Muslumanca konuşmanın temel taşları nelerdir? Ayet ve hadislerle tavsiye edilen konuşma adabı hangisidir? İşte cevabı...Atalarımız “Uslûb-u beyĂ‚n ayniyle insan” demişlerdir. Yani insanın konuşmadaki uslûbu, onun kalbî ve zihnî dunyasının bir aynasıdır. İnanc ve fikir dunyasını aynen yansıtır. Bir de “KemĂ‚luke tahte kelĂ‚mik” derler. Yani senin kemĂ‚lin, olgunluğun sozunun altında gizlidir. Allah TeĂ‚lĂ‚ Kehf Sûresi ’nde Muslumanın konuşmasına, dolayısıyla ic dunyasına hĂ‚kim olması gereken temel unsurları unutulmaz derslerle, kuvvetli bir şekilde oğretmiştir.
EL-HAMDU LİLLÂH Yuce Rabbimiz, Kehf sûresine “el-Hamdu lillĂ‚h: butun hamdler Allah ’a mahsustur” diye Yuce ZĂ‚t ’ına hamd ederek başlar. FĂ‚tiha, En‘Ă‚m, Sebe ’ ve FĂ‚tır sûreleri de aynı şekilde başlar. Bunun dışında aralardaki pekcok Ă‚yette de bunu tekrar eder. Cunku her şeyin sahibi ve idarecisi O ’dur. Gercekten hamde lĂ‚yık olan sadece O ’dur. Bu sebeple O, hamd ’in kendisine mahsus olduğunu vurgulu bir şekilde bildirmiştir. Boylece biz muslumanlara fiilî bir ders vermiş, her fırsatta “el-Hamdu lillĂ‚h” demeyi oğretmiştir. Zaten Allah ’ı tanıyan, O ’nun ilmini, kudretini, merhametini bilen mu ’minler bunu fıtraten, kendiliklerinden soyleyiverirler. Rasûlullah (s.a.v): “Sozlerin en faziletlisi, (Allah ’a en sevgilisi) dort tanedir: SubhĂ‚nallĂ‚h, el-hamdu lillah, LĂ‚ ilĂ‚he illallah, Allahu ekber. Hangisiyle başlasan sana zarar vermez” buyurmuşlardır.1 Bu sozler, bizin icin ebediyyen bĂ‚kî kalacak olan sĂ‚lih amellerin başında gelir.
Rasûlullah (s.a.v) bir sahĂ‚bîsi ile karşılaşmıştı. Ona: “Nasılsın?” diye sordu. O da “İyiyim” dedi. Efendimiz (s.a.v) tekrar sordu, bir daha sordu. SahĂ‚bî ancak ucuncude: “Allah ’a hamd ederim hayır uzereyim” dedi. Bunu uzerine Allah Rasûlu (s.a.v): “İşte benim senden istediğim bu cevaptı!” buyurdu.2 Abdullah bin Omer (r.a): “Biz bazen bir kardeşimizle gunde birkac defa karşılaşır ve her defasında birbirimize hĂ‚limizi sorardık. Bunu da sırf Allah ’a hamd edelim diye yapardık” der.3 İmrĂ‚n bin Husayn (r.a) kıyamet gunu Allah ’ın kulları arasında en hayırlı olanların “HammĂ‚dûn: cok cok hamd edenler” olduğunu rivayet etmiştir.4
İNŞAALLAH Kureyş muşrikleri, Medine ’deki yahudi hahamlarına haber gonderdiler. Peygamber Efendimiz ’in durumunu soruyorlardı. Yahudiler, “Ona AshĂ‚b-ı Kehf ’i, Zulkarneyn ’i ve rûhu sorun!” dediler. Muşrikler Allah Rasûlu ’ne gelerek bunları sordular. Rasûlullah (s.a.v) de “İnşaallah” demeyi unutarak: “Yarın gelin, sorduklarınızın cevabını size bildireyim” buyurdular. Allah Rasûlu (s.a.v) 15 gun (bir rivayete gore 40 gun) beklediği hĂ‚lde vahy gelmedi. Muşrikler seviniyor, ortalığı yaygaraya veriyorlardı. Rasûlullah (s.a.v) ise cok uzuluyordu. Sonunda Allah TeĂ‚lĂ‚ Kehf Sûresi ’ni ve İsrĂ‚ sûresindeki rûh ’la ilgili Ă‚yeti indirdi.5
Yuce Rabbimiz unutulmayacak bir dersin ardından cok muhim bir esas oğretti: “«Allah dilerse» demeden hicbir şey icin, «Şu işi yarın yapacağım» deme! Unuttuğun takdirde Rabbini an ve «Umarım Rabbim bana, doğruya bundan daha yakın yolu gosterir» de!” (el-Kehf 18/23-24)
Konuşurken “inşaallah” demeyi unutan kişi, hatırlayınca bunu hemen soylemelidir. Soylemek istediği herhangi bir sozu unutan kişi de hemen Rabbini zikretmelidir. Cunku unutmak şeytandan kaynaklanır. Allah ’ı zikredince şeytan kacar ve unutulan şey de hatıra geliverir. (el-Kehf 18/24, 63; İbn Kesîr, V, 150)
MÂŞÂALLÂH L KUVVETE İLL BİLLÂH Daha sonra Allah (c.c) bize iki kişiyi ornek verdi. Bunlardan birine Allah iki uzum bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış, aralarında da ekin bitirmişti. İki bağın arasından bir de ırmak akıtmıştı. Boylece adamın bol urunu oluyordu. Bu yuzden arkadaşıyla konuşurken: “Ben, servetce senden daha zengin; nufusca daha gucluyum” dedi. Boyle bir boburlenme icinde kendisine yazık ederek bağına girdi. “Bunun hicbir zaman yok olacağını sanmam. Kıyametin kopacağını da duşunmuyorum. Rabbimin huzuruna goturulursem bile, hic şuphem yok ki, orada bunun yerine daha iyisini bulurum” diyordu. Arkadaşı “Yoksa sen, seni topraktan, sonra nutfeden yaratan, daha sonra seni bir adam bicimine sokan Allah ’a da mı inanmıyorsun? Halbuki O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hicbir şeyi ortak koşmam. Keşke bağına girdiğinde, “MĂ‚şĂ‚allĂ‚h lĂ‚ kuvvete illĂ‚ billĂ‚h: Allah ne dilerse o olur, guc ve kuvvet yalnız Allah ’a Ă‚ittir” deseydin! Eğer malca ve evlĂ‚tca beni kendinden gucsuz goruyorsan, ben de Rabbimin, senin bağından daha iyisini bana vereceğini umuyorum. Allah senin bağına gokten Ă‚fetler gonderir de bağ boş ve kaygan bir zemin haline gelebilir. Yahut bağının suyu dibe cekilir de bir daha onu aramaya bile gucun yetmez” dedi. Gercekten de cok gecmeden adamın urunleri felĂ‚ketlerle kuşatılıverdi. Cardakları yere cokekaldı. Adam, bağı uğruna yaptığı masraflardan oturu cırpınıyor, “Ah keşke Rabbime hicbir şeyi ortak koşmasaydım!” diyordu. Ona Allah ’tan başka yardım edecek kimse yoktu. Zira yardım ve dostluk, Hak olan Allah ’a mahsustur. MukĂ‚fatı en iyi olan ve en guzel Ă‚kıbeti veren de O ’dur. (el-Kehf 18/32-44)
Allah (c.c) yine etkili bir ders eşliğinde onemli bir esas daha oğretti: Hoşa giden mal, mulk gibi lutuflar karşısında buyuk bir hamd ve şukur icinde “MĂ‚şĂ‚allĂ‚h lĂ‚ kuvvete illĂ‚ billĂ‚h” demek lĂ‚zımdır. Zira mulkun gercek sahibi Allah ’tır, onu dilediğine verir, dilediğinden cekip alır. (Âl-i İmrĂ‚n 3/26)
ALLÂHU A‘LEM Son olarak da Yuce Rabbimiz konuşmalarımızda “AllĂ‚hu a‘lem: Allah en iyisini bilir” demeyi îtiyad hĂ‚line getirmemizi oğretiyor. Musa (a.s) bir gun insanlara tesirli bir hitabede bulunmuştu. Gozler dolmuş, kalpler yumuşamıştı. Donup giderken arkasından biri yetişip “Ey Allah ’ın Rasûlu, yeryuzunde senden daha bilgili biri var mı?” diye sordu. O da “Hayır” dedi. Allah TeĂ‚lĂ‚, ilmi kendisine havale etmediği icin onu azarladı ve kendisine unutulmaz bir ders verdi. (BuhĂ‚rî, Tefsîr, 18/3) Onu Hızır (a.s) ’a gondererek şaşırtıcı şeyler gosterdi. Allah ’ın ilminin genişliğini ve kullar tarafından ihata edilmesinin mumkun olmadığını anlattı. (el-Kehf 18/60-82)
AshĂ‚b-ı Kehf daha sonra bu esası guzel bir şekilde tatbik ederler. Birbirlerine mağarada ne kadar kaldıklarını sorarken “Rabbimiz ne kadar kaldığımızı daha iyi bilir” derler. (el-Kehf 18/19) Zira Allah (c.c) insanların bilmedikleri bir konuda zanlarına dayanarak racmen bi ’l-ğayb konuşmalarını, karanlığa taş atmalarını sevmez. “Rabbim daha iyi bilir, Allah en iyi bilendir” demelerini ister. (el-Kehf 18/22, 26)
HĂ‚sılı hayatımızın her alanında; tefekkur dunyamızda, konuşmalarımızda ve işlerimizde daima Allah ’ın ilmini ve kudretini, kendimizin de acziyetini hatırlamalıyız. Sûrenin sonunda Rabbimizin ilmine nihĂ‚yet olmadığı şoyle tasvir ediliyor: “De ki: Rabbimin sozleri icin denizler murekkep olsa ve bir o kadar murekkep ilĂ‚ve etseydik dahi Rabbimin sozleri bitmeden once mutlaka deniz tukenirdi.” (el-Kehf 18/109)
Dipnotlar: 1
1) BuhĂ‚rî, EymĂ‚n, 19; Muslim, ÂdĂ‚b, 12.
2) İbnu ’l-MubĂ‚rek, Zuhd, I, 328/937; Heysemî, VIII, 46.
3) İbnu ’l-MubĂ‚rek, Zuhd, I, 68-69/207.
4) Ahmed bin Hanbel, Musned, IV, 434.
5) Taberî, XV, 238-239 (el-İsrĂ‚ 17/85); RĂ‚zî, XXI, 204 (Meryem 19/64).
Kaynak: Murat Kaya, Altınoluk Dergisi 2020 Ocak, Sayı:407
İslam ve İhsan
TASAVVUF, GUZEL AHLÂKA KAVUŞABİLME SANATIDIR