.
Susarız…
Konuşulan konuyu boş, basit ve anlamsız buluyoruzdur, konuşmayı da gereksiz ve anlamsız buluruz…
Susarız…
Konuşulanlar oyle abes ve mantık dışıdır ki sadece hayretle dinler ve sessiz bir tepkiyle belli ederiz duruşumuzu…
Susarız…
Sessiz bir onaydır susuşumuz… Biraz utangaclık belki ama icten bir katılıştır soylenenlere…
Susarız…
Sessiz bir bekleyiş olur susmak… Ya kendimizin yada karşımızdakinin ortak değerleri yeniden gozden gecirmesine tanınmış bir fırsattır sessizliğimiz… Yada birinin bizi fark etmesi, doğru algılayabilmesi icin tanınmış bir sure… Susan icin endişe ve olasılık hesapları arasındaki gel git lerle biraz da huzursuz bir bekleyiştir susmak…
Susarız…
Dile getirilmeyen bir ofkedir bazen suskunluğumuz… Oylesine yaralanmışızdır ki yaralamak isteriz, yureğini acıtmak ve kanatmak… Ve biliriz ki hicbir soz acıtamaz, yaralayamaz ve kanatamaz kimseyi bir suskunluk kadar… Ve susmak en acımasız, oldurucu silahtır bazen…
Susarız…
Hassas ve kırılgan bir tepkidir… Kucucuk bir hatırlatmadır belki… Fark edilmesi ve onarılması incelik ister… Ya yeniden bir kazanıştır yada aleyhte bir delil olarak kalır karşımızdaki icin…
Susarız…
Bir ilişkide negatiflerin gozumuze batmaya başladığı, karşımızdakine ait aleyhte deliller dosyasının kabarmaya başladığı ve hatta dosyayı masanızdan kaldırmaya gerek duymaz olduğunuz bir noktadasınızdır… Bir duruş, bir soluklanmadır susmak… Ortak gecmişin değerlendirilmesi ve geleceğin muhasebesidir… Durup yeniden, şimdi bulunduğunuz noktadan bir daha bakmak istersiniz yaşananlara ve eldekilerle geleceğe gitmenin ne kadar mumkun olduğuna… Bir ice kacış ve soylenemeyenlerin biriktirilmeye başladığı yerdir susmak…
Susarız…
Ayağımız yerden kesilmiş, bulutların ustundeyizdir ve cicek cicek bahardır yureğimiz…Sevdiğimizle yan yana ve can canayızdır… Oyle bir ruhsal butunleşmedir ki hicbir soz tanımlamaya yeterli gelmez hissedilenleri ve susarız… Sadece yureklerin ve gozlerin konuştuğu yerdir suskunluğumuz…
Susarız…
İletişimin tıkandığı yerdeyizdir , hicbir iletinin bize yeterli gelmediği ve hicbir iletimizin doğru algılanmadığı… Yanlışlıklar, yanılgılar ve kim bilir belki de gerceklerdir bir fırtınaya tutulmuşcasına savrulup duran… Sozler yerini sessizliğe bırakmaya başlar ve siyah, tek nokta konur cumlelerin sonuna… Zamanla cumlelerimizin sonuna konan o tek ve siyah nokta buyuyerek bir kara deliğe donuşmeye başlar… Guven ve sevginin icten ice curumeye başladığı yerdir ve gitmek zamanının ertelenmiş halidir susmak…
Susarız…
Kabul edilmiş bir hata yada suctur susuşumuz ve soylenecek her soz kaybetme riskidir…Korku eşlik eder suskunluğumuza…
Susarız…
Bir gidişi kabullenmektir susmak, yerinde ve zamanında olduğunun ayırdımında olduğumuz bir gidişin…
Susarız…
Hayata karşı bir susuştur bu kez yaşanan… Bizi can evimizden vuran bir kayıp, yaşanan buyuk bir acı, olesiye bir caresizliktir yaşadığımız… Soylenecek hicbir sozumuzun adrese teslim olmayacağından emin olduğumuz, butun sozcuklerin anlamını yitirdiği bir yerdeyizdir… Hayatın bize bir şey katamadığı ve bizim de hayata bir şey katmak icin anlamımızı kaybettiğimiz bir yer… Belki de boş gozlerle, algılamadan bir seyirdir hayat o noktada ve belki de amacı ve beklentisi olmayan, bir mesaj kaygısı taşımayan ve hedefi olmayan tek susuştur yaşadığımız…
Susmak; eylemsiz ve durağan bir edim gibi gorunse de her susku bir şey anlatır yine de ve her suskunun bir nedeni vardır ve her susku icinde pek cok sesi hapseden sessiz bir eylemdir…