Gecmişten bugune medeniyetleri tanımanın en iyi yolu nedir? Medeniyetler arasındaki farkları en ince detayıyla ortaya koyan kıyaslar nelerdir? Rahmet toplumu ve medeniyeti nasıl oluşur?Medeniyetleri, gecmişten bugune bıraktıklarıyla da mukayese etmek mumkundur:
Tarihte buyuk istîlĂ‚lar gercekleştiren devletler; ele gecirdikleriyle, merkezlerinde dev, gosterişli saraylar, Ă‚bideler inşĂ‚ ettiler. Batı medeniyeti, engizisyon mahkemeleri bıraktı.
Bugun Roma ’dan kalan; ilk Îsevî kolelerin tevhid mucĂ‚delesi uğruna aslanların dişleri arasında can verdiği zulum arenalarıdır.
Firavunların Mısır ’ından kalan; kahırla, zulumle yaptırılmış, fĂ‚nîliğe isyan ve kibir kokan, debdebeli ve kasvetli piramitlerdir.
Daha bircok helĂ‚k olmuş şehirden geriye kalan; oyun, eğlence merkezleri olan tiyatrolar, yahut şirkin anlamsızlığının ispatı olan harap puthĂ‚nelerdir.
Bu zulumler maalesef devam edip gidiyor. Fakat şunu unutmamak lĂ‚zım ki, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın bir sıfatı da “Azîzu ’n Zu ’ntikām”dır. O, mazlumların sahibidir. ZĂ‚limler uzerine kahr-ı ilĂ‚hî kamcısı indirendir.
Nitekim zulum Ă‚bideleri dikenlerin arkasından semĂ‚lar ağlamadı, gozler yaşarmadı, gonuller sızlamadı. BilĂ‚kis onlar, mazlumların Ă‚hları ve bedduĂ‚ları ile tarihin copluğunde curuyup gittiler.
Hakîkaten tarih, hem altın sayfalarıyla, hem de karanlık zulum sahneleri ile beşeriyete buyuk bir ibret hazinesi…
Uzerimizdeki Guneş; bir muddet Firavunların, HĂ‚mĂ‚nların, Nemrutların, Âdların, Semûdların saraylarını, koşklerini, hazinelerini aydınlatan, sonra da harĂ‚beleri uzerine haşmetle doğan aynı Guneş ’tir. LĂ‚kin o gosterişli sarayların kalıntılarını bugun baykuşlar ve kelpler şenlendiriyor…
OSMANLI'DAN BİZE KALANLAR Suleymaniye gibi, Selimiye gibi sayısız hizmet kulliyeleridir. Oyle ki, şehirler, merkezde bir cami ve etrafında gelişen kulliye ile şekillendi. Toplumun butun ihtiyacı goruldu.
Bu kulliye icinde neler vardı? Cocukların eğitim gorduğu sıbyan mektebi vardı.
Fakir ve gariplerin doyurulduğu bir aşhĂ‚ne vardı.
Hastaların şifĂ‚ bulduğu şifĂ‚hĂ‚ne vardı.
Yetim ve yoksulların ihtiyaclarının giderildiği bir sebil vardı.
Kulliye cevresinde oturan insanların temizlenmelerini sağlayan bir hamam vardı.
İlim talebelerine kaynaklık edecek bir kutuphĂ‚ne vardı…
Memleket, her biri şefkat ve merhamet muessesesi olan vakıf eserleriyle donatıldı. Vakıflarda diğergĂ‚m insanlar, rahmet tevzî ettiler. Kurulan 26.600 kusur vakıfla, toplum bir merhamet ağıyla oruldu. Toplumda hicbir sosyal patlama, ekonomik kriz, kavga, buhran gorulmedi.
O medeniyette merhamet oyle yuksek bir ufka ulaştı ki; vakıf sahipleri, ince, hususî hizmetler arar oldular: Bezm-i Âlem VĂ‚lide Sultan ’ın Şam ’da kurduğu vakıf cok dikkat cekicidir. Vakfın hizmet sahası; hizmetkĂ‚rların yanlışlıkla kırdıkları veya ziyan verdikleri eşyaları, onların haysiyetleri rencide edilmesin diye tazmin etmektir.
Kimi hayırseverler, fakir kızların ceyizini hazırlamayı kendilerine vazife edinmişti.
Semtlerin bazı yerlerine, alan ve verenin mechul olduğu sadaka taşları konuldu. Boylece alan rencide olmaktan kurtuldu, verenin de ihlĂ‚sı korunmuş oldu.
Hamalların dinlenmeleri icin belli yerlere mola taşları konuldu.
Akıl hastalarına bile “deliler” değil, “muhterem Ă‚cizler” denildi. Onları su sesi ve mûsikî ile tedavi eden merkezler kuruldu.
Yine ecdĂ‚dımız, uzun bir sefere cıkan kimselerin bu seyahatlerinde istirahat edebilmeleri icin “kervansaray ve misĂ‚firhĂ‚neler” yaptırmıştır ki;
Buralara gelen yolcuların onune, onun kim olduğuna bakılmaksızın yemek konulurdu. Kaldıkları zaman zarfında hayvanlarının da bakımı yapılır, ac bırakılmazdı. Butun yolcular, buralarda uc gun kalabilirlerdi. Giderken de şĂ‚yet ayakkabıları eskiyse yenisi verilirdi. Ayrıca, yolda dikkatli olmaları tembih edilir, sabah namazından sonra uğurlanırlardı.
-Borcluların borclarını odemek,
-Dul kadınlara ve muhtaclara yardım etmek,
-Mektep cocuklarına gıdĂ‚ ve giyecek yardımı yapmak,
-Fakirlere yakacak temin etmek,
-Fakir ve kimsesizlerin cenĂ‚zesini kaldırmak,
-Bayramlarda cocukları ve kimsesizleri sevindirmek,
-Yaşlı ve kimsesiz hanımları korumak icin vakıflar kuruldu.
VelhĂ‚sıl ecdĂ‚dımız, dilencisiz bir memleket meydana getirdi.
Onlar, ferdî bir Muslumanlığın nĂ‚kıs olduğu, muslumanın ictimĂ‚îleşmesi, gonlunun butun cihĂ‚nı kuşatması gerektiğine muşahhas bir misal oldular.
O “rahmet toplumu”, mîmĂ‚rîde İslĂ‚m ’ın rahmet uslûbunu sergiledi: MeselĂ‚ bir SuleymĂ‚niye CĂ‚mii ’ne baktığımız zaman, Ă‚deta ellerini semĂ‚ya acmış, duĂ‚ eden bir insan silueti goruruz. Bu, taşa aksetmiş bir gonul yapısıdır. Maddeyi mĂ‚nĂ‚ ile mezceden kendi medeniyetimizin bir şĂ‚heseridir.
Bir fazîletler medeniyeti meydana getirmiş olan ecdĂ‚dımız, kimsenin evini golgede bırakacak, Guneş ’ine mĂ‚nî olacak bir ev inşĂ‚ etmez, kimsenin manzarasını kapatmazdı. Bugun ise yuksek binalar, hattĂ‚ gokdelenler, sanki uzerine olu toprağı serpilmiş ruhsuz şehirlerin mezar taşlarını andırıyor.
Bugun -maalesef- her taraf kaktus gibi sivri binalarla doldu. Her taraf beton yığını. Herkes her bir metrekareyi dunyevî kazanca cevirme derdinde.
HĂ‚lbuki ecdĂ‚dın o fazîletler medeniyetinde, her koşede bir cĂ‚mi, bir dergĂ‚h, bir ceşme, bir hayır muessesesi vardı. Herkes mulku asıl sahibi olan AllĂ‚h ’a tahsis ederek ummete acıyor, toplumun istifadesine ikram ediyordu. Boylece şehir de ferahlıyor, huzur bahşediyordu.
O “rahmet toplumu”, insanlıkta, nezĂ‚ket ve zarĂ‚fette İslĂ‚m ’ın rahmet uslûbunu sergiledi: Bizim medeniyetimizin merkezi “insan” olduğundan, ondaki mukemmelliklerin sertĂ‚cı da, ortaya koyduğu diğergĂ‚mlık, şefkat, merhamet, nezĂ‚ket ve zarĂ‚fet ile yoğrulan insan tipidir.
MeselĂ‚ bu zarif insanların toplumunda, bir evde hasta olduğu zaman, cumbanın onune kırmızı bir cicek konurdu. Bunu goren seyyar satıcılar bile oradan sessizce gecer, mahallenin cocukları da rahatsız etmemek icin diğer mahallelerde oynarlardı.
Onların bu gonul terbiyesi, nasıl bir eğitim sisteminin eseriydi? Bu terbiyeyi bugun hangi pedagog, hangi psikolog, hangi sosyal antropolog verebilir?..
Bugun duğunlerde, kutlamalarda atılan havĂ‚î fişeklerle, maytaplarla bir zumrenin eğlencesi icin -o gurultuden rahatsız olan bebek mi var, hĂ‚mile mi var, hasta mı var, mĂ‚temi olan mı var, duşunulmeden- butun bir toplumun hakkına giriliyor.
HĂ‚lbuki bizim ecdĂ‚dımız, o hayırlı ummet, bir karıncayı bile incitmekten cekinen, hassas ruhlu insanlardı.
O “rahmet toplumu”, Yaratan ’dan oturu butun yaratılanlara şefkat ve merhamette İslĂ‚m ’ın rahmet uslûbunu sergiledi: CĂ‚mi duvarlarını susleyen zarif kuş evleri yapıldı. Sokakta yaşayan kedi-kopeğe, gocmen kuşlara sayısız merhamet tezĂ‚hurleri oldu. İnsanlar boylece merhamete davet edildi.
Bizim Sinanlarımız, KarahisĂ‚rîlerimiz, Fuzûlîlerimiz vardı. Dunyaya muslumanın gonul dunyasının guzelliğini, estetiğini, zarĂ‚fetini, ihtişĂ‚mını yansıtan Ă‚bide şahsiyetlerimiz vardı. Zikrine mĂ‚nî olmamak icin bir ciceği bile koparmaya kıyamayan, rakik kalpli HudĂ‚yîlerimiz vardı. Bir karıncaya bile ulu nazarla bakan, “Yaratılanı severiz, Yaratanʼdan oturu” diyen, derin duygulu Yunuslarımız vardı.
VelhĂ‚sıl ecdĂ‚dımızın bu gayret ve fedakĂ‚rlıkları, bugunku insanımız icin bir ibretler meşheridir. Bu millet, MevlĂ‚nĂ‚ların, Yunusların, GeylĂ‚nîlerin, Nakşibendlerin, HudĂ‚yîlerin, Fatihlerin, Akşemseddinlerin, Yavuzların neslidir.
Bizim medeniyetimiz, bir fazîletler medeniyetiydi. Biz de o medeniyetin temellerinde bulunan îman, ibadet, ahlĂ‚k, muĂ‚melĂ‚t, muĂ‚şeret, şahsiyet ve karaktere sahip olmalıyız ki, o rahmet toplumunun bugunku devamı olabilelim.
Rabbimiz, cumlemize nasîb eylesin…
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Genc Dergisi, Yıl: 2020 Ay: Nisan Sayı: 163


İslam ve İhsan