Bu dunyada Hakkʼa vuslatın yolu, “olmeden evvel olmek” sırrına nĂ‚il olmaktan gecer. Bunun icin de nefsĂ‚nî arzuları bertaraf edip CenĂ‚b-ı Hakkʼa tam bir teslîmiyetle rĂ‚m olmak gerekir. Yani ilĂ‚hî emir ve nehiylere, en ufak bir ic sıkıntısı veya uşengeclik duymadan, cĂ‚nu gonulden boyun eğmek ve aşkla, şevkle kullukta bulunmak îcĂ‚b eder.
ALLAH, KENDİSİNE DOST OLMAMIZI İSTİYOR!
CenĂ‚b-ı Hak biz kullarını, Yuce ZĂ‚tʼına kulluk etmemiz icin halketti. Gonulleri, nazargĂ‚h-ı ilĂ‚hîsi kıldı. Kalpleri, îman nûrunun yerleşip karar kıldığı yuce bir mekĂ‚n eyledi. Yine kalbi -meşrû da olsa- fĂ‚nî muhabbetlerin harmanı olsun diye yaratmadı. Hele de nefsĂ‚nî ihtirasların ve suflî cĂ‚zibelerin bir mezbeleliği olsun diye aslĂ‚ yaratmadı.
BilĂ‚kis gonul tahtını, yalnızca ZĂ‚t-ı İlĂ‚hîʼsine tahsis etmemiz icin yarattı. Gonulleri, cemĂ‚lî esmĂ‚sının tecellî edeceği, mucellĂ‚, pĂ‚k ve berrak bir ayna olması icin halketti. Boylece kullarıyla
“dost” olmayı murĂ‚d eyledi.
BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri buyurur:
“Aşırı arzularla (nefsĂ‚nî ihtiraslarla)
gonul Ă‚lemini mahvedeni, lĂ‚net kefenine sarıp nedĂ‚met toprağına gomerler. (Suflî
arzulardan vazgecmek sûretiyle nefsĂ‚niyetini bertaraf edeni ise, rahmet kefenine sarıp selĂ‚met zeminine gomerler.” [1]
Bu dunyada Allah ile dost olan îmanlı gonulleri ise, son nefeste, kabirde, mahşerde, hesapta ve Sıratʼta da sahipsiz ve hĂ‚mîsiz bırakmayacağını mujdeledi. Nitekim Ă‚yet-i kerîmede şoyle buyrulmaktadır:
“Bilesiniz ki, AllĂ‚hʼın dostlarına korku yoktur; onlar uzulmeyecekler de. Onlar, îman edip de takvĂ‚ya ermiş olanlardır. Dunya hayatında da Ă‚hirette de onlara mujde vardır. AllĂ‚h ’ın sozlerinde asla değişme yoktur. İşte bu, buyuk kurtuluşun kendisidir.” (Yûnus, 62-64)
UC ADIMDA CENÂB-I HAKK İLE DOSTLUĞUN YOLU
Gonlun en buyuk bahtiyarlığı; fĂ‚nî cĂ‚zibelerin esaretinden kurtularak CenĂ‚b-ı Hakkʼın dostluğuna liyĂ‚kat kazanabilmesidir. Karşılaştığı ilĂ‚hî imtihanlarda;
sabır, sebat, hamd, şukur, rızĂ‚ ve
teslîmiyetle olgunlaşa olgunlaşa, ilĂ‚hî muhabbete lĂ‚yık hĂ‚le gelebilmesidir.
Bunun icinse, meşrû olmayan fĂ‚nî muhabbetler, arzular ve cĂ‚zibeler hususunda nefse mukĂ‚vemet etmek ve onu susturabilmek,
birinci adımdır.
İkinci adımda ise, zevc-zevce, evlĂ‚t, mal-mulk, makam-mevkî gibi meşrû muhabbetlere de haddinden fazla bağlanmayıp o safhada takılı kalmamak gerekir. Bunların birer imtihan vesîlesi olduğunu duşunup onlara lĂ‚yık oldukları olcude kıymet ve ehemmiyet vermek îcĂ‚b eder.
Ucuncu basamakta ise fĂ‚nî muhabbetleri,
“el-Vedûd” yani butun muhabbetlerin kaynağı olan CenĂ‚b-ı Hakkʼın muhabbetine gonlu hazırlayan bir merhale olarak telĂ‚kkî etmek gerekir. Tıpkı
LeylĂ‚ʼdan
MevlĂ‚ aşkına yukselen
Mecnun gibi…
FÂNİ MUHABBETLER BİRER LEYLÂ'DIR
Unutmayalım ki hayattaki butun fĂ‚nî muhabbetler birer “
LeylĂ‚” hukmundedir. Kiminde LeylĂ‚, karşı cinstir. Kiminde
para-puldur. Kiminde
makam-mevkîdir. Kimindeyse
şan-şohrettir.
Eğer Mecnun, LeylĂ‚ʼya takılıp kalsaydı; insanlık tarihinde gelip gecen sayısız Mecnunʼdan biri olur, cismi gibi ismiyle de olur gider, bir daha hatırlanmazdı. Fakat fĂ‚nî muhabbetleri gonlune bir basamak edinip mecĂ‚zî aşktan hakîkî aşka, yani muhabbetullĂ‚hʼa ulaşması neticesinde, butun fĂ‚nî muhabbetler gozunden duştu. Kıyamete kadar gelecek olan Ă‚rif ve Ă‚şık muʼminlerin gonul ufkunda yıldızlaşacak kadar, mustesnĂ‚ bir şahsiyet hĂ‚line geldi.
Dipnotlar: [1] Prof. Dr. Suleyman Uludağ, BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî, sf. 187, TDV Yayınları, Ankara 1994.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2015 – Mart, Sayı: 349, Sayfa: 032
İslam ve İhsan