FOTOĞRAF
Mucit: Louis-Jacques Daguerre
Tarih: 1838
Kaza: Dağınık laboratuvar dolabı...
Bu rastlantısal buluşun nedeni kırık bir termometre...
Louis Daguerre, karanlık odada, gumuş iyodur levhada acığa cıkan goruntuyu sabitlemenin yollarını arıyordu. 1938 yılında bir gun, farklı kimyasal maddelerin bulunduğu dolabına, daha sonra kullanmak ve temizlemek uzere bozuk goruntulu bir film levhası koydu.
Bunu tekrar dışarı cıkardığında goruntu belirginleşmişti. Ancak Daguerre, bu garipliğe hangi kimyasal maddenin neden olduğunu bilmiyordu.
Bunun uzerine levhaları yerleştirdi ve kimyasal maddeleri birer birer dışarı cıkarttı. Dolabı boşaltmasına rağmen hala aradığı maddeyi bulamamıştı. Sonunda dolabın raflarından birinde, kırılmış termometreden dokulmuş civayı fark etti... Gumuşlu levha uzerine alınan goruntu (daguerreotype), modern fotoğrafcılığın başlangıcı oldu... Yerini ancak on yıl sonra negatif ve, pozitif film surecine bıraktı.
POST-IT KAĞIDI
Mucit: Dr. Spencer Silver
Tarih: 1974
Kaza: Kutsal bir ilham ve hatalı uretim...
"3M" bilim adamlarından Dr. Spencer Silver, 1970'lerin başlarında dayanıksız yapıştırıcıyı bulduğunda, bunu işe yaramaz bir buluş olarak değerlendirmişti...
Bundan yıllar sonra, meslektaşı Art Fry, bir kilisede ilahi kitabındaki ayracın bir turlu istediği yerde durmaması uzerine oldukca sinirlendi. Anlamsız vaazlardan mı yoksa kutsal bir ilhamdan mı bilinmez, kafasını bu konuya yormaya başladı ve birden aklına meslektaşının işe yaramayan buluşu geliverdi...
Bu sayede ayıracın kitaba yapışmasını sağlayacak, ancak cıkarttığında da kitaba zarar gelmeyecekti. Post-it kağıdı tabii ki bir gecelik başarının urunu değil... 3M'in ortaya attığı bu ornek, buro malzemeleri icinde vazgecilmezler arasında yerini aldı...
VULKANİZE KAUCUK (LASTİK)
Mucit: Charles Goodyear Tarih: 1844
Kaza: Kızgın ocağa atılan kaucuk...
Amerikalı Charles Goodyear, 10 yıldan beri ham kaucuğu daha sağlam ve elastik hale getirmenin carelerini arıyordu. Bu onda bir takıntı halini almıştı ve hatta odenmemiş borcları nedeniyle hapse bile girdi.
Goodyear bu konuda her şeyi denemişti; karışımına kukurt bile eklemişti. Ne var ki, bu karışımı kızgın ocağa atıncaya kadar hicbir sonuc elde edemedi: Kaucuk erimiyordu...
Bunu gece boyunca dışarıya civileyen Goodyear, ertesi gun karışımın oldukca esnek olduğunu fark etti.
Kukurtle sertleştirme yontemine, Romalılar'ın ateş tanrısından esinlenerek, "Vulkan" adını verdi (vulkanizasyon).
Yontemin Amerika'daki patentini almayı başardı, ancak Fransa ve İngiltere'den yasal formaliteler nedeniyle patent alamadı.
Goodyear, Paris'te borcları nedeniyle hapis yattıktan sonra Amerika'ya dondu.
Patentleri ortakları tarafından yağmalandığından yoksulluk icinde oldu. Ancak en azından "Goodyear Tyre" ve "Rubber Company" gibi şirketler onun isminin gelecek kuşaklar tarafından da anılmasını sağladı...
DAYANIKLI CAM
Mucit: Edouard Benedictus
Tarih: 1903
Kaza: Kırılması gereken deney tupunun yere duştuğunde parcalanmaması...
Guvenli camın bulunması, tam da en cok ihtiyac duyulan zaman*da gercekleştirildi: Motorlu taşıt cağında...
1903 yılında Fransız kimyager Edouard Benedictus, deney tupunu laboratuarının zeminine duşurdu. Tup kırıldı ancak dağılmadan tek parca halinde kaldı. Benedictus, kolodyum ihtiva eden sıvının buharlaşmasından sonra tupte kalan ince plastik tabakanın parcalanmayı engel*lediğini anladı.
Bunu not ettikten sonra bu konu uzerine fazla kafa yormadı.
Ancak, kaza yapan bir aracın icin*deki kızın kırılan camlardan cok feci şekilde yaralanması, bu konuyu tekrar gundeme getirmesine neden oldu.
Daha onceki deneyiminden esinlenerek iki cam tabakasının arasına seluloz nitrat yerleştirerek uc katlı camı oluşturdu.
Buluşu 1920'lerde arabaların on camlarında kullanılmaya ve otomotiv endustrisinde ciddi şekilde taklit edilmeye başlandı
RONTGEN IŞINLARI
Mucit: Wilhelm Konrad Rontgen
Tarih: 1895
Kaza: Bir elektrik deneyi...
Rontgen, gazların icinden gecen elektrik yolunu araştırmak amacıyla, katod ışın tupuyle deney yaparken, baryum platin siyanuru levhasından yayılan radyasyonun şeffaf olmayan cisimlerin icinden gecebildiğin! Fark etti.
Araştırmalarına devam ederken radyasyonun 15 mm. kalınlığındaki aluminyumdan, daha indirgenmiş yoğunlukta gecebildiğini gordu. Ve bu radyasyona, "X-ışınları" adını verdi. Bugun dunyada Almanya dışında (Almanya'da Rontgenstrahlen olarak adlandırılıyor) bu isimle anılıyor. Bu, daha sonra insan vucudunun ic kısmını gosteren fotoğraflamada kullanıldı. 19. yuzyıl sonlarına doğru savaş alanlarında da kullanılmaya başladı
KAOS TEORİSİ
Mucit: Ed Lorenz
Tarih: 1960'lar
Kaza: Bilgisayardaki bozuk cıkış...
Amerikalı meteoroloji uzmanı Ed Lorenz'in bilgisayarında anlamsız ve komik veriler belirince, Lorenz bunların her zamanki aksaklıklardan kaynaklandığını duşundu. Ancak hatayla ilgili ipuclarını elde etmek icin kağıttaki cıktıda calışmaya başladı. Bilgisayarın, başlamak icin ilk sonucları eşleştirdiğini, ancak daha sonra haritayı yok ettiğini gordu. Birden jetonu duştu: Lorenz bilgisayara aynı girdileri ikinci aşamada yuklememiş, bu kucuk farklılık da, sonraki birkac hafta boyunca, tamamen değişik sonuclar verip durmuştu...
Lorenz boylece, hava durumu gibi kucuk olayların bazen cok buyuk sonuclar doğurabileceğini acıklayan "kaos teoremini" bulmuş oldu...
RADYOAKTİVİTE
Mucit: Henri Becquerel
Tarih: 1896
Kaza: Fotoğraf camındaki sislenme...
Fransız fizikci Henri Becquerel, 1896 Martı'nda laboratuarındaki cekmecesini actığında buyuk bir surprizle karşılaştı. Kapkaranlık bir ortamda olmasına rağmen bazı fotoğraf camları bulanıklaşmıştı.
O sırada Becquerel, yeni keşfedilen rontgen ışınları uzerinde calışıyor ve bazı kimyasallar yardımıyla bunların yayılmalarını sağlamaya uğraşıyordu, ilk aklına gelen, guneş ışığının etkisiyle kristallerin ışını yaydığı ve fotoğraf camını sislendirdiğiydi...
İlk deneyleri onun doğru yolda olduğunu desteklese de hava bozunca olayın seyri birdenbire değişti.
Becquerel, kristallerin guneş ışığından etkilenmesini engellemek icin kimyasallar kullanarak camları tekrar cekmeceye koydu. Camları dışarı cıkardığında, uranyumlu kristallerden oluşan camlarda artık sisin bulunmayışına oldukca şaşırdı. Ve bugun "bir atom cekirdeğinin ta*necikler veya elektromanyetik ışımalar yayarak kendiliğinden parcalanması" olarak bilinen radyoaktiviteyi keşfetmiş oldu...
PENİSİLİN
Mucit: Alexander Fleming
Tarih: 1928
Kaza: Havada ucuşan bir kuf...
St. Mary Hastanesi'nde danışman olarak calışan ve Alexander Fleming'in hayatta kalan tek meslektaşı, unlu bilim adamının penisilini 1928 yılında bir rastlantı sonucu bulduğunu anlatmıştı.
Fleming bir deney uzerinde calışırken, muhtemelen laboratuvarın karşısındaki bardan ucup gelen bir kuf mikroskoptaki lamın uzerine konmuştu.
O sırada Fleming, lam uzerinde zararlı bir bakteri turu olan stafilokokları inceliyordu. Dikkatsiz bir bilim adamı bu kufu buyuk olasılıkla onunden uzaklaştırırdı, ama o, kufun bakteri uzerindeki etkisini gormek istedi. Sonuc hayret inciydi... Cunku Fleming, "Penicilim notatum" isimli yeşil kufun bulunduğu bolumdeki bakterilerin olduğunu fark etmişti...
Daha sonra gercekkleştirilen testlerde, bu kufun diğer bakteriler uzerinde de etkili olduğu ortaya cıktı. Tavşan, fare ve insanlar uzerinde yapılan testler sonunda, acık bir yan etkisinin de olmadığı goruldu. Ne var ki Fleming, kuften sızan maddeyi bir turlu keşfedememişti.
Sonuc olarak 1939 yılında, Oxford'dan Howard Florey ve Ernst Chain bu maddeyi ayrıştırmayı başardılar ve buna "penicilin" adını verdiler. Bu madde, oldurucu bakteriyel hastalıklarla savaşabilen ilk antibiyotik olarak tarihe gecti. Fleming ve diğer iki bilim adamı, 1945 yılında Nobel Odulu aldılar... Cunku, milyonlarca insanın hayatını kurtaran bir buluş yapmışlardı...
ŞOK TEDAVİSİ
Mucit: Julius Wagner-Jauregg
Tarih: 1917
Kaza:Mezbaha işcilerinin kesim yontemi...
ECT (Electroconvulsive the-rapy) olarak bilinen elektroşok tedavisi, mezbaha işcilerinin, domuzların elektrikle sersemlemelerinden sonra cok sakin durduklarını fark etmelerinin bir sonucu...
ECTye, beyne elektrik akımı verilmesi suretiyle, depresyon gibi akıl hastalıklarının semptomlarını engellemekteki son care olarak bakılıyor.
Elektroşok tedavisi fikri, sıtma aşısıyla frengili hastaları te*davi eden Avusturyalı Julius Wagner-Jauregg tarafından geliştirildi.
1927 yılında Nobel Odulu alan VVagner-Jauregg, bu fikre, "bir sisteme elektrik verilmesinin tedavi edici ozellik taşıyacağından yola cıkarak ulaştı. Ve boylece, cok tartışılan şok tedavisi doğmuş oldu...
Aynı zamanda, şizofrenlerin doğal yollardan carpılmalarının, hastalık belirtilerinin iyileşmesine neden olduğu da belirlenmişti. Psikiyatristler, hastaların beynine elektrik akımı uygulamak yoluyla, anlaşılması guc tedavinin gercekleştiğini belirtiyorlardı. Ancak ECTnin kısa sureli hafıza kaybına neden olması dışında onemli etkisinin bulunmadığına dair klinik bulgulara az da olsa rastlanıyor. Hastaların tedavi edilmesine yonelik olarak bu yontem cok uzun zamandan beri kullanılmaya devam ediyor.
SAKKARİN
Mucit: Fahlberg adında bir kimya oğrencisi
Tarih: 1879
Kaza: Kurallara uymama...
1879 yılında Fahlberg adındaki bir kimya oğrencisi, toluol (komur katranındaki hidrokarbon) turevle*rini araştırırken elindeki maddeyi tattı ve gunumuzun yapay tatlandı*rıcısı sakkarin ortaya cıktı.
Diğer iki yapay tatlandırıcı da kaza sonucu keşfedildi. 1937'de Il*linois Universitesi oğrencilerinden Michael Sveda sigarasını yaktı ve tatlı olduğunu tespit etti. Ve bu maddenin "cyclamate" olduğunu buldu. Nutra Svveet ise 1965 yılın*da anti nukleer bileşimler araştırılırken keşfedildi...
BUCKMİNSTERFULLERME
Mucit Harry Kroto
Tarih: 1985
Kaza: Karbon atomunun kilise kubbesine benzemesi...
Harry Kroto ve meslektaşları, uzayda varolduğu duşunulen anlaşılması zor yapıdaki karbon atomlarını cozmeye calışıyorlardı. Laboratuar testleri sonucunda karbonun, 60 atomdan oluşan, diğerlerinden daha guclu ve istikrarlı yapıda olduğu ortaya cıktı.
Cevaplar araştırılırken calışma gruplarından biri, atomların, mimar Richard Buckminster Fullerln tasarladığı, kubbeli kiliseye benzeyen hexagonlardan oluştuklarını ortaya cıkarmıştı. Bu da Kroto'nun aklına, daha once pentagon ve hexagonlardan oluşturduğu, "Gece Gokyuzu" modelini getirdi.
O gece, calışma gruplarından bir bolumu de karbon atomlarını, futbol topuna benzeyecek şekilde birleştirmişti. Ve grup, pentagon ve hexagonların hep 60 sayısında buluştuğunu keşfetti. 60 karbon atomundan oluşan "Buckyball’lar şu anda karbonun temel bicimi olarak değerlendirilirken, Kroto ve meslektaşları 1996 yılında Nobel Odulu'nu almaya hak kazandılar...