İnsanoğlu başıboş bırakıldığında hemen bozulmaya yuz tutar. Dolayısıyla insanları istikĂ‚met ve gayret uzere tutmak icin devamlı ve duzenli bir mĂ‚nevî eğitime ağırlık vermek gerekmektedir.Muslumanlar bugun artık, Allah ’ın lutfuyla tekrar yukselişe gecmiş durumdadırlar. Bu sureci hızlandırmak icin her Muslumanın şunlara dikkat etmesi îcĂ‚b eder:
Hakîkî imana sahip olup, onunla nefsin arzularını terbiye etmek ve guzel bir ahlĂ‚ka sahip olmak, Haramları terkederek Allah ’ın emirlerine ve Resûlu ’nun sunnet-i seniyyesine sarılmak, Buyuk Allah dostu Muhammed Esʻad Efendi c şoyle buyurur:
“Hadîs-i şeriflerde, haramları terketmenin, sevap kazandıracak amel-i sĂ‚lihleri işlemekten once zikredilmesinde iki nukte vardır:
1) «Def-i mefsedet celb-i maslahattan oncedir.» (Yani zararlı şeyleri uzaklaştırmak, faydalı şeyleri elde etmekten daha muhim ve daha oncedir. Şeriat yaşanmadan terfî-i derecĂ‚t mumkun değildir.)
2) İbĂ‚det ve taatların tamamını yerine getirmek insan gucunun uzerindedir. Yasaklardan sakınmak ise -az olmaları sebebiyle- her ferdin imkĂ‚nı dĂ‚hilindedir ve bunun faydası daha şumulludur.
İSLAM DUNYASI NASIL UYANIR? HattĂ‚ diyebilirim ki, İslĂ‚m Ă‚lemi icin tasavvur edilen yukselme ve ilerlemenin en muhim sebebi, gunahları terketmektir. Fıtraten gunahlardan uzak ve mĂ‚siyeti terk etme se­vabından mahrum olan meleklerin, tabiî makamlarından terakkî edemiyor olmaları da bu ifĂ‚demizin delilidir. Haramlardan sakınmanın mĂ‚nevî terakkîye hizmet etmesi kadar maddî menfaat ve cismĂ‚nî faydaları da gozden uzak tutulmamalıdır. Yasakların, in­sanların malına, canına, şeref ve şĂ‚nına verdiği zararın telĂ‚fisi mumkun değildir. Bu, basiret sahiplerince bilinip kabul edilen bir hakîkattir.”[1]
“TekrĂ‚ren arzediyorum ki; eğer İslĂ‚m milletinin yuk­selmesi ve Muhammed ummetinin yucelmesi isteniyorsa bu husus ancak Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın emir ve ya­saklarına boyun eğip, Şanlı Resûlu ’nun Sunnet-i Seniyye ’sine sımsıkı sarılmakla muyesser olacaktır. Tertemiz İslĂ‚m şeriatını farklı iklimlerde hĂ‚kim kılan, munevver tarikatı da akıl ve duşuncelerinin muhĂ‚fızı yapan bir topluluk, hacıların «Lebbeyk» diyerek KĂ‚ʻbe ’ye kavuştukları gibi hedeflerine ulaşırlar. Tertemiz duygularıyla Beytu ’l-HarĂ‚m ’da en buyuk saĂ‚dete erenler gibi sonsuz saĂ‚dete nĂ‚il olurlar. Boylece birleşme ve yardımlaşmayı emreden Ă‚yetlerden nasîblerini almış olurlar. «Devlet ittifaktan, devletsizlik ve anarşi de nifaktan doğar!» sozu de bunu tasdik etmektedir…” (M. Esʻad Efendi, MektûbĂ‚t, s. 176-178, no: 142)
Nefsin hevĂ‚ ve hevesleri ile dunyevî ihtiraslar karşısında sebat etmek, onlara meyletmemek, izzet-i nefs ve vakĂ‚r sahibi olmak, dunya malına gereğinden fazla değer vermemek, Âhiret hayatını duşunerek emsalsiz bir cesaret, şecaat ve calışma azmine sahip olmak, Bencillikten kurtulup Allah ’a kulluğa ehemmiyet vermek, İlim ve araştırmada lider olmak, modern ilme yon vermek, TicĂ‚rî ve mĂ‚lî istiklĂ‚le sahip olmak, İnsanları şuurlandırmak, FedĂ‚kĂ‚rlık ve gayret… Bunların en muhimi de, toplumdaki muhim vazîfeleri; iman, akide, amel, ahlĂ‚k, terbiye, ruh nezafeti, ustun yaşayış, kemal ve itidal bakımından mumtaz şahsiyetlere vermektir. Bu şahıslar, Allah ’ın emirlerini hakkıyla yerine getirmeli ve memleketin meseleleriyle yakından ilgilenmelidirler. Her biri hem takvĂ‚ sahibi bir zĂ‚hit, hem Allah yolunda mucadele eden bir kahraman, hem Ă‚dil bir hĂ‚kim, hem salĂ‚hiyetli bir fakih, hem yetkili bir muctehit, hem ileri goruşlu bir hukumdar ve hem de tecrubeli bir diplomat olmalıdır. İdarecilerin yetişmiş kadroları olmalı, onlarla istişare edip yardımlarına başvurmalı, onlarla istişare etmeden hicbir iş yapmamalıdırlar. FUDAYL BİN İYAZ HAZRETLERİNİN DİLEĞİ Allah dostlarından Fudayl bin İyĂ‚z şoyle demiştir:
“Bana, «Senin bir duan kabul edilecektir, her ne istersen onu dile!» diye bir haber gelse, ben bu dua hakkımı, hukumdarın Ă‚dil olması icin sarf ederdim. Zira kendi iyiliğim icin dua etsem, benim dirlik duzen icinde olmam munferid bir hĂ‚disedir. HĂ‚lbuki hukumdarların dirliği duzeni, butun Ă‚lemin dirliği duzeni demektir.” (Feriduddin AttĂ‚r, Tezkiretu ’l-EvliyĂ‚, I, 120)
İdareciler ne kadar liyakatli ve becerikli de olsalar yine de Muslumanlar onları murakabe altında tutmalı, dĂ‚imĂ‚ uyanık durmalıdır. İdarecilerin zayıflığını veya ihanetini gorduklerinde yahut onlar devirlerini tamamlayıp vazifelerini bitirdiklerinde derhal yerlerine daha guclu, daha liyakatli ve daha ehil bir kadroyu iş başına getirmelidirler. Parlak mĂ‚zîlerindeki idarecilikleri ve unutulmaz başarıları buna mĂ‚ni olmamalıdır. Bu durumda idareciler, milletin murakabe ve cezasından cekinerek dĂ‚imĂ‚ uyanık ve dikkatli bulunmalarını sağlar.
HĂ‚kimler adĂ‚let ve ilimle hukmederek Muslumanların mallarını ve servetlerini koruyan birer bekci olmalıdır. Orduya ehemmiyet verilmeli ve askerler en guzel şekilde eğitilip kumanda edilmelidir.[2] Yeniden terakkî edebilmek icin gerekli olan en muhim hususlardan biri de insanların şuurlandırılmasıdır. İnsanları tehlikeye atan ve onları munafıkların ganimeti, sahtekĂ‚rların oyuncağı haline getiren en buyuk felaket; toplumun şuurunu kaybetmesi ve hĂ‚diseler karşısında nasıl davranacağını bilememesidir. Muslumanlar son derece firasetli davranmalı, dostlarını ve duşmanlarını iyi ayırt etmelidirler. İkisine de aynı şekilde davranmak veya duşmana dost muĂ‚melesi yapmak buyuk bir felĂ‚kettir. Dostlarla sonu gelmez cekişme ve ihtilaflara duşerek duşmanları guldurmek ise ahmaklıktır.
ŞUURLU MUSLUMAN Şunu unutmamak gerekir ki, tĂ‚lim ve terbiyeyi yaygınlaştırıp cehaleti kaldırmak, uyanık ve şuurlu olmak mĂ‚nĂ‚sına gelmez. Onun icin ayrıca gayret etmek lĂ‚zımdır. Şuursuz bir millet varlığını koruyamaz ve işlerini yoluna koyamaz. Şuurdan yoksun insanlar tıpkı colde ruzgĂ‚rın oyuncağı haline gelen ve nerede duracağı belli olmayan bir tuy gibi her turlu propagandanın, bozgunculuk ve eğlencenin yemi hĂ‚line gelirler.[3]
İnsanoğlu başıboş bırakıldığında hemen bozulmaya yuz tutar. Dolayısıyla insanları istikĂ‚met ve gayret uzere tutmak icin devamlı ve duzenli bir mĂ‚nevî eğitime ağırlık vermek gerekmektedir.
[1] Muhammed Esʻad Efendi, MektûbĂ‚t, DersaĂ‚det 1343, s. 37, no: 12.
[2] Bkz. Ebu ’l-Hasan en-Nedvî, Muslumanların Gerilemesiyle Dunya Neler Kaybetti, s. 159-160.
[3] Bkz. Nedvî, a.g.e., s. 334-335.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları



İslam ve İhsan