Gunumuzde, insanların farkında olmadan duştukleri muhim gafletlerden biri ibĂ‚dullĂ‚hı tahkîr, yani AllĂ‚h ’ın kullarını kucuk gorerek hafife almaktır. CenĂ‚b-ı Hak, hicbir kulunun tahkîr edilmesine rĂ‚zı olmaz ve bunu buyuk curumler arasında zikreder.Yukarıda ifade edilen bu hĂ‚lin bir neticesi olan gıybet, gıybet edilen kimseyi alcaltıp, gıybet eden kimseye ucûb, yani kendini beğenme hĂ‚li verir. Boylece o insan, nefsinin kibir ve arzularına taviz vererek nefsĂ‚niyetini palazlandırır. Bu ise, cezası kıyĂ‚mete kalan bir kul hakkı meydana getirir.

HĂ‚lbuki CenĂ‚b-ı Hak, hicbir kulunun tahkîr edilmesine rĂ‚zı olmaz ve bunu buyuk curumler arasında zikrederek şoyle buyurur:

Arkadan cekiştirmeyi (yani gıybeti), yuze karşı eğlenmeyi Ă‚det edinen herkesin vay hĂ‚line!” (Humeze, 1)

Daha sonraki Ă‚yetlerde ise bu bedbahtların, ateşi tĂ‚ yureklerine nufûz eden “Hutame”ye, yani cehenneme atılacakları tehdîdinde bulunur.

MANEVİ HASTALIĞA TUTULAN TALİHSİZ KİMSE

Merhametlilerin en merhametlisi olan Yuce AllĂ‚h, kullarına Halîm ve Gafûr sıfatları ile muĂ‚mele ediyor, yapılan hataların cezĂ‚sını hemen vermiyordu. Onları, belli bir zamana kadar te ’hir ediyordu. O şaşkın kul, bu hakîkatten gĂ‚fildi. Âyet-i kerime bu gerceği şoyle beyĂ‚n eder:

Eğer AllĂ‚h, insanları işledikleri gunahlar yuzunden cezĂ‚landıracak olsaydı, dunyada tek bir insan bile bırakmazdı; ama AllĂ‚h onların cezĂ‚sını belirlenmiş bir vĂ‚deye kadar erteler. O vĂ‚deleri geldiği vakit hukmunu yerine getirip onları cezĂ‚landırır. Cunku AllĂ‚h kullarını gormektedir.” (FĂ‚tır, 45)

Boyle bir mĂ‚nevî hastalığa tutulan tĂ‚lihsiz kimseler, gunahlarının farkına varamamalarının yanısıra yaptıkları işlerin guzel ve iyi olduğunu ve Ă‚hirette hayırlı bir netîce ile karşılaşacaklarını zannedebilirler. HĂ‚lbuki CenĂ‚b-ı Hak, amellerini bu şekilde gafletle îfĂ‚ eden kimselerin fecî Ă‚kibetlerini şoyle haber vermektedir:

De ki: Amelleri en cok boşa gidenleri size bildirelim mi? (Bunlar) iyi işler yaptıklarını sandıkları hĂ‚lde, dunya hayatındaki gayretleri boşa giden kimselerdir.” (Kehf, 103-104)

Bu bakımdan mu ’minler, yaptıkları amelleri ihlĂ‚sla îfĂ‚ etmeye dikkat etmekle birlikte onların boşa cıkmasından son derece korkarlar ve işledikleri en ufak hataları bile gozlerinde buyuturler. GĂ‚filler ise bunun aksine, irtikap ettikleri gunahlar ne kadar buyuk olursa olsun onu ehemmiyetsiz gorurler.

ONEMSENMEYECEK EN KUCUK GUNAHTAN DAHİ SAKIN!

AbdullĂ‚h bin Mes ’ud -radıyallĂ‚hu anh- şoyle demiştir:

“–Mu ’min gunahını, altında oturduğu ve sanki uzerine her Ă‚n duşme tehlikesi olan bir dağ gibi gorur. Bu koca dağ uzerime duşer mi, diye korkar durur. FĂ‚cir ise, gunĂ‚hını burnunun uzerinden gecen bir sinek gibi gorur.”

İbn-i Mes ’ud -radıyallĂ‚hu anh- bunu soyledikten sonra eliyle, işte şoyle diyerek, burnundan sinek kovalar gibi yapmıştır. (Buharî, DeavĂ‚t, 4; Muslim, Tevbe, 3, 2744)

RasûlullĂ‚h -sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem-, bir defĂ‚sında Âişe vĂ‚lidemize şoyle buyurmuşlardı:

“–Ey Âişe! Onemsenmeyen en kucuk gunahlardan dahî sakın! ZîrĂ‚ AllĂ‚h katında onları gozetleyip kaydeden bir (melek) vardır.” (İbn-i MĂ‚ce, Zuhd, 29; DĂ‚rimî, RikĂ‚k, 17)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan