Konu
:
Yiğitlik Gosteriniz
07-09-2019, 14:31:07
#0
Enez
Açık Profil bilgileri
Özel Mesaj Gönder
Enez tarafından gönderilen tüm mesajları bul
Enez'ı arkadaş olarak ekle
Kayıtlı Üye
Şişli’deki evinde tek başına Anadolu başkaldırısını hazırlayan Mustafa Kemal, kendisini Dokuzuncu Ordu Mufettişliğine tayin ettirmiş, fakat zamanın Harbiye Bakanı bu emre imza atmaya cesaret edemeyerek yalnız muhrunu basabilmişti. Mustafa Kemal, 15 Mayıs 1919 gunu Bab-ı Âlide hukumet buyuklerine veda ederken İzmir’in işgali haberi gelmişti. Bir Bakan:
-“Sizce ne yapmamız icap edecektir, Paşa?” Diye sorunca Mustafa Kemal:
-“Yiğitlik gosteriniz” cevabını vermişti. 1919 yılı Mayıs’ının on ucuncu gunuydu. Sadrazam Damat Ferit Paşa Mustafa Kemal’in Anadolu’da hukumet aleyhine ayaklanacağından şuphe ediyordu. Onun ağzından bazı laflar kapmak ve şuphelerinin gercek olup olmadığını anlamak icin onu ve Cevat Paşa1’yı akşam yemeğine cağırdı. Salonda ve yemekte hemen hemen hic konuşmadılar.
Yemekten sonra Sadrazam Damat Ferit Paşa Kipert2’in Anadolu haritasını getirtti. Mustafa Kemal’den Samsun ve civarında neler yapacağını sordu. Acık konuşmayı pek seven Mustafa Kemal şimdi mumkun olduğu kadar ortulu konuşmak lazım geldiğini biliyordu. Dedi ki:
-“Efendim, Samsun ve civarında yabancı raporlarında bildirilen olayların şişirilmiş olduğunu sanıyorum. Fakat ne de olsa bunlar basit şeylerdir; yerinde incelemeler yapıldıktan sonra alınabilecek onlemler kolayca bulunur. Şimdiden şunu bunu yapacağımı soylemek gibi isabetsizliğe duşmekten cekinirim. Herhalde merak etmeyiniz.”
Damat Ferit, “siz ne dersiniz?” Diye sorar gibi Cevat Paşa’nın yuzune baktı.
-“Efendim, bu gibi işler daha iyi yerinde hallolunur.”
Sadrazamın ici rahat değildi; kanmamıştı. Biraz heyecanla tekrar Mustafa Kemal’e sordu:
-“Bana hangi bolgelere kumanda edeceğinizi harita uzerinde gosterebilir misiniz?”
Mustafa Kemal, onu cevapsız bırakamazdı. Elini Samsun ve civar vilayetleri uzerinde gezdirdi:
-“Belki bu parca” dedi, kendisine yardım edilmesini isteyen gozlerle Cevat Paşa’ya baktı. Cevat Paşa’ya baktı. Cevat Paşa Sadrazama dondu:
-“Efendim bolgenin o kadar onemi yoktur. Paşa tabii o bolgedeki kuvvete kumanda edecektir. Hoş zaten nerede kuvvet kaldı ki...” ve sozunu bitirirken durumun hic de onemli olmadığını anlatmak isteyen bir tavırla masadan uzaklaşır gibi yaptı.
Anadolu’da ordu diye bir şey kalmadığı inkÂr edilemezdi. Fakat Damat Ferit herhangi bir harekÂtın ancak hazır ordu ile yapılabileceğini sanıyor; Mustafa Kemal ise bu milletin en cansız gorunen zamanlarda bile ordular yaratmağa gucu olduğunu biliyordu.
Sadrazam ferahlamıştı; gelen kahveden başka misafirlerine birer de sigara ikram etti. Biraz sonra Mustafa Kemal’le Cevat Paşa kol kola Nişantaşı’ndan Teşvikiye’ye doğru hızlı adımlarla gidiyorlardı. Cevat Paşa sordu:
-“Bir şey mi yapacaksın Kemal?”
-“Evet, bir şey yapacağım.”
-“Allah muvaffak etsin.”
“Mutlak muvaffak olacağız.” Birbirlerinden ayrıldılar. Mustafa Kemal’in Vahdettin ile goruşup ona veda etmesi, aralarındaki konuşma cok enteresandır. Vahdettin, ilgisiz bir tavırla sordu:
“Askeri cevrelerde buyuk bir nufus sahibisiniz. Ordu, padişahına bağlılığını koruyor mu?”
Mustafa Kemal, ani yakalandığı icin:
-“Haşmetmeap, cepheden geleli cok olmadı. Cevap verecek kadar bilgi sahibi değilim” diyebildi. Vahdettin, gozleri yarı kapalı, sedirde yan yatmıştı. Yine o ilk defa gorduğu adama benzemiyordu. Onun, gercek duşuncelerini gizlemek icin, vaktiyle Abdulhamid’e karşı takındığı tavrı, kendisine karşı da tatbik ettiğini anlamakta gecikmedi. Biraz duşundukten sonra sordu:
-“Zati şahaneleri, ordunun icten bağlı olmadığına dair herhangi bir delile sahip midirler?”
-“Ordu bize bağlı mıdır ve ileride bu bağlılığa devam edecek midir? Bizi alakadar eden tek şey budur” diye cevap verdi.
-“Ben şupheye hic bir sebep goremiyorum.” Bunun uzerine Padişah konuşmaya şu sozlerle son verdi:
-“Şu halde, orduyu bağlı tutabilmek konusunda size guvenebiliriz. Bunu yapmakla en iyi hizmeti etmiş olursunuz.”
Padişah, Mustafa Kemal hakkında tam kanaate varmıştı ve bu son konuşma bu kanaatini doğru cıkarıyordu: Paşa tehlikeli, hislerine gore hareket eden kaba bir adamdı. Buna karşın Vahdettin, gerek duyduğu zaman, O’ndan faydalanmayı da duşunmuyor değildi. Fakat ona, iktidarın zerresini koklatmamaya karar vermişti.
Bu, Mustafa Kemal’le Padişah arasında son konuşma olacaktı. Hukumdarla Paşa’nın, bir daha, memleket hayrına fikir birliğinde bulunmaları imkÂnı kaderde yokmuş. Aksine birbirine, uzaklaşmaz birer duşman olmakta gecikmeyeceklerdir.
Konuşmanın ertesi gunu, Vahdettin, Meclis-i Mebusan’ın dağılmasını emretti ve kayınbiraderi Damat Ferit Paşa’yı sadrazamlığa getirdi. Bu kabinede Mustafa Kemal’in bircok dostları vardı. Albay İsmet (İnonu)3 Bey, Harbiye Bakanlık Musteşarıydı. Fevzi (Cakmak) Paşa Harbiye Bakanıydı.
Mutarekenin bir kÂbus gibi yurdun ustune coktuğu gunlerdeydi. Tepebaşı’nda Ojenidis’in evinde oturan Prenses ŞivekÂr’a, teyzemi gormek icin sık sık gider, haftalarca misafir kalırdım. Prenses coğu akşamları ozel davetler yapardı ve bu davetlerde Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey gibi tanınmış kimseler eksik olmazdı.
-“Bir sabah saat on bire doğru salonda Prenses ile oturuyordum. Teşrifatcı, Mustafa Kemal Paşa’nın geldiğini haber verdi. On beş yaşında bir genc kızın duyacağı urkek bir utangaclıkla, Paşa daha salona girmeden piyanonun bulunduğu koşeye cekildim. Paşa iceriye girerken beni gormemişti. Gormesine de imkÂn yoktu. Cunku uzerinde yeşil bir ortu bulunan piyanonun arkası salona donuktu. Bu durumda bulunduğum yerden bir cocuk merakı ile onları gozetliyordum. Piyanonun biraz ilerisinde koltuklara Prenses ile karşılıklı oturdular. Paşa’nın bu defa ki gelişinde her zamanki ziyaretlerinde olduğundan başka bir hal var gibi geldi bana. Once kapıya doğru hızlı bir bakış fırlattı. Sağ elini dizine dayayarak biraz eğildi. Gozlerinde adeta alev haline gelmiş yeşilimtırak celik parıltılarla Prenses’e baktı ve işitilmekten cekinen yavaş bir sesle:
-‘Size Allahaısmarladık demeğe geldim. Anadolu’ya gitmem uygun goruldu. Derhal gitmek icin emir aldım. Fakat bu bildiğiniz gibi onların benden umdukları iş icin değil, aksine vicdanımdan aldığım emirle, yurdun bağrından doğacak o buyuk kurtuluş ateşini tutuşturmak icin gidiyorum’ dedi.
-‘İki gun sonra 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya gectiğini duyduk.’
İşte; şahidi olduğum bu hatıra, Mustafa Kemal Paşa’nın daha Anadolu’ya gecmeden evvel dehasından doğan bir ideal beslemekte bulunduğunu canlandıran delillerden biridir.”4
1 İsmail Cevat Cobanlı, (1870-1938), Canakkale Deniz Savaşları sırasında Canakkale Mustahkem Mevkii Komutanı.
2 Haritalarıyla unlu Alman coğrafyacısıdır.
3 İsmet İnonu, (1884–1973), Garp Cephesi Komutanı, Lozan Barış Konferansı’na Dışişleri Bakanı ve Turk heyeti başkanı olarak katıldı, Lozan Antlaşması’nı imzaladı. 1923–1924 yıllarında ilk hukumette Başbakan olarak gorev aldı. Ataturk’un olumunden sonra 1938 yılında, Turkiye Buyuk Millet Meclisi tarafından Turkiye’nin ikinci Cumhurbaşkanı secildi.
4 Niyazi Ahmet Banoğlu, Nukte ve Fıkralarla Ataturk, (Cilt. I), İstanbul 1967, s. 84–85
Kaynak: Ataturk’ten Gencliğe Unutulmaz Anılar, Ahmet Gurel, Mayıs 2009
__________________