farklılık olmasına rağmen evrendeki tum varlıkları tam bir ahenk ve duzen icinde yaratan, hicbir borc ve zimmet altında bulunmayıp verdiği her şeyi bir lutuf olarak veren gibi anlamlara gelir. Buna gore bu eşsiz tasarım ve yaratma aşamalarının (ve daha sonra da devam eden ikram ve ihsanlarının) tamamı Rabbimizin lutfudur. Hic kimse veya hicbir guc O’nu bir şeyi yapmak ya da yapmamak konusunda icbar edemezken O kendi kendisine rahmeti, lutuf ve ihsanı gerekli kılmıştır.
(En’am, 6/12.) Rabbimiz, insanın boyutlarını kavramaktan aciz kaldığı ilmi ve kudretiyle varlık Âlemini tasarlamış sonra da onları bu tasarımda belirlenen olcu ve nizama gore hicbir orneğe bakmadan eşsiz bir yaratımla var edivermiştir. Her bir yaratılmışın varlığının butun unsurları o varlığın devamını sağlayacak şekilde birbiriyle uyumlu olarak yaratıldığı gibi aralarındaki muazzam farklara rağmen butun varlıkların evrende icra ettiği gorev ve faydalar da umumi ahenge uygun yaratılmıştır. Oyle ki Âdeta Âlemde her şey bir şey ve bir şey de her şey icindir.
Evrendeki bu muthiş ahenk ve duzeni gozlemlemek bizim kendi işlerimizde de aynı ahengin bir izduşumunu oluşturmamız konusunda bize rehberlik eder. Nasıl ki Âlemde her bir varlık hem kendinin hem de uzak yakın butun kÂinatın duzenli bir şekilde devamına katkıda bulunacak tarzda tasarlanmış ve yaratılmışsa kullar da bu Âlemin bir parcası olarak Yaratıcı’yla, kendisiyle ve diğer yaratılmışlarla ilişkilerini bu duzenin dışına cıkmayacak şekilde tasarlamalıdır ki varlık bunalımlarına duşmesin... Bu duzen sadece ontolojik ilişkilerde değil, gunluk hayatın en sıradan organizasyonlarında dahi gozetilmelidir. Zira hedeflerin dağınıklığı işlerin dağınıklığına, o da hayatta hicbir yere varamamaya yol acar.
İnsan bu yaratılış kanununu ornek alarak kendisine bağışlanan butun nitelikleri yerli yerinde ve amacına uygun olarak kullanmalı, yaratılış amacının dışına cıkarak kendini ve potansiyelini ziyan etmemelidir.
Bakara 2/54’de İsrailoğullarının buzağı heykelini tanrı yerine koymakla kendilerine nasıl yazık ettikleri anlatılır ve gercek yaratıcıya tovbe etmeleri istenirken onların vehme dayanan yaratıcı fikrine mukabil Allah’ın eşsiz, kusursuz yaratmasına vurgu yapılarak Allah Teala’nın zatından
“BÂri” olarak bahsedilir.
Rabbimizin isimlerini kendi gucu miktarınca bilen, onlara icerdikleri manalara gore iman eden bir kimsede iki temel netice hasıl olur: Bu bilgi ve iman bir taraftan insanı Allah hakkında yanlış zanna duşmekten, O’na şirk koşma tehlikesinden korurken diğer taraftan da isimlerin gerektirdiği ahlak ile donatarak mumin karakterini geliştirir, zenginleştirir ve Allah’ın razı olacağı hÂle ulaşmasına yardım eder.
İşte BÂri ismine de tum anlamlarıyla gonulden iman ve teslimiyet insanı bir taraftan Allah’tan başkasında yoktan var etme gucu vehmetmekten ve yaratılmışlara kulluktan korur. Diğer taraftan kÂinatta vuku bulan her bir olayın gercek yaratıcısının Allah olduğu bilincini daima şuurlarımızda canlı tutar. Meydana gelen olaylardan olumsuz olarak etkilenmekten, aşırı uzuntuye duşmekten kurtarır. Aynı zamanda bu ismin gerektirdiği ahlakla donanan kişi kendi işlerinde de koru korune bir taklitci olmaz, cevresinin esiri olmaz; bakış acısıyla, yorumlarıyla ve davranış tarzıyla her zaman yeni bir yol bulmayı başarır.
İbn Arabi’ye gore mumin kul bu isim sayesinde varlıkların ve olayların kendisini etkilemesinden kurtulmakla kalmaz ilaveten Rabbinin iradesi istikametinde kendisi başkalarını yonlendiren kişi olur.
Rabbimizin bu isminin şahsiyetimizde tecelli etmesine engel olacak şekilde elimizi kolumuzu bağlayan, icimizdeki lutf-i ilahînin neticesi olan yetenekleri atıl bırakarak bizi zehirleyen tum olumsuz duşunceler, aşırı uzuntuler, takılıp kalmalar işi gucu iyiliği yok etmekten ibaret olan şeytanın işidir. Ondan ve yaptıklarından Allah’a sığınıp icinde bir nehir gibi akıp duran yaradılış ihsanlarının onundeki engelleri kaldırmak da gunumuzde
“kendini gercekleştirmek” denilen kemal yolculuğunun ilk adımıdır.
O halde eksik etme ihsanını ustumuzden bizi her an yeniden yaratan ey BÂri!
Diyanet Aylık Dergi / Mart 2015
__________________