Davut -aleyhisselĂ‚m- ne gibi ozellik ve yeteneklere sahipti?CenĂ‚b-ı Hak, DĂ‚vût -aleyhisselĂ‚m- ’a gur ve guzel bir ses ihsĂ‚n etmişti. O, Zebûr ’u okurken, butun vahşî hayvanlar, etrafında toplanır ve O ’nu dinlerlerdi. Ayrıca AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚, DĂ‚vût -aleyhisselĂ‚m- ’a zırh yapma sanatını da bildirmiş, bu hususta O ’nu mustesnĂ‚ bir kudretle techîz etmiştir. Âyet-i kerîmelerde buyrulur:

وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُدَ مِنَّا فَضْلاً يَا جِبَالُ أَوِّبِي مَعَهُ وَالطَّيْرَ وَأَلَنَّا لَهُ الْحَدِيدَ. أَنِ اعْمَلْ سَابِغَاتٍ وَقَدِّرْ فِي السَّرْدِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

ZIRH YAPMA OZELLİĞİ

“And olsun, DĂ‚vût ’a tarafımızdan bir ustunluk verdik.

«–Ey dağlar ve kuşlar! O ’nunla beraber tesbîh edin!» dedik.

O ’na demiri yumuşattık. (O ’na):

«–Geniş zırhlar îmĂ‚l et, dokumasında da olcuyu gozet (guzel ve yeteri kadar yap) ve (ehlinle birlikte) sĂ‚lih amel işleyin! Cunku Ben, ne yaparsanız hakkıyla gorenim.» (diye vahyettik).” (Sebe ’, 10-11)

وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَكُمْ لِتُحْصِنَكُمْ مِنْ بَأْسِكُمْ فَهَلْ أَنْتُمْ شَاكِرُونَ

“O ’na, savaş sıkıntılarınızdan sizi koruması icin zırh yapmayı oğrettik. Artık şukredecek misiniz?” (el-EnbiyĂ‚, 80)

DĂ‚vût -aleyhisselĂ‚m- zırh yaparak hem ordularını duşmanlarından muhĂ‚faza etmiş hem de rızkını elinin emeğiyle kazanmıştır. Mulk ve siyĂ‚sî otorite sĂ‚hibi, iktisĂ‚dî imkĂ‚nları bol bir peygamber olmasına rağmen, elinin emeğiyle gecinme yolunu tercih etmiştir. Nitekim RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle buyurmuştur:

“Hicbir kimse, asla kendi kazancından daha hayırlı bir rızık yememiştir. AllĂ‚h ’ın Peygamberi DĂ‚vût -aleyhisselĂ‚m- da kendi elinin emeğini yerdi.” (BuhĂ‚rî, Buyû ’ 15; EnbiyĂ‚ 37)

PEYGAMBER VE HUKUMDAR

Hazret-i DĂ‚vût -aleyhisselĂ‚m-, ilĂ‚hî yardıma nĂ‚il olmak, kendisine bircok muhĂ‚fız verilerek buyuk ordulara kumanda etmek ve heybet sĂ‚hibi olmak gibi yuksek pĂ‚yelerle guclendirilmişti. Ayrıca peygamberlik, isĂ‚betli goruş, kitap, şerîat, ilim, amel, guzel konuşma ve hikmete sĂ‚hip olmuştu. AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ şoyle buyurmaktadır:

وَشَدَدْنَا مُلْكَهُ وَآتَيْنَاهُ الْحِكْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ

“O ’nun hukumranlığını kuvvetlendirmiş, O ’na hikmet ve fasl-ı hitĂ‚b (hakkı batıldan ayırt etme kĂ‚biliyeti) vermiştik.” (SĂ‚d, 20)

Fasl-ı hitĂ‚b, Mufessir Suddî ’ye gore, hĂ‚diseyi tam olarak anlamak ve verdiği hukumde isĂ‚bet etmektir. MucĂ‚hid ’e gore ise, soz ve hukumde gercekci ve iş bitirici olmaktır.

CenĂ‚b-ı Hak O ’na şoyle hitĂ‚b etmiştir:

يَا دَاوُدُ إِنَّا جَعَلْنَاكَ خَلِيفَةً فِي اْلأَرْضِ فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلاَ تَتَّبِعِ الْهَوَى فَيُضِلَّكَ عَنْ سَبِيلِ اللهِِ إِنَّ الَّذِينَ يَضِلُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ

“Ey DĂ‚vût! Biz Sen ’i yeryuzunde halîfe yaptık. O hĂ‚lde insanlar arasında adĂ‚letle hukmet! HevĂ‚ ve hevese uyma, sonra bu Sen ’i AllĂ‚h ’ın yolundan saptırır. Doğrusu AllĂ‚h ’ın yolundan sapanlara, hesap gununu unutmalarına karşılık cetin bir azap vardır.” (SĂ‚d, 26)

Peygamber ve aynı zamanda hukumdar olan DĂ‚vût -aleyhisselĂ‚m-, vaktini dorde ayırırdı:

Birinci vakitte; ibĂ‚detle meşgûl olurdu.

İkinci vakitte; hukûkî ihtilĂ‚fları karara bağlardı.

Ucuncu vakitte; halka vaaz ve nasihatte bulunurdu.

Dorduncu vakitte de; şahsî işlerini yapardı.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi-3, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan