Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi ile Yuzakı dergisinin gercekleştirdiği "Goz Nûru Nesiller Hakkındaki" mulakatı...Tarihler şahittir: Din ve vatan yolunda yapılan savaşlarda hicbir zaman sayı ve maddî kuvvet, tek başına muhim olmamıştır. Asr-ı saĂ‚detteki mucadelelerin tamamında da mu ’minlerin fazla bir sayısı yoktu. Fakat;

O az sayıdaki mu ’minlere, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın yardımı geldi. Hemen hemen butun gazvelerde boyleydi. Huneyn hĂ‚ric, butun harplerde mu ’minler hep duşmanlarından sayıca az idiler. Harp edevĂ‚tı, teknik imkĂ‚n bakımından da geride idiler. Fakat dĂ‚imĂ‚ CenĂ‚b-ı Hak; o îmanlı orduları melekleriyle, gorunmez ordularıyla te ’yîd eyledi. En imkĂ‚nsız gorunen zaferler kazanıldı. Kendilerini din ve vatan yolunda kurban eden yiğit mu ’minler, asırlar boyunca nice destanlar yazdılar.

Yuzakı: –Muhterem Efendim! Neslin eğitimi deyince musaadenizle size pek cok suallerimiz var. Fakat ilk gundemimiz, ehemmiyetine binĂ‚en once şu:

Epey zamandır devlet ve millet olarak cok zorlu bir donemden geciyoruz. Buyuk bir bekā mucadelesi yaşıyoruz. Cok şukur zafer yolunda milletce yiğitlerimiz var. Ancak dunya sahnesinde buyuk ve guclu devletlere, yani devlere karşı cetin bir mucadele veriliyor. Hani denilir ya karşımızda yedi duvel var diye, belki şimdi on yedi duvelle yapılan buyuk bir mucadele mevzubahis. Bu hususta neler soylemek istersiniz? Milletce bugunlerimiz ve yarınlarımız hakkında ne duşunuyorsunuz?

Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi:Tarihler şahittir:

Din ve vatan yolunda yapılan savaşlarda hicbir zaman sayı ve maddî kuvvet, tek başına muhim olmamıştır. Asr-ı saĂ‚detteki mucadelelerin tamamında da mu ’minlerin fazla bir sayısı yoktu. Fakat;

O az sayıdaki mu ’minlere, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın yardımı geldi. Hemen hemen butun gazvelerde boyleydi. Huneyn hĂ‚ric, butun harplerde mu ’minler hep duşmanlarından sayıca az idiler. Harp edevĂ‚tı, teknik imkĂ‚n bakımından da geride idiler. Fakat dĂ‚imĂ‚ CenĂ‚b-ı Hak; o îmanlı orduları melekleriyle, gorunmez ordularıyla te ’yîd eyledi. En imkĂ‚nsız gorunen zaferler kazanıldı. Kendilerini din ve vatan yolunda kurban eden yiğit mu ’minler, asırlar boyunca nice destanlar yazdılar.

O yiğit mu ’min yurekler ki;

Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in yetiştirdiği takvĂ‚ ve ihlĂ‚s uzere idiler. Onlar icin gazilik buyuk şerefti, şehidlik ise daha buyuk bir şerefti. Bu bakımdan onlar, en zor zamanlarda ve en umutsuz şartlarda bile umit ve muvaffakiyetin şĂ‚nı oldular, mazharı oldular, buyuk zaferlerin silinmez muhru oldular.

O yiğitler sayesinde;

Tarihlere; «Canakkale gecilmez!» yazıldı. Cunku goğsu îman dolu o yiğitler vesilesiyle Allah, nusret eyledi, yardım eyledi, galip eyledi.

Hatt General Hamilton diyor ki:

“–Bizi Turklerin maddî gucu değil, mĂ‚nevî gucu mağlûp etmiştir. Onların atacak barutu bile kalmamıştı. Fakat biz, gokten inen gucleri muşĂ‚hede ettik!”

Churchill de ulkesinde Canakkale mağlûbiyetinden dolayı sorgulanınca;

“–Anlamıyor musunuz, biz Canakkale ’de Turklerle değil, Allah ile harp ettik!.. Tabiî ki yenildik!..” diyerek bu ilĂ‚hî yardımı itiraf etmek mecburiyetinde kaldı.

O şanlı neslin torunları da bugun aynı destanı tekrar yazıyorlar.

Peygamber ocağı olan ordumuz, sînesi îman dolu Mehmetciğimiz, gunlerdir bir vatan mudafaası veriyor. Canını fedĂ‚ etmek pahasına fedĂ‚kĂ‚rca gayret ediyor. Yine aslan yurekli olumsuz şehidlerimiz var, yine aslan yurekli gazilerimiz var.

CenĂ‚b-ı Allah ’tan;

Şehidlerimize rahmet, gazilerimize Ă‚cil şifĂ‚lar, yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ediyoruz.

Yine tarihler şahittir:

Bir harpte eğer ruhsuz kalıplar -tĂ‚bir cĂ‚izse- molozlar oluyorsa, ardından yıkımlar, hezîmetler geliyor, vatan toprakları vîrĂ‚nelere donuyor. Fakat eğer hakikî şehidler veriliyorsa, ardından zaferler geliyor. Bugun yine zaferler getiren hakikî şehidler verilmekte.

Onların gonul ufku, olumsuz. O mubĂ‚rek şehidlerimizden ne guzel vasiyetler duyuyoruz. Bir şehîdimiz ağabeyine bıraktığı vasiyetinde diyor ki:

“Ağabey, olur da şehidlik nasîb olursa, devletimizin vereceği tazminatla anne-babamı hacca gonder ve babamın borclarını odeyip sen de evlen.”

Bugun de terore karşı askerimizin gosterdiği celĂ‚det, o fitne ve teror yuvalarına karşı cesaretle ve îmanla yuruyuşu, inşĂ‚allah istikbaldeki mujdelerin habercisidir.

Kez cepheye giderken;

«‒Ailene bir şey soylemek ister misin?» diyenlere, ecdĂ‚dındaki ruh ile;

«‒Beni beklemesinler!» deyip şehidliğe kanat acarak ileri atılan yiğitler, yine buyuk zaferlerin inşĂ‚allah ayak sesleridir.

Bu yiğitlerin rûhu, fatih dedelerin rûhudur.

O ruh ki;

Fatih ’in askerlerinin en bĂ‚riz bir fĂ‚rikasıydı. Onlar, İstanbul ’un fethi icin surlara tırmanırken, uzerlerine bir taraftan kızgın yağlar, bir taraftan Rum ateşleri dokuluyordu. Fakat her biri olumsuz bir vecd ile;

“‒Şimdi şehidlik sırası bizde!” diyorlardı.

Bu ifadeler;

Din icin, vatan icin, millet icin canından gecen gercek şehidlerin bir şahĂ‚detnĂ‚mesiydi. Bu ifadelerle onlar, birbirlerinin cesaret ve morallerini zirveye taşıyorlardı. Kendilerinden sonra gelecek nesle de tarihî bir şuur, karakter ve şahsiyet verĂ‚seti bırakıyorlardı.

Cok şukur bu ifadeler, onların nesilleri tarafından da aynı vecd ve şuur icinde dunya sahnesinde hĂ‚lĂ‚ yankılanmakta ve devam etmektedir.

Yuzakı: –Muhterem Efendim! Asr-ı saĂ‚detten Canakkale ’ye akseden ve bugun Afrin ’de devam eden aynı ruhtur diyebilir miyiz?

Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi:–Elbette… Bu ruh, Bedir ’den Canakkale ’ye devam eden îman heyecanının gunumuzdeki bir tezĂ‚hurudur.

Canakkale ’de Binbaşı Lutfi Bey;

“Yetiş yĂ‚ Muhammed! Kitabın elden gidiyor.” diye haykırıyordu.

Mehmetciğin îmĂ‚nı, ihlĂ‚sı, fedĂ‚kĂ‚rlığı; o en beter zulumleri irtikĂ‚b eden haclı ordularına karşı verilen buyuk bir harbin seyrini değiştirdi, olmaz denilen şeyler mumkun oldu. Hemen cember yarıldı.

Aynı ruh ve şuur neticesinde 15 Temmuz ’daki cember de milletin îmanlı sînesinde parcalandı.

Mehmetciklerimizin şimdi ateş hattında yine sergilediği bu mĂ‚neviyat ve dirĂ‚yet, Irak cephesinde şehid olan ZĂ‚bit Muzaffer isimli kahraman askerimizin şu hĂ‚lini de hatırlatıyor:

Ateş hattında carpışan ve şehĂ‚det şerbetini icen ZĂ‚bit Muzaffer Bey, son nefesinde artık sesinin cıkmadığı ve gozlerinin bir şey anlatamadığı dakikada cebinden bir zarf cıkardı; sonra yerden bir cop parcası alarak yarasından akan kanlara batırıp yazmaya başladı:

“–Asker! Kıble ne tarafta?!.”

Etrafındakiler, rûhunu, Bey­tullĂ‚h ’a donerek AllĂ‚h ’a teslim etmek isteyen Muzaffer Bey ’i kıbleye cevirerek onun bu arzusunu yerine getirdiler. Yuzu vuslat neşesiyle dolan zĂ‚bit, muazzez rûhunu şehîden Rabbine teslim eyledi.

Kıbrıs ’ta da benzeri manzaralar yaşanmıştı.

Aradan gecen bir asırlık zaman hamdolsun ki, askerimizin o mustesnĂ‚ ruh kıvĂ‚mında tahribat meydana getirmedi;

Hamdolsun ki semĂ‚mızda ezan sesleri hic dinmesin diye,

İslĂ‚m ’ın hilĂ‚lini taşıyan sancağımız inmesin diye,

MĂ‚bedimizin goğsune nĂ‚mahrem eli değmesin diye,

Dînimizi/îmĂ‚nımızı yaşayıp yaşatacağımız vatanımıza duşman ayağı basmasın diye,

İslĂ‚m ’ın tek ve en buyuk karakolu olan Turkiyemiz ’in bekāsı icin, canlarıyla bedel odeyen îmanlı Mehmetciklerimiz var, yiğit evlĂ‚tlarımız var. Onlara yeni yeni yiğitler yetiştiren ve gece-gunduz duĂ‚lar eden bir milletimiz var.

MĂ‚lûm;

Harpler, bir yandan gazĂ‚ ordusunun ihlĂ‚slı mucadelesi, bir yandan da duĂ‚ ordusunun samimî ilticĂ‚ları ve destekleri ile kazanılır.

Yuzakı: –Muhterem Efendim! GazĂ‚ ve duĂ‚, nasıl bir hakikattir?

Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi:Birbirini tamamlayan iki buyuk hakikat.

Biri maddî cephe, diğeri mĂ‚nevî cephe. İkisi de olmazsa olmaz. Cunku cephedeki yiğitler, sırtını ağzı duĂ‚lı bir millete yasladıkca, asla devrilmez. Moral kuvveti, duşmanınkinden kat kat ustun olur. Savaşlarda zafere tesir eden en guclu kuvvet de budur, mĂ‚nevî dirĂ‚yet. Cunku moral ve mĂ‚nĂ‚ itibarıyla asla devrilmeyen ruhları, en donanımlı topla tufekle devirmek imkĂ‚nsızdır.

Bu bakımdan;

Milletimizin duĂ‚ları, cephedeki yiğitlerimizin sırtını dayadığı ve rûhunu dimdik tutan gorunmez bir kuvvettir. Bedenen şehîd olsa da, ruh itibarıyla yere duşmeyip mucadelesine devam edenler, bu sayededir. Bunlar masal değil, tarihten beri yaşanmış gerceklerdir. Başını vermeyen şehidler, vatanı vermeyen şehidlerle doludur topraklarımız ve cephelerimiz.

Onun icin;

Milletce, bu vatanın şanlı evlĂ‚tlarına hepimiz cokca duĂ‚lar edeceğiz. Yiğitlerimizi vatanî vazifelerine duĂ‚larla gondereceğiz. Bilhassa seherlerde, İslĂ‚m ’ın ve muslumanların zaferi icin niyazlarda bulunacağız.

Bilhassa;

Davud -aleyhisselĂ‚m- ’ın devrinde az sayıdaki TĂ‚lût ordusundaki îmanlı askerlerin cok sayıdaki CĂ‚lût ordusuyla karşılaştığında yaptığı şu duĂ‚yı bugunlerde bol bol edelim:

رَبَّنَٓا اَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ

“…Ey Rabbimiz! Uzerimize sabır yağdır (yureğimizi sabırla doldur), ayaklarımızı sağlam bastır (bize mukavemet/direnme gucu ver ve bizimle savaşan) kĂ‚firlere karşı bize yardım et.” (el-Bakara, 250)

Ayrıca;

Her sabah -inşĂ‚allah- Fetih Sûresi ’ni de okumaya gayret edelim.

CenĂ‚b-ı Hak;

Milletce duĂ‚ ordularının ihlĂ‚sı, mazlum muslumanların yanık ilticĂ‚ları ve serhat ordumuzun fedĂ‚kĂ‚rca gayretleri neticesinde -inşĂ‚allah- maddî-mĂ‚nevî nice zaferler ihsĂ‚n eylesin…

Bu yiğitlerin varlığı bizi nasıl sevindiriyorsa, aynı zamanda istikbĂ‚l icin de tefekkur ettirmeli…

Şu hakikati de idrĂ‚k ettirmeli:

Sadece duĂ‚ etmek yetmez! Aynı zamanda cok gayret etmeli, cok calışmalı… Cunku gercek vatan evlĂ‚dı nesiller yetiştirmek yolunda gayretler de, hic sona ermeyen dĂ‚imî bir cephedir…

Hanım kızlarımız gonlu îmanla dolu yiğit evlĂ‚tlar buyutsun, babalar da o aslan yurekli yiğit evlĂ‚tlarını Kur ’Ă‚n ile yoğurup din ve vatan yolunda destanlar yazacak kahramanlar olarak yetiştirsin. Boylece şanlı tarihimizdeki altın satırlar devam etsin.

İnşĂ‚allah;

Boyle îmanlı şehidlerimiz, gazilerimiz Fahr-i KĂ‚inĂ‚t Efendimiz ’in Hamd Sancağı altında muhabbetle bağrına basacağı yiğit ummetleri olacaktır. Mehmed Âkif ’in hayran hayran dile getirdiği gibi:

Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,

Sana Ă‚gûşunu acmış, duruyor Peygamber…

Yuzakı: –Muhterem Efendim! İslĂ‚m Ă‚lemi de kan ağlar vaziyette… Ulkemize uc bucuk milyon Suriyeli sığındı… Arakan ’da metruk, terk edilmiş, tard edilmiş yuz binler var. Afrika ’nın bazı bolgeleri maddî ve mĂ‚nevî aclık ile penceleşiyor. Bu fĂ‚cialar karşısında bir muslumanın hissiyĂ‚tı nasıl olmalıdır. Mes ’ûliyet ve vazifelerimiz nelerdir?

Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi:–Fahr-i KĂ‚inĂ‚t Efendimiz buyuruyor:

“Mu ’minlerin dertleriyle dertlenmeyen kimse, mu ’minlerden değildir.” (HĂ‚kim, Mustedrek, IV, 352; Heysemî, Mecmau ’z-ZevĂ‚id, I, 87)

Mu ’min, hĂ‚disĂ‚tın akışından kendisini mes ’ul addeder. Dertlenir, kardeşinin sıkıntısını telĂ‚fi edecek bir care arar… Zira merhamet, gonullerdeki îmĂ‚nın bir meyvesidir. Mu ’min, mu ’mine zimmetlidir.

Burada bizlere iki vazife var:

Maddî yardımMĂ‚nevî yardım
Kardeşlerimizin hem maddî ihtiyaclarına hem de mĂ‚nevî ihtiyaclarına koşabilmeliyiz.

Efendimiz hadîs-i şerifte;

«Fakirlik neredeyse, kufre denk oluyordu.» (Beyhakî, Şuab, IX, 13) buyurmuştur. Ne yapar fakirlik ve caresizlik? Allah muhafaza isyana goturebilir. Yanlışlara duşurebilir. Bu sebeple kardeşlerimize sahip cıkmamız zarûrîdir.

Diğer taraftan sadece maddî yardım yapmakla yetinmek de doğru olmaz. Onlara mĂ‚nevî yardımda da bulunmalıyız. Emr-i bi ’l-mĂ‚rûfu yerine getirmeliyiz. MuhĂ‚cir kardeşlerimizin evlĂ‚tlarını Kur ’Ă‚n ehli olarak yetiştirebilmelerine yardımcı olmalıyız.

Maalesef;

Batı cok iki yuzlu!.. Petrol icin, para icin, guc gosterisi icin binlerce kilometre oteden gelip İslĂ‚m beldelerini kana bulayan ve kardeşlerimizin hayatlarını karartan kendileri olduğu hĂ‚lde, utanmadan gelip yardım adı altında onların îmanlarına da musallat oluyorlar.

Suriye ’den bir video gosterdiler. Misyoner bir doktor, Noel Baba kıyafetine girmiş. Batılı teroristlerin asker kıyafetine gireni, yavruların ustune bombalar yağdırıp kucucuk bedenleri bile oldururken; Noel Baba kıyafetine gireni de, elinde bir can, onu calarak cocuklara şeker dağıtarak ruhları calıyor, îmanları oldurmeye calışıyor. Yazık ki bunları anlayamayacak kadar kucuk olan musluman evlĂ‚tlarımız da, onun peşine duşmuş… Adam alıp goturuyor.

Ne acıdır ki;

Avrupa ’da kaybolan binlerce multecî cocuk var. Âkıbetleri mechul…

İşte bu manzaralar, bize mes ’ûliyetimizin ve vazifelerimizin neler olduğunu acı acı haykırmakta.

Yuzakı: –Muhterem Efendim! İki yuzlu batı, yaldızlı maskesiyle eğitim ve tahsil dunyamıza da tesir ediyor. EvlĂ‚tlarımızı kendi medeniyet değerlerimizle terbiye etmememiz icin eğitim dunyasında da gorunmeyen bir hucum altındayız diyebilir miyiz?

Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi:–Maalesef;

Bugun dunyada materyalist, kapitalist bir anlayış hĂ‚kim. Dunyevî ilim, insanı egoist yaptı. Vicdanı sildi supurdu.

MeselĂ‚ 1944 ’te Japonya ’ya iki atom bombası atıldı. Kadın, cocuk, yaşlı, savaşla hic alĂ‚kası olmayan, hicbir şeye iştirĂ‚k etmemiş insanlar, hattĂ‚ hayvanlar ve ağaclar katledildi, toz hĂ‚line getirildi. Bugun Suriye ’de, Arakan ’da da aynı katliĂ‚mlar yapılıyor. Bu hangi medeniyettir?

Rasûlullah Efendimiz, orduyu gonderirken ashĂ‚bını şoyle îkāz ediyordu:

“(Ey ummetim! Savaş hĂ‚linde iken bile);

Zulmetmeyiniz!İşkence etmeyiniz!Cocukları oldurmeyiniz!” (Muslim, CihĂ‚d, 3; Ahmed, V, 352, 358)
“(Ey ummetim! Savaş hĂ‚linde iken bile);

Cocukları, MĂ‚bedlerine cekilip ibĂ‚­detle meşgul olan kişileri, Kadınları, Yaşlıları ve Savaş hĂ‚rici işler icin calıştırılan kişileri oldurmeyiniz!
(Ayrıca)

Kiliseleri yakıp yıkmayınız, Ağacları koklerinden kesmeyiniz!” (Ahmed, I, 300; TaberĂ‚nî, Kebîr, XI, 224/11562; BuhĂ‚rî, CihĂ‚d, 148; Muslim, CihĂ‚d, 24, 25; TaberĂ‚nî, Evsat, I, 48/135; İbn-i MĂ‚ce, CihĂ‚d, 30; VĂ‚kıdî, III, 912; Abdurrezzak, Musannef, V, 220)
Zaten İslĂ‚miyet ’te harp, toprağı kanla sulamak icin yapılmaz. Harp bir mudafaadır, bir zarûrettir. Bir hak ciğnendiği zaman veya bir tecavuz karşısında harpten başka care kalmaz.

Bu sebeple Rasûlullah Efen­­dimiz, harpte bile merhamet tevzî ediyordu. Bir misal verelim:

Bedir Harbi ’nde muşrikler harpten bir gun evvel gelip, Allah Rasûlu ’nun kuyusundan su almak istediler. Peygamberimiz musaade etti.

Bedir ’den donuşte Medine ’ye 150 kilometre mesafe vardır. 70 tane esir alınmıştı. Binek yetersizdi. AshĂ‚b-ı kiram; zaman zaman develerinden indi, esirleri bindirdi, kendileri yurudu.

Neydi ashĂ‚ba bu fedĂ‚kĂ‚rlığı yaptıran?

HĂ‚lık ’ın nazarıyla mahlûkāta bakış…Onların hidĂ‚yete erişmesi umidi…Onlara İslĂ‚m karakter ve şahsiyetini sergilemek…
Sadece şu iki misal dahî gosteriyor ki, insanlığa gercek insanlığı oğreten İslĂ‚m ’dır. Dolayısıyla gercek insanlık, ancak İslĂ‚m ’dadır. Humanizm dedikleri ise, ici boş bir mavaldan ibarettir.

Yuzakı: –Muhterem Efendim! Bir de bugun İslĂ‚mofobi denilen bir cereyan, batıda gittikce yayılıyor. Yalan yere İslĂ‚m ’a şiddet iftirası atılmakta. Bundan dolayı da anlattığınız gercekleri insanlığa ve nesillere aktarabilmemiz, cok daha ehemmiyet arz ediyor herhĂ‚lde.

Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi:–Elbette!..

Bir mutefekkir diyor ki:

“HĂ‚kim milletlerle mahkûm milletler arasında bir gram fark vardır. O da iyi yetişmiş bir avuc insandır!”

Demek ki; yetiştirdiğin insan bir gram fazlaysa galipsin. Bir gram eksikse mağlûpsun, esirsin.

Onun icin bir gram fazla insan yetiştirmeye gayret etmek lĂ‚zım. Kaliteli, şahsiyetli, vakarlı ve takvĂ‚lı bir genc yetiştirmek… Hedef bu olmalı.

Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz, dĂ‚imĂ‚ bu yapıda gencler yetiştirdi. O gencler oyle yiğitler idi ki, Rasûlullah Efendimiz ’in hĂ‚line oyle hayran oldular ki;

“Anam, babam, malım, canım her şeyim Sana fedĂ‚ olsun! Yeter ki Sen emret yĂ‚ RasûlĂ‚llah!” dediler.

O ’nun yolunda, O ’nun emrinde her şeylerini fedĂ‚ etmeyi, canlarına nimet bildiler.

Cunku onlar;

Muhabbet-i Peygamber, îman ve Kur ’Ă‚n ile yetiştiler. MustesnĂ‚ oldular.

Yuzakı: –Muhterem Efendim! EcdĂ‚dımızın; «Goğsunde îman, elinde Kur ’Ă‚n» diye sembolleştirdiği vatan evlĂ‚dı nesiller demek ki cok muhim. Fakat gunumuz tahsil dunyasında dunyevî istikbal endişeleri, maalesef Kur ’Ă‚n eğitimine verilen ehemmiyeti zayıflatabiliyor. Bu hususta neler soylemek istersiniz?

Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi:–İstikbĂ‚li veren Allah ’tır.

Esas istikbal ise Âhirettir.

Şunu da unutmamak lĂ‚zım ki;

Dunyada hĂ‚nedan olarak en uzun omurlu devlet, Osmanlı Devleti ’dir. EcdĂ‚dımızın bu berekete nĂ‚il oluşu icin bircok zĂ‚hirî sebepler sayabiliriz, fakat esas itibarıyla iki mĂ‚nevî sebep gosterebiliriz:

Birincisi:

Osman Gazi ’nin misafir kaldığı bir evde, odada Kur ’Ă‚n-ı
Kerim bulunması sebebiyle geceleyin ayağını uzatıp yatmamasıdır. Yani Osmanlı ’nın kuruluşu Kur ’Ă‚n ile olmuştur. Onlara bu hurmeti oğreten de EdebĂ‚lî silsilesidir.

İkincisi:

Yavuz Sultan Selim Han ’ın Peygamber Efendimiz ’den gelen mukaddes emĂ‚netlere buyuk bir tĂ‚zim gostermesidir. Onları hurmetle İstanbul ’a getirip, -rivĂ‚yete gore biri de kendisi olmak uzere- kırk hĂ‚fız tayin ederek onların başında asırlarca surecek bir sûrette inkıtĂ‚sız (kesintisiz) olarak Kur ’Ă‚n-ı Kerim okutmasıdır.

EcdĂ‚dımızın tarihî muvaffakiyetleri; onların Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’e ve Allah Rasûlu ’ne olan aşklarına mukabil, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın dunyada verdiği bir bahşiştir, bir ihsandır.

Demek ki;

Dunyada da Ă‚hirette de saĂ‚­detin anahtarı, Kur ’Ă‚n ’a hizmettir, Allah Rasûlu ’ne muhabbettir.

Kitap, AllĂ‚h ’ın kitabı… İnsanlığa son cağrı, HĂ‚lık ’ın bizlere mektubu…

Bu mektubu hakkıyla okumazsak, ona gerekli ihtimamı gostermezsek, bu da bizim AllĂ‚h ’a olan muhabbet ve kulluk tahsilimizde husrĂ‚nımız demektir. Ebedî Ă‚lemde felĂ‚kettir.

LÂkin;

Hakkıyla okursak, o zaman Kur ’Ă‚n-ı Kerim, kurtuluşumuz demektir. Ebedî Ă‚lemde sonsuz bir rahmettir.

Yuzakı:–Muhterem Efendim, soz sozu actı, cok ozlu mesajlar lutfettiniz. Ancak suallerimizi bitiremedik. MulĂ‚kātımızın devamını bir sonraki sayımıza bırakırken bu faslın sonunu, gencliğe vermek istediğiniz tavsiyelerinize ayırmak istiyoruz. Neler soylemek istersiniz?

Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi:–Unutmamalı ki;

Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, en buyuk zamanını gencliğin eğitimine ayırırdı.

-SallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz, onların her birini istîdatlarına gore inkişĂ‚f ettirirdi. Kimini kumandan, kimini muallim, kimini elci olacak şekilde kabiliyetlerine gore yetiştirirdi.

Demek ki, istîdĂ‚dı doğru tespit ederek, vatanımıza, milletimize en faydalı olacağımız bir sahada kendimizi ve evlĂ‚tlarımızı yetiştirmeliyiz.

Ancak;

TakvĂ‚, butun eğitimin ayrılmaz bir parcası olmalıdır.

Eğitimin kalbinde «takvĂ‚» olursa; kişi, gunumuzun birtakım musîbetlerinden, menfî hĂ‚llerinden, internetin, televizyonun ve sokakların zararlarından kendisini korur. Genclik; şahsiyet itibarıyla cok faydalı, diri bir heyecan, feyz ve vecd icinde yaşar.

İci-dışı berrak ve takvĂ‚lı yetişen bir genc, bayrağın ve vatanın da kendisine emĂ‚net olduğu duygusu icinde yaşar.

«Bu vatanı, Rabbim bana emĂ‚net olarak verdi. Ben de kendimden sonra gelecek nesillere bu emĂ‚neti hakkıyla muhafaza ederek bırakacağım!» şuuru ve vazife heyecanı icinde, gece-gunduz ter dokerek yaşar.

Bilir ki;

TakvĂ‚ icinde yetişen goz nûru nesiller, Allah ’tan başkasından korkmaz ve asla umitsizliğe duşmezler!..

Bilirler ki;

Bu cennet vatanın her koşesinde şu tarihî sadĂ‚ yankılanmaktadır:

“Ey şanlı nesil!

Sen; Osman Gazi ve nesli gibi diğergĂ‚m, gonul eri ve kendisini CenĂ‚b-ı Hakk ’a adayan Ă‚bide şahsiyetlere sahipsen;

Teb ’asıyla mahkemeye cıkarak butun dunyaya ornek bir adĂ‚let anlayışı tevzî eden bir Fatih ’in varsa;

Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚lar, Yûnuslar, ŞĂ‚h-ı Nakşibendîler ve HudĂ‚yîler gibi EdebĂ‚lî Silsilesi hĂ‚linde yureklerini dergĂ‚h hĂ‚line getiren gonul erlerin ve onlardan feyz alarak izlerini takip eden guzel insanların varsa;

Bir karıncanın hukukunu duşunen Kanunî Sultan Suleyman ’ın varsa;

Sînesi Kur ’Ă‚n ’la dolmuş analar, arslan yurekli yiğitler doğuruyorsa; dunya, senin gozunde kuculmuş, Ă‚hiret saĂ‚deti ve Allah rızĂ‚sı bir ideal hĂ‚line gelmişse;

Asla umitsizliğe kapılma!

SEN BUYUK BİR MİLLETSİN!..”

İşte genclik;

Bu hakikatleri asla unutmamalı…

Yine genclerimiz şunu hic unutmamalı ki;

Esas mektep, Ă‚hireti kazanma mekĂ‚nı olan dunya hayatıdır.

Bu eğitimde, sınıf tekrarı da yoktur. Bir sefere mahsustur!.. Cunku omrun tekrarı yoktur.

Bu fĂ‚nî imtihan Ă‚leminde alınacak en muhim diploma; son nefeste alınan îman şahĂ‚detnĂ‚mesidir.

O diplomayı alabilene ne mutlu!..

Yuzakı: –Muhterem Efendim! Bu zengin ve doyurucu hasbihĂ‚l ve irşĂ‚dınız icin gonulden duĂ‚lar ve teşekkurler ederiz.

Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi:–Ben teşekkur eder, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın lutfu ile 14 ’uncu senesine gelen Yuzakı Mec­mûamıza ve Bir Gonul Derneği ’mize hem neşriyat sahasında hem de Hazret-i Kur ’Ă‚n ve Hazret-i Peygamber yolunda dunya ve Ă‚hirette yuz akımız olacak goz nûru bir neslin yetişmesinde takdîre şĂ‚yan gayretler ve muvaffakiyetler dilerim.

Bu calışmaları;

Rabbim yuce rızĂ‚sı uzere dĂ‚im eylesin ve lutfuyla bereketlendirsin. Âmîn!..

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yuzakı Dergisi, Yuzakı Dergisi, MulĂ‚kat -2- Yıl: 2018 Ay: Mart Sayı: 157
İslam ve İhsan