MûsĂ‚ Topbaş Efendi, ilĂ‚hî muhabbet pınarından kana kana icmiş buyuk bir Hak dostu idi. Gonlu bir muhabbet deryĂ‚sıydı. Dilinden ve gozlerinden Ă‚deta sevgi akardı.HĂ‚l diliyle, cocuk yaşlarda nazarına eriştiği
Es‘ad Efendi Hazretleri gibi; “Senin aşkınla mecnûnum, velĂ‚kin iştihĂ‚rım yok!” der gibiydi. Onun mĂ‚nevî evlĂ‚tlarından birine yazdığı mektubundaki şu ifĂ‚deler, başka nasıl anlaşılabilir ki:
“Son derece Ă‚cizim, kusurlarla doluyum; yegĂ‚ne tesellim şudur ki, AllĂ‚h ’ın sevgililerini canımdan, varlığımdan, her şeyden daha fazla seviyorum. Oyle bir sevgi ki, sevdiğimi de bilemez hĂ‚ldeyim. Ki lisan ile, yazı ile ifĂ‚de edilemez!”[1]
ALLAH'A OLAN MUHABBETİ
Muhterem UstĂ‚dımız, CenĂ‚b-ı Hakk ’a niyazlarında O ’na olan aşk ve muhabbetinin daha da ziyĂ‚deleşmesini isterdi. Şu niyazları, bunun tipik birer misĂ‚lidir:
“Ey yuceler yucesi AllĂ‚h ’ım! Şan, şeref, kuvvet, kudret ve butun Ă‚lî sıfatlar Sana Ă‚ittir. Bizler mahlûk olarak Sen ’in o ince sanatını ve hudutsuz derin ahlĂ‚kını nasıl idrĂ‚k edebiliriz!? Kerem et, lûtfet, basîret penceremiz acılsın da -bir şemme olsun- nasîbimize gore Sen ’i anlayabilelim. Aşkımızı ziyĂ‚deleştir de sĂ‚yende kulluğumuzu buyuk bir şevk ve edep icinde îfĂ‚ edebilelim. Tamamlık, kemĂ‚l senin sıfatın; noksanlık ise bizim sıfatımız. Bizleri bağışla, hatĂ‚larımız sebebiyle azĂ‚b eyleme! AllĂ‚h ’ım! Ancak Sen ’in affına, Rahmanlığına, Gaffarlığına sığınıyoruz. AdĂ‚letinle değil, lûtfunla muĂ‚mele etmeni istiyoruz!”[2]
“YĂ‚ Rab! Bizi muhabbet nîmetinden mahrûm eyleme! Her şey, Sen ’in sevginle yeşerir, canlanır, kuvvet bulur. YĂ‚ Rab! Sevdiklerini sevdir. Başta Rasûl-i Ekrem -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretleri ’ni sevdirdiğin gibi, sevilmeye lĂ‚yık olan her dostunu sevdir. Bizleri, sırasıyla butun Ehl-i Beyt ’in, ashĂ‚b-ı kirĂ‚m hazarĂ‚tının, hulĂ‚sa İslĂ‚miyet ’i seven ve ona hizmet edenlerin bilĂ‚-istisnĂ‚ hepsinin ayaklarının tozu eyle!
Ya Rab! Sen ’in sĂ‚yende, Sen ’i seviyoruz.
Yine Sen ’in sĂ‚yende, sevdiklerini seviyoruz.
Yine Sen ’in sĂ‚yende, Sen ’i sevenleri seviyoruz.
Yine Sen ’in sĂ‚yende, Sen ’i sevenleri sevenleri seviyoruz.”[3]
MUHABBETİN MERKEZİNE ALLAH SEVGİSİNİ YERLEŞTİR
Muhterem UstĂ‚dımız, insanda fıtraten mevcut bulunan muhabbet istîdĂ‚dının doğru yonlendirilmesi gerektiği uzerinde sıkca durur ve Ă‚deta sevginin sınırlarını cizerdi. Muhabbetin merkezine Allah sevgisini yerleştirir, diğer sevgileri de ona bağlardı. Şoyle buyururdu:
“Sevgi denildiğinde ilk olarak HĂ‚lık-ı zulcelĂ‚l ve ’l-kemĂ‚l Hazretleri hatıra gelir. Sonra Fahr-i KĂ‚inat Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- hatırlanmalıdır. Ondan da sonra CenĂ‚b-ı Hakk ’ın has kulları diğer peygamberler, ashĂ‚b ve evliyĂ‚ullah hazarĂ‚tı yer alır… Mu ’minleri sevmek, hayvanĂ‚tı sevmek, sevmek, sevmek… Sevmek boyle sırayla birbirini takip ediyor…
Allah TeĂ‚lĂ‚ ’yı seven, O ’ndan başkasını hakîkî mĂ‚nĂ‚da sevemez, buna tĂ‚kati kalmaz. Diğer sevgiler de devam eder. MeselĂ‚ anasını, babasını, Ă‚ilesini ve cocuğunu, malını mulkunu sever. Fakat bu sevgi Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın sevgisinden neş ’et eden, yerli yerinde, olculu bir sevgidir. Boyle olculu muhabbetler makbûldur. Cunku kulun hemcinsine sevgi gostermesi, insanlık îcĂ‚bıdır. İnsan anasını babasını sever, cunku onun dunyaya gelmesine ve dînî bilgi sahibi olmasına onlar vesîle olmuşlardır. İffetli, yuce ahlĂ‚k sahibi, fazîletli Ă‚ilesini sever. Bu sevgi de Allah icin olursa makbûldur… Mala mulke gelince, onlar İslĂ‚miyet ve insĂ‚niyetin faydasına kullanılırsa o da memduhtur… Sevgi kemĂ‚l bulunca, o zaman kul, yalnız AllĂ‚h ’ın sevdiğini sever. AllĂ‚h ’ın buğz ettiği muşrikleri, din duşmanlarını sevemez, hattĂ‚ onlara buğz eder.”[4]
KULLUĞUN EN BUYUK ZEVKİ MUHABBET
Yine MûsĂ‚ Efendi Hazretleri, muhabbetin, kulluğu en buyuk zevk ve lezzet hĂ‚line getireceğini ve hayatı huzurla dolduracağını da şoyle ifĂ‚de ederdi:
“Hakk ’ı gercekten sevenlere, hakîkaten dunya cennet hĂ‚line gelir. Cunku onların gonullerini Allah sevgisi oyle ihĂ‚ta eder ki, abes hicbir şey goremezler. Severler, severler, severler, yine severler. Sevgi sozunden başka her konu onları sıkar, sıkar, huzurlarını alır… Bu sevgi, şevk ve aşk hĂ‚line donuştuğu zaman, sahibini vecd hĂ‚line getirir. Cunku kendi aradan cıkmış, sevdiğiyle var olmuştur…
[Ârif zĂ‚tlar bu hĂ‚li ne guzel ifĂ‚de ederler: “Sen cıkınca aradan, kalır seni Yaratan!]
Sevgiye nĂ‚il olan, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya karşı butun vazifelerini seve seve, buyuk bir rahatlıkla ve gonul huzuru icinde îfĂ‚ eder.”[5]
DİPNOTLAR
[1] “Mektuplarından”, Altınoluk, Sayı: 162, s. 5, Ağustos 1999.
[2] SĂ‚dık DĂ‚nĂ‚, Altınoluk Sohbetleri, II, 86.
[3] SĂ‚dık DĂ‚nĂ‚, a.g.e, II, 189-190.
[4] Bkz. SĂ‚dık DĂ‚nĂ‚, a.g.e, II, 164; V, 21-23, 80-81; VI, 106.
[5] Bkz. SĂ‚dık DĂ‚nĂ‚, a.g.e, II, 164, 189; V, 22.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan