Sultan II. Murat, ilmi ve ibadeti cok, zuhd, verĂ‚ ve takvĂ‚sı ziyĂ‚de bir pĂ‚­di­şahtı. Bunun icindir ki, tahtı henuz sağlığında iken evlĂ‚dına iki kez bırakabilmişti. Yoksa devlet idĂ‚re etmekten Ă‚ciz ve cesaretsiz değildi. Zaten kazandığı parlak zaferler bunun en bĂ‚riz delîlidir.Sultan II. Murat devri, her sahada buyuk terakkîlerin olduğu ve Osmanlı ’nın, dun­yanın en kudretli devleti hĂ‚line geldiği bir devredir. Sultan, hemen hemen butun omrunu gazĂ‚ meydanlarında gecirdiği hĂ‚l­de îmĂ‚r işlerini ihmĂ‚l etmemiş ve bıraktığı eserlerin cokluğu sebebiyle
“Ebû ’l-HayrĂ‚t” lĂ‚kabını almıştır. Onun ilme ve Ă‚limlere hurmeti, evliyĂ‚ya izzeti kusursuzdu. Bu sebeple onun zamanında Osmanlı memleketi Ă‚lim ve evliyĂ‚ yurdu oldu. FĂ‚tih ’in hocası
Molla GurĂ‚nî, o devirde Osmanlı yurduna geldi.
SULTAN II. MURAT DEVRİNDE YAZILAN ESERLER
II. Murat Han, herkesin duĂ‚sını alırdı. Devrinde pek kıymetli eserler yazıldı. Bunlardan
Molla Ârif Ali ’nin
DĂ‚nişmendnĂ‚me ’si,
Yazıcı-zĂ‚de Ali Efendi ’nin
TevĂ‚rîh-i Âl-i Selcuk ’u,
Yazıcı-zĂ‚de Mehmed Efendi ’nin
Muhammediyye ’si ile
EnvĂ‚ru ’l-Âşıkìn ’i, ve
Eşref-i Rûmî Hazretleri ’nin
Muzekki ’n-Nufûs ’u gunumuze kadar istifĂ‚de edilegelen eserlerdir. Yazılan diğer eserler de dikkate alınıp tedkik edildiğinde gorulur ki, Osmanlı Devleti ’nde, devrinde en cok eser yazılan pĂ‚­di­şah Sultan II. Murat Han olmuştur.
Sultan II. Murat HĂ‚n ’ın, hem kılıc hem de kalem sahasındaki muvaffakıyetleri, ondaki ustun gayret-i dîniyyedendi. Zira yureğindeki Allah korkusu, onda en ufak bir gevşekliğe meydan vermediği gibi, her turlu kul hakkı ve adĂ‚letsizliğe karşı da muhĂ‚faza edici bir kuvvetti.
Bir gun kendisine birtakım şahsî ihtiyacları icin para lĂ‚zım olmuştu. O da, bunun icin vezîri Candarlı ’dan borc alıp ihtiyaclarını gidermişti. Bunu goren
Fazlullah Paşa, buyuk bir taaccuple:
“–Sul­tĂ‚­nım! PĂ‚dişahlara husûsî ha­zi­ne gerektir. MusĂ‚ade eyler ve ferman buyurursanız, size ha­zi­ne temin edelim.” dedi.
Sultan sordu:
“–Nasıl ve nereden ha­zi­ne temin edeceksiniz?”
Fazlullah Paşa:
“–PĂ‚dişĂ‚hım! Bu vilĂ‚yet halkında fazlaca mal vardır. Sultanlara, zaman zaman bir yolunu bulup o mallardan almak munĂ‚sip duşer!..” dedi.
HARAM LOKMA HARAMİ EYLER
Bu teklif uzerine Sultan II. Murat, hızla yerinden fırladı ve buyuk bir hiddetle:
“–Paşa! Bu soz, nasıl bir sozdur? Bu fikir, nasıl bir fikirdir ki, soyler ve teklif edersin?!. Bilmez misin ki, bizim vilĂ‚yetimizde uc helĂ‚l lokma vardır! Biri madenler, biri cizye, biri de ga­ni­metlerdir. Bilmez misin ki, bizim askerlerimiz gĂ‚ziler ordusudur. Onlara helĂ‚l lokma gerektir. Bilmez misin ki, hangi pĂ‚­di­şah askerine haram lokma yedirirse, onları harĂ‚mî eyler. HarĂ‚mînin ise sebĂ‚tı yoktur. Kucuk bir zorluk gorunce kacmaya başlar. Bundan sonra da hĂ‚limizin ne olduğunu gormek zor olmaz!” dedi.
Bu ifĂ‚delerin ardından Sultan, gayr-i meşrû bir ha­zi­ne tertîbini teklif eden Fazlullah Paşa ’yı, kul hakkına riĂ‚yetsizlik edebileceği ihtimĂ‚li dolayısıyla der­hĂ‚l azletti.
Zira Sultan II. Murat Han, rahatını değil, Allah rızĂ‚sını duşunuyordu. Bu uğurda hayatını fedĂ‚dan cekinmeyecek derecede metin irĂ‚deli ve azimkĂ‚r idi. En buyuk kaygısı, son nefesini îman ile verebilmek, mahşer gunu AllĂ‚h ’ın huzuruna alnı acık ve gunahtan pĂ‚k bir şekilde cıkabilmekti. Nitekim oğlunu ve kızlarını evlendirdikten sonra veziri
Candarlı İbrahim Paşa ’ya:
“–Ey Candarlı! Bu dun­yada evlĂ‚da karşı va­zi­felerimizi de hamdolsun Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın izniyle yerine getirdik. Gayri geriye îman ile gocebilmek kaldı...” demişti.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Abide Şahsiyetleri ve Muesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan