TĂ‚rihimizde uc şahıs vardır ki bunlar, İslĂ‚m vahdeti yolunda kĂ‚ ’bına erişilmez bir ferĂ‚gat ve firĂ‚setle hareket ederek arkalarından serĂ‚pĂ‚ hayır ve fazîlet hĂ‚tırĂ‚ları bırakmışlardır.1- HZ. HASAN

“Bunların ilki peygamber torunu Hazreti Hasan (radıyallĂ‚hu anh) ’dır. Hasan (radıyallĂ‚hu anh), İslĂ‚m ummetinin bolunup parcalanmaması icin halîfeliği altı ay îfĂ‚ ettikten sonra MuĂ‚viye ’ye devrederek siyĂ‚sî cekişme ve calkantıların onune gecmek istemiş ve buyuk kitlelerin birbirleriyle carpışarak ummet kanının seller misĂ‚li dokulmesine mĂ‚nî olmuştur.

Bir gun bir kişi Hazreti Hasan (radıyallĂ‚hu anh) ’a, hilĂ‚fetten vazgecmesini îmĂ‚ ederek:

“SelĂ‚m senin uzerine olsun ey mu ’minlerin en yumuşak başlısı” dedi.

Bunun uzerine Hazreti Hasan (radıyallĂ‚hu anh) şoyle dedi:

“Hayır, mu ’minlerin en yumuşak başlısı değilim. Fakat hukumdarlık uğruna sizin katledilmenize gonlum rĂ‚zı olmadı!”[1]

2- İDRİS-İ BİTLİSİ HAZRETLERİ

İkincisi de doğu illerini Osmanlı ’ya hic kılıc kullanılmadan buyuk bir sevgi seli hĂ‚linde bağlayan İdrîs-i Bitlisî hazretleridir. Guneydoğu Anadolu ’da bir aşîret reisi olan İdris-i Bitlisî hazretleri, Yavuz ’un İslĂ‚m birliği hamlesine destek cıkarak topraklarını Osmanlı ’ya ilhĂ‚k etmiştir.

İdris-i Bitlisî hazretlerinin bu husustaki gayretleri, her turlu takdîrin fevkindedir. Nitekim Yavuz, aslen Kurt olan bu zĂ‚ta karşı son derece hurmet gostermiş ve her vesîle ile ona olan ziyĂ‚de muhabbetini izhĂ‚r etmiştir. Oyle ki, tebcîl edici yuksek hitablarla taltîflerinin yanında, ona munĂ‚sip gorduğu kimselere beylik vermesine musĂ‚ade babında, doldurulmamış hatt-ı humĂ‚yunlar bahşederek, sonsuz emniyet ve itimadını da sergilemiştir. ZîrĂ‚ Bitlisli İdrîs hazretleri, buna ziyĂ‚desiyle lĂ‚yıktı. Her turlu izne rağmen yine de hatt-ı humĂ‚yunları PĂ‚dişĂ‚h ’ın izni olmadan doldurmayan İdrîs hazretleri, Safevîler ’in doğu illeri ve halkları uzerindeki emellerini boşa cıkartarak, ummet birliğini temin edici buyuk faĂ‚liyetlerin mîmĂ‚rı olmuştur. AhĂ‚lîyi Osmanlı ’ya bağlama husûsundaki muvaffakiyetlerine ilĂ‚veten, icinde Şah İsmĂ‚îl ’in maiyyet askerlerinin de bulunduğu Safevî ordusunu da kesin bir mağlûbiyete uğratmıştır.

3- BARBAROS HAYREDDİN PAŞA (HIZIR)

Ucuncusu ise asıl adı Hızır olan Barbaros Hayreddîn Paşa ’dır ki, Osmanlı Devleti ’ni deryĂ‚larda hĂ‚kim kılan emsĂ‚lsiz ve muhteşem bir kaptan-ı deryĂ‚dır. Koca CezĂ‚yir ’in ve daha nice yerlerin sultanı durumunda iken, şahsî hĂ‚kimiyet ve sultaya meyletmeyip, emri altındaki memleketi İslĂ‚m vahdeti icin Muslumanların halîfesi mevkîinde bulunan Osmanlı sultanına bağlı bir eyĂ‚let hĂ‚line getirmiş ve kendisi de o buyuk devletin memûru olmayı, kucuk bir ulkenin hukumdarlığına tercih etmiştir. Bu hususta gĂ‚zî reis ve leventlerine soylediği sozler hikmet ve firĂ‚set doludur:

“Kılıcın hakkını vermek gerek! Muslumanların halîfesiyle beraber İslĂ‚m ’a guc ve destek olabilecekken nicin şu CezĂ‚yir ’de kendi başımıza kalalım? Muslumanlara her yerde diş bileyen haclı gurûhuna karşı nice hareket eylesek gerektir? Biliniz ki ustlendiğimiz dĂ‚vĂ‚da bize destek olacak bir kuvvete ihtiyac vardır. Mukaddes vazîfemiz olan i ’lĂ‚-yı kelimetullahın îfĂ‚sı icin bu şarttır. İmdi murĂ‚dım oldur ki, ben bu vilĂ‚yette olduğum takdirde, hutbe halîfe-i rûy-i zemîn adına okunmalı, sikke de onun adına bastırılmalıdır. Bunun icin o yuce sultan ve pĂ‚dişĂ‚hlar pĂ‚dişĂ‚hına ilhĂ‚k gerektir. O ki Sultan Selîm Han ’dır, Osmanlı mulkunun baş tĂ‚cıdır.”

Bu karar İstanbul ’a iletildiğinde Yavuz Selîm Han, buyuk hoşnudlukla şoyle demiştir:

“Hızır Reis ki, benim evvelden de teb ’am oğlu teb ’amdır. Onun her icrĂ‚atını canla başla kabul ettim. Varsın o diyĂ‚rların hutbe ve sikkesini benim adıma dondurup idĂ‚re ve hukûmet eylesin!”

Bunun uzerine hemen harekete gecen Hızır Reis, butun denizcileri kendi etrafında topladı. Kırk teknelik bir donanma kurdu. Artık Akdeniz ’de eşsiz destanlar yazan bir kahraman olarak, bir iki kişiyle başlayıp koca bir devlete ulaşan mustesnĂ‚ ve mumtaz bir gucun semboluydu. O, bir avuc insanla elde ettiği muvaffakıyetleriyle, zaferlerin temelindeki asıl muessiri tĂ‚rih onunde bir kez daha ortaya koymuştur. Onun sancağını goren duşman gemileri, ya kacmak ya da teslîm olmak zorunda kalmıştır.”[2]

[1] Taberî, TĂ‚rih, V, 159-160.

[2] Osman Nuri Topbaş, Âbide Şahsiyet ve Muesseseleriyle Osmanlı, s. 337-338.

Kaynak: Adem Ergul, 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan