Mal ve mulkun, hakikî bir mulk olmadığını, insanın elinde emĂ‚net olduğunu idrĂ‚k eden Ă‚rifler, dunyalığı kalıcı bir esere donuşturmeye gayret etmişlerdir. Omurlerini, kalıcı sĂ‚lih amellere sarf etmişlerdir. Peki ya sizler de kalıcı eserler bırakarak hayırla yĂ‚d edilmek istemez misiniz?Bu cihan fĂ‚nîdir. Bu fĂ‚nî misafirhĂ‚neye her konan; gocer, bir gun gercek yurduna gider.
Bu fĂ‚nî Ă‚lemde, mal mulk elden ele gezer. Yûnus Emre Hazretleri ne guzel soyler:
Mal sahibi, mulk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan mulk de yalan,
Var biraz da sen oyalan!..
Mal ve mulkun, hakikî bir mulk olmadığını, insanın elinde emĂ‚net olduğunu idrĂ‚k eden Ă‚rifler, dunyalığı kalıcı bir esere donuşturmeye gayret etmişlerdir. Omurlerini, kalıcı sĂ‚lih amellere sarf etmişlerdir. Onlar;
Gerek hayrat ve vakıf eserlerle, Ă‚bidelerle; Gerek ilim ve irfan mîrĂ‚sıyla; Gerekse nesilden nesile îman bayrağını devralacak yetişmiş şahsiyetlerle bu fĂ‚nî cihanda en hoş, en kalıcı sedĂ‚yı bırakma gayretinde olmuşlardır. Bu sebeple;
Bizim medeniyetimiz bir vakıf medeniyeti olmuştur. Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’den başlayıp devam eden bir vakıf medeniyeti.
İşte Aziz Mahmud HudĂ‚yî Hazretleri; 400 kusur sene evvel, bir vakıf insan olmuş, kurduğu hayır vakıflarıyla da asırlardır muzdariplere, gariplere, dul ve yetimlere yardım eli olmuştur. O buyuk Hak dostunun gonul semĂ‚mızda bıraktığı hoş sedĂ‚ hĂ‚lĂ‚ devam ediyor. HĂ‚len Aziz Mahmud HudĂ‚yî Vakfı, aynı cizgide hizmeti devam ettirmekte. Aşeviyle fukarĂ‚ya, eğitim faaliyetleriyle ulkemizden ve butun İslĂ‚m Ă‚leminden talebelere ulaşmakta. O kervana gonul verenler sayesinde, başta Afrika ’da olmak uzere dunyada nerede bir mazlum ve mağdur varsa, orada; Kur ’Ă‚n ’a hizmet eden yaygın eğitim merkezleri, aşevleri, su kuyuları ve kurban hizmetleri yapılmakta…
İşte bu fĂ‚nî dunyadan, gercek hayat olan Ă‚hirete ulaşacak kalıcı bir iz… Hoş bir sedĂ‚… Hayır duĂ‚lar alan, hayırla anılan bir yĂ‚d-ı cemil…
Bu hoş sedĂ‚yı bırakmak icin, RamazĂ‚n-ı şerifler, en guzel vesiledir. RamazĂ‚n-ı şerif; Allah yolunda, infaklarımızı ve gayretlerimizi artırma zamanıdır. Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz;
“Bir kavmin efendisi onlara hizmet edendir.” (Beyhakî, Şuab, I, 334; VI, 334) buyurur.
Bu RamazĂ‚n-ı şerifte, îmĂ‚nımızı ve AllĂ‚h ’a yakınlığımızı test etmemiz lĂ‚zım. Kendimizi hangi olcu ile imtihan edeceğimizi, CenĂ‚b-ı Hak, Ă‚yet-i kerîmede şoyle buyurmakta:
“Sevdiğiniz şeylerden infĂ‚k etmedikce asla hayrın kemĂ‚line eremezsiniz (ve CenĂ‚b-ı Hakk ’a yaklaşamazsınız.)…” (Âl-i İmrĂ‚n, 92)
Demek ki; Rabbimiz ’e yakınlığımızın olcusu, gostereceğimiz fedĂ‚kĂ‚rlıklardır, ihlĂ‚sla yapacağımız hayır hasenatlardır. Bilhassa Kur ’Ă‚n gayretlerine…
Cunku;
Şu gok kubbede bırakılacak en guzel ve en bĂ‚kî sedĂ‚:
Kur ’Ă‚n sedĂ‚sı
Tarih şĂ‚hittir ki;
EcdĂ‚dımız Osmanlı ’nın 600 kusur sene hukum suren muazzam bir devlet kurabilmesi de, Kur ’Ă‚n ’a hurmet ve hizmet bereketiyle nasîb olmuştur.
Osman Gazi ’nin bir gece bulunduğu odadaki Kur ’Ă‚n ’a hurmetinden dolayı, uykuyu terk edip tilĂ‚vetle meşgul olması ve mujdeli bir ruya ile taltif edilmesi ve Yavuz Sultan Selim HĂ‚n ’ın da mukaddes emĂ‚netlerin başında, 40 hĂ‚fıza gece-gunduz Kur ’Ă‚n okutması bu hurmetin iki muhteşem misĂ‚lidir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yuzakı Dergisi, Yıl: 2020 Ay: Nisan, Sayı: 182


İslam ve İhsan
ONUMUZDE GERCEK BİR HAYAT AHİRET HAYATI VAR