Kuran'ı Kerim'in onemi nedir? Kuran'ın acıkca Allah'a ait olduğunu ifade eden ayetler nelerdir?Kur ’Ă‚n-ı Kerîm nazım[1] ve mĂ‚nadan teşekkul eder.[2] İslĂ‚m Ă‚limleri onun hem sozlerinin, hem de mĂ‚nasının Allah ’a ait olduğunda ittifak etmişlerdir.
KURAN'IN BUTUNUYLE ACIKCA ALLAH'A AİT OLDUĞUNU İFADE EDEN AYETLER Bircok Ă‚yet-i kerime, onun butunuyle Allah ’a ait olduğunu acıkca ifade etmektedir:
“İşte, sakınsınlar yahut hatırlamalarını sağlasın diye onu Arapca bir Kur ’Ă‚n olarak indirdik ve onda uyarılarımıza tekrar tekrar yer verdik.” (TĂ‚-hĂ‚ 20/113)
“Şuphesiz bu Kur ’Ă‚n, Ă‚lemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Onu, senin kalbine uyarıcılardan olasın diye apacık bir Arapca ile Rûhu ’l-Emîn indirmiştir.” (eş-ŞuarĂ‚ 26/192-195)
“İşte sana, Ummu ’l-KurĂ‚ (Mekke) ve cevresindekileri uyarman ve hakkında asla şuphe bulunmayan toplanma gununun dehşetini haber vermen icin boyle Arapca bir Kur ’Ă‚n vahyettik.” (eş-ŞûrĂ‚ 42/7)
Bazıları tarafından Kur ’Ă‚n ’ın sadece mĂ‚na ve mefhum olarak indirildiğine delil olarak ileri surulen “O Kur ’Ă‚n, şuphesiz oncekilerin kitaplarında da vardır”[3], “Bunlar onceki kitaplarda, İbrĂ‚him ve MûsĂ‚ ’nın kitaplarında da vardır”[4] Ă‚yetleri Kur ’Ă‚n ’ın ana konularının onceki ilĂ‚hî kitaplarda da bulunduğunu haber vermektedir. Dolayısıyla ne Cebrail (a.s) ’ın, ne de Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ’in Kur ’Ă‚n ’a herhangi bir mudahalesi ya da katkısı olmamıştır. Bunu ifade eden Ă‚yetlerin bir kısmı şoyledir:
“Sen onlara bir Ă‚yet getirmediğin vakit, «(Otekiler gibi) onu da derleyip toplasaydın ya!» derler. De ki: Ben sadece Rabbimden bana vahyedilene uyarım. İşte bu Kur ’Ă‚n, Rabbinizden gelen delillerdir, inanan bir topluluk icin hidayettir, rahmettir.” (el-A‘rĂ‚f 7/203)
“Kendilerine Ă‚yetlerimiz acıkca okunup anlatılınca bizimle karşılaşacaklarına inanmayanlar, «Bundan başka bir Kur ’Ă‚n getir veya bunu değiştir» dediler. Onlara şoyle de: Onu kendiliğimden değiştirmeye hak ve yetkim yoktur, ben ancak bana vahyedilene uyuyorum. Eğer Rabbime itaatsizlik edersem şuphesiz dehşetli bir gunun azabından korkarım.” (Yûnus 10/15)
Bir kısım Ă‚yetlerde ise Kur ’Ă‚n ’ın nazma dizilmesi husûsunda Rasûlullah ’ın hicbir rolunun olmadığı daha acık bir şekilde ifade edilir:
“Eğer peygamber bize atfen bazı sozler uydurmuş olsaydı, elbette onu kıskıvrak yakalardık, sonra onun can damarını koparırdık. Hicbiriniz buna mĂ‚ni olamazdınız.” (el-HĂ‚kka 69/44-47)
“Gercekliğinde şuphe bulunmayan, her şeye hukumran olan Allah yuceler yucesidir. Sana vahyi tamamlanmadan Kur ’Ă‚n ’ı okumada aceleci davranma ve «Rabbim! İlmimi arttır» de!” (TĂ‚-hĂ‚ 20/114)
“Vahyi tam alma telĂ‚şı yuzunden dilini kımıldatma. Onu zihninde toplayıp okumanı sağlama işi bize aittir. O hĂ‚lde onu okuduğumuz zaman sen onun okunuşunu takip et. Sonra onu beyĂ‚n etmek elbette bize aittir.” (el-KıyĂ‚met 75/16)
Burada Allah Rasûlu ’nun unutma endişesiyle kendisine gelen Ă‚yetleri aceleyle tekrar etmek istemesi, Kur ’Ă‚n ’ın hem nazmı hem de mĂ‚nĂ‚sıyla birlikte Arapca olarak inzĂ‚l buyrulduğunu gostermektedir. Yoksa sadece mĂ‚na indirilmiş olsaydı fetanet sahibi bir peygamberin onu kavraması daha kolay olur, aceleyle tekrar etmek istemezdi. Zaten insan belli bir dilde soz kalıplarına dokulmemiş bir mĂ‚nĂ‚yı tekrar etme ihtiyacı hissetmez.
Allah TeĂ‚lĂ‚, “İstisnasız her peygamberi kendi kavminin diliyle gonderdik ki onlara acık acık anlatsın; bundan sonra Allah dilediğini sapkınlık icerisinde bırakır, dilediğini de doğru yola iletir. O, gucludur, hikmet sahibidir” buyurur.[5] Bu sunnetullah mûcibince vahiy bazen İbranice, bazen Suryanice, bazen de Arapca indirilmiştir. Cebrail (a.s) vasıtasıyla butun bu dillerde indirilen ilahî kelamlar, Allah ’ın zĂ‚tıyla kĂ‚im olan KelĂ‚m sıfatına delalet etmektedir. Allah TeĂ‚lĂ‚ hitabını bir peygamberine bir cumle hĂ‚linde bildirdiğinde ona uygun sesler yani Arapca ’nın ya da bir başka dilin kalıplarına uygun sozler yaratır, sonra da onları muhataba işittirir.[6]
İmam MĂ‚turîdî (v. 333/944), Kur ’Ă‚n ’ın Arapca olarak yani nazım ve mĂ‚nasıyla birlikte Allah Rasûlu ’ne geldiğine şu Ă‚yeti de delil gosterir:
“Hic şuphesiz, «Kesin olarak bunları ona bir insan oğretiyor» dediklerini biliyoruz. HĂ‚lbuki ona oğretiyor dedikleri kişinin dili yabancıdır, bunun dili ise apacık bir Arapca ’dır.” (en-Nahl 16/103)[7]
Ehl-i Sunnet Ă‚limlerine gore Allah ’ın kelĂ‚mı olan Kur ’Ă‚n, yaratılmamıştır, mahlûk değildir. MĂ‚turîdî ’nin kurduğu Sunnî kelĂ‚m mezhebini geliştiren Ă‚limlerin başında gelen Ebu ’l-Muîn en-Nesefî (v. 508/1115) şoyle der:
“Butun nebî ve rasullere gonderilen kitaplar, Allah kelĂ‚mı olup bunların yaratılmadığının bilinmesi gerekir.”[8]
Ancak nazım-mĂ‚na butunluğu icinde yaratılıp CebrĂ‚il (a.s) ’a verilen ve onun da Rasûlullah ’a indirdiği; okuduğumuz, dinlediğimiz ve ezberlediğimiz Kur ’Ă‚n yaratılmıştır. Arapca olarak yaratılmış olan bu Kur ’Ă‚n, Allah ’ın ezelî ve yaratılmamış olan kelĂ‚mına delalet eder. MĂ‚turîdî mezhebinin Ă‚limleri bu ikili durumu, “kelĂ‚m-ı nefsî” ve “kelĂ‚m-ı lafzî” diye tasnif etmişlerdir. KelĂ‚m-ı nefsî, yaratılmamış olan Allah ’ın kelĂ‚mı; kelam-ı lafzî ise, Cebrail (a.s) ’a intikal ettiği andan itibaren yaratılmışlık vasfı kazanan kelĂ‚mdır. Eş‘arî Ă‚limler ise bunu, “yaratılmış varlıklarda bulunan kelĂ‚m hĂ‚distir ve Allah ’ın ezelî kelĂ‚mına delalet eder” şeklinde ifade etmişlerdir.[9]
KISSALAR Kur ’Ă‚n-ı Kerîm hem kendisinin hem de naklettiği kıssaların apacık bir hak ve hakikat olduğunu defalarca ifade eder.[10] Onun ihtiva ettiği haberler vehim, hayal, mubĂ‚lağa ve uydurulmuş sozler değil bizzat yaşanmış, vakıaya uygun gerceklerdir.[11] Bu sebeple o, muşriklerin kendisini “oncekilerin masalları” diye tĂ‚rif etmesini şiddetle reddeder.[12] Âyet-i kerimelerde şoyle buyrulur:
“Bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Meryem ’i kim himayesine alıp koruyacak diye kalemlerini (kur‘a icin) atarlarken sen yanlarında değildin. (Yine bu konuyu) tartışırlarken de sen yanlarında değildin.” (Âl-i İmrĂ‚n 3/44)
“İşte bu (kıssa), gayb haberlerindendir. Onu sana biz vahiy yolu ile bildiriyoruz. Yoksa onlar tuzak kurarak işlerine karar verdikleri zaman sen onların yanında değildin.” (Yûsuf 12/102)
“Biz sana onların (Ashab-ı Kehf ’in) haberlerini gercek olarak anlatıyoruz: Şuphesiz onlar Rablerine inanmış birkac genc yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.” (el-Kehf 18/13)
Bu Ă‚yetler Kur ’Ă‚n ’da anlatılan kıssaların gercekten yaşanmış hĂ‚diseler olduğunu gostermektedir. Onlar bize gaybden verilmiş haberlerdir.
Kur ’Ă‚n-ı Kerîm, Hakîm ve Habîr olan Allah tarafından nazmı muhkem kılınmış, mĂ‚naları tafsilĂ‚tıyla anlatılmış, sûreten ve mĂ‚nen kĂ‚mil bir kitaptır.[13] Muslumanlar icin birinci kaynak, butun şer‘î delillerin kendisine ircĂ‚ edildiği ana delil, yani “Aslu ’l-usûl”dur. Onun ahkĂ‚mı da -prensip olarak- cihanşumuldur. Onun hucciyeti (delil oluşu) belirli bir donem ve mekĂ‚nla sınırlandırılamaz. Şartlar uygun olmadığı veya illeti ortadan kalktığı icin bazı zamanlarda uygulanmayan hukumlerin bulunması Kur ’Ă‚n ’ın cihanşumul (evrensel) oluşuna engel değildir.
[1] Hanefî fakihi ve kelĂ‚m Ă‚limi Sadruşşerîa, Kur ’Ă‚n icin “lĂ‚fız” kelimesini kullanmayı sû-i edeb olarak gorur. Zira lĂ‚fız kelimesi kok olarak “bir şeyi ağızdan duşurmek” mĂ‚nĂ‚sına gelir. Bu sebeple o, lĂ‚fız yerine “nazm” kelimesini tercih eder. Nazm kelimesi ise “incileri bir ipe dizmek” demektir. (Bkz. Sadruşşerîa es-SĂ‚nî Ubeydullāh b. Mes‘ûd (v. 747/1346), et-Tavzîh fî halli ğavĂ‚mizi ’t-Tenkīh, thk. Muhammed AdnĂ‚n Dervîş (Beyrut: DĂ‚ru ’l-Erkam, 1419/1998), 1: 73; Sa‘duddîn Mes ’ud b. Omer et-TeftĂ‚zĂ‚nî (v. 792/1390), et-Telvîh ilĂ‚ keşfi hakĂ‚iki ’t-Tenkîh, thk. Muhammed AdnĂ‚n Dervîş (Beyrut: DĂ‚ru ’l-Erkam, 1419/1998), 1: 73)
[2] Bkz. Sadruşşerîa, et-Tavzîh fî halli ğavĂ‚mizi ’t-Tenkīh, 1: 72, 75; TeftĂ‚zĂ‚nî, et-Telvîh ilĂ‚ keşfi hakĂ‚iki ’t-Tenkîh, 1: 72-73.
[3] eş-Şu‘arĂ‚ 26/196.
[4] el-A‘lĂ‚ 87/18.
[5] İbrĂ‚hîm 14/4.
[6] Ebû Bekr Muhammed b. Tayyib el-BĂ‚kıllĂ‚nî (o. 403/1013), et-Takrîb ve ’l-irşĂ‚d (es-Sağîr) (nşr. Abdulhamîd b. Ali Ebû Zenîd), Beyrut 1413/1993, 1: 322; Ebu ’l-Muin en-Nesefî, Tebsıratu ’l-edille (Ankara: DİB Yayınları, 2004), 1: 372.
[7] MĂ‚turîdî, Te ’vilĂ‚tu ’l-Kur ’Ă‚n, 1: 74; 3: 121, 541.
[8] Ebu ’l-Muîn en-Nesefî, Bahru ’l-kelĂ‚m, trc. Ramazan Bicer (İstanbul: Gelenek Yayıncılık, 2010), s. 137.
[9] Bkz. Ebu ’l-Muîn en-Nesefî, Tebsıratu ’l-edille, 1: 368-369, 383-384; Ebu ’l-Feth TĂ‚cuddîn Muhammed b. Abdilkerîm eş-ŞehristĂ‚nî (o. 548/1153), el-Milel ve ’n-nihal, nşr. Abdulemir Ali MehnĂ‚, Ali Hasan FĂ‚gur (Beyrut 1410/1990), 1: 108.
[10] el-Bakara 2/252; Yûnus 10/108; el-İsrĂ‚ 17/105; ez-Zumer 39/2, 41; el-CĂ‚siye 45/6.
[11] Âl-i İmrĂ‚n 3/62; Yûsuf 12/111.
[12] en-Nahl 16/24-25; el-FurkÂn 25/5-6; el-Kalem 68/15-16.
[13] Hûd 11/1; Ebu ’l-FidĂ‚ İsmĂ‚il b. Omer b. Kesîr (v. 774/1373), Tefsîru ’l-Kur ’Ă‚ni ’l-Azîm, thk. SĂ‚mî ibn Muhammed SelĂ‚me (DĂ‚ru ’t-Taybe, 1420/1999), 4: 303.
Kaynak: Doc. Dr. Murat Kaya, Kitabımız Kur ’Ă‚n MuhtevĂ‚sı ve Fazîletleri, Erkam Yayınlıar
İslam ve İhsan
Kuran ı Kerime Karşı Gorevlerimiz Nelerdir?
SURE NEDİR?
Ayet ve Sûrelerin Tertibini Kim Yapmıştır?
Sûre İsimlerini Kim Belirlemiştir?