Hiz­met in­sa­nı, en­gin go­ruş­lu ve firĂ‚setli ol­ma­lı­, gon­lu ve ak­lı ba­sî­ret nûruyla aydınlanmalıdır. Mu­hab­be­tin­de ve buğ­zun­da, il­ti­fa­tın­da ve ten­ki­din­de, medhinde ve zemminde ol­cu­yu ka­cır­ma­ma­lı, or­ta bir yol uzere bulunmalıdır.İdĂ‚rî hizmetlerde bulunanlar da, idĂ‚releri al­tın­daki­le­re kar­şı muş­fik, Ă‚dil ve in­saf­lı ol­ma­lı, onlara kal­dı­ra­ma­ya­cak­ la­rı bir va­zi­fe yuk­le­me­yip, her­ke­si gu­cu nisbetin­de de­ğer­len­dir­me­li&#173 ;dirler. Ay­rı­ca adĂ‚­le­ti go­zet­me­nin, her­ke­se eşit dav­ran­mak de­ğil, hak­kı ney­se onu ver­mek ol­du­ğu­nu bil­me­li­dirler. AdĂ‚­le­ti ze­de­le­ye­cek her tur­lu dav­ra­nış­tan da ka­cın­ma­lı­dırlar.

İdĂ‚­rî hizmetlerde îtidĂ‚le riĂ‚yet, da­ha bu­yuk bir ehem­mi­yet arz eder. Bu, ay­nı za­man­da ki­şi­nin di­rĂ‚­yet ve fi­rĂ‚­se­ti­ni de gos­te­rir. Sa­hĂ‚­be-i ki­rĂ‚m­dan, siyaset alanında dirĂ‚yetli olan ve Mı­sır ’da vĂ‚­li­lik va­zi­fe­si ic­rĂ‚ eden Amr bin As -radıyallĂ‚hu anh- ’a bu ba­şa­rı­sı­nın ne­ye bağ­lı ol­du­ğu so­rul­du­ğun­da, şu ce­va­bı ver­miş­tir:

“Et­ra­fım­da­ki her bir in­san­la aram­da bir ip var­mış gi­bi du­şu­nu­rum. Bu ip ge­ri­lip kop­ma nok­ta­sı­na yak­la­şın­ca, onu bi­raz gev­şe­ti­rim. Ge­re­ğin­den faz­la gev­şe­di­ği­ni his­set­ti­ğim an­da ise onu he­men ge­re­rim. Boy­le­ce bu­tun in­san­lar­la munĂ‚sebetleri­mi mu­vĂ‚­ze­ne icinde devam ettiririm.”Hizmette disip­lin adı­na, em­ri al­tın­da­ki­le­re zul­met­mek, hic­bir za­man tas­vib edi­le­mez. An­cak ha­yat­ta di­sip­lin­siz­li­ğin, anar­şi do­ğur­du­ğu da bir ger­cek­tir. Bu ise, mal, hiz­met ve za­man is­rĂ‚­fı­na se­be­bi­yet ve­rir. İs­raf da, fe­lĂ‚­ket ve co­ku­şun da­vet­ci­si­dir.

En­du­lus fĂ‚­ti­hi TĂ‚­rık bin Zi­yĂ‚d, İs­pan­ya ’ya gi­rer­ken uze­rin­de ya­ma­lı el­bi­se­ler var­dı. Fa­kat taşıdığı mĂ‚nevî asĂ‚let ve haşmet, goz­le­ri ka­maş­tı­rı­yor­du. Ne­ti­ce­de onun bu hĂ‚­li, mu­az­zam bir me­de­ni­ye­tin temellerini atmaya vesîle ol­du. Fa­kat En­du­lus ’un tarih­ten si­li­ni­şin­de son dev­let olan Be­nî Ah­mer ’in hukumdarı Ab­dul­lĂ‚h-ı Sa­ğîr, mağ­lû­bi­yet ve hu­zun­le va­ta­nı­nı terk eder­ken atı­nın eye­ri ve mah­muz­la­rı da­hî al­tın­ ve mucevherdendi.

De­mek ki im­kĂ‚n­ların tasarrufun­da îti­dal kay­bo­lup is­raf baş­la­dı­ğın­da, ora­da mağlûbiyet ve yok oluş kacınılmazdır. Bun­dan son­ra­sı ise cĂ‚­re­si ol­ma­yan boş bir piş­man­lıktır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hizmet, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan