Bir in­sa­na ya­pı­la­bi­le­cek en bu­yuk hiz­met, onun ebe­dî is­tik­bĂ‚­li­ni ka­zan­ma­sı­na yar­dım­cı ol­mak­tır. Bu­nun yo­lu da onu is­ti­kĂ‚­met uze­re bir kul­lu­ğa yon­len­di­re­bil­mek 3;tir ki, bu da an­cak Kur ’Ă‚n ahlĂ‚kıyla ahlĂ‚klanmak ve hayatı onun olculeriyle şekillendirmekle mum­kun olur.
Kur ’Ă‚n-ı Kerîm Hizmetlerinin Kıymet ve Şerefi
Bir in­sa­na ya­pı­la­bi­le­cek en bu­yuk hiz­met, onun ebe­dî is­tik­bĂ‚­li­ni ka­zan­ma­sı­na yar­dım­cı ol­mak­tır. Bu­nun yo­lu da onu is­ti­kĂ‚­met uze­re bir kul­lu­ğa yon­len­di­re­bil­mek 3;tir ki, bu da an­cak Kur ’Ă‚n ahlĂ‚kıyla ahlĂ‚klanmak ve hayatı onun olculeriyle şekillendirmekle mum­kun olur.
Kur ’Ă‚n, muz­da­rip ruh­la­ra, yor­gun go­nul­le­re şi­fĂ‚ ve tesellî bahşedici ilĂ‚hî hikmetler menbaıdır. Yuce Rabbimiz, ilĂ‚hî kelĂ‚mını butun insanlığa şoyle takdîm eder:
“Ey in­san­lar! Si­ze Rab­bi­niz­den bir oğut, go­nul­le­re bir şi­fĂ‚, mu ’min­ler icin bir hi­dĂ‚­yet ve rah­met gel­miş­tir.” (Yû­nus, 57)
Kur ’Ă‚n-ı Ke­rîm, kı­yĂ‚­me­te ka­dar butun be­şe­ri­ye­tin ih­ti­yac­la­rı­nı kar­şı­la­ya­bi­le­c ek ha­kî­kat ve sır­la­rı muh­te­vî bu­lun­ma­sıy­la da, muh­te­şem bir reh­ber mĂ‚hi­ye­tin­de­dir. Allah Te­Ă‚lĂ‚ Kur ’Ă‚n-ı Ke­rîm ’in bu hu­sû­si­ye­ti­ni şoy­le be­yan buyurur:
“Şup­he­siz ki bu Kur ’Ă‚n en doğ­ru yo­la ile­tir; sĂ‚­lih amel­ler­de bu­lu­nan mu ’min­le­re, ken­di­le­ri icin bu­yuk bir mu­kĂ‚­fĂ‚t ol­du­ğu­nu muj­de­ler.” (el-İs­rĂ‚, 9)
Kur ’Ă‚n-ı Ke­rîm, reh­ber­li­ği kı­yĂ‚­me­te ka­dar de­vam ede­cek olan ilĂ‚­hî bir ki­tap ol­du­ğun­dan, onun gol­ge­si al­tın­da­ki her mu ’min de, olu­mun ebediyyet ka­pı­sı ara­la­nın­ca­ya ka­dar Kur ’Ă‚n ’ın gos­ter­di­ği is­ti­kĂ‚­met­te yaşamaya gayret etmek durumundadır. Yani Kur ’Ă‚n ’ın reh­ber­li­ği­ne sĂ‚­dık kal­ma­lı ve bu yu­ce emĂ‚­net ile in­san­lı­ğın hi­dĂ‚­yet ve hu­zû­ru­na ve­sî­le ola­rak ge­le­cek ne­sil­le­ri onun­la îmĂ‚r ve ih­yĂ‚ et­me­yi ken­di­si­ne bir va­zi­fe bil­me­li­dir. Bu vazife­nin ne ka­dar aza­met­li ol­du­ğu­nu, asr-ı sa­Ă‚det­te ya­şa­nan şu hĂ‚­di­se acık bir şe­kil­de ser­gi­le­mek­te­dir:
Ra­sû­lullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, bir ta­lep uze­ri­ne Ri ’l, Zek­vĂ‚n, Usay­ye ve Be­nû Lih­yĂ‚n kabîlelerine En­sĂ‚r-ı kirĂ‚m ’dan, ken­di­le­ri­ne “kur­rĂ‚” adı ve­ri­len yet­miş ka­dar Kur ’Ă‚n mu­al­li­mi gon­der­miş­ti. Bun­lar, Bi ’r-i Ma­ûne de­ni­len ye­re var­dık­la­rın­da, bu ka­bî­le­le­rin ahĂ‚­lî­si ihĂ‚­net­te bu­lu­na­rak on­la­rı şehid ettiler. Hazret-i Pey­gam­ber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’e bu ha­ber ula­şın­ca tam bir ay o kĂ‚­til­le­re bed­du­Ă‚da bu­lun­du. (BuhĂ‚rî, MeğĂ‚zî, 28)
Ken­di­si­ni TĂ‚­if ’te taş­la­yan­la­ra bi­le bed­du­Ă‚da bu­lun­ma­yan Rah­met ve Şef­kat Pey­gam­be­ri ’­nin Kur ’Ă‚n mu­al­lim­le­ri­ne ya­pı­lan bu ihĂ‚­net kar­şı­sın­da bed­du­Ă‚da bu­lun­ma­sı, Kur ’Ă‚n hiz­me­ti­ne mĂ‚­nî olan­la­rın ne bu­yuk bir cu­rum iş­le­dik­le­ri­nin bir gos­ter­ge­si ol­du­ğu gi­bi, Kur ’Ă‚n hiz­met­kĂ‚r­lı­ğı­nı ih­lĂ‚s­la îfĂ‚ et­me­nin, Allah Ra­sû­lu ’nun na­za­rın­da ne şe­ref­li bir mev­kii bu­lun­du­ğu­nun da acık bir de­li­li­dir.
Pey­gam­ber Efen­di­miz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in Kur ’Ă‚n-ı Ke­rîm ’e ver­di­ği bu bu­yuk ehem­mi­yet, O ’nun mĂ‚­ne­vî ter­bi­ye­si al­tın­da ol­gun­la­şan as­hĂ‚b-ı ki­rĂ‚­mın go­nul dun­ya­sı­na, kĂ‚ ’­bı­na va­rıl­maz bir Kur ’Ă‚n mu­hab­be­ti ola­rak ak­set­mek­tey­di. Ni­te­kim as­hĂ‚­bın Kur ’Ă‚n-ı Ke­rîm ’e duy­duk­la­rı eş­siz mu­hab­bet tab­lo­la­rın­dan bir tĂ‚­ne­si şoy­le­dir:
Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- bir seferden Medîne ’ye donerken bir yerde konaklamıştı. AshĂ‚bına donerek:
“–Bu gece bizi kim bekleyecek?” diye sordu. MuhĂ‚cirlerden
AmmĂ‚r bin YĂ‚sir ve EnsĂ‚r ’dan
AbbĂ‚d bin Bişr hemen:
“–Biz bekleriz yĂ‚ RasûlĂ‚llah!” dediler.
AbbĂ‚d -radıyallĂ‚hu anh-, Hazret-i AmmĂ‚r ’a:
“–Sen gecenin hangi kısmında; başında mı yoksa sonunda mı nobet tutmak istersin?” diye sordu. AmmĂ‚r -radıyallĂ‚hu anh-:
“–Son kısmında beklemek isterim!” dedi ve yanı uzerine uzanıp uyuyuverdi. AbbĂ‚d da namaz kılmaya başladı. Kehf Sûresi ’ni okuyordu. O sırada bir muşrik geldi. Ayakta duran bir karaltı gorunce gozcu olduğunu anladı ve hemen bir ok attı. Ok, AbbĂ‚d ’a isĂ‚bet etti. AbbĂ‚d oku cıkardı ve namazına devam etti. Adam ikinci ve ucuncu kez ok atıp isĂ‚bet ettirdi. Her defasında da AbbĂ‚d -radıyallĂ‚hu anh- ayakta sĂ‚bit dur
arak okları cekip cıkarıyor ve namazına devam ediyordu. Derken rukû ve secdeye vardı. SelĂ‚m verdikten sonra arkadaşını uyandırarak:
“–Kalk! Ben yaralandım!” dedi.
AmmĂ‚r sıcrayıp kalktı. Muşrik, onları gorunce kendisini fark ettiklerini anladı ve kactı. AmmĂ‚r, AbbĂ‚d ’ın kanlar icinde olduğunu gorunce:
“–SubhĂ‚nallah! İlk ok atıldığında beni neden uyandırmadın?!” dedi. AbbĂ‚d -radıyallĂ‚hu anh- şu muhteşem cevabı verdi:
“–Bir sûre okuyordum, onu bitirmeden namazımı bozmak istemedim. Ama oklar peş peşe gelince, okumayı kesip rukûya vardım. AllĂ‚h ’a yemin ederim ki, Allah Rasûlu ’nun korunmasını emrettiği bu mevkiyi kaybetme endişem olmasaydı, sûreyi yarıda bırakıp namazı kesmektense olmeyi tercih ederdim.”[1]
Anne-babaların evlĂ‚tlarına şevk ve muhabbet dolu bir Kur ’Ă‚n-ı Kerîm eğitimi aldırmaları, kendileri icin bu­yuk bir ebediyyet ka­zan­cı­dır. Allah Ra­sû­lu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- bu ka­zan­cı şoy­le ifĂ‚­de bu­yu­rur:
“Oldukten sonra kulun derecesi yukseltilir. Kul:
«−Ey Rabbim! Bu sevap nereden geldi?» diye sorar. CenĂ‚b-ı Hak ona:
«−(Arkanda bıraktığın) hayırlı ve sĂ‚lih evlĂ‚dın senin icin istiğfarda bulundu, duĂ‚ etti.» buyurur.” (İbn-i MĂ‚ce, Edeb, 1; Ahmed, II, 509)
[1] Bkz. Ebû DĂ‚vûd, TahĂ‚ret, 78/198; Ahmed, III, 344; BeyhĂ‚kî, DelĂ‚il, III, 459; İbn-i HişĂ‚m, III, 219; VĂ‚kıdî, I, 397.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hizmet, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan