Peygamber Efendimiz (s.a.s) size bir ihtiyacınız olup olmadığını sorsa, sizin icin bişey yapmak istese ve sizden ne istediğinizi sorsa siz ne isterdiniz? Peygamber Efendimize (s.a.s) ne soylerdiniz?Bazı sahĂ‚bîlerin,
Peygamber Efendimiz ’den şefaat talep ettikleri de bir hakîkattir. Nitekim
Enes bin MĂ‚lik -radıyallĂ‚hu anh- şoyle nakletmektedir:
“Nebiyy-i Ekrem -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’den kıyamet gunu bana şefaat etmesini istedim:
«‒Ederim!» buyurdular. Ben:
«‒Ey AllĂ‚h ’ın Rasûlu! Siz ’i nerede arayayım?» dedim.
Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
«‒Beni ilk olarak SırĂ‚t uzerinde ara!» buyurdular.
«‒SırĂ‚t uzerinde Siz ’i bulamazsam?» dedim.
«‒MîzĂ‚n ’ın yanında ara!» buyurdular.
«‒Sizi MîzĂ‚n ’ın yanında bulamazsam!» dedim.
«‒O zaman beni Havz ’ın yanında ara! Mutlaka bu uc yerden birinde olurum.» buyurdular.” (Tirmizî, KıyĂ‚met, 9/2433; Ahmed, III, 178)
SİZ OLSAYDINIZ NE İSTERDİNİZ?
Yine
Rabîa bin KĂ‚ʻb -radıyallĂ‚hu anh- şoyle anlatır:
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- bir gun bana:
“‒Benden iste, vereyim.” buyurdu. Ben de:
“‒YĂ‚ RasûlĂ‚llah! MusĂ‚ade buyurun, bir duşuneyim, durumuma bir bakayım.” dedim. Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:
“‒Peki, duşun, durumuna bak!” buyurdu.
Duşundum ve kendi kendime:
“Dunyaya Ă‚it menfaatler cabuk bitip tukenir. Ben, kendim icin, Ă‚hiretle alĂ‚kalı bir faydayı tercih etmekten daha hayırlı bir şey gormuyorum.” dedim.
Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in huzûr-i Ă‚lîlerine cıktım. Bana:
“‒İhtiyacın nedir?” buyurdu.
“‒YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Benim icin Rabbin -azze ve celle- ’ye
şefaatci ol da beni Cehennem ’den Ă‚zĂ‚d eylesin!” dedim. Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:
“‒Boyle demeni sana kim soyledi?” buyurdu.
“‒Hayır vallĂ‚hi yĂ‚ RasûlĂ‚llah, kimse soylemedi. LĂ‚kin durumuma baktım ve gordum ki dunya, ehlinin elinde durmuyor, hemen zeval buluyor. Bu sebeple Ă‚hiretim icin bir şey almak bana daha sevimli geldi.” dedim. Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:
“‒O hĂ‚lde cok secde ederek kendin icin bana yardımcı ol!” buyurdu. (Ahmed, IV, 59)
İslam ve İhsan