MevlĂ‚nĂ‚ HĂ‚lid-i BağdĂ‚dî Hazretleri ’nin, tasavvuf yolundaki tesiri ve nufûzu cok buyuktur. Oyle ki, Nakşîlik yolu, kendisinden sonra Ă‚deta HĂ‚lidîlik olmuş ve bu kol, Osmanlı coğrafyasının en yaygın tasavvuf mektebi hĂ‚line gelmiştir.Zira MevlĂ‚nĂ‚ HĂ‚lid Hazretleri, şer ’î ve mĂ‚nevî ilimlere Ă‚deta asr-ı saĂ‚det neşvesi kazandırmıştır. O devirde bĂ‚tıl îtikadların tehlikesine karşı dîn-i mubîni ve tasavvufî hayatı oz mĂ‚hiyetiyle mudĂ‚faa etmiştir. Butun omrunu “…Allah ve Rasûlu ’nun onune gecmeyin!..”[1] yani “kendi goruş ve olculerinizi Kitap ve Sunnet ’ten oncelikli gorme gaflet ve cur ’etinden sakının!” dustûruna riĂ‚yetle yaşayan HĂ‚lid-i BağdĂ‚dî Hazretleri, şer ’î hususlarda aslĂ‚ tĂ‚viz vermemiştir. NefsĂ‚niyete meyleden, Sunnet-i Seniyye ’den ayrılan, bid ’atlere dalan kimseleri îkĂ‚z etmiş, onları ıslah edinceye kadar ısrarla buna devam etmiştir.

Onun yuksek gayretlerinin bereketiyle Bağdat, “mecmau ’l-bahreyn”, yani “maddî ve mĂ‚nevî iki deryĂ‚nın birleştiği” bir mekĂ‚n oldu. Yani onun sĂ‚yesinde şer ’î ve tasavvufî ilimlerin birbirine zıt olmadığı, bilĂ‚kis birbirini tamamlayıcı mĂ‚hiyette olup halkı kemĂ‚le erdirdiği bir kez daha ortaya cıktı. Şerîat, tarîkat ve hakîkat nurları aynı anda bir dolunay gibi gonullere doğar oldu.

HĂ‚lid-i BağdĂ‚dî Hazretleri Şam ’a hicret ettiğinde, o mubĂ‚rek beldeler de canlandı. Oraları istîlĂ‚ eden bid ’atler, Hazret ’in fedĂ‚kĂ‚r gayretleriyle en asgarî seviyeye indi.[2]

ALLAH'I GORUR GİBİ ETMEK

HĂ‚lid-i BağdĂ‚dî Hazretleri bir mektubunda şoyle buyurur:

“Tarîkat, mĂ‚rifetullĂ‚h ’a nĂ‚il olma yoludur. Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın rızĂ‚sını ve Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’e ittibĂ‚ hasletini kazandırır. Tarîkatin esasları; fırka-i nĂ‚ciye olan Ehl-i Sunnet ’in akāidine yapışmak, ruhsatlardan kacınıp azîmetlerle amel etmek, devamlı Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya yonelip dunyanın sus ve ziynetinden, hattĂ‚ AllĂ‚h ’ın dışındaki her şeyden yuz cevirmek, hadîs-i şerîfte «ihsĂ‚n» diye tĂ‚bir edilen, dĂ‚imĂ‚ AllĂ‚h ’ın huzûrunda bulunduğunu idrĂ‚k etme melekesini kazanmaktır. Hadîs-i şerîfte:

«İhsĂ‚n, AllĂ‚h ’ı gorur gibi ibadet etmendir. Zira sen O ’nu gormesen de, O seni gormektedir.» buyrulmuştur.[3] Yine bu yol, insanların arasında bulunurken dahî tek başına olduğun vakitlerdeki gibi Allah ile beraber olmak, dînî ilimlerin tahsil ve tĂ‚lîmi ile meşgul olmak, her mu ’minin giydiği sĂ‚de kıyafetleri giymek, zikri gizlemek, nefesleri oyle bir muhĂ‚faza etmek ki, bir nefesi bile Allah ’tan gafil olarak alıp vermemek ve en yuce ahlĂ‚k sahibi olan Efendimiz ’in ahlĂ‚kıyla ahlĂ‚klanmaktır.

TARİKAT, SAHABE-İ KİRAMIN YOLUDUR

Sozun ozu, bu tarîkat, fazlası ve noksanı olmaksızın, tamamen sahĂ‚be-i kirĂ‚mın şerefli yoludur. Yine o, Kitap ve Sunnet ’in azîmetleri ile amel etmekten ibĂ‚rettir.”[4]

HĂ‚lid-i BağdĂ‚dî Hazretleri diğer bir mektubunda da şoyle buyurur:

“Muhakkak ki butun tarîkatlerde ve bilhassa yuce Nakşibendî tarîkatinde edeplerin en muhimleri; şerîate uymak, zorlukta ve darlıkta butun gucuyle sabretmek, bollukta ve rahatlıkta butun varlığıyla şukretmek, Sunnet-i Seniyye ’yi ihyĂ‚ etmek, cirkin bid ’atlerden uzaklaşmak, kırık bir gonulle Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya yalvarmaya devam etmek, kalbe gelen luzumsuz duşunceleri (havĂ‚tır) -Ă‚hiretle alĂ‚kalı bile olsa- defetmek icin gece gunduz durmadan calışmaktır. TĂ‚ ki mĂ‚nevî uyanıklık ve zikir, kalpte meleke hĂ‚line gelsin; kalp dĂ‚imĂ‚ AllĂ‚h ’ı goruyormuş gibi olsun ve kalbin dunya ve Ă‚hirette, hakîkî Mahbûb ’dan başka bir şeyle alĂ‚kası kalmasın… Yuksek bir «hayret» hĂ‚lini dĂ‚imî zikir ve uyanıklık hĂ‚liyle mezcediniz! Butun işlerinizde tamamıyla Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya teslîmiyet gosteriniz!..

GUCUNUZ YETTİĞİ İLE AMEL EDİNİZ

Gucunuzun yettiği kadar azîmetlerle amel ediniz! Bir şeyin tamamı elde edilemiyor diye, butunuyle terk edilmesi gerekmez. Hak dostlarının cok kıymetli sozlerinden biri şoyledir:

«AllĂ‚h ’a giden yollar, Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in izini adım adım takip edenlerden başkasına kapalıdır.»

Asıl iş; benliği yok etmek, cok gayret gostermek, ahde vefĂ‚ ve mevcuda kanaat etmektir.”[5]Zamanın buyuk Ă‚limlerinden Muhammed Emin Suveydî, es-Sehmu ’s-SĂ‚ib isimli eserinde şoyle der:

“MevlĂ‚nĂ‚ HĂ‚lid Hazretleri Kitap ve Sunnet ile amel etmeye cağırır, kendi amellerini de bu ikisiyle mîzĂ‚n ederdi. Kalbine gelen ilham ve keşifleri, iki Ă‚dil şĂ‚hid, yani Kur ’Ă‚n ve Sunnet-i Seniyye ’den delil bulmadan kabûl etmezdi. Bir gun bana:

«–Biz Nakşîbendîlere gore şer ’î hukumler hususunda ilhĂ‚ma îtibĂ‚r edilmez. Zira ilhamla amel etmek cĂ‚iz değildir.» buyurmuştu. Ben:

«–Efendim, kelĂ‚m ve usûl Ă‚limleri, Kitap ve Sunnet ’e muvĂ‚fık olduğunda ilhĂ‚ma îtibĂ‚r edileceğini soyluyorlar.» dedim. Bana:

«–İlham, Kitap ve Sunnet ’e uygun olursa, o zaman zĂ‚ten ilhĂ‚mın muktezĂ‚sıyla değil, Kitap ve Sunnet ’in işaret ettiği şeyle amel edilmiş olunur!» buyurdu.

Bu ifĂ‚deden bile MevlĂ‚nĂ‚ HĂ‚lid Hazretleri ’nin dînî mevzularda ne kadar tahkik ehli olduğu, Kur ’Ă‚n ve Sunnet ’e tam bir itaat hĂ‚linde bulunduğu acıkca anlaşılmaktadır.”[6]

BUTUN FAZİLETLERİ KENDİNDE TOPLAMIŞTI

İmĂ‚m Âlûsî, Nuzhetu ’l-ElbĂ‚b isimli eserinde hocası HĂ‚lid-i BağdĂ‚dî Hazretleri hakkında şoyle der:

“…Fazîletlerle dolu bir genclik yaşamış ve İslĂ‚m ’ın guzelliklerini etrĂ‚fına tevzî etmiştir. Ehl-i Sunnet vel-Cemaat yolunda yurume hususunda gĂ‚yet azimlidir. Bir Ă‚nını bile boş gecirmez, ya ilmî bir meseleyi halletmekle veya ibadetle meşgul olur. ZĂ‚hiri, davranışları ve ahlĂ‚kı cok guzeldir. Kalbi feyizli, gonul Ă‚lemi nurludur…

Sozun kısası, asrımızda hic kimse onun kadar, butun fazîletleri kendinde toplayamamıştır. Ben onun benzerini gormedim…”[7]

Hanefî fıkıh Ă‚limlerinden İbn-i Âbidîn de ustĂ‚dı HĂ‚lid-i BağdĂ‚dî Hazretleri ’nden şoyle bahseder:

“…Dunyaya ve ehline meyletmezdi. DĂ‚imĂ‚ AllĂ‚h ’a yonelirdi. Farz ve nĂ‚file turunden muhtelif ibadetlerle kendini AllĂ‚h ’a verirdi. Devlet erkĂ‚nının yanına gidip gelmezdi. İyiliği tavsiye, kotulukten nehyetme ve ilĂ‚hî ahkĂ‚mı tebliğ hususunda hic kimseye tĂ‚viz vermezdi. Kınayanların kınaması kendisini Allah yolunda yurumekten alıkoymazdı. Sozu tesirli, ahlĂ‚kı cok guzeldi. Devamlı azîmetlerle amel ederdi…”[8]

İlme ve bilhassa da fıkha cok ehemmiyet veren MevlĂ‚nĂ‚ HĂ‚lid Hazretleri, muridlerinden Ă‚lim ve hĂ‚fızlara hurmet etmelerini, gucleri nisbetinde Kur ’Ă‚n ile meşgul olmalarını, fıkıh ve hadis ile diğer ilimlerden daha fazla ilgilenmelerini, irşad faaliyetlerinin Kitap ve Sunnet esasları dĂ‚hilinde yapılmasına hassĂ‚siyet gostermelerini istemiştir. Boylece onlara, tarîkatin hedeflerine ancak şerîate sımsıkı sarılmakla ulaşılabileceğini telkin etmiştir.[9]

HALİDİLİĞİN ANADOLU'DA YAYILMASI

19. yuzyılda pozitivizmin neticesinde dinden uzaklaşan Avrupa ’nın tesiriyle memleketimizde de şer ’î hassĂ‚siyetler ve mĂ‚nevî duygular zayıflamaya başlamıştı. İşte bu zamana tesĂ‚duf eden HĂ‚lidîliğin yayılması, başlayan bu menfî cereyanlara engel olma hususunda pek mustesnĂ‚ bir vazife gormuştur. İşte MevlĂ‚nĂ‚ HĂ‚lid Hazretleri, boylesine muhim ve hassas bir mevsimde hizmet etmiş bulunan murşid-i kĂ‚millerin başında gelir.

O, yuzlerce halîfe yetiştirerek yolunu İslĂ‚m Ă‚leminde daha da şumullendirip olgun ve kĂ‚mil muslumanların adedini coğaltma hususunda pek buyuk ve kıymetli bir hizmet yurutmuştur. Belki de yakın tarihimizin mĂ‚nevî buhranlarını buyuk olcude geciktiren Ă‚millerin başında bu rûhĂ‚nî yayılma ve genişleme gelir. Hakîkaten bu sĂ‚yede geniş kitlelerin mĂ‚neviyĂ‚tı takviye olmuş ve dîn, bid ’atlerden muhĂ‚faza edilmiştir.

DİPNOTLAR

[1] el-HucurÂt, 1.

[2] Es‘ad SĂ‚hib, Buğyetu ’l-VĂ‚cid, s. 190-191, no: 56.

[3] BuhĂ‚rî, Îman, 37; Muslim, Îman, 1.

[4] Es‘ad SĂ‚hib, a.g.e, s. 78, no: 4.

[5] Es‘ad SĂ‚hib, a.g.e, s. 81, no: 5.

[6] Es‘ad SĂ‚hib, a.g.e, s. 294.

[7] Es‘ad SĂ‚hib, a.g.e, s. 296.

[8] İbn-i Âbidîn, a.g.e, s. 319.

[9] Bkz. Es‘ad SĂ‚hib, a.g.e, no: 28, 35, 42, 76, 78, 88, 93, 99, 100.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan