Mahşer gunu Rabb'imizʼin ayıplarımızı ortmesini istiyorsak bugun biz de O ’nun kullarının şahsî ve husûsî ayıplarını ortmeye calışmalıyız.
Rabb'imizin cemĂ‚lî esmĂ‚sından bir diğeri de
“es-SettĂ‚r” ism-i şerîfidir. Kullarının gizli-Ă‚şikĂ‚r butun hĂ‚llerine vĂ‚kıf olan Rabb'imiz, onların nice ayıp ve kusurlarını orter ve bağışlar. Boylece onların hĂ‚llerini ıslĂ‚h edebilmeleri icin fırsat verir. Zira ayıp ve kusurları acığa cıkan birinin hĂ‚lini duzeltebilmesi artık cok zordur.
Musluman, tecessusten şiddetle sakınmalıdır. Yani din kardeşinin acığa cıkmamış ayıbını ve kusurunu araştırmamalıdır. Zira CenĂ‚b-ı Hak;
“…Tecessuste bulunmayın!..” (el-HucurĂ‚t, 12) buyurarak bu cirkin davranışı yasaklamıştır.
Kişinin işlediği gunĂ‚hı bir mĂ‚rifetmiş gibi anlatması da kotuluğun yayılması mĂ‚nĂ‚sına gelir. Bilhassa zamanımızda sıkca rastlanan
“kısa yoldan koşe donmeciliği, yani sahtekĂ‚rlığı” bir mahĂ‚retmiş gibi gosterme curmu, gunahların şuyûu cumlesindendir ki vukûundan beterdir. Yani cirkin davranışların toplumda duyulup zihinleri meşgûl etmesi, onların daha fazla işlenme tehlikesini doğuracağından, cok daha mahzurludur. CenĂ‚b-ı Hak da kotuluğun şuyû bulmasını isteyenleri buyuk bir azapla tehdit etmektedir. Buna mukābil, işlediği bir gunĂ‚hı hayĂ‚ ederek gizleyen ve ondan nedĂ‚met duyan kişiyi,
“SettĂ‚r” olan Rabb'imizin kıyĂ‚met gununde rusvĂ‚ etmemesi umîd edilir.
GUNAHLAR ALNIMIZDA YAZSAYDI BAŞKALARININ YUZUNE NASIL BAKARDIK?
Ote yandan duşunmek gerekir ki
Rabb'imiz ism-i SettĂ‚r ’ı hurmetine, biz kullarının nice gunahlarını ortmuş ve onları kalpte gizli siyah noktalar kılmıştır. Bu da O ’nun sonsuz yuceliğinden,
merhamet ve lûtfundandır. Zira işlenen gunahların eseri
kalpte değil de alında kara bir leke sûretinde zĂ‚hir olsaydı, muhakkak ki hic kimsenin bir başkasına bakacak yuzu olmazdı.
Unutmamak gerekir ki gonuller
nazargĂ‚h-ı ilĂ‚hîdir. Bir insan ne kadar kusurlu olursa olsun, onun gizli kusurlarını araştırıp ortalığa dokmek, gonlunu rencide edeceğinden, Rabb'imizin de gazabını celbeder. İnsanların iffet ve haysiyetini zaafa uğratan hĂ‚llerini anlatmak ve boylece kendini ustun gostermeye calışmak gibi suflî tavırlar, bu hususta gaflet edenlerin nice hayırlı amellerinin bile hebĂ‚ olmasına sebebiyet verir.
UTANMASIN DİYE SAĞIR TAKLİDİ YAPAN ALLAH DOSTU
CenĂ‚b-ı Hakk ’ın bilhassa rûz-i mahşerde bizim ayıplarımızı ortmesini istiyorsak, biz de bugun O ’nun kullarının ayıplarını ortup onların mahcup ve rencide olmalarını engellemeye calışmalıyız. Bu hassĂ‚siyetin şĂ‚heser bir misĂ‚li şoyledir:
HĂ‚tem-i Esam Hazretleri, zayıf, dertli ve perişan bir kadınla konuşuyordu. Kadın buyuk bir heyecanla derdini anlatırken, kendisinden -gayr-i ihtiyĂ‚rî- cirkin bir ses duyuldu. Kadın, mahcûbiyetten bir mum gibi eridi, ezildi, mahvoldu. Şeyh Hazretleri ise hicbir şey duymamış ve fark etmemiş gibi muazzam bir vakarla kadına baktı ve elini kulağına goturerek:
“Soylediklerinizi duymuyorum, cok ağır işitiyorum, yuksek sesle konuşunuz, bağırınız! Ben sağırım!” dedi.
Kusurunun gizli kaldığını zanneden kadıncağız, bir anda hayĂ‚ta avdet etmiş gibi ferahladı.
Hicbir milletin muĂ‚şeret edebinde bir benzeri daha gorulmemiş olan bu nezĂ‚keti,
HĂ‚tem Hazretleri ’ne
“Esam: Sağır” lĂ‚kabını taktırdı. Zira bu hĂ‚diseden sonra da HĂ‚tem Hazretleri, o kadın duyup da mahcup olmasın diye halk arasında kendini sağır olarak gosterdi. Ancak kadının vefĂ‚tından sonra etrafındakilere:
“Artık kulaklarım işitiyor; normal sesle konuşabilirsiniz!” dedi.
GIYBET VE İFTİRANIN BUYUK GUNAH OLMASINDAKİ HİKMET
İnsanların ayıp ve kusurlarını soylemenin, dinde
“gıybet” adıyla buyuk gunahlardan biri olarak kabul edilmesi de bu curmun ağırlığını gostermektedir. Ustelik, gıybet, mevcut olan bir kusurun soylenmesidir. Mevcut olmayanın soylenmesi ise cok daha ağır bir curum olan
“iftirĂ‚”dır.
VelhĂ‚sıl
ilĂ‚hî ahlĂ‚ktan hisse alıp rûhunda guzelce hazmedebilmek, muhteşem fazîletlere vesîle olur. Fakat CenĂ‚b-ı Hakk ’ın cemĂ‚lî sıfatları, ancak nefsini tezkiye, kalbini de tasfiye etmiş olan mu ’minlerde en guzel sûrette tecellî eder. Bu sebeple bir mu ’min, ic Ă‚lemini butun menfîliklerden arındırabildiği, yani Allah ’tan uzaklaştıran her şeyden temizleyebildiği nisbette, ilĂ‚hî ahlĂ‚kın mucellĂ‚ bir aynası hĂ‚line gelebilir.
Burada birkac misalini verdiğimiz cemĂ‚lî esmĂ‚nın tamamını ahlĂ‚ka intikĂ‚l ettirerek şahsiyet ve karakterin ayrılmaz bir parcası hĂ‚line getirebilmek, Hakk ’a dostluk iklîmine girişin en buyuk vizesi mĂ‚hiyetindedir.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Ornek Ahlakından 2, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan