Eşsiz bir hazîneye sahibiz; hayat yolculuğunda ayakların kaymasına sebep olan engellere butun ayrıntılarıyla işaret eden ve istikbaldeki tehlikelere karşı insanoğlunu acıkca uyaran nurlu bir rehberimiz var.Kur ’Ă‚n-ı Kerîm topyekun insanlığa seslenir;
“rahmet” oluşu butun akıl sahiplerini şĂ‚mildir. Nitekim bir Ă‚yet-i kerîmede
“Bu (Kur ’an),
butun insanlığa bir beyĂ‚ndır; takvĂ‚ sahipleri icin de bir hidayet ve bir oğuttur.”(Âl-i İmrĂ‚n sûresi, 3/138) buyrulmuş, başka bir Ă‚yette ise
“Şuphesiz ki bu Kur ’an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan mu ’minlere, kendileri icin buyuk bir mukĂ‚fat olduğunu mujdeler...”(İsrĂ‚ sûresi, 17/9-10
) ifadesi gelmiştir. Bu mubĂ‚rek Ă‚yetlere binĂ‚en şunları diyebiliriz: Kur ’Ă‚n-ı Kerîm, mu ’minlerini dunyada huzûr ve barışa, Ă‚hirette ebedî kurtuluşa erdirecek derinlikte ve zenginliktedir. Onun Hakk ’a cağıran Ă‚yetlerindeki ifadeler gayet acıktır; îmĂ‚n edenler icin benzersiz mukĂ‚fĂ‚tlar hazırlandığını mujdelediği gibi, ahirete inanmayanlar icin de elem verici bir azap olduğunu duyurur. Bunun yanında muttaki mu ’minler hakkında hususî bir rahmet olduğunu bildirir.
KUR ’AN ’IN MUMİNLER UZERİNDEKİ HAKLARI Biz buradaki soyleyeceklerimizi, onun ozellikle mu ’minler icin rahmet, feyiz ve bereket kaynağı oluşu uzerine binĂ‚ etmek istiyoruz. Bilindiği uzere bir nimete, onu elde etmek icin calışarak kulfetine katlananlar nĂ‚il olur. Oyleyse ilĂ‚hî feyizden tam mĂ‚nĂ‚sıyla istifade edebilenler de Kur ’Ă‚n ’ın hukukuna riayet edenler olacaktır. Buyuklerimiz, Kur ’Ă‚n ’ın mu ’minler uzerindeki haklarını
huruf,
hudût ve
huluk olmak uzere uc başlıkta toplamışlar ve bunlara riĂ‚yetin, -mesleği, meşguliyeti ne olursa olsun- butun mu ’minlerin vazifesi olduğunu soylemişlerdir. Bunları şoyle acıklayabiliriz:
1) Huruf, harfler demektir. Ve bununla, bir Musluman ’ın butun harflerini doğruca mahreclerinden cıkarıp kelimelerini dosdoğru telaffuz ederek Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i okuyabilmesi kastedilir. Bu itibarla Muslumanların her şeyden once Kur ’Ă‚n-ı Kerîm okumayı oğrenmesi ve omru boyunca okumaya devam ederek bu yondeki bilgisini, becerisini geliştirmesi lĂ‚zımdır. Her mesleğin olmazsa olmazları olduğu gibi, Muslumanlığın olmazsa olmazı da Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i guzelce okuyabilmektir.
Sevgili Peygamberimiz;
“Rabbi ile munĂ‚cĂ‚t ve mukĂ‚lemeyi arzu eden, huzûr-ı kalb ile Kur ’Ă‚n okusun.”(Suyûtî, I, 13/360) diyerek bizi Kur ’Ă‚n tilĂ‚vetine teşvik ediyor ve Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’in okuyanlarına kıyamet gununde şefaatci olacağı(Muslim, MisĂ‚firîn, 252) mujdesini veriyor. Şu hĂ‚lde bizim yapmamız gereken şey bellidir; bilmiyorsak oğrenmek, varsa hatalarımızı duzeltmek ve duzenli okumaya vakit ayırmak.
Gorme engelliler icin hususî Kur ’Ă‚n-ı Kerîm nushalarının basılma imkĂ‚nı bulunan bir zamanda yaşıyoruz; boyle bir engeli olmayanların Kur ’Ă‚n ’ı guzelce okuyamıyor olmasının, gecerli bir mazereti olabilir mi?
2) Hudûd; hadler, sınırlar demektir. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i guzelce okumayı oğrendikten sonra onun emir ve yasaklarıyla cizilen cerceveyi bilmek demektir. Bir Musluman icin, Kur ’Ă‚n ’ı sadece okuyabilir olmak herhalde yeterli değildir. Cunku Ă‚yetlerde bizden bazı şeyleri yapmamız, bazı şeylerden de uzak durmamız isteniyor ve Muslumanlığın sınırları ana hatlarıyla Kur ’Ă‚n ’da ciziliyor. Bunun uygulamasını ve teferruĂ‚tını da Peygamberimiz oğretiyor. Bu itibarla Allah KelĂ‚mı ’nda beyĂ‚n olunan hudûdullĂ‚hı, hayatın koşe taşları kılmak uzere oğrenmek vazîfemizdir. Bu aynı zamanda KitĂ‚bullah ’ın bizim uzerimizdeki guzelce okumadan sonraki hakkıdır.
Bir Musluman, Ă‚yetlerdeki acık emir ve yasakları bilmeyecek kadar Allah kelĂ‚mına bîgĂ‚ne kalabilir mi?
3) Huluk; ahlĂ‚k demektir. Kişinin inanarak ve severek okuduğu Kur ’Ă‚n ’da methedilen guzel ahlĂ‚k ile ahlĂ‚klanması ve orada zemmedilen kotu orneklere benzemekten sakınması demektir. Allah ’ın Ă‚yetleri sadece emir ve yasaklardan ibaret değildir. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm oncelikle sağlam bir tevhid inancını tesis eder. Mu ’minlerin zihin dunyasını kufur ve şirk gibi teşvişlerden arındırır. Kalpleri durultur. Bunun uzerine de insanı dunya ve ahiret saadetine ulaştıracak emir ve yasakları tesis eder. Bu sağlam temel uzerine de İslĂ‚mî erdemleri kemĂ‚le erdirecek olan ahlĂ‚k umdelerini inci dĂ‚neleri gibi dizer. SĂ‚lih kulların ahlĂ‚kına burunmeyi teşvik eder ve bunu muhafaza etmek icin sĂ‚dıklarla beraber olmayı emreder.(Bkz; Tevbe sûresi, 9/119)
İNSANLARIN ALDANDIĞI NOKTA Kanaatimizce insanların aldandığı nokta burasıdır; Allah kelĂ‚mındaki guzel ahlĂ‚ka dair oğutlerin sadece birer tavsiye olduğunun zannedilmesidir. HĂ‚lbuki guzelce okumakla girdiğimiz ve hudûllĂ‚ha riayetle inşa ettiğimiz mesuliyet dairesini kemĂ‚le erdirecek olan Kur ’Ă‚n ahlĂ‚kıyla ahlĂ‚klanmaktır. Allah kelĂ‚mındaki incelikleri titizlikle takip etme adına, verilen misallerde başka başka hikmetler olabileceğini duşunerek, satır aralarında iz surmektir. Nitekim Rabbimiz de bizden, Kur ’Ă‚n ’ı tedebbur ve tezekkurle(NisĂ‚ Sûresi, 4/82), tertîl uzere(Muzzemmil Sûresi, 73/4) okumamızı istemektedir.
VelhĂ‚sıl eşsiz bir hazîneye sahibiz; hayat yolculuğunda ayakların kaymasına sebep olan engellere butun ayrıntılarıyla işaret eden ve istikbaldeki tehlikelere karşı insanoğlunu acıkca uyaran nurlu bir rehberimiz var. Şu kadar var ki, o kaynaktan ancak hurmetle okuduğumuz, mûcibince amel ettiğimiz ve ahlĂ‚kıyla ahlĂ‚klandığımız kadar beslenebiliriz. Bu da sorumluluklarımızı bir butun olarak idrĂ‚k etmeye bağlıdır. Evet okumak bizim icin onemlidir. Ancak bizi diğer mesuliyetlerle buluşturmayan okumalar, yeterince istifadeye medar olmaz.
CENNETİ NEREDE ARAMALI? Fecr Sûresi ’nin son Ă‚yetlerin-de şoyle buyruluyor:
“Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O ’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine don. (İyi)
kullarımın arasına katıl ve cennetim gir.”( Bkz; 89/27-30
)
Burada
“huzûra kavuşmuş insan” olarak tercume edilen
“nefs-i mutmainne” sahibinin kalbi; zikrullĂ‚hın bereketiyle her turlu şuphe ve tereddutlerden arınmıştır ve her an şukur ile Rabbini senĂ‚ hĂ‚lindedir. Ondaki kotu ve cirkin vasıflar, yerlerini guzel ahlĂ‚ka bırakmıştır. Bu itibarla Resûlullah ’ın yuce ahlĂ‚kını her alanda bir zevk hĂ‚linde yamamaya calışmaktadır. Davranışları hep sabır, tevekkul, teslimiyet ve rıza ile taclanmaktadır.
İşte Ă‚yetteki
“Ey kĂ‚mil bir îmĂ‚n ve sĂ‚lih amellerle huzûra ermiş nefis” diye acabileceğimiz hitap bunlaradır. Ve belki de onlara yonelen
“kullarımın arasına gir” cağrısı, dunya hayatını da şĂ‚mildir.
“Kullarımın gonullerine gir; cenneti onları hoşnûd etmekte ara” demektir.
Ne dersiniz? Azgın nefsin gunĂ‚h ve fucûra dair isteklerini teskîn ederek onu sĂ‚lih amellere alıştırmakla ahlĂ‚k-i ilĂ‚hîyi kuşananlar hakkında ebedî bir mujdeyi bildiren bu mubĂ‚rek Ă‚yetlerde, hayĂ‚ta dair boyle bir ulvî işĂ‚reti de duşunebilir miyiz?
Herkesin kendi ışığını ya da karanlığını buradan gotureceği değişmez bir hakikatse,
“Cennetime gir, iyi kullarımın arasına katıl” hitabına liyĂ‚kati, yıkık gonullerin îmĂ‚rında aramak doğru olmaz mı?
Kaynak: Cafer Durmuş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 389
İslam ve İhsan