Mars’ın cansız ve donuk yuzeyinde, enerji kaynakları adına verilen turlu mucadeleleri karşımıza taşıyan seri Red Faction, yedi yıl gibi uzun bir surenin ardından son halkası Red Faction: Guerilla ile karşımızda. PlayStation 3’e ozel olarak hazırlanan Infamous ve kendinden bir hafta sonra cıkan Prototype gibi dişli rakiplerin başını cektiği “acık dunya” temalı aksiyonların arasına dahil olan oyun, artık bir FPS değil. Ucuncu kişi perspektifiyle oynanan bu aksiyon, bakalım iddialı oyunlar arasında ne kadar tercih edilesi bir deneyim sunuyor ve bu riskli kamera tercihinin altını nasıl dolduruyor. Serinin ilk oyunu olan Red Faction’da, Mars’a madencilik icin giden işcilerin aniden hastalanmalarından sonra toplu olumlerin sorumlusu olarak gorulen maden şirketi Ultor’a isyan bayrağını acan işciler, oyuna ismini veren Red Faction orgutunu kuruyordu.Yeryuzu savunma gucunu de yanına alan orgut, zorlu mucadelelerle bu savaşı kazanıyor ve oyunumuz mutlu bir şekilde sonlanıyordu. Bu kabaca ozetin ardından ilk oyunun 50, ikinci oyununsa 45 yıl sonrasında başlıyoruz maceramıza. Yeryuzu savunma gucu olan EDF (Earth Defense Force), bu oyunda Red Faction orgutunun baş duşmanı konumunda. Global ekonominin cokuşu ve yeryuzu kaynaklarını tukenmesiyle insanlığın yeni hedefi olan Mars’taki gelişmelerin odağı haline gelecek olan ana karakterimiz ise Alec Mason... EDF, Mars’tan elde edeceği enerjiyi yeryuzu marketlerinde satmak icin baskıcı ve dayatmacı bir davranış bicimi benimsiyor. Bu tutumdan bunalan orgut uyelerinin hayati tehlikelerinin artması ve zorla calıştırılması, gezegendeki işleyişin bozulmasına yol acıyor. Atmosferi mudahalelerle dunyaya benzetilen gezegendeki direnişe karakterimizin dahil olması ise aslında tıpkı bu konu gibi yuzeysel ve klişe. Karakterimizin ağabeyi, EDF tarafından olduruluyor ve kendisinin de idam kararı veriliyor. Orgut burada devreye giriyor ve Alec’i kurtarıyor.O da kendisine yardım eden kuruluşu yuzustu bırakmıyor ve dayatmalardan, şiddetten bunalan işcilerin kurtuluşu icin kilit bir role soyunuyor. Ardından da yeryuzune enerji satmak icin insan hayatını hice sayan guclerin heveslerini -bir ceşit tek kişilik ordu formuyla- kursağında bırakıyor. İlk iki oyunun aksine RFG, bir third person shooter. Yapımcılar, bu tercihe gitmelerinin sebebini ise oyuncunun tumuyle yıkılabilen yapıyı daha iyi izlemesi ve işin daha cok icinde olması olarak acıklıyor. Sınırlı first person acısına oranla karakterimizin hareketlerini net bir şekilde gorebildiğimiz bu kamera tercihin yerinde olduğunu rahatlıkla soyleyebiliriz. Oyunun ozelliklerinden en goze carpanı ise -az once de soylediğimiz uzere- tumuyle yıkılabilir bir cevreye sahip olması. Binalar, kuleler, citler ve duvarlar; hepsini ceşitli silahlara ek olarak balyozunuzla da yıkmanız mumkun. Mars’taki işleyişten bahsetmek gerekirse; silahlarınızı upgrade edebileceğiniz noktalar, kocaman bir haritada ozgur bir oynanış, aracları kullanarak farklı noktalardan gorevler almak ve hedefe ilerlemek... Altı farklı alandan oluşan Mars yuzeyindeki alanları ozgurluğe kavuşturmak icin EDF guclerine karşı amansız bir mucadeleye girişiyor ve silahlarınızın yardımıyla gezegenin kaderini belirliyorsunuz. Oyundaki grafikler ise genel olarak ortalamanın uzerinde seyrediyor. Oyun, Mars’ın cansız soğuk havası, farklı alanlar ve guneşin farklı hallerinin tasviriyle sınıfı rahat geciyor. Her detayı yıkmamıza ve parcalamamıza izin veren Geo-Mod 2.0 isimli yazılım ise zaten muazzam bir iş cıkartmış durumda. Bu sayede icinde bulunduğunuz durumdan farklı varyasyonlarla cıkmanıza olanak tanıyan bir yapıya kavuşan oynanış, muthiş bir keyfe donuşmekte. Devam ettiğimizde cok geniş bir haritadaki butun detayların başarılı bir şekilde işlenmiş ve ekrana aktarılmış olduğunu soyleyebiliriz. Kucuk kum fırtınalarıyla orulu kızıl zemin ve başarılı Mars atmosferi gayet tatmin edici. Patlama efektleri de gayet doyurucu ancak bina kaplamaları, butun bu başarılı oğeler icinde biraz sırıtmakta. Ancak arac tasarımlarında ise aynı şeyi soylemek mumkun değil. Gezegenin tozunu yutmuş camlarıyla araclar hem fiziksel tepkimeleri, hem de kaplamaları ile gayet başarılı ve gercekci gozukmekte. Oyundaki suruş dinamikleri ise gercekten cok başarılı. Bircok arac kullandığımız oyunda (Bir ceşit dev inşaat robotu olan Heavy Walker ve bazı bolumlerde ucabilmemizi sağlayan Jetpack’ler bunların icinde en keyiflilerinden.), ceşitli silahlarda bu araclara monte edilmiş ve bizim kullanımımıza hazırlanmış durumda. Silahlar demişken, Alec oyunda dort ceşit silah taşıyabilmekte. (Toplamda da dokuz adet silah mevcut.) Silahların vuruş hissi ve tokluğu da yerli yerinde. Yıktığımız binalar ya da parcaladığımız araclardan elde edeceğimiz hurdalarla (Salvage) satın alabileceğimiz ve upgrade edebileceğimiz bu silahlar arasında makineli tufek, uzaktan kumandalı mayın ve roket atar bulunmakta. Bu silahlardan biri ise oyundaki senaryoya etki eden hayati bir onem taşımakta. Bu silah icin buyuk bir mucadele verecek olan karakterimiz Alec, (Bu silahı bulduğumuz gorev gercekten enfes hazırlanmış.), diğer direnişcilerinde bu silahlardan edinmesiyle elini hayli guclendirecek. Karakterimizin tasarımı ise gayet başarılı; ancak diğer karakterlerin (Mars’taki işciler.) cok detaylı olduğunu soyleyemeyiz. Duşmanlar ise farklı uniformalar giyseler de cok ceşitli bir şekilde karşımıza cıkmamakta. Coğu oyunun kabusu olan yapay zekayla ilgili de oyun sizi hayal kırıklığına suruklemiyor. Ortalamanın uzerindeki yapay zekayla rakipleriniz ortalıkta dikilmek yerine taklalar atıyor, siper alıyor ve ellerinden geldiğince sizi zorlamaya calışıyor. Ayrıca basit ancak işlevsel sayılabilecek bir siper alma sistemi de oyuna yedirilmiş durumda. Tabii ki tumuyle yıkılabilir bir cevre ustunde sırtınızı bir yerlere yaslamak ve harita uzerindeki materyallere guvenmek de ne kadar mantıklı, oynadıkca karar vereceksiniz. Oyundaki bir diğer tarafsa Mars yerlileri olan Marauder’lar. Oyundaki gorevleri yaptıkca karşınıza cıkacak bu duşman grubu hayli zorlu. Kendine has arac ve silahlarıyla sizi hayli terletecek olan bu ırk, hikayedeki EDF - RF savaşının temelinde yer almasa da oyunun ileri safhalarında goreceğiniz kilit roluyle oyuna keyif katıyor. Oyundaki harita ise gercekten devasa ve gittikce de karışıklaşıyor. Ancak anlaşılabilir bir şekilde kotarıldığını soyleyelim. Ayrıca Guerilla Handbook’a da goz atarak butun detayları oğrenmeniz mumkun. Oyundaki gorev sistemini ve yapıyı biraz acacak olursak, karşımızda bizi ana gorevlere mahkum etmeyen bir işleyiş buluyoruz. Harita ekranında yer alan sağ taraftaki bar, direnişcilerin moralini simgelemekte, sol tarafta ise asıl onemli olan Control Point barı mevcut. Her alandaki sarı renkli ana gorevleri yaptıkca son bir, nadiren de iki gorev kilitli kalıyor. Bu gorevi acabilmek icinse sol taraftaki Control Bar’ını duşurmeniz gerekmekte. Bunu da “Control” veya “Morale” altyazılarıyla haritada gozuken mavi veya yeşil noktalara giderek başarıyorsunuz. Bir duşman binasını yıkmak, esirleri kurtarmak veya bir konvoyu yok etmek... Ardından Control Point’ler, başardığınız gorev olcusunde gerekli sayıya iniyor ve sizde o alanı ozgurleştirmek icin gerekli olan goreve kavuşmuş oluyorsunuz. Kısacası oyunda sizi yan gorevleri oynamaya iten bir konsept benimsenmiş. Bu, benim oyundaki en beğendiğim ozelliklerin başında gelmekte. Oyun, belirli orandaki handikaplarından biri olan “kendini tekrar etme” eksisinden bu sayede biraz sıyrılmış. Oyundaki keyifli yanlardan biriyse size verilen gorevleri yaparken bircok yol izleyebilecek olmanız. Mesela bir koprunun ayaklarına patlayıcı yerleştirebilir veya birkac aracı arka arkaya dizerek bir barikat oluşturabilirsiniz. Ya da bir kulenin tepesine cıkıp oradaki yerleşik silahları kullanarak duşmanlarınızı alt edebilirsiniz. Bir noktada cıkardığımız catışmaya, aracını kenara cekip moral durumunuza gore size silahıyla katılan direnişcileri gormek buyuk bir keyif. Onlarla omuz omuza catışmak ve birlikte hareket etmek, catışmanın zevkini katlamakta. Balyozunuzla teror estirebilir ya da bir binanın zayıf noktalarına koyacağınız bir - iki patlayıcıyla herkesi olduğu yere mıhlayabilirsiniz. Gercekten bu farklı tercihlerin sizi sonuca goturmesi, aracların ve direnişcilerin dahil olduğu oyunun keyfi muthiş. Ayrıca oyundaki multiplayer modu da gayet doyurucu ve sorunsuz. Farklı mod secenekleriyle 16 kişinin hem karşılıklı, hem de birlikte bir binayı parcalamak icin giriştikleri mucadele gayet eğlenceli. Team Deathmatch (Bu oyundaki adıyla Team Anarchy.) , Deathmatch ,Capture the Flag ve keyifli Backpack modunu da iceren gercekten benzersiz bir multiplayer deneyimi sizleri beklemekte. Ayrıca ana menudeki “Wrecking Crew” seceneğiyle aynı makineden dort kişiye kadar, bir yapıyı parcalamak da secenekleriniz arasında. Gayet kaotik ve dramatik bir tonda akan muzikler ise en sert catışmalarda bile size kendini hissettirmekte. Bolumlerin cansız, renksiz ve kızıl da olsa karanlık havasına yakışan bu muzikler akılda kalacak cinsten. Catışmanın ritmiyle değişen muzikler gayet başarılı. Karakter seslendirmeleri ise ana karakter dışında vasatın biraz uzerinde seyretmekte. Ana karakteri Teksas’lı seslendirme sanatcısı Troy Baker seslendiriyor. Resistance serisinden Metroid Prime’a kadar seckisiyle, son olarak da Ghostbusters: The Video Game ve Prototype ile karşımıza sesiyle cıkan 33 yaşındaki genc sanatcının, 50’nin uzerinde oyun ve animasyon seslendirmesi bulunmakta. Kendisi buradaki ana karakter Alec Mason icin de gayet başarılı bir işe imza atmış. Oyunun ara demolarındaki ses işciliği ise cok yukarılarda değil. Oyunun az sayıdaki zayıf yonlerinden biri de farklı mekan tasarımlarına sahip olmaması. “Eh, Mars’ta değil miyiz, ne farklı mekanı?” denebilir; ancak ara yukleme gerektirmeyen alanların arasında geciş yaptığınızda guneşin farklılığı ve bir bolumdeki tek ceşit bitki ortusu dışında pek bir farklılığa rastlanamıyor. Eksilerden devam edersek, oyun muthiş bir oynanışa ve keyfe sahip. Ayrıca bircok gorev ceşidini de bunyesinde barındırmakta. Ancak yer yer kendini tekrar ettiği de gozden kacmıyor. Oyunun yaklaşık 13 saatlik uzun suresi icinde, az da olsa kendinizi aynı şeyleri yaparken bulabiliyorsunuz. Ancak bunun kesinlikle oyun keyfinizi kacırmadığını soylemeliyiz. Oyunun en zayıf yanlarından birisi kuşkusuz hikayesinin zayıflığı ve derin olmayışı. Ancak tipik bir intikam cığlığıyla başlayan oyuna biraz girip oynadınız mı, ne denli buyuk bir oyun keyfi vaat ettiğini anlıyorsunuz. Ayrıca oyundan cok derin bir oyku beklemek de ne derece doğru, tartışılır. Bircok ince surpriz ve anlatılmaz bir oyun keyfini bunyesinde barındıran bu başarılı yapım, Volition‘ın imzasına sahip. Illinois’li yapımcı firmayı Saints Row serisinden ve onceki Red Faction’lardan hatırlayabiliriz. Yayıncı THQ’nun satın aldığı Volition’ın ozellikle Geo-Mod isimli ek fizik motoru ve verdikleri ucuncu kişi perspektifi kararı ile ne denli başarılı olduğu ortada. Reactor Zero isimli bir yapımcı firmanın da oyunu PC platformuna uyarlamakla meşgul olduğunu ve Ağustos’un 25’inde PC kullanıcılarının da Mars’ın yuzeyindeki bu buyuk mucadeleye davetli olduklarını hatırlatalım. __________________