Konu
: Edebiyat / Dil Bilimi
Cumhuriyet ve Dil / Toplumsal Birlik Acısından Dilin Onemi
07-09-2019, 17:05:38
#0
Enez
Açık Profil bilgileri
Özel Mesaj Gönder
Enez tarafından gönderilen tüm mesajları bul
Enez'ı arkadaş olarak ekle
Kayıtlı Üye
Cumhuriyet ve Dil/Toplumsal Birlik Acısından Dilin Onemi
Dilin Toplumsal Acıdan Onemi
İnsanlar arasındaki iletişimin en temel araclarından biri olan dil, milletlerin gecmişten devraldıkları bir mirastır. Dil yoluyla insanların birbirlerini, gecmişten bu gune ve de geleceğe yonlendirmesi sağlanmaktadır. Ortak dil ortak kader birliği demektir. Aynı dili konuşan insanların aynı gecmişe sahip oldukları, aynı kulturu paylaştıkları, aynı alışkanlık ve değerlere sahip olduk bilinmektedir.
Dil bir milletin kulturel değerlerinin başında gelir. Aynı dili konuşan insanlar millet denilen sosyal varlığın temelini oluşturur. Dil, duygu ve duşunceyi insana aktaran bir vasıta olduğu icin, insan topluluklarını bir yığın veya kitle olmaktan kurtararak, aralarında duygu ve duşunce birliği olan bir toplum hÂline getirir… Dolayısıyla dil ferde toplumunun bağışladığı en buyuk miras ve donanımdır.(1) Bu donanıma yabancılaşma insanların icinde yaşadıkları topluma yabancılaşmasını da beraberinde getirmektedir. Cunku insanların yaşadıkları topluma yabancılaşmadan, ona uyum sağlayarak yani sosyalleşerek hayatlarını devam ettirmeleri, o toplumun kulturunu, inanc ve değerlerini benimsemeleriyle gercekleşmektedir. Bu ise nesillere dil yoluyla aktarılabilmektedir.
Butun insan kulturunun temelini oluşturan ve insan topluluğunu yaratan dildir.(2) Dilini yuceltemeyen toplumların zamanla başka kulturlerin tutsaklığında debelenmesi (3) ve kulturunu unutarak yabancılaşması kacınılmazdır. Cunku “dil ve kulturde bir şeyler iyi gitmediği zaman butun kurumlarda da bir şeyler iyi gitmemeye başlar.”(4)
Dil kulturu oluşturan onemli unsurların başında yer alır. Bu konumuyla dil, bir toplumun kulturu icinde şekillenen tum birikimleri temsil edecek işlev yuklenmektedir. Gunluk alışkanlıklar, ofkeler, sevincler ve değer yargıları dil yoluyla ifade edilmekte ve tanımlanmaktadır. Bu işlevi nedeniyle de dil ve kultur arasında kacınılmaz bir bağ bulunmaktadır. Bu nedenle de dil ile kultur surekli etkileşim icindedir.(5) “Kultur hayatının sağlıklı gelişiminde, benimsenebilir bir dil…, ortak bir dunya goruşu ve hayat anlayışı, anlaşılabilir bir sanat ve edebiyat telakkisi… gibi unsurların vazgecilmez bir yeri vardır.”(6) Sanatta ve edebiyatta kullanılan dilin anlaşılabilirliği, bu alanlarda verilecek eserlerle halka inilebilmeyi sağlayacaktır. “Dil ile ortaya konulan sanat eserleri, diğer alanlara gore daha belli ve goze carpar nitelikte bir kultur taşıyıcısı(7)dır.
Duşunce dili yaratır… Her Turk genci ve insanının dikkat etmesi gereken husus, ana dilinde duşunme alışkanlığını kazanması ve milletleşme şuurunu benimseyerek buyuk topluma katılmasıdır. Bu yapılmadığı takdirde millet oluşturma sureci gercekleşemez.(8) Diline sahip cıkan milletler, geleceğine de sahip cıkar. Gecmişiyle bu gunu arasında dil bakımından anlaşılmazlık varsa, gecmişin tahlil edilerek ders cıkarılması, dolayısıyla da geleceğe yon verilmesi zorlaşmaktadır.
Dilin oğrenilmesi toplumsal/kulturel cevreyle ilgilidir. Cocuğun toplumsal yani dilsel cevresi olmadan dil edinmesi olası gorulmemektedir. Başka bir ifadeyle, dilsel etkileşim, toplumsal/kulturel bağlamın varlığıyla gercekleşir ve değer kazanır.(9) Bireylerin birbirleriyle anlaşmalarında, problemlerinin hallinde dilin onemi buyuktur. Edebiyatta, şiirde, sanatta, tiyatroda halk kitlelerine ulaşacak yani halkın anlayacağı dilden eserler vermek hem halkın bilinclenmesi, hem de eserlerin uzun sure anlaşılırlılığını koruması acısından onemlidir. Gecmişten bu gune intikal eden sozlu ve yazılı kultur urunlerinin bu gune kadar varlığını surdurmelerindeki en buyuk etken anlaşılır, sade ve halkın genelinin anlayabileceği bir dille yazılmış, soylenmiş olanlarıdır.
Cumhuriyet donemi toplumsal kurumlarda yerleşme ve modernleşmenin daha yoğun yaşandığı bir donemdir. Dil de uluslaşmanın temel oğelerinden biri olarak bu surecteki yerini aldı. Ozellikle Ataturk dil ve kulturu modernleşme ve batılılaşma yolundaki butun atılımların gercek zeminini gormuştur. Cumhuriyet doneminde ortaya cıkan dilde yenileşme ve felsefe uretme cabaları Ataturk’un soz konusu duyarlılığı cevresinde gelişmiştir. Ataturk icin dil bir kimliktir. Dilin orselenmesi, yozlaşması ve ihmali doğrudan doğruya ulusal kimliği etkileyecek derecede onemlidir. Ataturk’un cumhuriyet donemine damgasını vuran dil felsefesini şu sozlerle izlemek mumkundur: “Turk demek dil demektir. Milliyetin cok bariz vasıflarından birisi dildir. Turk milletindenim diyen insanlar her şeyden evvel ve mutlaka Turkce konuşmalıdır. Turkce konuşmayan bir insan Turk harsına, camiasına mensubiyetini iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.”(10) Cunku “dil hem millet olmanın temel ogesi hem de kultur birliğinin en temel aracıdır.“(11)
Karamanoğlu Mehmet Bey yayınladığı fermanla: “Bugunden sonra divanda, dergahta, mecliste, meydanda Turkce’den başka dil kullanılmayacaktır” demesinde, Turk kulturunun korunması ve gelecek nesillere aktarımında ve de millet olma bilincinin sağlanmasında dilin onemini vurgulamak yatmaktadır. Bunalımlı donemden kurtularak milletin yeniden toparlanması ve kendine gelmesinde Ataturk’un yaptığı inkılapların icinde harf inkılabının da bulunmasında bu amac yapmaktadır.
Aynı soydan gelen toplumların en onemli ortak yanları onların aynı dili kullanmalarıdır. Cunku dil yoluyla ortaklığın devamlılığı sağlanmaktadır. Sovyet sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmadan onceki donemde, bunyesinde barındırdığı Turk toplulukları, farklı yazı ve konuşma dillerine yoneltilerek birbirlerinden ayırma yoluna gidilmişti. Daha doğrusu, bu toplulukların, kendi aralarında ortak dilleri yoluyla kultur alışverişini sağlayamamaları amacıyla farklı dilleri kullanmalarına ozen gosterilmişti. Azerbaycan’ın Latin alfabesine ilk gecişine başlangıcta ses cıkarmayan Rusya, daha sonra Turkiye’nin Latin harflerini kabul etmesiyle Azerbaycan’ın tekrar Kril alfabesini kullanması yonundeki gayretleri de, aynı soydan gelen bu iki toplumun birbirleriyle kulturel alışverişi, aralarındaki iletişimi engellemek amacından kaynaklanmaktadır. İsmail Gaspıralı da “Rusya’daki Turk toplulukları dil, kultur, tarih bağlarına sahiptiler. Ayrıca, icinde bulundukları sosyal, siyasal ve kulturel problemleri de aynı idi. Bu problemler bakımından da aralarında benzerlik hatta ayniyet bulunmaktaydı. Bu topluluklar birbirlerinden tecrit edilmişlerdi. Bu nedenle de problemlerine ortak cozum uretme imkanına sahip değillerdi. Problemleri tek başlarına da cozme imkanları yoktu. Cunku onlar dil ve kultur bakımından yakın ilişki kuramıyorlardı”(12) diyerek, aynı toplulukların birbirleriyle ortak hareket etmede dilin ne kadar onemli olduğuna dikkat cekmekte ve de bir milletin hayatta kalabilmesi icin problemlerini kolayca cozebilmede kullanılan dilin onemli bir etken olduğunu vurgulamaktadır. 19. Asırda, Avrupa’da millet ve milliyet mefhumlarının tanımlanması, sınırlarının ve ozelliklerinin belirlenmesini ele alan bir dizi tartışmalar olmuştur. Almanya ve İtalya’da milliyetcilik, en onemli olgusu olan devlet idealinden vazgecerek, farklı devletlerdeki aynı dili konuşan ve aynı kulturu paylaşan insanlar arasındaki kulturel birliği vurgulamakta ve bu topluluklar icin ortak bir vatan talebiyle ortaya cıkmaktadır.(13) Yani dilin, millet olma bilincinin en onemli gostergesi olduğu ve farklı coğrafyalarda da olsa aynı dili konuşan insanların aynı kulture sahip olduklarını belirtmektedir.
Bunlardan yola cıkarak Gokalp millet, ne ırki, ne kavmi, ne coğrafi, ne siyasi, ne de iradi bir zumre değildir. Millet, lisanca, dince, ahlakca ve bediiyatca muşterek olan yani aynı terbiyeyi almış fertlerden oluşan bir zumredir(14) diyerek millet olmada dilin onemine vurgu yapmaktadır.
İsmail Gaspıralı “Lisan Meselesi” adlı yazısında “Milleti millet eden iki şeyden birinin “tevhid-i lisan” olduğunu soyleyerek bunların “her kaysı olmaz ise yaki bozulur ise millet payesinden, derecesinden duşer; belki inkiraza yol tutar”(15) demektedir.
Dil insan topluluklarının anlaşmalarında, problemlerini cozmelerinde en onemli iletişim araclarından biridir. Bu noktada konuşulan dilin herkes tarafından anlaşılması cok onemlidir. Bir toplumda yeniliklerin, buluşların ve gelişmelerin halkın her kademesine kolaylıkla iletilebilmesinde, dilin herkes tarafından anlaşılır olması gerekmektedir. Aksi takdirde, anlaşılmayan bir dil ya da kavramların oluşturduğu bir konuşma yolu secilirse durum, birbirinden habersiz calan enstrumanların cıkardığı, ne olduğu anlaşılmayan bir şey durumuna gelir. Bir orkestranın ortak dili notalarıdır. Farklı sesler cıkaran aletlerin caldıkları şarkılarda ortak bir ahenk yakalamak icin hepsinin ortak notaya uymaları gerekmektedir ki dinleyenlerin hem anlaması hem de zevk alması gercekleşebilsin.
Gokturkler’in ikiye bolunduğu donemde Kağanlık yapan Şe Tu’nun 585 yılında Cin Kağanına yazdığı mektup, Turklerin diline ne kadar onem verdiğini gostermesi acısından kayda değer bir durumdur. “592 yılında, Gokturkler ikiye bolunmuştur. Doğu Gokturkler’in başında Şe-Tu Kağan vardır. Cin Kağanı, Şe-Tu Kağana mektup yazarak, ona bir cok vaatte bulunur, butun Turklerin kağanı olabilmesi icin kendisine yardım edebileceğini soyler. Buna karşılık da Cin kağanına bağlı olmasını, Turklerin kılık, kıyafetlerini, dillerinin, geleneklerinin, gorenek ve yasalarının hulasa, Turkler’i millet olarak yaşatan maddi ve manevi değerlerinin değiştirilmesini ister. Onların yerine Cin adetlerinin, Cin dilinin, Cin gelenek ve yasalarının kabulunu şart koşar. Bu istek cok duşundurucudur. Şe-Tu Kağan’ın Cin Kağanına verdiği cevap ise bize bazı gercekleri anlatmaktadır. Şe-Tu kağanın cevabı şudur. “ Oğlum, şimdi yanınızda olacaktır. Size her yıl vergi olarak kutsal soydan uretilmiş atlar gondereceğim. Her gun butun zamanını size verecek, buyruklarınızdan başka boyun eğeceğim bir şey olmayacaktır. Ancak, giysilerimizin onlerini kesmeye, omuzlarımızda dalgalanan saclarımızı cozmeye, dilimizi de değiştirmeye ve sizin yasalarınızı benimsemeye gelince, bizim torelerimiz ve geleneklerimiz cok uzak cağlardan gelir ki, ben bile bunlardan bir tekini değiştirmeye şimdiye kadar cesaret edemedim. Cunku, butun bir Turk milleti aynı kalbi taşıyor“(16) diyerek dilin toplumsal butunluk acısından buyuk onem taşıyan unsurlardan birinin dil olduğunun uzerinde durur. Ayrıca tarihten gelen bir koklu bir dil geleneğinin bulunduğunu ve Turkler icin geleneğin oldukca onemli olduğunu anlatmaktadır.
Baltacıoğlu dil konusunda yapılacak şey nedir? Sorusuna şu şekilde cevap vermektedir: Dilimizin kalıp gelenekleri gibi ruh geleneklerini de aramak. Gelenekler halktadır.(17) Halkın kullandığı dil ile yani dil geleneği ile aydının kullandığı dil geleneğinin aynı olması gerekmektedir. “Gelenek demek millette nevi belirtilen belkemiği demektir. Gelenek değişmedikce millet de değişmez. Bir millet herhangi bir dış sebeple dilini kaybedebilir. Fakat dilinin, dininin geleneğini kaybetmedikce o millet henuz kaybolmamıştır.”(18) Buradan, toplumun uyelerinin aynı şekilde duşunmelerinde, aynı şekilde duymalarında, aynı ozellikte bir hayat surmelerinde dilin ne kadar onemli olduğu duşuncesi ortaya cıkmaktadır.
Birey ve toplum yaşamındaki sadece bir iletişim aracı olma ozelliğiyle değil, bireyleri toplumuna, toplumları milletine bağlayan ve onlara millet olma ozelliği kazandıran onemli bir aractır dil. Dil duşuncenin, duşuncelerin acığa cıkarılabilmesinin en onemli etkin aracıdır. Milletler dil sayesinde kulturlerini, edebiyatlarını, tarih ve sanatlarını ortaya cıkarabilmekte ve yeni nesillere aktarabilmektedirler.
Eğitim ve Dil
Bireylerin toplumsallaşmasında ve de toplumsal bilincin oluşmasında eğitim en onemli kurumlardan biridir. Eğitim yoluyla bireylere toplumun tarihi, kulturu, inanc ve değerleri oğretilerek bireylerin icinde yaşadıkları topluma sağlıklı uyumları sağlanmaktadır. Yine eğitim yoluyla bireylerin zihinsel, duygusal ve bedensel davranış yonlerinden gelişerek istenilen birey olmaları sağlanmaya calışılmaktadır. Bu yapılırken eğitimde kullanılan dilin sade, anlaşılır ve ortak bir dil olması one cıkmaktadır. Bunların yanında dilin geliştirilmesi cağa uygun yeni anlamlarla donatılması da onem arz etmektedir.
Bireyler dunyaya geldiği anda sosyal olmayan varlıklardır. Fakat toplum oyle bir cevredir ki, bu sosyal olmayan varlıkları, icine girdiği andan itibaren kendisine benzetmeye calışır. Bireylerin toplumu benimsemesi yani sosyalleşmesi toplumun bekası icin gereklidir. Bir toplum, bireylerine lisanını, ahlakını, estetik zevkini, ilmi mantığını, teknik vetirelerini aşılamazsa yaşayamaz.(19) Bunların bireylere aktarımında ise en etkin kurumların başında eğitim gelmektedir.
Dil, cevremizdeki her turlu iletişim aracı ve kultur taşıyıcılarından cok daha belirgin olarak zihniyetimizin sozcusudur ve bu nedenle de onun belirleyici bir konumu vardır. Bilim, felsefe ve sanat eserlerinde de yapı taşı olarak ortaya cıkan ve bir cok işlevi birden goren dilin onemli ozelliği, kultur taşıyıcılığıdır.(20) En sıradan bir haberi dinlerken, en sıradan bir yazıyı, gazeteyi vb. okurken insanların elinde sozluk bulundurma zorunluluğunu hisseder hale gelmesi onemli cağrışımları da beraberinde getirmektedir. Oyle ki, insanlar kimi zaman kendilerinin cok bildiğini kanıtlamak, komplekslerini tatmin etmek, kimi zaman kasıtlı olarak dilde tahribata yol acmak, kimi zaman da farkında olmadan insanların anlayamayacağı, ne olduğu belli olmayan cok değişik cumleler ya da kelimeler kullanabilmektedir. Ozellikle bu tur tavırların eğitim ve oğretim faaliyetlerinde yapılması cok olumsuz etki yapmaktadır. Zaten bilmediği bir şeyleri oğrenmeye calışan birey, ustune birde bilmediği kelimelerle ya da anlaşılmayan cumlelerle karşılaşınca oğretilenlere tamamen yabancı kalmaktadır.
Doktorun hastasına hastalığını anlatırken kullandığı dil, siyasetcinin secmenini bilinclendirirken kullandığı dil, bilim adamının-aydının insanları aydınlatırken kullandığı dil ve de eğitimcinin kitlesini eğitirken kullandığı dil kitlelere yabancı olursa yapılan gayretler boşa gitmekte, konuşanla dinleyenin birbirine yabancılaşması ortay cıkmaktadır. Boyle olunca da haklın kendini yetiştirmesi ve geliştirmesi gercekleşememektedir. İşte butun bu nedenler, toplumun cağı yakalamasında olumsuz etkenler olabilmektedir. Gercek anlamından sapmış kelimeler, yanlış kullanılan, anlamında farklılıklar ortaya cıkarılarak ifade edilen sozcukler anlatılmak istenilenin anlaşılmasını zorlaştırmaktadır.
Hem sağlıklı bir iletişim icin, hem de Ataturk’un uzerine titrediği ve kulturel bağımsızlığı da icine alan tam bağımsızlık icin dil en temel oge olma ozelliğine sahiptir. Hic kuşkusuz millî bir eğitim icin millî bir dil gereklidir. Bu nedenle de dilin millîleşmesi, halka yaklaşması amacı onde gelmelidir. Millî bir his ile dil arasında onemli bir bağ bardır. Dilim millîliği, millî hissin ortaya cıkmasını etkiler.(21)
Bu konunun onemini ilk anlayanlardan biri olarak Ataturk yapığı devrimlerle Cumhuriyet’in ilk yıllarında oncu olmuştur. Dil Tarih ve Coğrafya Fakultesi’nin, Turk Dil Kurumu’nun kurulmasını istemesi, fertlerin daha sağlıklı iletişim kurabilmesini ve gelişmeleri daha iyi takip edebilmelerini, herkesin anlayabileceği ortak bir dil oluşturmaya gayret gostermiştir. Bu cabalarda ise, dilin toplumsallaşmada ve de milletleşmedeki oneminin cok iyi kavramasında yatmaktadır.
Ataturk’un dil konusundaki hassasiyetinin en onemli gostergesi 1932 yılında Turk Dil Kurumu kurulması icin emir ermesidir. 1739 sayılı Millî eğitim temel Kanunu’nda da “Turk dilinin, eğitimin her kademesinde, ozellikleri bozulmadan ve aşırıcılığa kacılmadan oğretilmesine onem verilir; cağdaş eğitim ve bilim dili halinde zenginleştirilmesine calışılır ve bu maksatla Millî Eğitim Bakanlığı’nca gereken tedbirler alınır” denmektedir. 2876 sayılı Kanunla da Ataturk Kultur, Dil ve Tarih Yuksek Kurumu’nun kurulması da, Turk Dilini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak, yaymak ve yayınlar yapmak amacıyladır.
Toplumların eğitim sistemleri siyasal iktidarların goruşleriyle şekillenmektedir. Dolayısıyla hukûmetlerin hukûmet programlarındaki goruşleri eğitim politikalarında etkin olmaktadır. Bu doğrultuda, eğitim bakanları bu goruşlerin eğitimde uygulayıcıları konumundadırlar.
Bu calışmada, eğitimin toplumsallaşmada ve toplumsal bilinc oluşturmada onemli bir etken olduğu duşuncesinden hareketle, belirli zamanlarda yapılan Millî Eğitim Şûralarında Millî Eğitim Bakanları’nın yaptığı konuşmalarda ve hukûmet programlarında dil konusuna ne derecede onem verildiği ortaya konmaya calışılmıştır.
Hukûmet Programlarında Dil
Cumhuriyetten bu gune bazı hukûmetlerin hukûmet programlarına bakıldığında Turk dili ile ilgili aşağıdaki konuların ele aldığı gorulmektedir
22)
14.8.1923 tarihinde kurulan Fethi Okyar hukûmeti programında, “halk lisanıyla ve halk ihtiyacına muvafık kitaplar yazdırılacak…”
1.11.1937 tarihinde kurulan Celal Bayar hukûmeti programında, “Millî sahnemiz Turk kulturunun makesi guzel dilimiz en iyi şekilde telaffuza ve edebi tarzda ifadesini yayan sanat kaynağı olarak ele alınacaktır.”
27.1.1939 tarihinde kurulan I. Refik Saydam hukûmeti programında, “Tarih ve dil inkılabımızın millî ruhun doğuşunu ve kuvvetlenmesine verdiği hızı artıracaktır.”
1.4.1975 tarihinde kurulan IV Suleyman Demirel hukûmeti programında, “Millî bir dil politikası izlenecektir. Dilimizin zenginliğinin korunmasına ve geliştirilmesine onem verilecek, Turkce’mizin iki ayrı dil haline gelmesine yol acan aşırılıklardan ve ilim dışı zorlamalardan kacınılacaktır.”
26.6.1977 tarihinde kurulan II. Bulent Ecevit hukûmeti programında, “Başka ulkelerde yaşayan Turklerin ana dillerini ve kulturlerini yaşatmalarına ve geliştirmelerine, o ulkelerle dostca ilişkiler kurularak katkıda bulunulacaktır.”
18.11.2002 – 14.03.2003 tarihleri arasında gorev yapan Abdullah GUL Hukûmeti Programında, “Şuphesiz kulturumuzun en onemli taşıyıcı unsuru guzel Turkce’mizdir. Turkce’nin sağlıklı bir mecrada gelişmesi, işlenmesi ve gelecek nesillere daha zengin bir dil olarak aktarılması icin Millî Eğitim Bakanlığı, Kultur Bakanlığı, Turk Dil Kurumu, Universiteler ve diğer ilgili kesimlerce gercekleştirilecek işbirliği ile Turk diline gereken onem verilecektir” ifadeleri yer almaktadır.
Millî Eğitim Şûralarında Millî Eğitim Bakanlarının Konuşmalarında Dil
Cumhuriyetten bu gune kadar yapılan Millî Eğitim Şûralarında Millî eğitim bakanlarının şuraları acış konuşmalarında Turk dili ile ilgili aşağıdaki konulara değinmişlerdir.
Hasan Ali Yucel’in Birinci Millî Eğitim Şûrası’nı acış konuşmasından
23)
“Turk dilinin en yuksek ilmi mefhumları en guzel ve en doğru olarak ifade etmesine imkan verecek mukamil bir inkişafa mazhar olması, bizce ana meselelerden biridir. Bu hususta yuksek muesseselerimize duşen millî vazifenin ehemmiyetini butun meslektaşlarımın butun şumuliyle kavradıklarına imanın vardır. Burada bilhassa ilmi terimler uzerinde duracağım. Ortaokullar ve liselerde Turk kokunden yapılan veya enternasyonal şekilleriyle alınan terimlerle tedrisat yapıldığına gore yuksek ilim ve oğretim muesseselerimizin buna intibakı bu gun artık bir zaruret olmuştur. … butun ilim ocaklarımızda aynı terimler okutturulacaktır. …butun ilim adamlarımızın calışmalarına mevzu olacak cihetler vardır. Bununla beraber yapılacak tetkikler ileride birer tashih vesilesi olsa da bugun icin kabul edilen terimler her tahsil kurumunda aynı suretle kullanılacaktır. … Nerede ilim varsa orada mutlaka ilmin dili de vardır. Dilsiz ilim olamaz ve olamamıştır. Biz, bir Turk kulturu kurmak, millî vasfı olan ve butun medeniyet alemi icinde varlığı duyulan bir ilim hayatı vucuda getirmek yolundayız ilim, muşahadelerin uyandırdığı mefhumlarla kurulmuş bir sistem olduğuna ve mefhumlar ise kelimelerle şekillendiğine gore Turk ilmi, Turkce bir ilim diliyle beraber var olacaktır. İleri memleketlerde ilmin her şubesinde yetişmek isteyenlerin yazılarına ve sozlerine ne kadar ehemmiyet verildiğini hepiniz benden iyi bilirsiniz. Ana dili, kultur davamızın bel kemiğidir. Onu kuvvetli ve duzgun tutmak ve inkişaf ettirmek hususunda sarfedilecek butun emeklerin ne kadar yerinde olduğunu arz etmeme ihtiyac bile yoktur kanaatindeyim.
Ataturk’un Turk milletine verdiği medeniyet armağanlarından biri olan Turk harfleriyle Turk Kulturunu en geniş sahada yayacak eserleri vucuda getirmek ve bu eserleri geniş bir olcude yayılmasına imkan vermek vekilliğimizin uzerinde durduğu en muhim iştir.”
Hasan Ali Yucel’in İkinci Millî Eğitim Şûrası’nı acış konuşmasından
24)
“Millî Kulturumuz denildiği zaman bunda, her Turkun şahsiyet ve manevi varlığı demek olan ahlakı; Turluğun en mahrem varlığını teşkil eden ve duşunmek dediğimiz buyuk insanlık işlevinin ozu olan dil ve bizim dilimiz Turk dili; millî varlığımızın tarihin en eski kaynaklarından bu gune doğru yuruyuşunde hangi yollardan gectiğini, hangi kıtalarda medeniyet durakları kurduğunu ve insanlığa neler getirip nasıl hizmet ettiğini gosteren Turk tarihini, uc esaslı unsur olarak goruyoruz. (…) Yeni Turk harflerinin kabuluyle kalıp değiştiren Turk dili, icten ve kokten bir inkılaba başlamış oldu. Bu yeni kalıbın icine, gorduk ki, alıştığımız ve bizim sandığımız bir cok klişeler, bir turlu yerleşemiyor. Bol bol kullandığımız bir cok vasıflar, fiiller ve terkipler; o yeni kalıbın icinde bizim sağduyumuza uymadılar, karşı koydular. Turk dilinin uzun asırlardan beri ozluğunden kaybederek, edindiği yabancı unsurlar, hicbir dil hareketiyle 1928’e kadar bu derece esaslı bir sarsıntıya uğramadı. … sekizinci asırdan bize yadigar kalmış belgelerinde gorduğumuz Turkce ile on sekizinci asrın Osmanlı munşilerinden okuduğumuz Turkce arasındaki fark, dilimizin millîleşmesi aleyhine olmak uzere, Turk dili uzerinde yapılmış bozucu etkileri ortaya koymaktadır. Mesela Kudatgu Biliğ’te en yuksek felsefe ve ahlak kavramlarını kendi dilimizde ifade ederken, ummet duşunuşunun hakim olması dolayısıyle, butun bu guzel sozleri bu gun unutmuş bulunuyoruz. Şuhalde dilimizin kendi kaynaklarından uzaklaşması yonunde ona, basıcı ve bozucu tesirler yapıldığına gore, bunun tam tersine olarak yabancı kurallarla bozulmuş Turkcemize, bu kurallardan onu kurtararak muessir olmak, hic değilse aleyhe olan mudahale nispetinde muessir olmak elbette mumkundur. Bu gun bizin inkılap duşunuşumuz, Turkculuk esasına dayandığına gore, bu zihniyeti hakim kılarak millî bir Turkce yaratabiliriz. … Goruşumuzce, gecek bilime varıp onu aydınlarımıza yayabilmemiz ancak Turk olarak duşunuşumuze uygun bir ifade sistemine sahip olmamızla mumkundur. … Dilde millîleşme uydurma bir davranış değildir; … Dil inkılabımız kısa zamanda bu kadar iyi netice verdiyse bunun sebebi o inkılabın, dil ve duşunce kanunlarına uygun oluşundandır. … Alışılmışa saplanma duygusu, en iyi ve en guzel duşmandır. …bir bilim adamının veya bir bilim topluluğunun kendi başına bulduğu isabetli terimi, kendi başına yaymaya kalkmasını doğru gormemeliyiz. Bu hal tahsilde bulunan cocuklarımızı cok guc duruma soktuğu gibi, aramızda anlaşma imkanlarını da ortadan kaldırır. Konmuş olan terimleri sozlerimizde ve yazılarımızda kullanmaya devam etmeli ve teşkilatımızın kademeleri dışına cıkmaksızın, eski terimlerin tenkidini ve yenilerinin gerceklerini bildirmeyi vazife bilmeliyiz.
Her derecedeki okullarımızda anadili oğretimini kuvvetlendirme yolunda bir cok tedbirler almış olmakla beraber, bilhassa yazı yazmada istediğimiz neticeyi alamadığımız muhakkaktır. … Anadili oğretiminin, oğretimin esası olduğunu anlamakta butun Turk oğrencilerinin daha ihtimamlı olmalarına ihtiyac bulunduğunu ifade etmeliyim. …ilk ve ortaokul okuma kitaplarımızı da, inceleyici okuma metodunu verme bakımından kılavuz olabilecek kitaplar haline getirme yolundayız. Kitap okumakta edilgin olan cocuğun yazı yazarak etkin hale getirilmesi, pedagojinin esaslı kurallarındandır. Gormeye, gorduğunu anlamaya, gorduğu ve gormediği şeyler ustunde duşunmeye onları alıştırmak icin , cocuğun zihnine her cephesinden gelişme imkanını verici bir oğretim metoduna muhtacız. … Her meslek kendini okutucu hale getirmek icin salahiyetli kalemlere yazma vazifesini vermelidir. … Butun bilim ve terbiye kurumlarımız, acmaya calıştığım bu ruh calışma birliğine erektir ki, ana dil davamızın, bir tefekkur ve yukselme davası olarak kavranmasını ve el birliğiyle zaman kaybetmeden yeni nesilleri bu bakımdan daha kuvvetli yetiştirmemizi sağlayabilecektir. Bunun icinde bizzat oğretmenlerimizin, koyduğumuz esaslı kaidelere ve metotlara riayet etmeleriyle bu ideale varabileceğimiz kanaatindeyim.“
Hasan Celal Guzel’in XII Millî Eğitim Şûrası’nı acış konuşmasından
25)
“Turk aydınlarına şu cağrıda bulunmak istiyorum: bu kelime taassubunu bir tarafa bırakalım. Turk diline gercekten onem veriyorsak, bu sıkışmanın otesine gecelim. Dunya ve Turkiye suratle değişmektedir. Gelecek asrın başındaki Turkiye’nin milyonlarca kişilik nufusuyla, Avrupa Topluluğuna dahil olmuş haliyle ve yepyeni bir sosyal ve kulturel sistemiyle duşunulmesi gerekmektedir. Turk diline gercekten değer veriyorsak bunların otesine gecilmeli ve suratle değişen teknolojiye uygun Turk dilinin gercekten değerini, millî benliğini, eski ve yeni kelimeleriyle birlikte taşıması icin elimizden gelen gayreti hep beraber gosterelim.” İfadeleri yer almaktadır.
KAYNAKCA
ERGENC, İclal, Seda Gokmen: “Turkiye’de Dil Edimi Calışmalarına Toplu Bir Bakış”,Cumhuriyet ve Cocuk 2. Ulusal Cocuk Kulturu Kongresi icinde, Ankara Universitesi Cocuk Kulturu Araştırma ve Uygulama Merkezi Yay., Ankara: 1999.
KAPLAN, Mehmet: Turk Milletinin Kulturel Değerleri, Kultur ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara: 1987.
PORZİG, Waltwr: Dil Denen Mucize, Ceviren: Vural Ulku, Cilt 1, Kultur Bakanlığı Yay., Ankara. 1990.
ERGİN, Akif: İsmail Doğan’ın Sokaktaki Yabancı Adlı Kitabının Takdiminden, Sistem Yay., Ankara: 1999.
DOĞAN, İsmail Sokaktaki Yabancı, Sistem Yay., Ankara: 1999.
GOKALP, Ziya: Turkculuğun Esasları, Kultur Bakanlığı yay. Hazırlayan Mehmet Kaplan, Ankara:1990.
TURKDOĞAN, Orhan: Millî Kimliğim Yukselişi, Alfa Yay., İstanbul: 1999.
KAVCAR, Cahit: “Ataturk’un Dil ve Edebiyat Konusundaki Goruşleri”, Ataturk Devrimleri ve Eğitim Sempozyumu icinde, Ankara Un. Yay., Ankara: 1981.
KORKMAZ, Zeynep: “Gaspıralı İsmail Bey ve Dilde Birlik Toplantısı Oturumunu Acış Konuşması”, Turk Dunyası Dil ve Edebiyat Dergisi İcinde, Sayı. 12/1, TDK Yay, Ankara: 2001.
AKPINAR, Yavuz: “Gaspıralı’nın Turk Diline Bakışı”, Turk Dunyası Dil ve Edebiyat Dergisiicinde, Sayı. 12/1, TDK Yay, Ankara, 2001.
KANTARCIOĞLU, Selcuk: Turkiye Cumhuriyeti Hukûmet Programlarında Kultur, Kultur Bakanlığı Yay., Ankara: 1990.
TANSU, Yunus Emre: “Turk Milliyetciliğinin Teşekkulunde İki Tesir: Balkanlar ve Rusya”,Osmanlı Ansiklopedisi, 7. cilt .
Birinci Millî Eğitim Şûrası, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul: 1991.
İkinci Millî Eğitim Şûrası, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul: 1991.
On ikinci Millî Eğitim Şûrası, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul: 1989.
* Ankara Universitesi, EğitimBilimleri Enstitusu, Araştırma Gorevlisi.
1 Mehmet Kaplan, Turk Milletinin Kulturel Değerleri, Kultur ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara: 1987, s.9.
2 Waltwr Porzig, Dil Denen Mucize, Ceviren: Vural Ulku, Cilt 1, Kultur Bakanlığı Yay., Ankara. 1990, s.5.
3 Akif Ergin, İsmail Doğan’ın Sokaktaki Yabancı Adlı Kitabının Takdiminden, Sistem Yay., Ankara: 1999.
4 İsmail Doğan, Sokaktaki Yabancı, Sistem Yay., Ankara: 1999, s.3.
5 Doğan, a.g.e., 1999,
6 Mustafa Miyasoğlu, Kultur Hayatımız, Akcağ Yayınları, Ankara: 1999, s.13.
7 Miyasoğlu, a.g.e., 1999, s.21.
8 Orhan Turkdoğan, Millî Kimliğin Yukselişi, Alfa Yayınları, İstanbul: 1999, s.160-162.
9 İclal Ergenc, Seda Gokmen, “Turkiye’de Dil Edimi Calışmalarına Toplu Bir Bakış”,Cumhuriyet ve Cocuk 2. Ulusal Cocuk Kulturu Kongresi icinde, Ankara Universitesi Cocuk Kulturu Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayınları, Ankara: 1999, s.160.
10 Doğan, a.g.e., 1999, S.29.
11 Cahit Kavcar, “Ataturk’un Dil ve Edebiyat Konusundaki Goruşleri”, Ataturk Devrimleri ve Eğitim Sempozyumu icinde, Ankara Un. Yay., Ankara: 1981, s.153.
12 Zeynep Korkmaz, “Gaspıralı İsmail Bey ve Dilde Birlik Toplantısı Oturumunu Acış Konuşması”, Turk Dunyası Dil ve Edebiyat Dergisi icinde, Sayı. 12/1, TDK Yay, Ankara, 2001, s.362.
13 Yunus Emre Tansu, “Turk Milliyetciliğinin Teşekkulunde İki Tesir: Balkanlar ve Rusya”,Osmanlı Ansiklopedisi, 7. cilt, s.422.
14 Ziya Gokalp, “Turkculuğun Esasları”, Kultur Bakanlığı Yay. Hazırlayan Mehmet Kaplan. Ankara:1990, s.17-18
15 Yavuz Akpınar, “Gaspıralı’nın Turk Diline Bakışı”, Turk Dunyası Dil ve Edebiyat Dergisiicinde, Sayı. 12/1, TDK Yay, Ankara, 2001, s.386.
16 Ali Ozturk; Otuken Turk Kitabeleri, Millî Eğitim Basımevi, Ankara: 2001, s.128.
17 İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Turke Doğru, Ataturk Kultur, Dil ve Tarih Kurumu, Ankara: 1994, s.72.
18 Baltacıoğlu, a.g.e., 1994, s.32.
19 Ziya Gokalp, Terbiyenin Sosyal ve Kulturel Temelleri, MEB Yay. İstanbul: 1992, s.113.
20 Miyasoğlu, a.g.e., 1999, s.24.
21 Kavcar, a.g.e., 1981, s.158.
22 Selcuk Kantarcıoğlu, Turkiye Cumhuriyeti Hukumet Programlarında Kultur, Kultur Bakanlığı Yay., Ankara: 1990.
23 Birinci Millî Eğitim Şûrası, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul: 1991, s.15-16.
24 İkinci Millî Eğitim Şûrası, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul: 1991, s.5.
25 On ikinci Millî Eğitim Şûrası, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul: 1989.
Recep OZKAN*
__________________