Sıkıntı ve zorluk cekmeden başarının gelmesi cok zordur. Hayat sahnesinin en kadim şahsiyetlerine baktığınızda Allah (cc) yolunda, dini mubini İslam'a hizmet icin cekilen onca meşakkatten sonra Allah'ın ikramı ile şereflendiklerini gorursunuz. Fatihler, Selahaddinler ve daha niceleri "Gayret bizden, zefer Allah'tandır." parolasını kullanmışlardır.FĂ‚tih Sultan Mehmed ’in hayatı, hizmet hususunda genclerin ornek alabileceği en guzel numûnelerden biridir. Cocukluğundan itibĂ‚ren aklı ve rûhu dĂ‚imĂ‚ fetih projeleriyle yoğrulan buyuk sultan, binbir cile ve meşakkatle dolu 53 gunluk muhteşem bir kuşatmanın ardından İstanbul ’u fethetmiştir.

Fethi muteĂ‚kip buyuk bir resmigecit tertip edilmiş, Okmeydanı ’nda ok atışı musĂ‚bakaları olmuştu. Bu merĂ‚sim uc gun devam etti. FĂ‚tih, askerlerine verdiği ziyafette Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in; “Bir kavmin efendisi, onlara hizmet edendir.”[1] hadîs-i şerîfini okuyarak bizzat hizmet etti. Sonra pek cok hediye ve ihsanlar dağıttı. O gun Akşemseddin Hazretleri ayağa kalkarak şoyle hitĂ‚b etti:

“−Ey kahraman İslĂ‚m askerleri! İyi biliniz ki Allah Rasûlu ’nun şu hadîs-i şerîfi sizin hakkınızda vĂ‚rid olmuştur:

«Kostantıniyye elbette fetholunacaktır; onu fetheden kumandan ne guzel kumandan, onu fetheden asker ne guzel askerdir!» (Ahmed, IV, 335; HĂ‚kim, IV, 468/8300)

Elde ettiğiniz ganimetleri israf etmeyiniz, hayra ve iyi yerlere sarf ediniz! Bu memleket halkına infĂ‚k ediniz! SultĂ‚nınızın sozlerini dinleyip ona itaat ediniz!”

Sonra Sultan FĂ‚tih ’e donerek:

“–HunkĂ‚rım! Osmanlıların gozbebeği oldun! Allah yolunda hep boyle mucĂ‚hid olarak yaşa!” diyerek yuksek sesle tekbir getirdi.[2]

Bu buyuk zafer, FĂ‚tih ’i hicbir zaman rehĂ‚vete suruklemedi. İstanbul ’da 18 gun kadar kalıp şehirdeki Ă‚sĂ‚yişi temin ettikten sonra bir diğer fetih hayalini gercekleştirmek icin tekrar sefere cıktı.

FĂ‚tih Sultan Mehmed, 32 senelik pĂ‚dişahlık muddetince İstanbul ’da ancak birkac ay kalmış, geri kalan omrunu seferden sefere koşmakla gecirmiştir. Neticede yaklaşık 200 kale, 14 devlet ve 2 imparatorluk fethetmiştir.

Şu hĂ‚dise de, onun Allah yolundaki gayret ve azminin temelinde yatan ruh heyecanını ne guzel aksettirmektedir:

Sultan FĂ‚tih, Trabzon Rum İmparatorluğu uzerine sefere cıkmıştı. Şehre arkadan ulaşmak icin dağlık ve ormanlık bir arĂ‚ziden geciliyordu. Bazen baltacılar, onden yol acıyorlardı. Yolun musĂ‚it olmadığı bir yerde FĂ‚tih ’in atı kaydı. FĂ‚tih, bir kayaya tutunmak icin uğraşırken elleri kanadı. Bu hĂ‚li muşĂ‚hede eden beraberindeki Uzun Hasan ’ın annesi SĂ‚rĂ‚ Hatun, tam fırsatı olduğunu duşunerek:

“–Oğul! HĂ‚n oğlu hĂ‚nsın! Yuce bir hukumdarsın! Trabzon gibi kucuk bir kale icin bunca meşakkate katlanman revĂ‚ mıdır?” dedi.

Cunku Uzun Hasan, Trabzon Rum İmparatorluğu ile akrabĂ‚lık kurmuş ve bu yuzden annesini, bu seferden vazgecmesi icin FĂ‚tih ’e ricĂ‚cı olarak gondermişti. FĂ‚tih, elleri sıyrıklarla dolu olduğu hĂ‚lde doğruldu ve ona şu muhteşem cevabı verdi:

“–Ey ihtiyar ana! Bilmez misin ki, elimizde tuttuğumuz, dîn-i İslĂ‚m ’ın kılıcıdır. Sen zanneyleme ki cektiğimiz bunca zahmet, kuru bir toprak parcası icindir. Bilesin ki butun gayretimiz, AllĂ‚h ’ın dînine hizmettir. İnsanları hidĂ‚yete kavuşturmaktır. Yarın AllĂ‚h ’ın huzûruna vardığımızda, yuzumuz kara olmasın diyedir. Elimizde İslĂ‚m ’ı teblîğ ve ta ’zîz imkĂ‚nları varken, birtakım zahmetlere katlanmayıp ten rahatlığını tercih edersek, bize gĂ‚zî denilmesi revĂ‚ olur mu? Ehl-i kufre İslĂ‚m ’ı goturmezsek, onların azgınlıklarına mĂ‚nî olmazsak, huzûr-i ilĂ‚hîye hangi yuzle cıkarız?!.”[3]

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Genclik , Erkam Yayınları



[1] Beyhakî, Şuab, I, 334; VI, 334; Deylemî, Musned, II, 324; Ali el-Muttakî, Kenz, no: 24834.

[2] Mustafa Runyun - Osman Keskioğlu, FĂ‚tih Devrinde İlim ve O devirde Yetişen İlim Adamları, s. 18-19.

[3] Bkz. KınalızĂ‚de Ali Efendi, Devlet ve Âile AhlĂ‚kı, haz. Ahmed Kahraman, ts., 191-192; Mustafa Nûri Paşa, NetĂ‚icu ’l-VukuĂ‚t, I-II, 45.
İslam ve İhsan