İyilikte yarışmak ve hayra doymamak mu ’min şahsiyetin belirgin ozelliklerindendir. Ancak bunlar icinde en onemlisi, mulkun gercek sahibini yani azamet-i ilĂ‚hiyyeyi duşunerek kalbin titremesidir; “ben yaptım, ben verdim” gibi duygulardan uzak durmaya ozen gostermektir.Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’deki temel amac, insanı iyi, guzel ve doğru olana yonlendirip, kotu, cirkin ve bĂ‚tıl olandan sakındırmaktır. Nitekim Yuce Kitap ’ta iyilik ve takvada yardımlaşarak yarışmaya teşvik eden pek cok Ă‚yet-i kerîme var.1 Bunlardan biri de Mu ’minûn sûresindedir. Buyruluyor ki; “Rablerine olan saygıdan dolayı kotulukten sakınanlar, Rablerinin Ă‚yetlerine inananlar, Rablerine ortak tanımayanlar ve Rablerine donecekleri icin yapmakta oldukları işleri kalpleri carparak yapanlar. İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik icin yarışırlar. Biz hic kimseyi gucunun yettiğinden başkası ile yukumlu kılmayız. Nezdimizde hakkı soyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.”2
HAYIRDA YARIŞANLARIN DORT VASFI Bu mubarek Ă‚yetler, daima hayır ve iyiliklere koşan mu ’minlerin dort guzel vasfı olduğunu bildiriyor. Bunlardan birincisi şudur ki, onlar Rablerine saygı ve sevgi ile bağlıdırlar. Bu sebeple kotuluklerden uzak dururlar ve O ’nun rızasına muhalif harekette bulunmamaya ozen gosterirler.
İkincisi, Allah ’ın Ă‚yetlerine tam manasıyla îman ederler. Kur ’an-ı Kerim ’in hic bir Ă‚yetine “ama”, “fakat”, “bu devirde” gibi sozlerle itiraz etmezler; bir butun olarak onu tasdik ederek mûcibince amel etmeye gayret ederler.
Ucuncusu, Rablerine ortak koşmazlar. Kendilerini yaratıp lutuf ve ihsanına nail kılan Yuce Allah ’ın, hicbir hususta ortağı ve benzeri olmadığı bilinciyle yaşarlar; ibadetlerini ihlasla yapmaya gayret ederler, gosterişten ve gizli şirkten kacınırlar.
Dorduncusu ve herhalde en onemlisi, onlar her işlerini Yuce MevlĂ‚ ’nın huzurunda hesaba cekileceklerini duşunerek yaparlar. Yaptıkları hayır ve hasenatın kabul edilmemesinden korkarlar. Bu bilincle zekĂ‚t ve sadakalarını verirler veya uzerlerindeki diğer emanetleri sahiplerine teslim ederler. Bu şuurla salih amellere koşarcasına rağbet ederler.3
Tefsirde belirtildiğine gore bu dort guzel vasfa birlikte sahip olanlar hayır işlemekte sur ’at gosterirler. Olum gelmeden evvel iyi amelleri artırmaya bakarlar. Ve onlar iyi amelleri yerine getirmek icin ileri giderler. Kendilerine bahşedilen omru ve ellerinde bulunan imkĂ‚nları en buyuk fırsat bilirler; bunları hayır ve iyilik yolunda sarf etmeye gayret ederler.
Hz. Âişe (r. anha.) vĂ‚lidemiz “Rablerine donecekleri icin yapmakta oldukları işleri kalpleri carparak yapanlar.”4 meĂ‚lindeki Ă‚yetin manasını anlamak uzere Rasûlullah (s.a.v.) ’e; “Acaba bunlar icki icip, hırsızlık eden kimseler midir?” diye sordu. Bunun uzerine Efendimiz (s.a.v.); “Hayır. Bunlar oruc tutan, namaz kılan ve sadaka veren, bununla birlikte kendilerinden kabul olunmayacak diye korkarak hayırlarda ellerini cabuk tutan kimselerdir.”5 buyurdular.
HAYIRLI İŞLERDE ACELE EDİN Şu hĂ‚lde, bu Ă‚yetlerin meĂ‚li ile Allah Rasûlu (s.a.v.) ’in beyĂ‚nları, mu ’minleri fırsat elde iken sĂ‚lih amellere koşmaya teşvik etmektedir. Nitekim o (s.a.v.) başka bir hadîs-i şerîfte, yedi şey gelmeden evvel hayırlı işler yapmakta acele edilmesini tavsiye etmiştir. Bunlar; “ibĂ‚det ve tĂ‚ati unutturan fakirlik, azdıran zenginlik, her şeyi bozup perişan eden hastalık, sacma-sapan konuşturan ihtiyarlık, ansızın geliveren olum, gelmesi beklenenlerin en şerlisi DeccĂ‚l ve kıyĂ‚mettir.”6
Buradan anlaşılan bir diğer husus da şudur; Kur ’an ve sunnetteki emir ve yasakların hepsi insanın gucu dĂ‚hilinde olan şeylerdir. CenĂ‚b-ı Hak insana, tĂ‚katinin ustunde bir sorumluluk yuklememiş ve mu ’minleri, gucunun yettiği amelleri en iyi şekilde yapmaya teşvik etmiştir.7 Şu kadar var ki, herkesin kapasitesini ve istidadını belirlemenin bir standardı yoktur. Bu itibarla herkes neyi ne olcude yapabileceğini kendi belirleyerek, alanında başarılı ve insanlara faydalı olacağı hususlarda sĂ‚lih amellere yonelmelidir.
Rûhu ’l-BeyĂ‚n ’da belirtildiğine gore konumuzu teşkil eden Ă‚yetlerde yer alan sıfatları taşıyan kimseler, bir tek guruptan ibĂ‚rettir. Yoksa her gruptan biri, zikredilen vasıflardan birine sĂ‚hip değildir. Sanki şoyle buyrulmuştur: “Rablerine olan saygıdan dolayı kotulukten sakınan, Rablerinin Ă‚yetlerine inanan, Rablerine ortak tanımayan ve Rablerine donecekleri icin yapmakta oldukları işleri kalpleri carparak yapanlar. İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik icin yarışırlar.”
MUMİNİN BİRİKİMİ Hasan Basrî; (rh. a.) “Mu ’min ihsan ve haşyet biriktirir; iyiliği arttıkca haşyeti de artar. KĂ‚fir ise kotuluk ve emniyet biriktirir; kotuluğu arttıkca guven hissi de artar.” demiştir.
Sozun ozu şu ki; iyilikte yarışmak ve hayra doymamak mu ’min şahsiyetin belirgin ozelliklerindendir. Ancak bunlar icinde en onemlisi, mulkun gercek sahibini yani azamet-i ilĂ‚hiyyeyi duşunerek kalbin titremesidir; “ben yaptım, ben verdim” gibi duygulardan uzak durmaya ozen gostermektir.
Dipnotlar: 1) Bkz; Âl-i İmrĂ‚n sûresi, 3/96; MĂ‚ide sûresi, 5/2; Mucadele sûresi, 58/9; Bakara sûresi, 2/189. vb. 2) Bkz; 23/57-62. 3) Omer Nasuhî Bilmen, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’in Turkce MeĂ‚l-i Âlîsi ve Tefsiri, Kahraman Yayıncılık, c. 5, s. 2287. 4) Mu ’minûn sûresi, 23/60. 5) Tirmizî, Tefsir 23/4. 6) Tirmizî, Zuhd, 3/2306. 7) Bkz; Mulk sûresi, 67/2.
Kaynak: Cafer Durmuş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 376


İslam ve İhsan