A'rĂ‚f Suresi 95. ayeti ne anlatıyor? A'rĂ‚f Suresi 95. ayetinin meali, Arapcası, anlamı ve tefsiri...A'rĂ‚f Suresi 95. Ayetinin Arapcası:ثُمَّ بَدَّلْنَا مَكَانَ السَّيِّئَةِ الْحَسَنَةَ حَتّٰى عَفَوْا وَقَالُوا قَدْ مَسَّ اٰبَٓاءَنَا الضَّرَّٓاءُ وَالسَّرَّٓاءُ فَاَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
A'rĂ‚f Suresi 95. Ayetinin Meali (Anlamı):Sonra kotuluğun yerini iyilikle, darlığın yerini bollukla değiştiriririz. Zamanla onların nufusları ve servetleri artınca: “Atalarımız da bazan boyle darlık ve sıkıntılar, bazan de bolluk ve mutluluklar yaşamışlardı” der, olup bitenlerden hic ders almazlar. Biz de onları, kendileri farkına bile varmadan ansızın yakalayıveririz.
A'rĂ‚f Suresi 95. Ayetinin Tefsiri:Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın toplumların hayatında cĂ‚ri olan kanunlarından biri de, peygamber gonderdiği ulke halklarını, kalplerini ilĂ‚hî hakîkatleri idrĂ‚ke musait hale getirmek icin bir takım zorluklar ve felĂ‚ketlerle sınamasıdır. Bu kanuna uygun olarak Allah, peygamber gonderdiği kavimlere fakirlik, kıtlık ve hastalıklar gondermiş, onları ceşitli iktisĂ‚dî sıkıntılara sokmuş, savaşlarda yenilgilere ve buna benzer felĂ‚ketlere uğratmıştır. Butun bunlar, az once de ifade edildiği gibi onların kibir ve gururlarını kırmak, guc, kuvvet ve zenginliğe olan aşırı guvenlerini sarsmak icindir. Uzerlerinde, butun mukadderatlarını kontrol eden sonsuz kudret sahibi Allah ’ın olduğunu hatırlatmak ve bu sayede kalplerini, ilĂ‚hî ikazlardan ders cıkarabilecek bir hĂ‚le getirerek Rablerinin onunde huşû icinde boyun bukup O ’nun emirlerine teslim olmalarını sağlamaktır. Fakat birinci sırada uygulamaya konan bu usul, eğer onları hakkı kabule yonlendirmede yeterli olamazsa, bu sefer de, o insanlar her turlu nimet, bolluk ve refah ile şımartılır. Bu durum, artık onların feci bir Ă‚kıbete doğru suruklendiklerinin muhim bir işaretidir. Tecrube edilmiş genel bir kĂ‚ide olarak, sıkıntı ve felaketlere ducĂ‚r olan bir topluluk, buyuyup zenginleşmeye başladıklarında, şukurlerini artıracak yerde, daha ziyade Rablerine minnet duymaktan ictinap ederler ve hatta eski gunlerini sanki hicbir sıkıntı olmamış gibi unutup giderler. Gordukleri sıkıntı ve refah hallerinin, Allah tarafından terbiyeye yonelik bir sebep ve hikmetle alakalı olduğunu duşunmezler. Hatta: “Bunlarda oyle harikulĂ‚de sayılacak bir şey yok. Boyle darlık, boluk, fakirlik, zenginlik, hastalık, sağlık, kederli ve surûrlu haller insan hayatının tabii bir gereği olarak oteden beri devam edegelen şeylerdir. Bunların, peygamberlerin davetini kabul edip etmeme, onların oğrettiği ahlĂ‚kî değerlere bağlı kalıp kalmamayla hicbir ilgisi yoktur. Tarihin verdiği bilgilere gore, daha once yaşayan atalarımızın başına da bu tur şeyler gelmiştir” diyerek kendilerini kandırırlar. Neticede bu gaflet ve şaşkınlık icinde, hic farkına varamadan başlarına gelen ilĂ‚hî kahır tecellileriyle yok olur giderler.
Allah Resûlu (s.a.s.), belĂ‚ ve musîbetler karşısında mu ’minle munĂ‚fığın tavrını ne guzel beyĂ‚n eder:
“Mu ’minin durumu gıbta ve hayranlığa değer. Cunku her hĂ‚li kendisi icin bir hayır sebebidir. Boylesi bir ozellik sadece mu ’minde vardır: Sevinecek olsa, şukreder; bu onun icin hayır olur. Başına bir belĂ‚ gelecek olsa, sabreder; bu da onun icin hayır olur.” (Muslim, Zuhd 64)
Hz. Âmir (r.a.) anlatıyor:
Birgun Resûlullah (s.a.s.) ’in yanına gittim. Bir ağacın altına kendisi icin bir yaygı serilmiş, O da uzerine oturuyordu. AshĂ‚bı etrafına toplanmışlardı. Ben de yanlarına oturdum. Bir ara Allah Resûlu hastalıklardan ve dertlerden bahsedip dedi ki:
“Mu ’mine bir hastalık gelir, sonra da Allah ona şifa verirse, bu hastalık onun gecmiş gunahlarına kefĂ‚ret, geri kalan hayatı icin de bir oğut olur. ŞĂ‚yet munafık hastalanır, sonra da Ă‚fiyet verilirse o, sahibi tarafından bağlanıp sonra da salıverilen fakat nicin bağlandığını, nicin salıverildiğini bilmeyen bir deve gibidir.” (Ebû DĂ‚vûd, CenĂ‚iz 1/3089)
Netice olarak eğer bir toplum musibet ve dertlere ducar olduğunda bile Allah ’a yonelmiyorsa veya Allah rahmetini ve bereketini sacarken O ’nu hatırlamıyor ya da halini duzeltmek icin hic mi hic gayret gostermiyorsa, onun helĂ‚ki artık yakın ve kacınılmazdır.
Bu ayetler nĂ‚zil olduğu sırada Mekke ’de Kureyş muşrikleri Peygamberimiz (s.a.s.) ’e aynı muhalefeti gosteriyorlardı. Sonunda şiddetli bir kıtlığa maruz kalıp aclıktan kıvranmaya başladılar. Hadise şoyle oldu: Kureyşliler Peygamberimiz (s.a.s.) ’in tebliğine karşı gelmeye başlayıp, muslumanlara olan işkence ve eziyetlerini had safhaya vardırınca, Resûlullah (s.a.s.), mubĂ‚rek ellerini semĂ‚ya kaldırdı ve Kureyş muşriklerine şoyle beddua etti:
“−YĂ‚ Rabbi! Şu zĂ‚lim kavme, Yûsuf (a.s.) zamĂ‚nındaki gibi yedi sene kıtlık azĂ‚bı vererek bana yardım eyle!”
Bunun uzerine, yağmurlar kesildi; Kureyş muşriklerini oyle bir kuraklık ve kıtlık yakaladı ki, her şeyi kokten kazıdı, silip supurdu. Bircokları aclıktan olduler. Yiyecek bir şey bulamayınca, olu hayvanların etlerini, derilerini yemeye başladılar. Onlardan biri goğe baktığında, aclık sebebiyle ortalığı duman kaplamış gibi gorurdu!
Allah TeĂ‚lĂ‚ Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de bu hĂ‚diseden şoyle bahseder: “Oyleyse sen, goğun Ă‚şikĂ‚r bir duman cıkaracağı gunu gozetle. Butun insanları her yonden saracak bir duman! Bu, gercekten can yakıcı bir azaptır.” (DuhĂ‚n 44/10-11)
Bu kuraklık son derece şiddetlenince Ebû SufyĂ‚n, Âlemlerin Efendisi ’ne murĂ‚caat etti ve:
“−Ey Muhammed! Sen rahmet olarak gonderildiğini soyluyor, Allah ’a itaati, akrabĂ‚ya yardımı emrediyorsun. Kavmin ise kıtlıktan yok olmak uzeredir! Onlardan bu felĂ‚ketin kaldırılması icin Allah ’a dua ediver! Eğer senin duan vesîlesiyle Allah bu belĂ‚yı uzerimizden kaldıracak olursa, Allah ’a iman edeceğiz!” dedi. Ardından da yemin ederek soz verdi. Bunun uzerine Fahr-i KĂ‚inat (s.a.s.) dua etti. Yağmur yağdı. Kıtlık nihĂ‚yete erdi. Rahata eren muşrikler ise tekrar şirke donduler. (BuhĂ‚rî, Tefsir 30, 44; Muslim, Munafıkîn, 40; Ahmed b. Hanbel, Musned, I, 431, 441)
Dolayısıyla bu ayetler, indikleri donemde Peygamberimizin karşısında yer alan Kureyş ’in o andaki durumu dikkate alındığında daha kolay ve guzel bir şekilde anlaşılacaktır.
Cenab-ı Hak, onlara ve tum insanlığa kurtuluş, hayır ve bereket kapısını gostermek uzere buyruyor ki:
A'rĂ‚f Suresi tefsiri icin tıklayınız...
Kaynak: Omer Celik Tefsiri
A'rĂ‚f Suresi 95. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler icin tıklayınız...
İslam ve İhsan