Fil suresinin tefsiri...
1) Rabbinin fil sahiplerine nasıl yaptığını gormedin mi?
Âyetteki hitap, Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’edir. Buradaki
“gorme” işi, bilme ve hatırlatma mĂ‚nĂ‚larındadır. Cunku tarihî vak ’a olarak bu hĂ‚dise, Peygamber Efendimiz dunyayı teşrîf etmeden cok kısa bir zaman once gercekleşmiştir. Fakat bunu goren, bilen o kadar cok kimse vardır ve bunların pek coğu, bu Ă‚yetler indiği esnada hayatta olduğu icin hĂ‚dise, gozle gorulmuş kadar kesin bir bilgi ve yakınlık ifade etmektedir. MutevĂ‚tir bir haberdir.
Âyet-i kerimede Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın “ne yaptığı”ndan cok
“nasıl yaptığı” one cıkarılmıştır. HĂ‚disenin “mĂ‚hiyet”inden cok “keyfiyet”ine dikkat cekilmiştir. Başka bir ifadeyle, Ă‚yet-i kerîme, fil sahiplerinin helĂ‚k oluşunu değil; bu helĂ‚kin nasıl gercekleştiğine vurgu yapmaktadır. Elbette kucucuk kuşların, mini minnacık taşlarla koca bir orduyu yere sermesi, AllĂ‚h ’ın kudret, azamet, ilim ve sanatının buyukluğune işaret eder.
Burada “er-Rab” kelimesi yerine
“Rabbuke: Senin Rabbin” tabirinin kullanılması; oncelikle bir tahsis mĂ‚nĂ‚sı ifade eder. Yani, “Ben, Senin Rabbinim; onların değil!” Bir de “Ben fil ordusunu bu şekilde cezalandırmayı, Senin peygamber olarak gelişini kutlamak ve Seni yuceltmek icin yaptım!” demektir.
İki kişi arasındaki dostluk ve beraberlikte, birisi birisine nisbet edileceğinde, seviyece altta olan, usttekine izafe edilir. MeselĂ‚
“Ammar, sĂ‚hibu ’n-Nebî; Ammar, Peygamber ’in ashĂ‚bındandır.” denir. Burada KĂ‚be ’yi yıkmak fikriyle yola cıkan bu topluluğa,
“AshĂ‚b-ı Fîl” denmesi, ordunun seviye, ahlak vb. acılardan
“fillerden de aşağı” bir derekede olduğunu gosterir. Cunku ordunun başındaki fil, Mekke yakınlarına geldiğinde, ne zaman KĂ‚be ’ye dondurulse gitmemiş, aksi istikamette dondurulduğunde ise hareket etmiştir. O, hayvan olduğu hĂ‚lde Ă‚deta,
“HĂ‚lıka isyan olan bir konuda mahlûka itaat yoktur!” demek istemiştir.
Bu hÂdise,
“irhas”lardan kabul edilir. İrhas, peygamberlerin peygamberlik iddiasından once ortaya cıkan mûcize benzeri olağanustu hĂ‚diselerdir. İrhas ’ın maksadı, insanları bir peygamberin gelişine hazırlamaktır.
Bu hĂ‚dise, Araplar acısından cok onemli bir donum noktası olmuş ve bu yılı, “Fil yılından şu kadar yıl once veya sonra…” diye bir tarih başlangıcı olarak kullanmaya başlamışlardır.
Bu hĂ‚disenin işaret ettiği bir husus da, sırf şirk ve kufur dolayısıyla bir insanın canına kıyılmamasıdır. Savaş hĂ‚llerinde bile yaşlılar, korler, ibadethĂ‚nelerde bulunan gayr-ı muslim din adamları zarar gormez. Cunku bunlar, inancları ve yaşayışları ile kimseye zarar vermezler. Rabbimiz, ebĂ‚bil kuşlarını, KĂ‚be ’yi putlarla dolduran Mekkelilere değil de, o KĂ‚be ’yi yıkıp bura halkına zulmetmeye azmetmiş zĂ‚lim gurûha gondermiştir. O hĂ‚lde şunu soyleyebiliriz: Ne zaman ki,
“hakk-ı ibĂ‚d: kul hakkı” devreye girer, o zaman sucluyu cezalandırmak gerekir. İşte bu hikmetledir ki, bir insan Musluman da olsa, bir insanın canına kıydığı icin kendisine kısas tatbik edilir. KĂ‚tilin musluman olup olmadığına bakılmaz.
2) Onların duzenlerini, tuzaklarını boşa cıkarmadı mı?
Âyet-i kerîmede gecen
“keyd” kelimesi, “mekr” gibi, gizli bir suikast tertip etmek, başkasına bir zarar vermek icin gizli bir şekilde tedbir kurmak, kumpas hazırlamak demektir. Hileli bir tedbire dayandığı icin harp ve catışmayı da icine alır.
Ebrehe ’nin Yemen ’den fillerle KĂ‚be ’yi yıkmak icin yola cıkması gizli bir hĂ‚dise değildi. Ancak onun niyeti, KĂ‚be ’yi yıkarak Kureyş ’i ezmek; Arapların gozunu korkutarak bolge ticaret yollarını kontrolu altına almaktı.
CenĂ‚b-ı Hak, her zaman olduğu gibi (Bkz: el-Mu ’min, 25) yine kĂ‚firlerin tuzağını boşa cıkarmıştır. Aynı şekilde kĂ‚firlerin duĂ‚ları da boşa gitmektedir. (er-Ra ’d, 14)
3) Uzerlerine suru suru kuşlar gonderdi.
“Tayran” kelimesi, ucan kuşlar demektir. Başında (el takısı bulunmadan) nekra şeklinde gelmesi, bu kuşların daha once pek bilinmeyen, garip birtakım kuşlar olduğuna işaret eder. Nitekim kuşların ozelliğini anlatan
“EbĂ‚bil” kelimesinin de “birbiri ardınca giden”, “cok miktarda olan”, “değişik, ardı ardına giden”, “her yerden gelip toplanmış olan” mĂ‚nĂ‚larını taşıdığı ifade edilmiştir.
RĂ‚vilerin ortak soylediği husus ise, bu kuşların gagalarında bir, pencelerinde ise iki taş bulunduğudur. Mekkelilerin bazıları, bu taşları saklamışlardır.
4) Onlara ateşte pişirilmiş camurdan taşlar atıyorlardı.
Daha once de ifade ettiğimiz gibi, kuşların gaga ve ayaklarında getirdikleri taşların uzerinde kimi oldureceği yazıyordu. Bu taşlar, o şahsa isabet ediyor; bedenini delip geciyor, hattĂ‚ neredeyse duştuğu toprağa girip kayboluyordu. Dokunduğu bedenlerde kabarcıklar oluşturuyor, kaşıntı meydana getiriyor ve o bolge kısa zamanda kangrene donup olume sebep oluyordu.
Bu taşlar hakkında yine nekra olarak
“bi-hicĂ‚ratin” tabiri kullanılması, taşların pek bilinmeyen ozellikler taşıdığını gostermektedir. Taşları niteleyen
“Siccîl” kelimesi icin de, “katı ve sert”, “kuvvetli”, “cehennemden gelmiş”, “ateşte pişirilmiş camurdan taşlar” mĂ‚nĂ‚ları verilmiştir.
5) Sonunda onları yenmiş ekin yaprağı gibi yapıverdi.
“Asf”, ekin yaprağı demektir. Bu ekin yaprağının ozellikleri noktasında, tefsirlerde şu rivĂ‚yetler vardır: “Tarlada hasad sonrasında kalan, ruzgĂ‚rın kırıp gecirdiği, hayvanların yediği ekin yaprağı… Kırılıp savrulan saman… İci yenilen, kabuğu kalan tane…”
“Fecealehum” kelimesinin başında yer alan “fe” harfi, hem sebep, hem de takibiyet bildirmektedir. Yani, taşlar sebebiyle bu hĂ‚le geldiler ve taşlar duşer duşmez, cok kısa bir zamanda yenilmiş ekin tarlasına donuverdiler, demektir.
Bu fecî hĂ‚dise, fil ashĂ‚bı acısından ne kadar acı bir Ă‚kıbet ise, buna şĂ‚hid olan Mekkeliler icin de o kadar buyuk bir ibret vesilesidir. Rabbimiz, ici putlarla dolu da olsa, beytini (evini) korumuş ve bu bolge halkını, ayak sesleri duyulmakta olan Son Peygamber ’e hazırlamıştır.
Bu sûre, Peygamber Efendimize bir ikrĂ‚m, mu ’minlere bir mujde, kĂ‚firleri korkutma ve bilhassa o nîmetin kıymetini bilemeyen Kureyş kĂ‚firlerini imtihan ile azarlamadır.
Âriflerin lisĂ‚nıyla, son cumle olarak şoyle diyebiliriz: “Kim ki, AllĂ‚h ’a tam bir ihlas ve tevekkulle bağlanırsa, O -celle celĂ‚luhû-, mahlûkĂ‚tın en nĂ‚rini (bir kucucuk kuş) ile, en irisini (bir fili) dize getirir.”
Kaynak: Zehra Eriş, Şebnem Dergisi
KISACA FİL SURESİ TEFSİRİ VİDEO
İslam ve İhsan