Şeyh Seyfuddîn Hazretleri, mĂ‚nevî heybet ve haşmet sahibi bir Hak dostu idi. Sultanlar ve emirler onun meclisinde hurmetle ayakta bekler, ondan evvel oturmaktan teeddub ederlerdi.Şeyh Seyfuddîn Hazretleri ’nin huzûru dĂ‚imĂ‚ kalabalık olurdu. O kadar ki bir gun pĂ‚dişĂ‚hın oğlu
Muhammed Âzam Şah, teveccuhune mazhar olmak icin huzûruna gelince, kapıdaki kalabalığın arasından gecmek icin cok zahmet ve gucluk cekti. HattĂ‚ kalabalıkta sarığı başından duştu, elbisesi bir yere takıldı. Hazret ’in huzûruna guclukle varıp teveccuhune ve feyizli nazarına mazhar oldu. Babasının yanına donunce yaşadıklarını anlattı. Sultan buna cok sevindi ve:
“–El-hamdu lillĂ‚h ki benim memleketimde, sultanların ve evlĂ‚tlarının bile, huzûruna guclukle cıkabileceği buyuk bir velî bulunuyor!” dedi.
Şeyh Seyfuddîn Hazretleri, ağabeylerine ve kardeşlerine cok hurmet eder, onların haklarına fazlasıyla riĂ‚yet ederdi. Bir gun aynı şehzĂ‚de kendisini dĂ‚vet etmişti. Ağabeylerinden biri de bu dĂ‚vetteydi. Yemek gelince, pĂ‚dişĂ‚hın oğlu ibriği ve leğeni getirip Hazret ’in ellerine su dokmeye hazırlandı. Hazret onun elinden ibriği alıp ağabeyinin eline su doktu. Sonra ibriği şehzĂ‚deye verip kendisi ve diğerleri ellerini yıkadılar. Hic şuphesiz ki bu hĂ‚dise, onun tevĂ‚zû ve hiclikte de zirve olduğunu gostermekteydi.
Şeyh Seyfuddîn Hazretleri, mĂ‚nevî heybet ve haşmet sahibi bir Hak dostu idi. Sultanlar ve emirler onun meclisinde hurmetle ayakta bekler, ondan evvel oturmaktan teeddub ederlerdi.
ZĂ‚hirî ve bĂ‚tınî ilimlerde zirve; zuhd, takvĂ‚ ve Sunnet-i Seniyye ’ye ittibĂ‚ hususunda meşhur olup lĂ‚kabı
“Muhyi ’s-Sunne” yani Sunnet-i Seniyye ’yi ihyĂ‚ eden idi.
Feyz ve rûhĂ‚niyet dolu huzurlarına cıkmakla şereflenen kĂ‚firlerden, fĂ‚cirlerden ve fĂ‚sıklardan niceleri hidĂ‚yete erip onun huzûrundan tevbe ve istiğfĂ‚r ederek donerdi.
Dunyayı seven ve dunyalık isteyenlerle beraber olmaktan şiddetle sakınırdı. Sohbet meclislerinde daha cok zikir, tefekkur ve murĂ‚kabe ile meşgul olurdu.
Kendisinden istifĂ‚de etmek icin her gun huzûruna sayısız derviş gelirdi. Hepsine de yemek ikram ederdi. Bu derece bol nîmetler icinde olmalarına rağmen muridleri yuksek makam ve kerĂ‚metlere nĂ‚il olurlardı. Buna şaşıran kimselere şoyle buyururdu:
“–Şiddetli bir riyĂ‚zat, mucĂ‚hede ve zuhd hayatı, kişiyi kerĂ‚met ve tasarruf sahibi kılar. Bizim maksadımız ise kerĂ‚met sahibi olmak değil; ancak zikre devam, AllĂ‚h ’a teveccuh, Sunnet ’e bağlılık ve daha fazla feyz ve rûhĂ‚niyete nĂ‚il olmaktır.”
Şeyh Seyfuddîn Hazretleri, 47 yaşındayken hicrî 1096 senesinde vefĂ‚t etti. Kabr-i şerîfleri Sirhind ’dedir.[1]
HİKMETLİ SOZLERİNDEN BAZILARI
“Allah TeĂ‚lĂ‚ kullarına hic dert ve elem vermeseydi, insanlar O ’na ibadetten ve zikirden gĂ‚fil kalırlardı. İnsanın iki cihan saĂ‚detine ve CenĂ‚b-ı Hakk ’ın rahmetine kavuşabilmesi icin ibadet, tĂ‚at ve zikirden geri kalmaması şarttır. AllĂ‚h ’ın rahmetine ise herkes muhtactır. Bu durumda iyi duşununce dert ve sıkıntıların aslında birer nîmet ve insanı AllĂ‚h ’a ceken birer kement olduğu anlaşılır.”
“Cok eski bir duşman olan bu alcak dunya, ister dostu ister duşmanı olsun, hic kimseyi kendi hĂ‚line bırakmaz ve hic kimseye acımaz! Herkesi aldatarak nihĂ‚yetinde vefĂ‚sızca ve ebediyyen insanı terk edip gider. Akıllı o kişidir ki, şu birkac gunluk omrunde Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya kulluk ederek O ’nun vaad ettiği sonsuz saĂ‚det yolunu tutar.
SaÂdet topu ortaya kondu;
Topu kapan yok, erlere ne oldu?!”
[1] Kişmî, BerekĂ‚t, s. 477-479; Suleyman Kuku, Muhammed Ma‘sûm FĂ‚rûkî, s. 169-172; Nedvî, İmĂ‚m-ı RabbĂ‚nî, s. 398-400; HĂ‚nî, HadĂ‚ik, s. 593-595.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan