Altın Silsile ’nin beşinci halkası, Arifler Sultanı BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretlerinin hayatı...BĂ‚yezîd -i BistĂ‚mî -rahmetullĂ‚hi aleyh- (Altın Silsile 6) - Sesli Kitap

Ebû Yezîd Tayfûr bin ÎsĂ‚ Hazretleri, hicrî 161 (m. 777) senesinde Bistam ’da[1] dunyaya geldi. Babası ÎsĂ‚ Efendi, gĂ‚yet dindar ve sĂ‚lih bir zĂ‚t idi. Annesi de son derece iffetli, ahlĂ‚klı, hayĂ‚ sahibi, mutevĂ‚zı, ibadet ehli, sĂ‚liha bir hanımdı. Cokca duĂ‚ eder ve rakik kalbi Allah korkusuyla carpardı. Hayatın değişen şartları ve acı-tatlı surprizleri karşısında dĂ‚imĂ‚ AllĂ‚h ’ın takdîrinden rĂ‚zı olarak yaşar ve her ahvĂ‚lde Hakk ’ın rızĂ‚sını kazanmaya calışırdı.[2]
BĂ‚yezîd Hazretlerinin hĂ‚rikulĂ‚de hĂ‚lleri, daha doğmadan başlamıştı. Annesi ne zaman ağzına şupheli bir lokma alacak olsa bebek tepinmeye başlar, lokmayı ağzından cıkarıncaya kadar bu hareketi devam ederdi.[3]
BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretlerinin, CĂ‚fer-i SĂ‚dık Hazretlerinin torunu İmĂ‚m Ali RızĂ‚ Hazretlerinden istifĂ‚de ettiği nakledilmektedir.[4]
ÂRİFLER SULTÂNI (SULTÂNU ’L-ÂRİFÎN) BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri, ilĂ‚hî muhabbet deryĂ‚sına dalmış bir Hak Ă‚şığı idi. Devamlı olarak bedenini mucĂ‚hede, kalbini de muşĂ‚hede hĂ‚linde tutardı. Tasavvuf yolunun ince ve derin mĂ‚nĂ‚larına Ă‚şinĂ‚ idi.[5] Bu sebeple kendisine SultĂ‚nu ’l-Ârifîn (Ârifler SultĂ‚nı), Seyyid-i ÂrifĂ‚n, Pîr-i BistĂ‚m gibi sıfatlar verildi. Sonraki devirlerde bir velîyi medhetmek icin; “Asrın BĂ‚yezîd ’i” ifĂ‚desinin kullanılması bile, onun mĂ‚nevî mertebesini ifĂ‚deye kĂ‚fîdir.
BĂ‚zı insanlar onun tevhid ve hakîkat ilimlerine dĂ‚ir sozlerini anlayamadıkları icin ceşitli ithamlarda bulunmuş, ona birtakım yanlış fikirler izĂ‚fe etmişlerdir. Bu ithamlara ehemmiyet verilmemelidir.[6]
BÂYEZİD-İ BİSTAMİ HAZRETLERİNİN GENCLİĞİ BĂ‚yezîd Hazretleri daha cocukken, ilerde buyuk bir Allah dostu olacağının emĂ‚relerini sergiliyordu. Her hĂ‚l ve hareketi olculu, sozleri hikmetli, bakışları derin ve mĂ‚nĂ‚lı, yuzu ise nurlu idi.
O zamanın meşhur mutasavvıflarından Şakîk-ı Belhî g hacca giderken BistĂ‚m ’a uğramış, bir cĂ‚mi yanında oynayan cocuklar arasındaki BĂ‚yezîd ’i hemen fark etmişti. Şakîk o cĂ‚mide vaaz ederken, BĂ‚yezîd cocuk hĂ‚liyle gelip pur edep onu dinledi. BĂ‚yezîd ’in hĂ‚li Şakîk ’in dikkatinden kacmadı ve firĂ‚set gostererek:
“–Bu cocuk ilerde mĂ‚neviyat ricĂ‚linden bir yiğit olacak!” buyurdu.[7]
BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri Namaza Nasıl Başladı? BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri kucuk yaşta Kur ’Ă‚n-ı Kerîm okumaya başlamıştı. “Ey ortunup burunen! Birazı hĂ‚ric, geceleri kalk namaz kıl!”[8] Ă‚yet-i kerîmesine gelince babasına:
“–Babacığım, CenĂ‚b-ı Hak burada kime hitĂ‚b ediyor?” diye sordu. O da:
“–Yavrucuğum, CenĂ‚b-ı Hak burada Resûlullah Efendimiz ’i kastediyor. Rabbimiz daha sonra TĂ‚hĂ‚ Sûresi ’nde bu hukmu hafifletti.” dedi.
BĂ‚yezîd Hazretleri okumaya devam edince; (Rasûlum!) Sen ’in, gecenin ucte ikisine yakın kısmını, yarısını ve ucte birini ayakta ibadetle gecirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da (boyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve gunduzu takdîr eden, (icinde olup bitenleri kĂ‚milen olcup bicen) ancak Allah TeĂ‚lĂ‚ ’dır…”[9] Ă‚yet-i kerîmesine geldi:
“–Babacığım, ben gece ibadete kalkan bir grup insandan bahsedildiğini işitiyorum!” dedi. Babası:
“–Evet yavrum, onlar Resûlullah Efendimiz ’in ashĂ‚bıdır.” dedi.
Bunun uzerine BĂ‚yezîd Hazretleri:
“–Babacığım, Rasûlullah ve ashĂ‚bının yaptığı bir şeyi terk etmekte ne hayır olabilir ki?!” dedi.
O gunden sonra babası gecelerini ibadetle gecirmeye başladı.
Bir gece BĂ‚yezîd Hazretleri uyandı ve:
“–Babacığım, bana da namazı tĂ‚lim et ki seninle birlikte namaz kılayım!” dedi.
Babası ise:
“–Uyu, sen daha kucuksun!” dedi.
BĂ‚yezîd Hazretleri şu karşılığı verdi:
“–Babacığım, kıyĂ‚met gunu insanlar amellerini gormek icin mezarlarından fırlayıp boluk boluk huzûr-i ilĂ‚hîye vardıkları zaman,[10] Rabbim bana;
«–Dunya hayatında ne amel işledin ey kulum?» diye sorduğunda ben de:
«–Ey Rabbim! Babama; “Bana namazı oğret, seninle birlikte namaz kılayım!” dedim, o ise bana “Uyu, sen daha kucuksun!” dedi.» diyeceğim.”
Bunun uzerine babası:
“–Hayır, vallĂ‚hi boyle soylemeni istemem!” dedi ve oğluna namazı tĂ‚lim etti. Bundan sonra BĂ‚yezîd Hazretleri de cocuk yaşında geceleri hep kalkar ve teheccud namazı kılardı.[11]
Hizmet Edilecek İki Kapı Annesi onu mektebe gondermişti. “...Bana ve ana-babana şukret!..” (LokmĂ‚n, 14) Ă‚yet-i kerîmesine geldiklerinde, BĂ‚yezîd Hazretleri hocasından bu Ă‚yetin îzĂ‚hını istedi. Yapılan tefsîr onu derinden sarstı. Kalemi-defteri bıraktı, izin alıp koşa koşa eve geldi ve kendisini annesinin kollarına attı. Hem ağlıyor, hem de:
“–Ne olur anneciğim!” diye yalvarıyordu. Annesi bu duruma şaşırdı:
“–Ne oldu yavrum?” diye sordu.
BĂ‚yezîd Hazretleri şoyle dedi:
“–Bir şey olmadı anneciğim! Bugun bir Ă‚yet-i kerîme dinledim. Allah TeĂ‚lĂ‚ bu Ă‚yette hem kendisine hem de sana hizmet etmemi istiyor. Cok muteessir oldum! Ben iki evde nasıl hizmetcilik yapayım? Buna benim gucum yeter mi? Ya hizmette kusur edersem!
Anneciğim, CenĂ‚b-ı Hakk ’a duĂ‚ et, butun zamanımı sana hizmete vereyim ya da beni Yuce Rabbime bağışla, hep O ’na ibadet edeyim!”
Oğlunun bu hĂ‚line cok sevinen annesi:
“–EvlĂ‚dım, dĂ‚imĂ‚ hizmetinde bulunman icin seni AllĂ‚h ’a adadım ve kendi hakkımı helĂ‚l ettim.” dedi.[12]
Kulluk Edebi Bir gun hadis Ă‚limlerinden bir zĂ‚t, kucuk yaştaki BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî ’yi gorunce ondaki guzel hĂ‚l cok hoşuna gitti. ZekĂ‚ ve anlayışını olcmek icin sordu:
“–Guzel cocuk! Namaz kılmasını tam mĂ‚nĂ‚sıyla biliyor musun?”
BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî de ona:
“–Evet, AllĂ‚h ’ın dilediği kadar kılabiliyorum.” cevĂ‚bını verince:
“–Nasıl?” diye sordu.
BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî de:
“–Buyur yĂ‚ Rabbî, emrini yerine getirmek uzere huzûruna durdum, hissiyĂ‚tıyla tekbîr alıyor, اَللّٰهُ اَكْبَرُ diyorum; Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i usûl ve kĂ‚idelerine uygun bir şekilde tĂ‚ne tĂ‚ne okuyor; tĂ‚zîm ile rukûya varıyor; tevĂ‚zû ile secde ediyor; vedĂ‚laşarak selĂ‚m veriyorum.” dedi.
O zÂt hayran kalarak:
“–Ey zekî cocuk! Sende bu derin anlayış varken, insanların gelip başını okşamalarına nicin izin veriyorsun?” diye sordu.
Zira o zĂ‚t, bu takdir ve iltifatların, BĂ‚yezîd ’in nefsini gurura sevk edebileceğini ve onun buna mahal vermemesi gerektiğini duşunuyordu.
Genc BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî ise şu Ă‚rifĂ‚ne karşılığı verdi:
“–Onlar hakîkatte benim başımı değil, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın beni suslediği o guzelliği meshediyorlar. Bana Ă‚it olmayan bir şeye dokunmalarına nasıl mĂ‚nî olabilirim?”[13]
İşte gonlun ulaşması gereken kulluk edeplerinden biri de, bu misalde olduğu gibi, butun guzellikleri Allah ’tan bilmek, onu aslĂ‚ nefsine izĂ‚fe etmemektir.
BÂYEZÎD-İ BİSTÂMÎ HAZRETLERİNİN SUNNET-İ SENİYYE ’YE BAĞLILIĞI Hakk ’a vuslat yolunda mesĂ‚fe alabilmek; ancak Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’in hukumlerine itaat etmeye, Rasûlullah Efendimiz ’in Sunnet-i Seniyye ’sine riĂ‚yet etmeye ve Allah dostlarının ornek hĂ‚l, ahlĂ‚k ve davranışlarına buyuk bir titizlikle tĂ‚bî olmaya bağlıdır. BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri de butun Hak dostları gibi, Sunnet-i Seniyye ’yi buyuk bir şevk ile îfĂ‚ya gayret ederdi. Ondan zerre kadar tĂ‚viz vermezdi.
Bir gun, insanlar arasında velî diye meşhur olmuş bir kişiyi gormek icin muridleriyle yola cıkmıştı. O zĂ‚t evinden cıkıp mescide giderken, kıbleye doğru tukurdu. BĂ‚yezîd Hazretleri, o zĂ‚tın bu ham ve lĂ‚kayd hĂ‚linden cok muteessir oldu ve selĂ‚m bile vermeden hemen geri dondu. Talebelerine de şoyle dedi:
“–Bu zĂ‚t Rasûlullah Efendimiz ’in oğrettiği edeplerden birine riĂ‚yet hususunda bile guvenilir değil! Hakk ’ın esrĂ‚rı hususunda kendisine nasıl guvenilecek!”[14]
Sunnete Bağlılık BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretlerinin şu sozleri, onun Sunnet-i Seniyye ’ye ne kadar bağlı olduğunu gostermeye kĂ‚fîdir:
“Allah TeĂ‚lĂ‚ ’dan beni yeme-icme ve zevce ihtiyacından kurtarmasını istemeyi duşundum, sonra kendi kendime:
«–Allah TeĂ‚lĂ‚ ’dan boyle bir şey istemek benim icin nasıl cĂ‚iz olabilir ki?! Rasûlullah r boyle bir şey istememiş!» dedim ve bu duşuncemden vazgectim.”[15]
BĂ‚yezîd Hazretleri, her hĂ‚lini Rasûlullah Efendimiz ’in hĂ‚liyle mîzĂ‚n ederdi. Efendimiz onun icin tam bir fiilî kıstas idi. Onun muhim nasihatlerinden biri de şoyledir:
“Kim Kur ’Ă‚n-ı Kerîm kıraatini ve zuhd hayatını terk eder, cemaate devam etmez, cenĂ‚zelere katılmaz, hastaları ziyaret etmez de sûfî olduğunu iddiĂ‚ ederse, o ancak bid ’atcidir.”[16]
BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri bir gun yolda gidiyor, bir genc de ayak izlerine basarak onu takip ediyordu. Şeyhin uzerinde bir kurk vardı. Genc:
“–Efendim, kurkunuzden bir parca verseniz de bereket ve feyzinizden istifĂ‚de etsek!” dedi. Hazret ona şu muhteşem cevĂ‚bı verdi:
“–Kurkunu değil, bizzat BĂ‚yezîd ’in derisini giysen, onun yaptığı amelleri yapmadıkca bir fayda goremezsin!”[17]
BÂYEZÎD-İ BİSTÂMÎ HAZRETLERİNİN NEFİSLE MUCÂHEDESİ BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri, mĂ‚nevî hayatının merhalelerini temsîlî bir ifĂ‚deyle şoyle îzah eder:
“On iki yıl nefsimin demircisi oldum, onu riyĂ‚zat koruğune koyup mucĂ‚hede ateşiyle kızarttım. Kınama orsune koyup melĂ‚met ve mahviyet cekiciyle dovdum. Sonra beş yıl nefsimin aynası oldum. Yani onu murĂ‚kabeye aldım. Turlu turlu ibadet ve tĂ‚at ile bu aynayı cilĂ‚ladım. Sonra bir yıl ibret gozuyle baktım ve rûhumda, gururdan, ibadetlerime guvenmekten ve amelimi beğenmekten meydana gelen buyuk bir iptilĂ‚nın mevcut olduğunu gordum. Bu musîbeti kesip atmak icin beş yıl daha gayret ettim ve nihĂ‚yet îmĂ‚nım kemĂ‚le erdi, İslĂ‚m ’ın o rûhĂ‚nî lezzetine yeniden nĂ‚il oldum.”[18]
Yine BĂ‚yezîd Hazretleri, şoyle buyurur:
“Her hastalığı tedĂ‚vi edip iyileştirdim, ancak nefsimi tedĂ‚vi kadar zor bir şey gormedim. HĂ‚lbuki bana nefsimden daha değersiz ve kolay gelen bir şey yoktu.”[19]
“Nefsimi ilĂ‚hî vuslata yolculuk yapmaya dĂ‚vet ettim, bu zor yolculuk hususunda nefsim direndi ve bana gucluk cıkardı. Ben de nefsin butun dunyevî arzularını bertaraf ederek CenĂ‚b-ı Hakk ’ın huzûruna yoneldim!”[20]
Allah ’a VĂ‚sıl Olabilmek VelhĂ‚sıl, CenĂ‚b-ı Hakk ’a vĂ‚sıl olabilmek icin nefsin arzularını bertaraf etmek ve benliğin dik yokuşlarını aşabilmek zarurîdir. Zira bir mu ’minin, enĂ‚niyet ve nefsĂ‚niyet tezĂ‚huru olan gurur, kibir, ihtiras, ofke gibi butun mĂ‚nevî felĂ‚ketlerden kendini koruyabilmesi, ancak kendi aslının “yokluk ve hiclik” olduğunu lĂ‚yıkıyla idrĂ‚k etmesine bağlıdır. Bu gonul kıvĂ‚mına erebilenler icin, cile ve ıztıraplar karşısında nefsin isyankĂ‚r feryatlarını susturabilmek ve o imtihan tecellîlerinin hikmet tarafına teksîf olabilmek son derece kolaydır.
Nitekim BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri bir gun sokaktan gecerken yanlışlıkla uzerine kul dokulmuştu. Her tarafı kirlenen BĂ‚yezîd Hazretleri, hicbir kızgınlık emĂ‚resi gostermedi. BilĂ‚kis AllĂ‚h ’a şukredip elleriyle yuzunu sildi. Ardından da bu hĂ‚diseyi hikmet ve ibret nazarıyla seyrederek:
“–Aslında ben ateşe mustahaktım, ama CenĂ‚b-ı Hak lûtfuyla beni affedip uzerime ateş yerine kul dokturdu de, beni mĂ‚nen îkaz buyurdu. Bunda ne uzulecek ne de kızacak bir şey var!” dedi.[21]
BÂYEZÎD-İ BİSTÂMÎ HAZRETLERİNİN ALLAH KORKUSU VE TAKV HAYATI BĂ‚yezîd g, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’yı zikrederken buyuk bir vecd ve istiğrak hĂ‚li yaşardı. Namaz kılarken, Ă‚deta kemiklerinin catırdadığı duyulurdu. Bu hĂ‚l, onun CenĂ‚b-ı Hakk ’a karşı duyduğu haşyetin ve ilĂ‚hî emirlere bağlılığın bir eseri idi.[22]
Yalnızken bile Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın huzûrunda olduğunu duşunerek dĂ‚imĂ‚ diz ustu otururdu.[23] Şoyle buyururdu:
“Otuz senedir her namaz kılarken kendimi, nefsĂ‚nî arzularını hakkıyla bertaraf edememiş bir zavallı gibi hissettim.”[24]
İki Şeyi Unutma Bir kişi gelip:
“–Bana oyle bir şey oğret ki, kurtuluşuma vesîle olsun!” deyince BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri şoyle buyurdu:
“–Şu iki cumleyi aklında tut, ilim olarak bunu bilmen sana kĂ‚fîdir:
1) Hak TeĂ‚lĂ‚ sana şah damarından daha yakındır, her şeyi bilir ve gorur. [O hĂ‚lde kendini dĂ‚imĂ‚ ilĂ‚hî kameraların altında bil!]
2) Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın senin ameline ihtiyacı yoktur. [Aksine senin O ’na muhtac olduğunun idrĂ‚ki icinde amel-i sĂ‚lih işlemeye bak!]”[25]
BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri ve Mecusi BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri bir gun cĂ‚miye gidiyordu. Yağmur yağmış, yollar camur olmuştu. Ayağı kayınca duşmemek icin oradaki duvara tutundu. Bu hengĂ‚mede duvarı kirletmiş oldu. Sonra duşundu ve kendi kendine:
“–Henuz ezana vakit var. Once duvarın sahibine gidip helĂ‚llik alsam daha iyi olacak!” dedi. Gidip duvarın sahibini buldu. Meğer adam mecûsî imiş. Durumu anlatıp helĂ‚llik diledi. Mecûsî hayretle:
“–Dîniniz gercekten bu kadar dikkatli ve ihtiyatlı davranmanızı emrediyor mu?” diye sordu.
“–Evet!” cevĂ‚bını alınca da:
“–O hĂ‚lde ben de AllĂ‚h ’a ve Rasûlu Muhammed MustafĂ‚ ’ya (s.a.v.) îmĂ‚n ettim!” dedi. BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri ’nin bu guzel davranışı bereketiyle o evdekilerin hepsi musluman oldu.[26]
BĂ‚yezîd g, mescid ve tekkelerin hĂ‚ricinde hicbir duvara yaslanmazdı. Derdi ki:
“–Hak TeĂ‚lĂ‚ her bir zerrenin hesĂ‚bını soracaktır. Şu (duvara yaslanıp ona zarar vermek ise) zerreden daha buyuk bir haktır!”[27]
Bayram gunleri dışında BĂ‚yezîd Hazretlerini orucsuz goren olmazdı. O, bu hĂ‚lde iken AllĂ‚h ’a kavuşmuştur. Onun buna benzer daha nice fazîlet misalleri eserlerde nakledilmektedir.[28]
BÂYEZÎD-İ BİSTÂMÎ HAZRETLERİNİN ZUHD HAYATI BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretlerine gore zĂ‚hid, hicbir mal ve mulke sahip olmayan kişi değildir. LĂ‚kin asıl zĂ‚hid, malını mulkunu kendine izĂ‚fe etmeyen, hakîkatte hicbir şeye mĂ‚lik olmadığı şuuru icinde yaşayan ve gonlunu fĂ‚nî varlıklara esir etmeyen kişidir.[29]
Zira meşrû kazancıyla servet sahibi olan mu ’min de Hak katında makbûl bir kuldur. Boyle kullar dĂ‚imĂ‚; “Mulk AllĂ‚h ’ındır, hepsi Rabbimiz ’e Ă‚ittir, bizler ancak birer emĂ‚netciyiz.” idrĂ‚ki icinde olup, sahip oldukları her şeyden Allah yolunda infĂ‚k ederler. FĂ‚nî dunyanın aldatıcı oyuncaklarına gonul kaptırmaz, kalplerini dunya servetinin kasası olmaktan muhĂ‚faza ederler.
Şu ifĂ‚deler, BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretlerinin dunyaya bakış tarzını ne guzel hulĂ‚sa eder:
“Dunyanın ne kıymeti var ki, ona karşı zĂ‚hid davranmaktan bahsedilsin!”[30]
“Dunya, ehli icin aldanış icinde aldanıştır. Âhiret, ehli icin surur icinde sururdur. AllĂ‚h ’a muhabbet ise nurdan bir surur ve nûr ustune nûrdur.”[31]
Dunya İle Âhireti Tercih Eden Kimselerin Vasıfları Yine BĂ‚yezîd Hazretleri dunyayı tercih eden ile Ă‚hireti tercih eden kimsenin vasıflarını şoyle sıralar:
Dunyayı Ă‚hirete tercih eden kişinin:
- CĂ‚hilliği bilgisinden,
- Gafleti zikrinden,
- Gunahı sevĂ‚bından cok olur.
Âhireti dunyaya tercih eden sĂ‚lih kişinin ise:
- Sukûtu konuşmasından,
- Fakirliği zenginliğinden (yani kanaati hırs ve tamahından),
- Son nefes endişesi, sevincinden fazla olur. Kalbinde muhabbet gĂ‚lip olur. Sırrı, yakınlık makĂ‚mında bulunur. Nefsi, hizmet bağıyla bağlanır. Kalbi, takvĂ‚ ve rızĂ‚-yı ilĂ‚hî istikĂ‚metinde olur. Rûhu, sohbetin unsiyetiyle huzur bulur.”[32]
Hakîkî zuhde uc fasılda erdiğini ifĂ‚de eden BĂ‚yezîd Hazretleri; “Birinci fasılda dunya ve icindekilere, ikinci fasılda Ă‚hiret ve icindekilere, ucuncu fasılda ise Allah TeĂ‚lĂ‚ ’dan gayri her şeye karşı zĂ‚hid oldum, onları gonlumden cıkardım.” buyurur.[33]
Yine bu hususta şoyle buyurmuştur:
“İlk hacca gittiğimde sadece KĂ‚be ’yi gordum. İkinci gidişimde hem KĂ‚be ’yi hem de KĂ‚be ’nin Rabbi ’ni gordum. Ucuncu gidişimde ise sadece KĂ‚be ’nin Rabbi ’ni gordum.”[34]
MĂ‚nevî tekĂ‚mul icin kalbi dunya muhabbetinden korumak kadar, “az yeme”nin de ehemmiyetine dikkat ceken BĂ‚yezîd Hazretleri şoyle buyururdu:
“Aclık, bulut gibidir. Kişi az yemeye riĂ‚yet edince, kalbi hikmet yağmurları yağdırmaya başlar.”[35]
HÂLIK ’IN NAZARIYLA MAHLÛKÂTA BAKIŞ TARZI Ârifler SultĂ‚nı BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri, din kardeşlerine saygısızlık etmenin ve onları hor gormenin, insanın mĂ‚nevî hayatına cok buyuk zararlar verdiğini ifĂ‚de eder[36] ve şoyle buyururdu:
“Halka, avĂ‚m nazarıyla bakan, yani onları hor ve hakîr goren kişi onlardan nefret eder. HĂ‚lık ’ın nazarıyla bakan ise onlara merhamet eder.”[37]
Allah Şu 8 Şeyi İkram Etti Bir kişi BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretlerine gelip:
“–Bu makĂ‚mı ne ile elde ettin?” diye sormuştu. Hazret şu hikmetli cevĂ‚bı verdi:
“–Şu makam iddiĂ‚sını bırak! LĂ‚kin CenĂ‚b-ı Hak bana şu sekiz şeyi ikram etti:
1) Kendimi gerilerde, halkı ise benden onde gordum. [TevĂ‚zû.]
2) O ’nun kullarına olan şefkatimden oturu, hepsinin yerine Cehennem ’de yanmaya rĂ‚zı oldum. [Sonsuz bir şefkat.]
3) Hayatta hedefim dĂ‚imĂ‚, bir mu ’minin gonlunu ferahlandırmak oldu. [DiğergĂ‚mlık, îsĂ‚r, din kardeşini kendine tercih etme.]
4) Bugunden yarına hicbir şey saklamadım. [İnfak, comertlik, tevekkul.]
5) Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın rahmetini kendimden cok insanlar icin istedim. [CenĂ‚b-ı Hakk ’ın RahmĂ‚n sıfatının kulundaki zirve tecellîsi.]
6) Mu ’minleri sevindirmek ve gonullerindeki gamı gidermek icin butun gucumle gayret ettim. [Yalnızların, kimsesizlerin ve mĂ‚temlerin civĂ‚rında bulunmak.]
7) Şefkatimden dolayı, karşılaştığım mu ’minlere once ben selĂ‚m verdim. [SelĂ‚m, din kardeşine duĂ‚ etmek, onun hakkında hayır dilemek, gonul almak ve muhabbet vesîlesi.]
8) Kendi kendime; «Eğer Allah TeĂ‚lĂ‚ kıyĂ‚met gunu beni affedip şefĂ‚at hakkı verirse, once bana ezĂ‚ ve cefĂ‚ edenlere, sonra iyilik ve ikramda bulunanlara şefĂ‚at edeceğim.» diye karar verdim.”[38]
Aynı şekilde HallĂ‚c-ı Mansûr da kendisini taşlayanlar icin:
“YĂ‚ Rabbî, onlar hakîkati bilmiyorlar, benden evvel onları affet!” diye duĂ‚ etmiştir.
Mahlukata Bakış Tarzı BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretlerinin Yaratan ’dan oturu yaratılanlara şefkat ve merhameti oyle geniş ve derin idi ki, mahlûkĂ‚tın ıztırĂ‚bını kendi ıztırĂ‚bı bilirdi. Bir gun fenĂ‚ hĂ‚lde dovulmuş bir merkep gormuştu. Oyle ki hayvan kan revĂ‚n icinde yerde yatıyordu. O kadar muteessir oldu ki, onun da yanlarından aşağıya doğru kan sızmaya başladı.[39]
Şuphesiz ki bu hĂ‚l, HĂ‚lık ’ın şefkat nazarıyla mahlûkĂ‚ta bakış tarzının zirve noktasıdır.
SultĂ‚nu ’l-Ârifîn BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri, bir yere seyahat ederken bir ağac altında durup yemek yemişti. Ardından yoluna devam etti. Bir hayli yol aldıktan sonra torbasında bir karınca gordu ve:
“–AllĂ‚h ’ın bu mahlûkunu vatanından ayrı duşurdum.” diyerek geri donup karıncayı yerine bıraktı.[40]
BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri Nasıl Âriflerin SultĂ‚nı Oldu? Yine BĂ‚yezîd Hazretleri bir gun muridleriyle daracık bir yoldan giderken karşılarına bir kopek cıkmıştı. O Ârifler SultĂ‚nı, geri cekildi ve kopeğe yol verdi. Muridlerinden biri, icinden:
“–Allah TeĂ‚lĂ‚ insanı mukerrem (ustun ve hurmete lĂ‚yık) kılmışken, BĂ‚yezîd Hazretleri muridlerini geri cekip kopeğe yol verdi, bu ne acĂ‚yip bir hĂ‚l!” dedi.
Hazret, onun icinden gecenleri fark ederek şu îzahta bulundu:
“–Gonlumde oyle bir zuhûrat oldu ki, sanki kopek hĂ‚l lisĂ‚nıyla bana; «Benim kusurum ne idi ki ezelde kopeklik postunu sırtıma gecirdiler. Sen ne yaptın ki sana Âriflerin SultĂ‚nı hil ’atini giydirdiler? Bu hĂ‚lin sırrı nedir?» dedi. İşte bunun icin ona yol verdim.”[41]
Tefekkur Nerede Yapılır? VelhĂ‚sıl bir mu ’min, AllĂ‚h ’ın herhangi bir mahlûkunu gorduğu zaman tefekkur hĂ‚linde olmalı; “Ben onun, o da benim yerimde olabilirdi.” diyerek CenĂ‚b-ı Hakk ’ın bu muazzam lûtuf, ihsan ve ikramına karşı şukrunu artırmalıdır. Âyet-i kerîmede şoyle buyrulur:
“O, goklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lûtuf olmak uzere) size Ă‚mĂ‚de kılmıştır. Elbette bunda tefekkur eden bir toplum icin ibretler vardır.” (el-CĂ‚siye, 13)
Kula duşen; son nefese kadar hamd, şukur ve zikir hĂ‚linde yaşayabilmektir.
BÂYEZÎD-İ BİSTÂMÎ HAZRETLERİNİN KERAMETLERİ Pek cok kerĂ‚meti nakledilmekle birlikte BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri kerĂ‚mete değil, istikĂ‚mete ehemmiyet verir ve şoyle buyururdu:
“Kendisine kerĂ‚metler verilmiş, hattĂ‚ havada bağdaş kurup oturan birini gorseniz bile hemen ona aldanmayın! İlĂ‚hî emir ve nehiylere riĂ‚yet ediyor mu, ilĂ‚hî hudutları muhĂ‚faza ediyor mu, şer ’î hukumleri hakkıyla edĂ‚ ediyor mu, ona bakınız!”[42]
Zira ilĂ‚hî hukumlere riĂ‚yet etmeyen kimselerden zuhûr eden fevkalĂ‚de hĂ‚ller, kerĂ‚met değil istidrĂ‚cdır.
Bir gun BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretlerine:
“–Su ustunde yuruyormuşsunuz!” dediler.
“–Bir cop de su ustunde yuzer.” cevĂ‚bını verdi.
“–Havada ucuyormuşsunuz!”
“–Kuş da havada ucar.”
“–Bir gecede KĂ‚be ’ye gidiyormuşsunuz!”
“–Bir cin veya şeytan da bir gecede Hindistan ’dan DemĂ‚vend ’e gidiyor.”
“–Peki o hĂ‚lde gonul erlerinin işi nedir?”
“–Allah TeĂ‚lĂ‚ ’dan başka kimseye gonul bağlamamak!”[43]
Hakîkaten kulluk hayatında muhim olan, kerĂ‚mete ulaşmak değil, Kerîm olan CenĂ‚b-ı Hakk ’a vĂ‚sıl olmaktır. Bu sebeple Allah dostları, fizikî kerĂ‚metlere ehemmiyet vermemiş, onlara takılıp kalmayı hoş gormemiş, butun himmet ve gayretlerini asıl kerĂ‚met olan “istikĂ‚meti muhĂ‚faza” uzerine teksif etmişlerdir.
BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretlerinin şoyle dediği nakledilir:
“Bir gun Dicle Nehri ’nin karşı yakasına gececektim. Nehrin iki yakası bana yol vermek icin birleşti. DerhĂ‚l kendimi toparladım ve Dicle ’ye şoyle dedim:
«–Yemin olsun ki ben buna kanmam! Zira sandalcılar insanı yarım akceye karşıya geciriyorlar. (Ama sen, otuz yıldan beri mahşer icin hazırladığım amel-i sĂ‚lihlerimi istiyorsun.) O hĂ‚lde yarım akce icin otuz yıllık omrumu ziyan edemem. Bana Kerîm gerek, kerĂ‚met değil!»”[44]
MÂRİFETULLAH Ârifler SultĂ‚nı BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretlerine:
“–Ârifin alĂ‚meti nedir?” diye suĂ‚l edilince:
“–Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın zikrine ara vermemesi,[45] O ’nun hakkını îfĂ‚ etmekten yorulmaması ve O ’ndan başkasıyla unsiyet etmemesidir!” cevĂ‚bını vermiştir.[46]
Yine şoyle buyurmuştur:
“Ne mutlu o kimseye ki, bir tek endişesi vardır (yani dĂ‚imĂ‚ bir ve tek olan AllĂ‚h ’ı zikir hĂ‚lindedir). Kalbini; gozunun gorduğu, kulağının duyduğu mĂ‚lĂ‚yĂ‚nî şeylerle meşgul etmez. Kim mĂ‚rifetullah sırrına ererse, kendisini Allah ’tan alıkoyan her şeyden yuz cevirir.”[47]
Ona gore Ă‚rif, uykusunda bile Allah TeĂ‚lĂ‚ ile beraberdir, dĂ‚imĂ‚ rızĂ‚-yı ilĂ‚hîyi tahsil etmenin gayreti icindedir. MĂ‚sivĂ‚ ile meşgul olmaz, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’dan başkasını aramaz.[48]
BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri, Hakk ’a vuslat yolunun uzun, engebeli, med ve cezirlerle dolu olduğunu ve O ’na vĂ‚sıl olmanın kolay olmadığını her fırsatta ifĂ‚de ederdi. Hakk ’a erdiğini zannedenlerin, aslında henuz yolun başında olduklarını soyler ve kendisi icin de; “Sayısız makĂ‚mı geride bıraktıktan sonra bile, hĂ‚lĂ‚ işin başlangıcında olup hakîkate eremediğimi gordum!” buyururdu.[49]
MUHABBETULLAH BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri, ilĂ‚hî muhabbet deryĂ‚sına dalmış, buyuk bir Hak Ă‚şığı idi. Bir defasında Yahya bin MuĂ‚z ona mektup yazarak:
“–Burada biri var, muhabbet deryĂ‚sından bir kĂ‚se icti, ondan sonra bir daha susuzluk cekmedi!” demişti.
O Hak Ă‚şığı ise, Yahya bin MuĂ‚z ’a şu cevĂ‚bı yazdı:
“–HĂ‚linin zayıflığına taaccub ettim! Burada biri var, butun kĂ‚inĂ‚tın denizlerini yudumladığı hĂ‚lde hĂ‚lĂ‚: «Aman su! Daha yok mu?» diyor.”[50]
Kişi vardır, mĂ‚rifetullah yolundaki susuzluğu bir bardak suyla gider. Kişi vardır, bu yolda deryĂ‚ları icer de yine susuzdur. Bu hĂ‚l, kulun mĂ‚nevî istiĂ‚bını ortaya koymaktadır.
BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri bir gun:
“–Butun insanlar hesaptan kacarlar, ben ise CenĂ‚b-ı Hak ’tan beni hesĂ‚ba cekmesini istiyorum.” dedi. Kendisine:
“–Nicin?” diye sorulunca, şu muhteşem cevĂ‚bı verdi:
“–Belki CenĂ‚b-ı Hak, hesap esnĂ‚sında bana; «–Ey kulum!» diye hitĂ‚b eder, ben de «–Lebbeyk/buyur yĂ‚ Rabbî!» derim. O ’nun bana; «Ey kulum!» buyurması, benim icin dunya ve icindekilerden daha sevimlidir. Sonra bana dilediğini yapsın!”[51]
Allah Aşıkları Allah Ă‚şıklarının hĂ‚lini şoyle tĂ‚rif ederdi:
“CenĂ‚b-ı Hakk ’ın bĂ‚zı has kulları vardır ki, eğer Cennet ’te onları cemĂ‚linden birazcık mahrum bırakacak olsa, Cehennemliklerin azaptan kurtulmak icin Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya yalvardıkları gibi, onlar da bu mahrûmiyetten kurtulmak icin yalvarırlar.”[52]
CenĂ‚b-ı Hakk ’a şu munĂ‚cĂ‚tta bulunmuştur:
“İlĂ‚hî, benim Sana olan muhabbetime şaşmıyorum, zira ben hakir bir kulum. Ben asıl Sen ’in beni kulun olarak sevmene şaşıyorum. Cunku Sen, Yuce bir Rab olduğun hĂ‚lde zelil bir kulu seviyorsun!”[53]
İlahi Muhabbet ve Tazim BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri, ilĂ‚hî muhabbet ve tĂ‚zîmini ifĂ‚de sadedinde de şoyle buyurmuştur:
“Otuz senedir devam ettiğim bir Ă‚detim vardır: Ne zaman CenĂ‚b-ı Hakk ’ı zikretmek istesem, O ’nun zikrini tĂ‚zîm icin ağzımı ve dilimi iyice yıkarım.”[54]
CenĂ‚b-ı Hakk ’ın zikrine gosterilen tĂ‚zîmin Allah katındaki kıymet ve fazîletine dĂ‚ir şoyle bir hĂ‚dise de nakledilir:
Buyuk velîlerden İbrahim bin Edhem Hazretleri, bir ayyaşın pis kokulu ve bulaşık ağzını yıkamıştı. Bunu nicin yaptığını soranlara da:
“–Eğer yuce AllĂ‚h ’ın adını zikretmek icin yaratılan dili ve ağzı bulaşık olarak bıraksaydım, hurmetsizlik olurdu...” demişti.
Sarhoş ayıldığında ona:
“–Horasan zĂ‚hidi İbrahim bin Edhem senin ağzını yıkadı...” dediler. Bu durumdan mahcub olan ayyaşın gonlu de uyandı ve:
“−Oyleyse ben artık tevbe ettim...” dedi.
Bu tevbeye vesîle olan İbrahim bin Edhem Hazretleri ’ne ruyasında Hak katından şoyle nidĂ‚ edildi:
“–Sen Biz ’im icin onun ağzını yıkadın! Biz de senin icin onun kalbini yıkadık!..”
MUMİNİN 10 VAZİFESİ BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî g şoyle buyurmuştur:
Şu on şey, her mu ’minin vazifesidir:
1) Farzları edĂ‚, nĂ‚filelere gayret.
2) Haramlardan ve şuphelilerden kacınmak.
3) Allah icin tevĂ‚zû gostermek.
4) Din kardeşlerine bĂ‚r olmayıp yĂ‚r olmak. [Yani din kardeşlerine yuk olmayıp bilĂ‚kis onların yuklerini hafifletmek.]
5) İyi-kotu, herkese karşı durust davranmak, nasihat etmek. [Guzel bir İslĂ‚m karakteri sergilemek.]
6) Allah TeĂ‚lĂ‚ ’dan kendisi ve ummet-i Muhammed icin mağfiret taleb etmek.
7) Her hususta Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın rızĂ‚sını istemek. [CenĂ‚b-ı Hak ’tan, niyetlerimizi de amellerimizi de rızĂ‚sıyla te ’lif etmesini niyĂ‚z etmek.]
8) Ofkeyi, kibri ve haddi aşmayı terk etmek.
9) Tartışma ve kabalığı bırakıp, nĂ‚zik ve zarif bir mu ’min olmak.
10) Kendi kendine; “Olume hazırlan!” diye nasihat etmek.
Şu on şey de, kişiyi koruyan birer kaledir:
1) Gozleri muhĂ‚faza etmek. [Zira kıyĂ‚met gunu gozlerin ne kadar hayır, ne kadar şer seyrettiği acıkca ortaya konulacaktır. CenĂ‚b-ı Hak buyurur:
“NihĂ‚yet oraya geldikleri zaman kulakları, gozleri ve derileri, işledikleri şeye karşı onların aleyhine şĂ‚hitlik edecektir.” (Fussılet, 20)]
2) Dili zikre alıştırmak.
3) Nefs muhĂ‚sebesi yapmak. [“HesĂ‚ba cekilmeden evvel kendinizi hesĂ‚ba cekiniz!” tĂ‚limĂ‚tına uyarak her hĂ‚lini Kitap ve Sunnet ile mîzĂ‚n etmek.]
4) İlimle amel etmek, bilerek yapmak, mĂ‚rifetullah ’tan nasîb alabilmek.
5) Edebi muhĂ‚faza etmek. [Zira MevlĂ‚nĂ‚ Hazretleri buyurur: “Aklım, kalbime; «Îman nedir?» diye sordu. Kalbim ise aklımın kulağına eğilerek; «Îman, edepten ibĂ‚rettir!» dedi.”]
6) Bedeni luzumsuz dunya meşgûliyetlerinden uzak tutmak.
7) Zaman zaman yalnız kalıp ilĂ‚hî azamet ve kudret akışlarının tefekkurunde derinleşmek.
8) Nefs mucÂhedesinde bulunmak.
9) İbadeti ve Allah yolunda gayreti artırmak.
10) Her zaman ve mekĂ‚nda Sunnet-i Seniyye ’ye tĂ‚bî olmak…[55]
BÂYEZÎD-İ BİSTÂMÎ HAZRETLERİNİN VEFATI BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri hicrî 234, mîlĂ‚dî 848 senesinde vefĂ‚t etti. Hayatı boyunca yaptığı gibi son nefeslerinde de AllĂ‚h ’ı zikrediyordu. Sonra:
“–YĂ‚ Rabbî! Sen ’i hep gafletle zikrettim, şimdi can gidiyor! İbadet ve tĂ‚atim de hep zaaf ve gaflet icindeydi. Huzûr[56] ne zaman olacak, onu da bilmiyorum!” dedi. Sonra da zikir ve huzûr hĂ‚linde rûhunu teslîm etti.[57]
BÂYEZÎD-İ BİSTÂMÎ HAZRETLERİNİN KABRİ NEREDEDİR? İran ’ın Bistam kasabasında sĂ‚de ve mutevĂ‚zı bir turbesi, muhtelif yerlerde de makamları vardır.
BÂYEZÎD-İ BİSTÂMÎ HAZRETLERİNİN BAZI HİKMETLİ SOZLERİ “Sûfî; Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i sağ eline, Sunnet-i Seniyye ’yi sol eline alan; bir gozuyle cennete, obur gozuyle cehenneme bakan; dunyayı alt tarafına, Ă‚hireti de ustune dolayarak ihrĂ‚ma giren ve ikisinin arasından; «Lebbeyk AllĂ‚humme lebbeyk! / Buyur AllĂ‚h ’ım! Emrine teslîm ve hazırım!» diye MevlĂ‚sına koşan kişidir.”[58] “–Hakk ’a giden yol nasıldır? O ’na nasıl ulaşılır?” diye sorulduğunda, BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri şoyle buyurmuştur: “–Benliğini yok ettiğinde vuslata erebilirsin!”[59]
“İnsanların Hakk ’a en yakın olanı; halkın cefĂ‚larına katlanan, onların ihtiyaclarını merhametle yuklenen ve ahlĂ‚kı en guzel olandır.”[60] “«LĂ‚ ilĂ‚he illĂ‚llah» sozu Cennet ’in anahtarıdır. Fakat şu bir gercektir ki dişleri olmayan anahtar, kapıyı acmaz. Kelime-i tevhîd anahtarının dişleri ise şunlardır: 1) Yalan, iftirĂ‚, dedikodu, gıybet ve boş sozlerden arınmış bir dil.
2) Hîle ve desîselerden, gunahların kasvetinden arınmış bir kalp.
3) Haram ve şupheli şeylerden temizlenmiş bir mide.
4) (Gurur, kibir, gosteriş gibi) nefsĂ‚nî arzulardan ve bid ’atlerden arındırılmış amel-i sĂ‚lihler.”[61]
“Cok zikir; adedi fazla olan değil, gafletten sakınarak ve huzûrla yapılan zikirdir.”[62] “AllĂ‚h ’ın velî kullarını sev, sevgini belli et ve kendini onlara sevdir ki onlar da seni sevsinler. Allah TeĂ‚lĂ‚ her gun ve her gece evliyĂ‚sının kalbine yetmiş kez nazar eder. Ola ki bir velîsinin kalbinde senin ismine de nazar eder de seni sever ve gunahlarını affeder.”[63] “Tasavvuf; nefsĂ‚nî arzulardan temizlenmek, kalbi CenĂ‚b-ı Hakk ’a rĂ‚m etmek, butun guzel vasıflarla ahlĂ‚klanmak ve dĂ‚imĂ‚ AllĂ‚h ’ın rızĂ‚sı istikĂ‚metinde olabilmektir.”[64] “Kalbimi semĂ‚ya goturduler. Butun melekûtun cevresini dolaşıp geri dondu. Kalbime: «–Oradan ne getirdin?» diye sordum:
«–Muhabbet ve rızĂ‚! Zira orada bunların revac bulduğunu muşĂ‚hede ettim.» dedi.”[65]
Kaynaklar:
[1] Bistam, İran ’da, Tahran ile Meşhed arasında, Tahran ’ın 410 km doğusundaki Şahrud Şehri ’nin 6 km kuzeyinde tepelerde kurulmuş bir kasabadır.
[2] Sehlegî, en-Nûr, s. 63.
[3] AttĂ‚r, Tezkire, s. 171; HĂ‚nî, HadĂ‚ik, s. 324.
[4] Necmeddin bin Muhammed, HulĂ‚satu ’l-MevĂ‚hib, s. 109; Kevserî, İrğĂ‚mu ’l-Merîd, s. 31.
[5] AttÂr, Tezkire, s. 171.
[6] HĂ‚nî, HadĂ‚ik, s. 311-312.
[7] Sehlegî, a.g.e, s. 123.
[8] el-Muzzemmil, 1-2.
[9] el-Muzzemmil, 20.
[10] Bkz. ez-ZilzÂl, 6.
[11] Sefîrî, el-MecĂ‚lisu ’l-Va ’zıyye, II, 293.
[12] AttÂr, Tezkire, s. 172.
[13] Sehlegî, a.g.e, s. 99.
[14] Kuşeyrî, RisĂ‚le, s. 57, 416-417.
[15] Kuşeyrî, a.g.e, s. 57; MunĂ‚vî, Feyzu ’l-Kadîr, VI, 108.
[16] Beyhakî, Şuab, III, 305; İbnu ’l-Cevzî, Telbîsu iblîs, s. 151.
[17] AttÂr, Tezkire, s. 191.
[18] AttĂ‚r, Tezkire, s. 174; Sehlegî, a.g.e, s. 97.
[19] Ebû Nuaym, Hilye, X, 36.
[20] Ebû Nuaym, Hilye, X, 36.
[21] SĂ‚dî, Bostan, Tahran 1368, s. 183.
[22] CĂ‚mî, NefahĂ‚t, s. 183.
[23] HĂ‚nî, HadĂ‚ik, s. 325.
[24] Kuşeyrî, a.g.e, s. 58.
[25] AttÂr, Tezkire, s. 191.
[26] Sehlegî, a.g.e, s. 93-94; HĂ‚nî, HadĂ‚ik, s. 334.
[27] AttÂr, Tezkire, s. 176.
[28] SerrĂ‚c, Luma ’, s. 385.
[29] Bkz. Ebû TĂ‚lib Mekkî, K¯utu ’l-Kulûb, I, 447.
[30] AbbĂ‚s, Ebû Yezîd, s. 90.
[31] Sehlegî, a.g.e, s. 124; HĂ‚nî, HadĂ‚ik, s. 322.
[32] AbbĂ‚s, Ebû Yezîd, s. 86; Sehlegî, a.g.e, s. 125.
[33] Kuşeyrî, a.g.e, s. 58.
[34] Hucvîrî, Keşfu ’l-Mahcûb, s. 319.
[35] AttĂ‚r, Tezkire, s. 198; HĂ‚nî, HadĂ‚ik, s. 319.
[36] AttĂ‚r, Tezkire, s. 194; HĂ‚nî, HadĂ‚ik, s. 331.
[37] Sehlegî, a.g.e, s. 109.
[38] Sehlegî, a.g.e, s. 88-89; AbbĂ‚s, Ebû Yezîd, s. 97.
[39] Ali bin Huseyin Safî, ReşahĂ‚t-ı Aynu ’l-HayĂ‚t, s. 487.
[40] Bkz. Kuşeyrî, a.g.e, s. 229; SĂ‚dî, Bostan, s. 78.
[41] AttÂr, Tezkire, s. 179.
[42] Beyhakî, Şuab, III, 304; Kuşeyrî, a.g.e, s. 58.
[43] AttĂ‚r, Tezkire, s. 201; SerrĂ‚c, s. 316; AbbĂ‚s, Ebû Yezîd, s. 98.
[44] AttÂr, Tezkire, s. 186.
[45] Zira Âl-i İmrĂ‚n Sûresi ’nin 191. Ă‚yet-i kerîmesinde beyĂ‚n edildiği uzere CenĂ‚b-ı Hak, mu ’minlerin ayaktayken, otururken, yanları uzere yatarken, yani her hĂ‚lukĂ‚rda zikir hĂ‚linde olmalarını arzu etmektedir.
[46] Beyhakî, Şuab, II, 187.
[47] Sehlegî, a.g.e, s. 170; AbbĂ‚s, Ebû Yezîd, s. 73.
[48] Kuşeyrî, a.g.e, s. 481.
[49] AttÂr, Tezkire, s. 193.
[50] Kuşeyrî, a.g.e, s. 179, 491; İmĂ‚m ŞĂ‚rĂ‚nî, et-Tabakātu ’l-KubrĂ‚, I, 65.
[51] İbn-i Mulakkın, Tabakātu ’l-EvliyĂ‚, KĂ‚hire 1415, s. 399-400; HĂ‚nî, HadĂ‚ik, s. 320.
[52] Ebû Nuaym, Hilye, X, 34; Kuşeyrî, a.g.e, s. 499.
[53] Ebû Nuaym, Hilye, X, 34.
[54] Ebû Nuaym, Hilye, X, 35.
[55] Sehlegî, a.g.e, s. 133-134.
[56] Huzûr: Kendini dĂ‚imĂ‚ Hakk ’ın huzûrunda bilmek, Allah ile beraberliğin kalpte dĂ‚imî bir şuur ve idrak hĂ‚line gelmesi ve bu hĂ‚lden doğan mĂ‚nevî uyanıklıktır. Zikrin gĂ‚yesi de bu hĂ‚li elde etmektir. Yani Hak dostlarının “huzûr” ifĂ‚desiyle kasdettikleri “rahatlık” değil, zikrin hakîkatine ererek hĂ‚sıl olan Allah ile beraberlik hĂ‚lidir.
[57] AttĂ‚r, Tezkire, s. 208; CĂ‚mî, NefahĂ‚t, s. 183.
[58] Sehlegî, a.g.e, 124; AbbĂ‚s, Ebû Yezîd, s. 71.
[59] AttÂr, Tezkire, s. 199.
[60] AttÂr, Tezkire, s. 199.
[61] HĂ‚nî, HadĂ‚ik, s. 320.
[62] AttÂr, Tezkire, s. 198.
[63] AbbĂ‚s, Ebû Yezîd, s. 70; Sehlegî, a.g.e, s. 99, 115.
[64] Sehlegî, a.g.e, s. 138.
[65] AttÂr, Tezkire, s. 202.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan
BĂ‚yezîd -i BistĂ‚mî -rahmetullĂ‚hi aleyh-