Aşere-i Mubeşşere, Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llahu aleyhi ve sellem- tarafından cennete girecekleri daha hayatta iken kendilerine mujdelenen on sahĂ‚bîden ibĂ‚rettir.
Kaynaklarda “el-aşeretu ’l-mubeşşere”, “el-mubeşşerûn bi ’l-cenne”, “el-aşeretu ’l-meşhûdu lehum bi ’l-cenne” gibi ifadelerle anılan bu on sahĂ‚bî:


Hazreti Ebû Bekir, Hazreti Omer,Hazreti Osman, Hazreti Ali,Hazreti Talha b. Ubeydullah, Hazreti Zubeyr b. AvvĂ‚m,Hazreti Abdurrahman b. Avf, Hazreti Sa‘d b. Ebû Vakkās,Hazreti Ebû Ubeyde b. CerrĂ‚h veHazreti Saîd b. Zeyd -radıyallahu anhum-'dur.

Ashaptan Saîd b. Zeyd ’in bir rivayetinde bu on kişiden Ebû Ubeyde b. CerrĂ‚h yerine Abdullah b. Mes‘ûd zikredilmiştir (İbn Abdulber, II, 318). Abîde es-SelmĂ‚nî ’den gelen benzer bir rivayeti de Zehebî kaydetmektedir (Ma'rifetu ’l-kurrĂ‚, I, 34).

Hadislerde cennetlik oldukları topluca haber verilen bu sahĂ‚bîlerden başka Hz. Hatice, Abdullah b. Omer, Abdullah b. SelĂ‚m gibi munferit olarak cennetle mujdelenenler de vardır.


AŞERE-İ MUBEŞŞERE'NİN ORTAK OZELLİKLERİ


Aşere-i mubeşşerenin bazı ortak vasıfları şunlardır:


Tamamı ilk muslumanlardan olan bu on sahĂ‚bî Hz. Peygamber ’e ve İslĂ‚m ’a buyuk yardımlarda bulunmuşlardır.Kureyş kabilesine mensup olup nesepleri Hz. Peygamber ’in nesebiyle birleşmektedir. Bu sebeple, “aşere-i mubeşşere” ifadesini “Kureyş ’ten cennetle mujdelenmiş on kişi” olarak anlamak daha doğru olacaktır. Nitekim konuya ait rivayetlerde de “aşeretun min Kureyşin fi ’l-cenne” kayıtlarına rastlanmaktadır.Bedir Savaşı ’na ve Bey‘aturrıdvĂ‚n ’a katılmışlardır. Bey‘aturrıdvĂ‚n ’da bulunamayan Hz. Osman adına bizzat Hz. Peygamber iki elini birbirine kavuşturarak biat etmiş, onu da biata katılanlardan saymıştır.Allah ’ı ve Resulu ’nu sevdikleri bizzat Hz. Peygamber tarafından acıklanmıştır.Allah yolunda yakınlarına karşı savaşmaktan cekinmemişlerdir. Nitekim MucĂ‚dile sûresinin, “Allah ’a ve Ă‚hiret gunune inanan bir toplumun babaları, oğulları, kardeşleri, akrabaları bile olsa, Allah ’a ve Peygamber ’e karşı gelenlere sevgi beslediklerini goremezsin” meĂ‚lindeki 22. Ă‚yetinin aşere-i mubeşşereye dahil ashap hakkında nĂ‚zil olduğuna dair bazı rivayet ve yorumlar bulunmaktadır.

AŞERE-İ MUBEŞŞERE'NİN HAYATLARI


Aşere-i mubeşşerenin İslĂ‚miyet ’teki seckin yerini dikkate alan İslĂ‚m bilginleri, ilmî tasnif ve değerlendirmelerde ilk sırayı hemen daima bunlara ayırmışlardır. Ahmed b. Hanbel el-Musned ’ine aşere-i mubeşşerenin rivayet ettiği hadislerle başlamıştır. TaberĂ‚nî ’nin el-Mu'cemu ’l-kebîr ve Ebû Nuaym el-İsfahĂ‚nî ’nin Hilyetu ’l-evliyĂ‚ adlı eserlerinde de aynı sıralama gorulmektedir.


HAZRETİ EBÛ BEKİR


Hazret-i Ebû Bekir -radıyallahu anh- ’ın ismi Abdullah ’tır. Tertemiz nesebi, Rasûlullah -sallĂ‚llahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in altıncı batındaki dedesi Murre bin KĂ‚‘b ile birleşir. Efendimiz -sallĂ‚llahu aleyhi ve sellem- ’den iki yaş kucuktur.

İslĂ‚m ’dan onceki 38 yıllık hayatında dahî icki kullanmamış, putlara tapmamış, dĂ‚imĂ‚ nezih ve ornek bir şahsiyet sergilemiştir. Allah Rasûlu -sallĂ‚llahu aleyhi ve sellem-, peygamberliğini îlĂ‚n ettiğinde, hemen îmĂ‚n etmiştir. Erkeklerden ilk olarak İslĂ‚m ile şereflenen odur. Hazret-i Ebû Bekir -radıyallahu anh-, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın ve O ’nun en sevgili Rasûlu ’nun en sevgili dostudur.[1] Kur ’Ă‚nî ifĂ‚de ile; “İkinin İkincisi”dir.[2] Canıyla, malıyla ve Ă‚ilesiyle Peygamber Efendimiz ’in etrĂ‚fında Ă‚deta pervĂ‚ne olmuş, omrunu ve butun varlığını İslĂ‚m ’ın muhĂ‚fazası ve neşri icin vakfetmiştir.

Hazret-i Ebû Bekir -radıyallahu anh- dîni idrĂ‚k etme hususunda son derece firĂ‚setli, sır ve hikmetlere vukufiyette yuksek anlayış sahibi, nerede, ne zaman ve nasıl konuşacağını gĂ‚yet iyi bilen, yumuşak huylu ve cok comert bir zĂ‚t idi. Az konuşur; halîfeliği sırasında da kumandan ve vĂ‚lilerine az konuşmalarını tavsiye ederdi. Âyet-i kerîmeleri ve Peygamber Efendimiz ’in sozlerini en iyi o anlardı.[3] Zira omru boyunca Efendimiz ’den hic ayrılmamıştı. Bedenen ayrı kaldığı kısa zamanlarda bile kalben O ’nunla beraber olarak dĂ‚imî bir rĂ‚bıta hĂ‚linde bulunurdu.

AshĂ‚b-ı kirĂ‚m, Ebû Bekir Efendimiz ’in kıymetini bilir; “Onu kızdırırsak, Rasûlullah -sallĂ‚llahu aleyhi ve sellem- gazaplanır, Rasûlullah -sallĂ‚llahu aleyhi ve sellem- gazaplanınca da CenĂ‚b-ı Hak gazap eder ve biz helĂ‚k oluruz!” diye ona karşı cok dikkatli davranırlardı.[4] Efendimiz -sallĂ‚llahu aleyhi ve sellem- ona şu ebedî mujdeyi vermişlerdi:

“–Ey Ebû Bekir! Ummetimden Cennet ’e ilk girecek kişi olman sana kĂ‚fî değil midir?!” (Ebû DĂ‚vûd, Sunnet, 8/4652)


HAZRETİ OMER


Ebû Hafs Omer b. el-HattĂ‚b b. Nufeyl b. AbdiluzzĂ‚ el-Kureşî el-Adevî (o. 23/644)

HulefĂ‚-yi RĂ‚şidîn ’in ikincisi (634-644).

Fil Vak‘ası ’ndan on uc yıl kadar sonra, diğer bir rivayete gore ise Buyuk (Dorduncu) FicĂ‚r savaşından dort yıl kadar once Mekke ’de doğdu (Halîfe b. HayyĂ‚t, I, 151). Baba tarafından soyu CĂ‚hiliye doneminde Kureyş kabilesinin sefĂ‚ret işlerine bakan Adî b. KĂ‚‘b kabilesine ulaşır ve KĂ‚‘b b. Luey ’de Hz. Peygamber ’in nesebiyle birleşir. Annesi Mahzûm kabilesinden Hanteme bint HĂ‚şim ’dir. Musluman olmadan onceki hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Babasının develerini guttuğu, ickiye ve kadına cok duşkun olduğu, iyi ata bindiği, iyi silĂ‚h kullandığı ve pehlivan yapılı olduğu belirtilmektedir. Şiire meraklı olduğu, guzel konuştuğu, okuma yazma bildiği, ensĂ‚b bilgisini oğrendiği, ticaret yaptığı, bu maksatla Suriye, Irak ve Mısır ’a gittiği, Kureyş kabilesi adına elcilik gorevinde bulunduğu rivayet edilir.

Kureyş ’in bazı ileri gelenleri gibi putperestliğe bağlı kalarak onceleri Hz. Peygamber ’e ve İslĂ‚miyet ’e karşı duşmanlık gosteren, bilhassa kabilesinden musluman olanlara işkence yapan Omer bi‘setin 6. yılında (616) musluman oldu (İbn Sa‘d, III, 269). Onun musluman oluşuna dair kaynaklarda iki rivayet bulunmaktadır. Hemen hemen butun kaynaklarda yer alan meşhur rivayete gore Hamza ’nın İslĂ‚m ’ı kabulunden sonra Omer Hz. Peygamber ’i oldurmek uzere yola cıkmış, yolda karşılaştığı Nuaym b. Abdullah ’tan kız kardeşi FĂ‚tıma ile kocası Saîd b. Zeyd ’in musluman olduğunu oğrenince onların evine gitmiştir. Onları TĂ‚hĂ‚ sûresini okurken bulmuş, okuduklarını kendisine vermelerini istemiş, ancak bu isteği reddedilince kız kardeşini ve eniştesini dovmuş, kardeşi kendilerine Kur ’an oğreten ve Omer ’den saklanan HabbĂ‚b b. Eret ’i de cağırarak musluman olduklarını Omer ’in yuzune karşı soylemiştir. Bunun uzerine yumuşayan Omer musluman olmaya karar vermiş, HabbĂ‚b ’dan Resûlullah ’ın Erkam b. Ebu ’l-Erkam ’ın evinde olduğunu oğrenip oraya gitmiş ve kendisine biat ederek musluman olmuştur (İbn İshak, s. 160-163; İbn HişĂ‚m, I, 343-346; İbn Sa‘d, III, 267-269). Diğer rivayete gore bir gece şarap icmek icin icki arkadaşlarını aramış, kimseyi bulamayınca KĂ‚be ’ye gitmiş. Orada KĂ‚be ’yi onune alan Hz. Peygamber ’in Beytulmakdis ’e doğru namaz kıldığını gorunce KĂ‚be ’nin ortusu altına saklanarak ona yaklaşmış, Resûl-i Ekrem ’in okuduğu, Kureyşliler ’in Kur ’an icin soyledikleri, “Şairlerin, kĂ‚hinlerin veya Muhammed ’in uydurmasıdır” şeklindeki sozlere cevaplar veren HĂ‚kka sûresinin 41-46. Ă‚yetlerini duyunca musluman olmaya karar vererek Hz. Peygamber ’i takip etmiş, Hz. Peygamber ’in, evine girmeden once onu farkedip “Ne var yĂ‚ Omer?” diye sorması uzerine, “Allah ’a, resulune ve onun Allah katından getirdiği şeylere iman etmeye geldim” deyince Resûlullah, “Ey Omer! Allah sana hidayet nasip etti” diyerek goğsunu sıvazlamış ve imanda sebat etmesi icin ona dua etmiştir (Musned, I, 17; İbn HişĂ‚m, I, 346-348). Bu rivayetlerden ikincisi tercihe değer gorulmektedir. Hz.Omer ’in musluman oluşunun Resûl-i Ekrem ’in, “YĂ‚ rabbi! İslĂ‚miyet ’i Omer b. HattĂ‚b veya Amr b. HişĂ‚m (Ebû Cehil) ile teyit et” duasının bir tezahuru olduğu belirtilmektedir (Musned, I, 456; İbn HişĂ‚m, I, 345; İbn Sa ’d, III, 269). Hz. Omermusluman olduğu gece Ebû Cehil ’in evine giderek İslĂ‚m ’ı kabul ettiğini bildirdi; ayrıca ertesi gun Cemîl b. Ma‘mer el-Cumahî ’ye musluman olduğunu butun Kureyşliler ’e ilĂ‚n ettirdi. Onun İslĂ‚miyet ’e girmesinden sonra muslumanlar ilk defa KĂ‚be ’de toplu olarak namaz kıldılar (BuhĂ‚rî, “FeżĂ‚ǿilu aśĥĂ‚bi ’n-nebî”, 3, 6; “MenĂ‚ķıbu ’l-enśĂ‚r”, 35; İbn HişĂ‚m, I, 342, 345, 348-350; İbn Sa‘d, III, 269-270).


HAZRETİ OSMAN


Ebû AbdillĂ‚h (Ebû Amr) Zu ’n-nûreyn OsmĂ‚n b. AffĂ‚n b. Ebi ’l-Âs b. Umeyye el-Kureşî el-Umevî (o. 35/656)

İlk muslumanlardan, HulefĂ‚-yi RĂ‚şidîn ’in ucuncusu.

Fil Vak‘ası ’ndan altı yıl sonra TĂ‚if ’te doğdu. Kureyş ’in en zengin tuccarlarından olan babası AffĂ‚n CĂ‚hiliye devrinde oldu. Annesi ErvĂ‚ bint Kureyz, Resûlullah ’ın halası Ummu Hakîm BeyzĂ‚ bint Abdulmuttalib ’in kızıdır. Mensup olduğu Emevî (Umeyye) kabilesinin soyu AbdumenĂ‚f b. Kusay ’da Hz. Peygamber ’in nesebiyle birleşir. Resûl-i Ekrem ’den altı yaş kucuktur. Gencliğinde babasının yanında ticaretle uğraşan Osman, İslĂ‚m oncesinde Mekke ’nin onemli tuccarları arasına girdi. İslĂ‚mî davetin ilk safhasında Hz. Ebû Bekir ’in delĂ‚letiyle Resûlullah ’ın yanına giderek musluman oldu ve ilk on musluman arasında yer aldı. Eşraftan olması dolayısıyla İslĂ‚m ’ı kabul edişi Kureyş icinde yankı yaptı. Amcası Hakem b. Ebu ’l-Âs onu bağlayıp dininden donene kadar bağlarını cozmeyeceğini soyleyince şiddetle karşı koydu. Kararlılığını gorup bağlarını cozmek zorunda kalan amcasından sonra annesi de cok uğraştı, ancak onu dininden donduremedi. Osman kısa bir sure sonra Hz. Peygamber ’in kızı Rukıyye ile evlendi. İslĂ‚miyet ’in 5. yılında (615) hanımıyla birlikte ilk kafilede Habeşistan ’a hicret etti. Habeşistan ’da doğan ve hicretin 4. yılında (625) vefat eden oğlu Abdullah dolayısıyla kendisine Ebû Abdullah kunyesi verildi.


HAZRETİ ALİ


Ebu ’l-Hasen Alî b. Ebî TĂ‚lib el-Kureşî el-HĂ‚şimî (o. 40/661)

Hz. Peygamber ’in damadı, HulefĂ‚-yi RĂ‚şidîn ’in dorduncusu.

Hicretten yaklaşık yirmi iki yıl once (m. 600) Mekke ’de doğduğu rivayet edilmektedir. Babası Hz. Peygamber ’in amcası Ebû TĂ‚lib, annesi de FĂ‚tıma bint Esed b. HĂ‚şim ’dir. Ebû TĂ‚lib ’in en kucuk oğludur. Mekke ’de baş gosteren kıtlık uzerine Hz. Peygamber amcası Ebû TĂ‚lib ’in yukunu hafifletmek icin onu himayesine almış, Hz. Ali beş yaşından itibaren hicrete kadar onun yanında buyumuştur. Hz. Muhammed ’in peygamberliğine ilk iman edenlerdendir. Ancak Hz. Hatice ile aynı zamanda veya ondan hemen sonra yahut da Hz. Hatice ve Hz. Ebû Bekir ’den sonra iman ettiği hususu, Ehl-i sunnet ile Şiîler arasında tartışılan bir konudur (bk. CĂ‚hiz, el-OsmĂ‚niyye, s. 3-13). Bu sırada yaşının dokuz, on veya on bir olduğu rivayet edilir. Bu durumda onun Hz. Hatice ’den sonra, yaşına gore, cocuklar arasında ilk inanan ve Hz. Peygamber ’le birlikte ilk namaz kılan kimse olduğu ağırlık kazanmaktadır. Hz. Ali ’nin hicretten onceki hayatı hakkında kaynaklarda fazla bilgi yoktur. Ancak hayatı, menkıbevî ve efsanevî rivayetlerle orulu Şiî kaynaklarda doğumundan itibaren en ince teferruatına kadar ve zengin kerametlerle dolu olarak anlatılır (bk. AyĂ‚nu ’ş-Şîa, I, 323-562; İbn ŞehrĂ‚şûb, I, 287 vd.; II, 3-377; III, 2-100).


TALHA BİN UBEYDULLAH


Ebû Muhammed Talha b. UbeydillĂ‚h b. OsmĂ‚n et-Teymî el-Kureşî (o. 36/656)

Aşere-i mubeşşereden olan sahĂ‚bî.

Nesebi Hz. Peygamber ile Murre ’de, Hz. Ebû Bekir ile Amr b. KĂ‚‘b ’da birleşir. Annesi Sa‘be bint Abdullah sahĂ‚beden AlĂ‚ b. Hadramî ’nin kız kardeşidir. Hz. Ali ile aynı yıl doğduğu zikredilmekteyse de olduğunde en az altmış yaşında olduğuna gore daha once doğmuş olmalıdır. İki erkek kardeşinden Osman musluman olmuş, diğeri ise Bedir Gazvesi ’nde muşrik saflarında olmuştur. İslĂ‚m oncesi Mekke ’nin onemli tuccarlarından biri olan Talha ticaret icin bulunduğu BusrĂ‚ ’da karşılaştığı bir rahipten Hz. Muhammed ’in peygamberliğini oğrenince hemen Mekke ’ye dondu ve Hz. Ebû Bekir vasıtasıyla İslĂ‚miyet ’i kabul edip ilk muslumanlar arasında yer aldı. Vahiy kĂ‚tipliği de yapan Talha hem cennetle mujdelenen on sahĂ‚bîden hem de Resûlullah ’ın havĂ‚risi diye bilinen on iki kişiden biridir. Musluman olduğu gunlerde Hz. Ebû Bekir ile aynı ipe bağlanarak işkence gorduğunden her ikisi “Karîneyn” (yakın dost) diye anılır. Suriye ’de bulunduğu donemde gercekleşen Habeşistan hicretine katılamadı. Resûl-i Ekrem Medine ’ye hicret ettikten sonra Hz. Ebû Bekir ’in ailesini Medine ’ye o goturdu. Mekke ’de iken Zubeyr b. AvvĂ‚m ile, Medine ’de KĂ‚‘b b. MĂ‚lik ile (bazı rivayetlere gore Ebû Eyyûb el-EnsĂ‚rî, Sa‘d b. Ebû Vakkās veya Saîd b. Zeyd) ile kardeş ilĂ‚n edildi. Yine Şam ’da olduğu sırada meydana gelen Bedir Gazvesi ’ne katılamadığı zikredilmekteyse de bircok kaynakta Hz. Peygamber ’in onu ve Saîd b. Zeyd ’i Şam yoluna istihbarat icin gonderdiği ve Medine ’ye ancak savaş bittikten sonra donebildikleri belirtilmektedir. Bu sebeple kendisine ganimetten pay verildi. Uhud Gazvesi ’nden itibaren butun savaşlarda yer aldı. Kahramanca savaştığı Uhud Gazvesi ’nde Resûlullah ’ı korurken bircok yerinden yaralandı ve eli colak kaldı. O gun uzerinde iki zırh bulunduğu icin Uhud kayalığına cıkamayan Resûl-i Ekrem Talha ’nın sırtına basarak oraya cıktı bu sebeple de “Talha ’ya -cennet- vĂ‚cip oldu” buyurdu (Tirmizî, “MenĂ‚ķıb”, 21). Talha ’nın faziletine dair bircok hadis nakledilmiştir. Hz. Peygamber ’in hanımlarından dordunun kız kardeşleriyle evlenen Talha ’nın on beş cocuğu oldu. Bunlar arasında SeccĂ‚d lakabıyla tanınan Muhammed ile MûsĂ‚, İmrĂ‚n ve Âişe meşhurdur.


ZUBEYR BİN AVVÂM
Ebû AbdillĂ‚h ez-Zubeyr b. el-AvvĂ‚m b. Huveylid el-Kureşî el-Esedî (o. 36/656)

Hz. Peygamber ’e ilk iman edenlerden ve cennetle mujdelenen on sahĂ‚bîden biri.

594 veya 595 ’te Mekke ’de doğdu. Babası Hz. Hatice ’nin kardeşi AvvĂ‚m b. Huveylid, annesi Resûl-i Ekrem ’in halası Safiyye bint Abdulmuttalib ’dir. Soyu Hz. Peygamber ’in dedelerinden Kusay b. KilĂ‚b ’da Resûl-i Ekrem ile birleşir (İbn Sa‘d, III, 100). Annesi oğluna buyuk kardeşi Zubeyr b. Abdulmuttalib ’in ismini vermiştir. Zubeyr b. AvvĂ‚m cocukluğunun buyuk bir kısmını Resûlullah ’ın cocuklarıyla birlikte gecirdi. Babası cok kucukken vefat ettiğinden annesi onu kendi akrabaları olan HĂ‚şimoğulları arasında buyuttu. Oğlunun eğitimi konusunda zaman zaman katı davrandığı icin eleştirilmiş, ancak kendisi onun iyi yetişmesi icin boyle yaptığını soylemiştir (a.g.e., III, 101). Zubeyr ’in putlara hic tapmadığı, CĂ‚hiliye inanışlarına meyletmediği, İslĂ‚m ’a davetin ilk gunlerinde on altı yaşında iken dort, beş veya yedinci musluman olarak İslĂ‚miyet ’i kabul ettiği, bunda Hz. Ebû Bekir ’in etkisinin bulunduğu nakledilir (İbn Hacer el-AskalĂ‚nî, Tehźîbu ’t-Tehźîb, III, 274-275). Muslumanlığı kabul etmesine once amcası Nevfel b. Huveylid karşı cıktı; İslĂ‚m ’dan vazgecmediği takdirde kendisine şiddet uygulayacağına dair yemin etti; bir sonuc alamayınca onu bir hasıra sardı ve tavana astı, alttan ateş yakarak dumanıyla ona işkence etti, ancak Zubeyr inancından vazgecmedi (TaberĂ‚nî, I, 122). Oğluna eziyet edildiğini oğrenen annesi Safiyye onu Nevfel ’in elinden kurtardı.


ABDURRAHMAN BİN AVF


Ebû Muhammed AbdurrahmĂ‚n b. Avf b. Abdiavf el-Kureşî ez-Zuhrî (o. 32/652)

Hz. Peygamber ’e ilk iman eden ve cennetle mujdelenen on sahĂ‚bîden biri.

Fil Vak‘ası ’ndan (571) on yıl kadar sonra Mekke ’de doğdu. CĂ‚hiliye doneminde Abdu Amr veya Abdu ’l-KĂ‚‘be olan adı, musluman olduktan sonra Hz. Peygamber tarafından Abdurrahman olarak değiştirildi. Genc yaşından itibaren ticaretle uğraştı. CĂ‚hiliye devrinde de icki icmeyen ve guzel ahlĂ‚ka sahip biri olarak tanınırdı. Hz. Ebû Bekir ile olan eski dostluğu, onun vasıtasıyla musluman olmasını sağladı. İlk sekiz muslumandan biri olan Abdurrahman, Mekke muşriklerinin baskı ve işkenceleri yuzunden once Habeşistan ’a, sonra da Medine ’ye hicret etti. Hz. Peygamber onunla ensardan Sa‘d b. Rebî‘ arasında kardeşlik bağı (muĂ‚hĂ‚t*) kurdu.

Hz. Peygamber ’le birlikte butun savaşlara katıldı. Uhud ’da yirmiden fazla yara aldı, hatta ayağındaki yaralar sebebiyle topal kaldı. Hicretin altıncı yılında (628) Dûmetulcendel uzerine yapılan bir seferde, Hz. Peygamber onu seriyye kumandanlığına getirdi ve başına sarık bağladı. Savaşı kazanınca Peygamber ’in tĂ‚limatı uzerine kabile reisinin kızı ile evlendi. Tebuk seferi sırasında imamlık ettiği bir namaza Hz. Peygamber de iştirak etti. Boylece Ebû Bekir gibi o da Resûlullah ’a imamlık yapmış oldu. Vefatında Hz. Peygamber ’i kabre indiren dort sahĂ‚bîden biri Abdurrahman idi.


SA'D BİN EBÎ VAKKAS


Ebû İshĂ‚k Sa‘d b. Ebî Vakkās MĂ‚lik b. Vuheyb (Uheyb/Vehb) el-Kureşî ez-Zuhrî (o. 55/675)

Aşere-i mubeşşereden olan sahĂ‚bî, kumandan.

MilĂ‚dî 592 yılında Mekke ’de doğdu. Nesebi Benî Zuhre ’den olan babası vasıtasıyla KilĂ‚b b. Murre ’de, Benî Umeyye ’den olup İslĂ‚miyet ’i kabul etmeden olen annesi Hamne bint SufyĂ‚n b. Umeyye vasıtasıyla AbdumenĂ‚f b. Kusay ’da Hz. Peygamber ’in nesebiyle birleşir. Dedesi Vuheyb b. AbdumenĂ‚f b. Zuhre, Resûl-i Ekrem ’in annesinin amcası olduğu icin Resûlullah Sa‘d ’a “dayı” diye hitap ederdi. On yedi veya on dokuz yaşında iken İslĂ‚miyet ’i kabul etmesi uzerine annesi dininden donmediği surece onunla konuşmamaya ve yemek yememeye ant icti; fakat Sa‘d dininden donmeyeceğini soyledi. İslĂ‚miyet ’in ilk yıllarında muslumanlarla alay eden bir muşriği yaraladığı icin İslĂ‚m uğrunda ilk kan akıtan kişi diye anıldı. Hz. Peygamber ’den once Medine ’ye hicret etti; Resûl-i Ekrem onu Mus‘ab b. Umeyr veya Sa‘d b. MuĂ‚z ile kardeş ilĂ‚n etti. RĂ‚biğ Seriyyesi ile Batn-ı Nahle Seriyyesi ’ne katıldı ve Kureyş kervanına ilk oku o attı (İbn Sa‘d, III, 139). HarrĂ‚r Seriyyesi ’nde kumandan olarak gorev yaptı. Bedir Gazvesi ’nde muşrik suvari birliğinin kumandanı Saîd b. Âs ’ı oldurup kılıcını Resûl-i Ekrem ’e teslim etti. Daha sonra Hz. Peygamber ile butun gazvelere katıldı. Uhud Gazvesi ’nde attığı her oku hedefine isabet ettirdiği icin Resûlullah ona atacağı okları birer birer verirken, “Anam babam sana fedĂ‚ olsun ey Sa‘d, at!” diye iltifat ederdi (BuhĂ‚rî, “FeżĂ‚ǿilu aśĥĂ‚bi ’n-nebî”, 15; Muslim, “FeżĂ‚ǿilu ’s-śaĥĂ‚be”, 41-42). Bircok savaşta ve Medine ’de duşman baskınından korkulduğu zamanlarda Resûlullah ’ın yanından ayrılmadı.


SAÎD BİN ZEYD


Kunyesi, Ebu ’l-A‘ver (Ebû Sevr) Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl el-Kureşî (o. 51/671 [?])

MilĂ‚dî 600 yılı civarında Mekke ’de doğdu. Adî b. KĂ‚‘b oğullarından olup soyu dedelerinden KĂ‚‘b b. Luey ’de Hz. Peygamber ’in soyu ile birleşir. Babası, İslĂ‚m oncesi donemde Hanîf dinine mensup olmakla bilinen Zeyd b. Amr b. Nufeyl, annesi HuzĂ‚a kabilesinden FĂ‚tıma bint Ba‘ce ’dir. Babasının putlara tapmadığı, muşriklerin kestiği hayvanların etinden yemediği, CĂ‚hiliye Ă‚detlerine değer vermediği ve kız cocuklarının diri diri toprağa gomulmesine şiddetle karşı cıktığı goz onune alınırsaSaîd ’in aile ortamında bu inancları benimseyen bir kişi olarak yetiştiği soylenebilir. Kaynaklarda babasının ona Allah ’ın birliğine iman etmesi konusunda telkindebulunduğu zikredilir.

Cok genc yaşta İslĂ‚miyet ’i kabul eden Saîd b. Zeyd ’in on ikinci veya on ucuncu musluman olduğu nakledilir. Resûl-i Ekrem tarafından cennetle mujdelenen on sahĂ‚bî arasında yer aldı. Saîd amcasının kızı ve Omer ’in kız kardeşi FĂ‚tıma ile, Omer de onun kız kardeşi Âtike ile evliydi. Mekkeliler ’in Hz. Peygamber ’i oldurme kararını uygulamak uzere harekete gecen Omer, kız kardeşi FĂ‚tıma ’nın musluman olduğunu oğrenince Saîd b. Zeyd ’in evine giderek onu hanımı ile birlikte tartakladı. AncakSaîd ’in sabırlı davranması ve sorulan sorulara inandırıcı cevaplar vermesi uzerine Omer onları bıraktı ve okunan Kur ’an ’ı dinledikten sonra iman etmeye karar verdi.

Saîd muşriklerden cok eziyet gordu ve hanımıyla birlikte Medine ’ye hicret etti. Resûlullah onu RĂ‚fi‘ b. MĂ‚lik, diğer bir rivayete gore ise Ubey b. KĂ‚‘b ile kardeş ilĂ‚n etti. Medine ’de Resûl-i Ekrem ’in yakın cevresinde bulunan Zeyd, Mekke muşrikleribaşta olmak uzere Hz. Peygamber aleyhinde faaliyet gosterenler hakkında bilgi toplama konusunda onemli gorevler yaptı. Bedir Gazvesi ’ne sebep olan Mekkeliler ’in Suriye kervanı hakkında bilgi toplamakla gorevlendirildiği icin savaşa fiilen katılamadı; ancak ganimetten payı tam olarak verildi ve gorduğu hizmete karşılık cihad sevabını da alacağı kendisine mujdelendi (HĂ‚kim, III, 495).


EBÛ UBEYDE BİN CERRAH


Ebû Ubeyde Âmir b. AbdillĂ‚h b. el-CerrĂ‚h el-Fihrî el-Kureşî (o. 18/639)

Aşere-i mubeşşereden olan kumandan sahĂ‚bî.

Hicretten kırk yıl once Mekke ’de doğdu (583). Turkiye ’de yayımlanan bazı ansiklopedilerdeki 571 ’de Kudus ’te doğduğuna dair kayıt gerceğe uymamaktadır. Hz. Peygamber ’in onuncu dedesi olan Fihr ’de Resûlullah ile soyları birleşir. Benî HĂ‚ris kabilesinden olan Ebû Ubeyde, CĂ‚hiliye devrinde Mekke ’de okuma yazma bilenbirkac kişiden biri olduğu icin Kureyşliler kendisine değer verirdi. Ebû Ubeyde, Hz. Peygamber ’in İslĂ‚m ’a davete başladığı ve henuz DĂ‚rulerkam ’a girmediği gunlerde Hz. Ebû Bekir vasıtasıyla musluman oldu. İslĂ‚miyet ’in yayılması icin buyuk caba gosterdi ve bu sebeple Kureyşliler ’in ağır baskılarına mĂ‚ruz kaldı. İşkenceler dayanılmaz hale gelince 616 yılında yapılan İkinci Habeşistan Hicreti ’ne katıldı. Ancak bir muddet sonra Mekke ’ye dondu. Daha sonra Medine ’ye hicret etti. Hz. Peygamber onunla Sa‘d b. MuĂ‚z arasında kardeşlik bağı (muĂ‚hĂ‚t*) kurdu. Muhammed b. Mesleme veya Ebû Talha el-EnsĂ‚rî ile kardeş yapıldığı da soylenmektedir.

Dipnotlar: 1) Bkz. BuhĂ‚rî, AshĂ‚bu ’n-Nebî, 5; Muslim, FedĂ‚ilu ’s-SahĂ‚be, 8; Tirmizî, MenĂ‚kıb, 14. 2) Bkz. et-Tevbe, 40. 3) Bkz. BuhĂ‚rî, AshĂ‚bu ’n-Nebî, 3; Muslim, FedĂ‚ilu ’s-SahĂ‚be, 2; Ebû DĂ‚vûd, MelĂ‚him, 17/4338; Tirmizî, Tefsîr 22/3171, MenĂ‚kıb 15/3659; NesĂ‚î, CihĂ‚d 1. 4) Bkz. Ahmed, IV, 58; HĂ‚kim, II, 188/2718. 5. Bkz. İbn-i Sa‘d, III, 188; Ramazanoğlu Mahmud SĂ‚mi, Hazret-i Ebû Bekir Sıddîk, s. 115-118. 6. Ebû Nuaym, Ma‘rifetu ’s-SahĂ‚be, I, 264.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları.; TDV İslĂ‚m Araştırmaları Merkezi İslĂ‚m Ansiklopedisi


İslam ve İhsan