Bakara Suresi 153. ayetinde: “Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah ’tan yardım isteyin! Cunku Allah, sabredenlerle beraberdir.” buyruluyor. Peki neye ve nicin sabretmeliyiz?Ebû MĂ‚lik HĂ‚ris İbni Âsım el-Eş ’arî ’den -radıyallahu anh- rivĂ‚yet edildiğine gore Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şoyle buyurdu:
“Temizlik imanın yarısıdır. Elhamdulillah duası mizĂ‚nı, subhĂ‚nallah ve elhamdulillah sozleri ise yer ile gokler arasını sevap ile doldurur. Namaz nurdur; sadaka burhandır; sabır ziyĂ‚dır. Kur ’an senin ya lehinde ya da aleyhinde delildir. Herkes sabahtan (pazara cıkar) nefsini satar; kimi onu Ă‚zĂ‚d kimi de helĂ‚k eder.” (Muslim,TahĂ‚ret 1. Ayrıca bk.Tirmizî, DaavĂ‚t 86)
Hadisin Acıklaması Temizlik diye tercume ettiğimiz tuhûr kelimesi, hadisin bazı rivĂ‚yetlerinde abdest anlamında vudû ’ olarak gecmektedir. Bu sebeple buradaki temizlik, şer ’î temizlik yani abdest mĂ‚nasındadır.
Musluman olmak ve iman etmek, buyuk-kucuk butun gecmiş gunahları yok eder. Abdest de onceki kucuk gunahları temizler. Bu sebeple abdest almak, mu ’mini gunahlarından temizlemek bakımından imanın yarısı gibi olur.
İman, insanı tevhid dışı her turlu inanc kirlerinden temizler. Abdest de bu gonul temizliğinin, organlara yansıyan goruntusu olarak imana delĂ‚let eder. Bu yonuyle, “Mu ’minin ici gibi dışı da temizdir” mesajını vermek bakımından imanın yarısıdır.
Allah sizin imanınızı boşa cıkaracak değildir” [Bakara Sûresi, 143] Ă‚yetinde gorulduğu gibi, hadisteki iman kelimesi namaz anlamında olabilir. Bu takdirde, abdestsiz namaz kılınamayacağı, kılınsa bile sahih olmayacağı icin abdest, namazın yarısı demek olur.
Abdestin Sevabı Ote yandan iman, kalbin tasdiki ve organların o tasdike boyun eğmesi demektir. Namaz, organların boyun eğdiğinin delili, abdest de namazın sıhhatının şartı olduğu icin, bu mĂ‚nada imanın yarısı sayılabilir. Ancak bu cumle, “Abdestin sevabı, imanın sevabının yarısıdır” anlamına gelmez. Yine bazı mezheplerin iddia ettiği gibi, amelin imandan bir cuz olduğunu da gostermez.
Elhamdulillah Demenin Sevabı Hamd, Allah ’ı kemĂ‚l sıfatlarıyla ovmek demektir. Her amelin bir sevabı olduğu ve bunların tartılacağı dinimizce bildirilmiş bir gercektir. O halde Allah TeĂ‚lĂ‚ ’yı, kendisine lĂ‚yık kemĂ‚l sıfatlarıyla ovmenin, elhamdulillah demenin ecir ve sevabı da mizanı dolduracak olcude buyuktur. Onun kısa bir cumle olduğuna bakılmamalı, tevhid inancının ifadesi olarak, yuce yaratıcıyı tanımak ve tanıtmakta olduğuna bakılmalıdır.
Allah ’ı kemĂ‚l sıfatları ile anmak demek olan elhamdulillah tesbihi ile O ’nu noksan sıfatlardan tenzih anlamındaki subhĂ‚nallah ifĂ‚desi bir arada soylenince, tam olarak tevhid inancı dile getirilmiş olmaktadır. Bu tesbih ve tenzih, kĂ‚inĂ‚tın en buyuk ve yegĂ‚ne gerceğini itiraftır. Sevabı da ona gore olup yer ile gok arasını dolduracak kadardır.
Hadisimizdeki bu ifĂ‚deler, elhamdulillah ve subhĂ‚nellah cumlelerinin mu ’mine kazandırdığı sevabın buyukluğunu anlatmakta ve dolayısıyla sık sık ve fakat bilincli olarak bunların soylenmesini tavsiye etmiş olmaktadır.
Namaz, tıpkı bir ışık kaynağı gibi, insanı kotuluk ve cirkinliklerden alıkoyup, doğruya yoneltir. Cunku o, ışığını imandan alır. Namazlı-niyazlı mu ’minin hem ruh hayatında hem de yuzunde bu nurun izlerini gormek mumkundur. Gunde beş defa abdest alarak yıkanan insanın, gunun yorgunluğunu, maddî-mĂ‚nevî kirlerini elinden, yuzunden temizlemesi, elbette onda bir parlaklık meydana getirecek, hayatını guzelleştirecek, ona tatlı bir mehtap gorunumu kazandıracaktır. Namaz kılmakla kazanılan bu nur ile iyi kotuden, helĂ‚l haramdan ayrılacaktır. Mu ’min bu sĂ‚yede kazandığı irade gucu ve temiz yaşayışının ışığı ile hem dunya hem de Ă‚hirette diğer insanlardan farklı ve mutlu bir hayata sahip olacaktır. Kur'Ă‚n-ı Kerîm ’deki ifadesiyle “nurları onlerini aydınlatan” [Hadîd Sûresi, 12] mu ’minler arasında yerini alacaktır.
Sadaka Vermenin Fazileti Sadaka, sadaka veren kişinin imanına delildir. Zira sadaka, hem zekĂ‚t hem de hayır-hasenĂ‚t anlamına gelir. Bunları yerine getirmek de imandan kaynaklanır. Şefkat, yardım, cevreye karşı duyarlılık, zayıf ve kimsesizleri korumak hep iman alĂ‚metidir. Merhametsizlik, haksızlık, duyarsızlık, kabalık ve katılık dinî duygudan, sorumluluktan, ilĂ‚hî huzurdaki hesaplaşmaya onem vermemekten, kısacası imansızlıktan ileri gelir. “Dini yalan sayanı gordun mu? O, yetimi iter-kakar ve asla fakir-fukaranın doyurulmasını teşvik etmez” [MĂ‚un Sûresi, 3] Ă‚yeti bu durumu acıkca ortaya koymaktadır. O halde sadaka, imana ve ondan kaynaklanan ustun İslĂ‚mî değerlerin varlığına delildir. Ote yandan sadaka veren mu ’min, kıyamette malını nereye harcadığı sorulduğu zaman, verdiği sadakayı gosterecektir.
Hadisimiz, sabrın mĂ‚hiyetini tanıtmakta ve onu bize tarif etmektedir. Eğitim ve oğretimde, konunun mĂ‚hiyetini, ait olduğu sistemdeki tarifiyle vermek en isabetli bir uygulamadır. Hadiste Peygamber Efendimiz sabrı “ziyĂ‚” olarak takdim etmektedir. ZiyĂ‚, ışığı ve ısısı kendisinden olan cisimler icin, nur ise, ışığını bir başkasından alıp yansıtan cisimler icin kullanılır. “Guneşi ziyĂ‚lı, ayı nurlu kılan...Allahtır” [Yûnus Sûresi, 5] Ă‚yeti bunun en kesin delilidir. Bu demektir ki, sabır, mu ’minin hem dunya hem de Ă‚hiret saĂ‚detini temin yolunda, kendisinde tabiî olarak bulunan bir ışıktır. Mu ’min bir yandan sabır sayesinde, yasakların yalancı cĂ‚zibesinin arkasındaki asıl sıkıntı unsurlarını gorup onlardan sakınırken, bir yandan da emirlerin yerine getirilmesinden dolayı ortaya cıkan gucluklerin gerisindeki huzuru sezip guclukleri sabırla goğusleyerek sonuctaki mutluluğa kavuşma imkĂ‚nı bulur. Mu ’mine bu irade gucunu verecek olan da ondaki sabır, dayanma, ğogus germe melekesi olacaktır. Kısaca mu ’min, enerji kaynağı kendi icinde olan bir varlıktır.
Nelere Sabır Gostermeliyiz? Âlimlerimiz, “beşerî duyguları akıl ve şeriat sınırları icinde tutmayı” sabır olarak tarif etmişlerdir. Âyet ve hadislerde sabır kelimesinin birkac mĂ‚nada kullanıldığı gorulmektedir:
İbĂ‚detlerin yerine getirilmesi ve yasakların terkedilmesine sabır. BelĂ‚ ve musibetlere sabır. Halkın ezĂ‚ ve cefĂ‚sına sabır. Allah ’a davette, emir bi ’l-ma ’rûf ve nehiy ani ’l-munker ’de sabır. Savaş alanlarında ve kĂ‚firlerle mucĂ‚delede sabır. Bunlardan her biri sabrın, mu ’min icin gercekten bir “ziyĂ‚”, buyuk bir guc kaynağı olduğunu gostermektedir.
Belki bazıları sabrı, haksızlıklara boyun eğmek, tepki gostermemek zannedebilirler. Oysa sabır, mu ’minin asıl dinamizminin adıdır. Sabır, dayanıklı olmaktır, zorlukları goğuslemektir. Bu sebeple de Yuce Rabbimiz, mu ’minlere umdukları kurtuluşa erebilmeleri icin sabretmelerini, sabır yarışında duşmanları gecmelerini acıkca emretmektedir. Butun zorluklara dayanmanın mu ’mine daha cok gerektiğini ve yakıştığını hatırlatmaktadır. Allah ’ın yardımının sabredenlerle beraber olmasının hikmeti de bu olsa gerektir.
Sabır, Muslumanın oz sermĂ‚yesidir. Buna potansiyel guc de denebilir. Kendilerinden yardım beklenen kimseler her zaman yardımcı olmayabilir. Atalarımız ne guzel soylemişlerdir: “Elden gelen oğun olmaz, o da vaktinde bulunmaz.” Ama mu ’min kendi aslî sabır gucu ile ayakta durabilirse, en buyuk zorlukları aşacak, ulaşmak istediği hedeflere kavuşacaktır. Bu sebeple sabrın ziyĂ‚ olduğunu aslĂ‚ unutmamak, daima sabır ışığını onde tutmak gerekmektedir. “Birbirlerine sabrı tavsiye edenler”in husrĂ‚n ve zarardan kurtulduğunu haber veren Asr Sûresi, Muslumana yapılabilecek en iyi yardımın sabır tavsiyesi olduğunu belgelemektedir.
Sabrın “ziyĂ‚”, namazın “nûr” diye tanıtılması, sabrın insan hayatındaki her şeyi kuşattığını gostermektedir. Zira “Sabır ve zamanın halletmediği mesele yoktur.” O halde zorluklar karşısında hemen teslim olmamak, doğruda ve hakta direnmek gerekmektedir. Halledilmez gibi gozuken problemler bile sabır ve zamanla cozulecektir. Bu da sabrın “ziyĂ‚” olduğuna bir başka delildir.
İslam ’ın Kaynağı Kur ’Ă‚n-ı Kerîm hidĂ‚yet rehberidir. İslĂ‚m ’ın ana kaynağıdır. İnsanlar ona inanmakla, mu ’minler de hukumlerini yaşamakla yukumludur. Kur ’an, ona bağlı kalmaya calışanların lehinde, “inandım” dediği halde hukumlerine uymayanların da aleyhinde delildir. Cunku her şeyi acıklamış ve kimseye bahĂ‚ne bulma imkĂ‚nı bırakmamıştır. Diğer taraftan mu ’minler, aralarındaki ihtilafları cozmek icin Kur ’an ’a başvuracaklar, Kur ’an da onların ya lehinde ya da aleyhinde delil olacaktır. Yani Muslumanlar Kur ’an ’a gore değerlendirileceklerdir.
Her yeni gun herkes icin yeni bir pazardır. Bu pazarda, bir bakıma insanın dunya ve Ă‚hireti alınıp satılmaktadır. Kimileri meşrû sınırlar icinde kalmaya calışır, kendileri icin kĂ‚rlı bir gun gecirmiş olurlar. Kimileri de sınırlara dikkat etmez, ne pahasına olursa olsun arzularına ulaşmak isterler. Boylece kendileri icin hic de ic acıcı olmayan bir gelecek hazırlamış olurlar. Bu sebeple disiplinli bir Musluman olmaya, her gun yeniden niyet ve gayret edilmelidir. “Nefislerini Allah ’ın satın aldığı mu ’minlerden” [Tevbe Sûresi 111] olmaya bakılmalıdır.
Bu hadîs-i şerîfin birbiriyle irtibatsız gibi gozuken cumlecikleri arasında aslında tam bir uyum ve butunluk bulunmaktadır. TahĂ‚ret ile namaz arasında, elhamdulillĂ‚h duası ile iman ve Kur ’an arasında, sadaka ile pazardaki alışveriş arasında ve butun bu unsurlar ile sabır arasında sıkı bir bağ vardır. Sonucta hadisimiz Muslumanı, sabra dayalı bir iman, ibadet, zikir, hayır ve ticaret hayatının sahibi olarak tanımlamakta ve bizlerden boylesi Muslumanlardan olmaya calışmamızı istemektedir.
Hadisten Oğrendiklerimiz 1. Mu ’minin hayatında sabrın yeri son derece onemlidir. Sabır mu ’minin enerji ve ışık kaynağıdır.
2. Sabır, zafer ve başarının temel şartıdır. Zira, “Allah ’ın yardımı sabredenlerle beraberdir.”
3. Sabır, katlanmak değil, goğus germektir.
4. Abdest, zikir, namaz, sadaka, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm, bunların her biri mu ’minin hayatında ayrı ayrı yer ve rol sahibi değerlerdir.
5. Gunluk hayat bir pazar sahnesidir. Her Muslumanın bu hayat pazarında “iyi bir Musluman” olarak yerini alması gerekmektedir.
Kaynak: RiyĂ‚zu ’s-sĂ‚lihîn, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan