Hak dostları; Dînin zĂ‚hir ve bĂ‚tınını lĂ‚yıkıyla mezcederek şahsiyetlerine nakşetmiş; takvĂ‚ yolunda kalben merhaleler katederek davranış mukemmelliğine ve “peygamber vĂ‚risliği” şerefine nĂ‚il olmuş kimselerdir.Biz Ă‚ciz kullarını lûtf u keremiyle yoktan var eden, varlıklar icinde insan, insanlar icinde de ummet-i Muhammedʼden kılan; İslĂ‚m, îman ve KurʼĂ‚n nîmetleriyle şereflendiren Allah TeĂ‚lĂ‚ʼya sonsuz hamd u senĂ‚lar olsun!
Bu dunyada istikĂ‚met rehberimiz, kıyĂ‚mette ise şefĂ‚at melceimiz, Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed MustafĂ‚ʼya, O ’nun mubĂ‚rek ehl-i beytine ve ashĂ‚bına sonsuz salĂ‚t u selĂ‚mlar olsun!.. Ebedî saĂ‚det yolunda ilĂ‚hî hakîkatleri oğrenip hayatımıza tatbik edebilmek icin, vahyin tebliğĂ‚tına ve peygamberlerin rehberliğine tĂ‚bî ol-mamız zarurîdir. Peygamberlerin fiilen ve zĂ‚hiren mevcut olmadığı zamanlarda ise onların mĂ‚nevî terbiye vazifesini istîdat ve iktidarları nisbe-tinde devam ettiren Hak dostlarının irşĂ‚dına gonul vermek îcĂ‚b eder.
ORNEK ALINACAK ZİRVE ŞAHSİYETLER
Zira Hak dostları, Hazret-i Peygamber ’i ve ashĂ‚bını gorme şerefine nĂ‚il olamayanlar icin ornek alınacak zirve şahsiyetlerdir. Onların, rahmet lisĂ‚nıyla gonulleri ihyĂ‚ eden irşad ve nasihatleri, esĂ‚sen nebevî menbĂ‚dan suzulup gelen rûhĂ‚niyet şebnemleri mĂ‚hiyetindedir.
Nitekim bir hadîs-i şerîfte:
“Âlimler, peygamberlerin vĂ‚risleridir.” buyrulmuştur. (Ebû DĂ‚vûd, İlim, 1)
Burada kastedilen Ă‚limler ise, ilmini irfĂ‚na, yani mĂ‚rifetullĂ‚ha bir basamak yapabilmiş olan Ă‚rif kullardır. Zira onlar; “…Kulları icinden ancak Ă‚limler, Allahʼtan (gereğince) korkar…” (FĂ‚tır, 28) Ă‚yet-i kerîmesi muktezĂ‚sınca, Allah korkusuyla yurekleri titreyen, Hakkʼa yakınlığın gonul hassĂ‚siyeti icinde bir “takvĂ‚” hayatı ya-şayan, muttakî kullardır. Yani KurʼĂ‚n ve Sunnetʼte “Ă‚lim” sayılan zĂ‚tlar, AllĂ‚hʼı bilen, Oʼnu kalpte tanıyan ve Oʼnu sevip sevdiren kullardır. Butun bu vasıflar ise Hak dostlarını tĂ‚rif etmektedir.
Nitekim Hak dostları; Dînin zĂ‚hir ve bĂ‚tınını lĂ‚yıkıyla mezcederek şahsiyetlerine nakşetmiş; takvĂ‚ yolunda kalben merhaleler katederek davranış mukemmelliğine ve “peygamber vĂ‚risliği” şerefine nĂ‚il olmuş; idraklerinin ihĂ‚tasını her iki cihan ufkuna genişleterek îman lezzetine ve duygu derinliğine kavuşmuş; butun gayretleri, insanlığı kotu hĂ‚l ve davranışlardan, nefs ve şeytanın tu-zaklarından kurtararak fazîlet zirvelerine ulaştırmak olan, ornek şahsiyet-lerdir.
Bu yuzden o gonul sultanları, -istifĂ‚de etmesini bilenler icin- buyuk bir rahmet vesîlesidirler.
Nitekim SufyĂ‚n bin Uyeyne Hazretleri ve nice buyuk Ă‚lim: “SĂ‚lihlerin zikredildiği meclislere rahmet iner.” buyurmuşlardır. Zira Hak dostları anıldığı zaman onların hayatlarındaki ibretli kıs-salar ve hikmetli hĂ‚tıralar, gonulleri ihyĂ‚ eder. O ornek hĂ‚llere karşı rağbet artar, ruhlar bu ulvî hĂ‚llere meyleder. Bu şekilde bir rahmet, bereket ve sekînet tecellîsi meydana gelir.
ALLAH'I HATIRLATAN KİMSELER
AllĂ‚hʼın velî kulları esmĂ‚-i ilĂ‚hiyye tecellîlerine kĂ‚mil mĂ‚nĂ‚da mazhar olup, cemĂ‚lî sıfatları ahlĂ‚ka inkılĂ‚b ettirdiklerinden, etrafındakile-re dĂ‚imĂ‚ AllĂ‚h ’ı hatırlatırlar. Nitekim ashĂ‚b-ı kirĂ‚m:
“‒AllĂ‚hʼın velî kulları kimlerdir?” diye sorduklarında, Allah Rasûlu -sallβllβhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“‒(AllĂ‚h ’ın velî kulları) yuzlerine bakıldığında Allah TeĂ‚lĂ‚ ’yı hatırlatan kimselerdir.” buyurmuştur. (Heysemî, Mecmau ’z-ZevĂ‚id, X, 78; İbn-i MĂ‚ce, Zuhd, 4)
Hak dostlarının gonul Ă‚lemleri, nefsin hevĂ‚ ve heveslerini bertaraf etmek sûretiyle Hakkʼa teslîmiyette Ă‚deta bir ney hĂ‚line gelmiştir. Bu se-beple onlardan duyulan butun sadĂ‚lar, ilĂ‚hî nefhanın feyzinden birer akis mesĂ‚besindedir.
Nitekim Ă‚rif zĂ‚tlar; “Sen cıkınca aradan, kalır seni Yaratan.” buyurmuşlardır. Yani bir kul, nefsinin hevĂ‚, heves ve ihtiraslarını bertaraf edip rûhĂ‚nî istîdatlarını inkişĂ‚f ettirdiği zaman, Hakkʼa rĂ‚m olur, ilĂ‚hî ahlĂ‚k ile ahlĂ‚klanır, CenĂ‚b-ı Hakkʼın dostu olur. Bu hĂ‚l, Ă‚deta Sakaryaʼnın Ka-radenizʼe dokuldukten sonra artık Sakaryalığının kalmaması gibidir. Zira o, artık Karadenizʼde kaybolmuştur. Boyle kĂ‚mil muʼminlerin goruşleri, duyuşları, duşunuşleri ve ifade-leri, hep ilĂ‚hî nûrun cereyĂ‚nı hĂ‚lindedir. Yine onlar, sadece CenĂ‚b-ı Hakkʼın murĂ‚dına muvĂ‚fık hĂ‚l ve davranışlar sergiler, her şeye RahmĂ‚nî bir nazarla bakarlar. Tasavvufî tĂ‚biriyle “fenĂ‚fillĂ‚h”a ererek Hakkʼın dostluğuna nĂ‚il olan bu muʼminlere dĂ‚ir, hadîs-i kudsîde şoyle buyrulur:
“…Kulum, Bana en cok kendisine emrettiğim farzları îfĂ‚ ederek yaklaşır. Farzlara ilĂ‚veten işlediği nĂ‚file ibadetlerle de yaklaşmaya de-vam eder; nihayet Ben onu severim. Kulumu sevince de Ben, Ă‚deta onun işiten kulağı, goren gozu, tutan eli ve yuruyen ayağı olurum. Ben ’den ne isterse mutlaka veririm, Bana sığınırsa onu korurum.” (BuhĂ‚rî, Rikāk, 38)
Hak dostları, tıpkı nûrunu Guneş ’ten alan Ay gibi, ilĂ‚hî ve nebevî ahlĂ‚kın guzelliklerini yansıtan berrak bir ayna mevkiindedirler. Bunun icindir ki, onların hĂ‚l ve tavırlarını kalbî bir rikkat ve muhabbetle seyre-denler, onların Ă‚leminde İslĂ‚m ahlĂ‚k ve irfĂ‚nının en mustesnĂ‚ tecellîlerini muşĂ‚hede ederler. Dolayısıyla Hak dostlarının irşad ve nasihatlerinden hisseler almak, hepimiz icin buyuk bir mĂ‚nevî kazanc vesîlesidir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan