İbadetlerin zĂ‚hirî şartları kadar bĂ‚tınî şartları da ehemmiyetlidir. Nasıl ki namaza, tahĂ‚ret, abdest gibi zĂ‚hirî şartlar ikmĂ‚l edilmeden başlanamazsa; ihlĂ‚s, huşû ve huzûr gibi kalbî şartlar sağlanmadan, yani kalp mĂ‚nen hazırlanmadan da namaza başlanamaz.CenĂ‚b-ı Hak Ă‚yet-i kerîmede şoyle buyurur:
“Mu ’minler gercekten felĂ‚h bulmuşlardır. Onlar ki namazlarını huşû ile kılarlar.” (el-Mu ’minûn, 1-2)
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz, ashĂ‚b-ı kirĂ‚ma zĂ‚hirî ve bĂ‚tınî şartların ikisini birlikte tĂ‚lim etmiştir. BĂ‚tınî şartların en muhimlerinden biri ise “
huşû”dur.
Huşû, kalbin ilĂ‚hî azamet tecellîleri ve kudret nakışları karşısında rakikleşmesi, incelmesi ve derinleşmesidir… Kalpteki bu hĂ‚l, bedenin uzuvlarına da aksederek davranışlara sukûnet, Ă‚henk ve rûhĂ‚niyet verir.
Huşû, kalbin CenĂ‚b-ı Hak ile irtibĂ‚tı neticesinde hĂ‚sıl olur.
HUŞÛ HALİNDEN BİR MANZARA
SahÂbeden
Abdullah bin Şıhhîr -radıyallĂ‚hu anh-, Peygamber Efendimiz ’in namazdaki huşû hĂ‚linden bir manzarayı şoyle tasvir eder:
“Bir keresinde Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in yanına gitmiştim. Namaz kılıyor ve ağlamaktan dolayı goğsunden, kaynayan kazan sesi gibi sesler geliyordu.” (Ebû DĂ‚vûd, SalĂ‚t, 156-157/904; Ahmed, IV, 25, 26)
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle buyurmuşlardır:
“Namaz, ikişer ikişer kılınır. Her iki rekĂ‚tta bir teşehhude oturursun. Derin bir huşû icinde olur, tazarrû ve niyazda bulunursun. TevĂ‚zû ve tezellul gosterirsin. (Namazı bitirince de) ellerini, icleri yuzune donuk olarak Yuce Rabbine kaldırıp; «YĂ‚ Rabbî! YĂ‚ Rabbî!» diye yalvarırsın. Kim boyle yapmazsa namazı eksiktir.” (Tirmizî, SalĂ‚t, 166/385)
HUŞÛDAN UZAK KILINAN NAMAZA PEYGAMBERİMİZİN (S.A.V.) CEVABI
Yine Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz, huşûdan uzak bir şekilde hızlıca namaz kılan bir kişiye:
“–Don namazını yeniden kıl, cunku sen namaz kılmadın!” buyurmuşlar, sonra da ona namazı şoyle tĂ‚rif etmişlerdir:
“–Namaza kalktığında tekbir al, sonra ezberindeki Kur ’Ă‚n Ă‚yetlerinden kolayına gelen bir kısmı oku. Ardından rukûya var ve butun uzuvların sukûnete erinceye kadar bir muddet bekle, sonra kalkıp iyice doğrul ve bir muddet sĂ‚kince bekle, sonra secdeye git ve bir muddet o hĂ‚lde kal, sonra da kalk ve bir muddet otur. İşte bunu butun namazına tatbik et!” (BuhĂ‚rî, EzĂ‚n 95, 122, EymĂ‚n 15, İsti ’zĂ‚n 18; Muslim, SalĂ‚t 45)
Başka bir sahĂ‚bîye de:
“–Namaza kalktığında, dunyaya vedĂ‚ eden bir kimse gibi namaz kıl!” tavsiyesinde bulunmuşlardır. (İbn-i MĂ‚ce, Zuhd, 15; Ahmed, V, 412)
Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz, namazda sakalı ile oynayan birini gormuştu. Bunun uzerine:
“Bakın, şu kimsenin kalbi huşû duysaydı, uzuvları da huşû icinde olurdu!” buyurdular. (Ali el-Muttakî, VIII, 197/22530. Bkz. AbdurrazzĂ‚k, Musannef, II, 266-267)
NAMAZDA HUŞÛNUN ONEMİ
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz, namazda huşûunu bozacak hicbir şeye de musĂ‚ade etmezdi. Bir gun
Ebû Cehm -radıyallĂ‚hu anh-, Fahr-i KĂ‚inĂ‚t Efendimiz ’e işlemeli, zarif bir elbise hediye etmişti. Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, o elbise ile namaz kıldı. Namazı bitirince Âişe vĂ‚lidemize:
“–Bu elbiseyi Ebû Cehm ’e geri gonder, namazda gozum nakışlarına takıldı. Neredeyse namazda huzûrumu bozacaktı!” buyurdu. (Muvatta ’, SalĂ‚t, 67; BuhĂ‚rî, SalĂ‚t, 14)
Huşûdan uzak bir sûrette yapılan ibadetlerin ici boşalır, mĂ‚nĂ‚sı kaybolur, ruhsuz bir şekilden ibĂ‚ret kalır. Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz bunu şoyle ifĂ‚de buyurmuşlardır:
“Kişi namazını bitirir de ona ancak namazının onda biri, dokuzda biri, sekizde biri, yedide biri, altıda biri, beşte biri, dortte biri, ucte biri veya yarısı yazılır.” (Ebû DĂ‚vûd, SalĂ‚t, 123-124/796; Ahmed, IV, 321)
Yine Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“−En kotu hırsızlığı yapan insan, namazından calan kimsedir.” buyurmuştu. SahĂ‚be-i kirĂ‚m -radıyallĂ‚hu anhum-:
“−YĂ‚ RasûlĂ‚llah, kişi namazından nasıl calar ki?” dediler.
“−O, rukûunu ve secdesini tam olarak yapmaz. Rukû ve secdeden kalkınca belini tam olarak doğrultmaz.” buyurdu. (Ahmed, V, 310; DĂ‚rimî, SalĂ‚t, 78)
Demek ki rukûnları hakkıyla edĂ‚ edilmeyen ve huşûdan mahrum olarak kılınan bir namazın kıymeti eksile eksile onda bire kadar duşer. Melekler, amel defterlerine:
“Falan, namazının dortte birini eksiltti; falan, yarısını noksan bıraktı…” şeklinde kaydederler. (AbdurrazzĂ‚k, Musannef, II, 371)
İNSANLARDAN KALDIRILACAK İLK İLİM HUŞÛDUR
AshĂ‚b-ı kirĂ‚mdan
UbĂ‚de bin SĂ‚mit -radıyallĂ‚hu anh-, Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’den oğrendiği bir bilgiyi naklederek der ki:
“…İnsanlardan kaldırılacak olan ilk ilim (yani hĂ‚l) huşûdur. Buyuk bir cĂ‚miye girip huşû uzere olan tek bir şahıs bile goremeyeceğin gunler yakındır!” (Tirmizî, İlim, 5/2653; DĂ‚rimî, Mukaddime, 29)
Yuce Rabbimiz, huşû hĂ‚linde ibadet eden sĂ‚lih kullarını şoyle tavsif eder:
“Rab ’lerine donecekleri icin yapmakta oldukları işleri kalpleri urpererek yapanlar var ya, işte hayır işlerine koşan ve hattĂ‚ bunun icin yarışanlar onlardır.” (el-Mu ’minûn, 60-61)
Hazret-i Âişe -radıyallĂ‚hu anhĂ‚- diyor ki:
“Yukarıdaki Ă‚yet-i kerîmeler nĂ‚zil olunca Allah Rasûlu ’ne:
«–Âyette zikredilenler, zinĂ‚, hırsızlık ve icki gibi haramları işleyenler midir?» diye sormuştum. Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- de:
«–Hayır ey Sıddîk ’ın kızı! Âyette anlatılmak istenenler, namaz kıldığı, oruc tuttuğu ve sadaka verdiği hĂ‚lde, bu ibadetlerinin kabûl olup olmama endişesiyle korkanlardır.» buyurdular.” (Tirmizî, Tefsîr, 23/3175; İbn-i MĂ‚ce, Zuhd, 20)
İşte tasavvufî eğitimin en muhim gĂ‚yelerinden biri de, gonullere bu huşû hĂ‚lini kazandırmaktır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan