Merhamet, bir Muslumanın kalbinde hic sonmeyen bir ateştir. Merhamet, insanlığımızın bu Ă‚lemdeki en mûtenĂ‚ cevheridir ki kalb yoluyla bizi Hakk ’ın vuslatına istikĂ‚metlendirir. Merhametli mu ’min; comert, mutevĂ‚zî, hizmet ehli ve aynı zamanda rûhlara nizĂ‚m ve hayat aşısı yapan bir gonul doktorudur.
AbdullĂ‚h bin CĂ‚fer -radıyallĂ‚hu anh- bir seyahat esnĂ‚sında, bir hurma bahcesine uğradı. Bahcenin hizmetcisi siyahî bir kole idi. Koleye uc adet ekmek getirmişlerdi. Bu sırada bir kopek geldi. Kole, ekmeklerden birini ona attı. Kopek ekmeği yedi. Oburunu attı. Onu da yedi. Ucuncuyu de attı. Onu da yedi.

BİR KOLENİN KOPEĞE MERHAMETİ


Bunun uzerine AbdullĂ‚h bin CĂ‚fer -radıyallĂ‚hu anh- ile kole arasında şoyle bir konuşma oldu:

“–Senin ucretin nedir?”

Siyahî kole:

“–İşte gorduğunuz uc ekmek.”

“–Nicin hepsini kopeğe verdin?”

Kole:

“–Buralarda hic kopek yoktu. Bu kopek uzak yerden gelmiştir. Ac durmasına gonlum rĂ‚zı olmadı.” dedi.

AbdullĂ‚h -radıyallĂ‚hu anh-:

“–Peki bugun sen ne yiyeceksin?”

Kole:

“–Sabredeceğim, gunluk hakkımı Rabbimin bu ac mahlûkuna devrettim.” dedi.

AbdullĂ‚h -radıyallĂ‚hu anh-:

“–SubhĂ‚nallĂ‚h! Benim cok comert olduğumu soylerler. Bu kole benden daha comertmiş!” buyurdu.

Ardından da o koleyi ve hurma bahcesini satın aldı ve koleyi Ă‚zĂ‚d edip, hurmalığı ona bağışladı. (GazĂ‚lî, KimyĂ‚-yı SaĂ‚det, s. 440)

Boyle muşfik, merhametli ve derin duygulu şahsiyetler yetiştiren İslĂ‚m, ictimĂ‚î nizamda fakir ve zengin arasındaki husûmet ve hasedi izĂ‚le etmek, dengeyi muhĂ‚faza ve muhabbeti temin etmek icin zekĂ‚tı farz kılmıştır. İslĂ‚m kardeşliğini daha ileri bir seviyede gercekleştirmek ve her mu ’mini “ganî bir gonle sĂ‚hib kılmak” icin vicdĂ‚nî bir mecbûriyet olan infĂ‚kı teşvîk etmiş ve onu da “îsĂ‚r” ile zirveleştirmiştir. ZîrĂ‚ dînin asıl gĂ‚yesi, AllĂ‚h ’ın birliğini tasdikten sonra guzel insan, zarif insan ve derin insan yetiştirebilmek sûretiyle cemiyete huzûru hĂ‚kim kılmaktır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Son Nefes, Erkam Yayınları, 2013
İslam ve İhsan