İnsan kimi zaman kendi ic dunyasını muhasebe etmelidir. Kendini yoklamalı ve Rabbine verdiği nimetler icin şukretmelidir. Peki bunu nasıl yapacak? Nefis muhasebe icin yapılabilecekler, tavsiyeler...“Zaman zaman hastahĂ‚nelere giderek hastaları ziyaret et! O muzdaripler gibi hastalıklara muptelĂ‚ olmadığını ve uzerindeki sıhhat nimetini duşunerek hĂ‚line şukret!”

“Zaman zaman hapishĂ‚nelere giderek oradaki mahkûmların bin bir ızdırapla dolu zindan hayatlarını tefekkur et! Cinayetlerin bir anlık ofke veya cinnet neticesinde işlendiğini, diğer taraftan mazlum olarak hapse duşup o cefĂ‚ya katlananların da bulunduğunu, onların yerinde kendinin de olabileceğini duşun!

Zindandaki kişileri oraya duşuren ofke, artık izĂ‚le olmuştur fakat onun acı bĂ‚kiyesi nedĂ‚met ve husran olarak devam etmektedir.

HUVE ’L-BÂKÎ

Allah TeĂ‚lĂ‚ seni bu hĂ‚le duşmekten muhafaza ettiği icin O ’na şukret! Oradakilerin selĂ‚meti icin de duĂ‚ et!”

“Sonra kabristanlara git, oradaki mezar taşlarından hĂ‚l lisĂ‚nıyla yukselen sessiz feryatları dinle!”

Mezar taşlarında yazan;

هُوَ الْبَاق۪ي «Huve ’l-BĂ‚kî: BĂ‚kî olan yalnız Allah ’tır!» ifadesinde derinleş! Bil ki O levha;

«FĂ‚nîliğini unutma!» demektir!

Yûnus ve HudĂ‚yî Hazretlerinin ifadeleriyle:

Kim umar senden vefĂ‚yı,

Yalan dunya değil misin?

Muhammedu ’l-MustafĂ‚ ’yı

Alan dunya değil misin?

***

Bilirim seni yalan dunyasın,

EvliyĂ‚ları alan dunyasın…

Suleyman tahtın sen vîran kıldın,

Masumlar boynun buken dunyasın.

Her mezar taşından ayrı ayrı îkazlar gelmektedir. Sanki mevtĂ‚nın sessiz feryatlarını ifade etmektedir. ÂdetĂ‚;

“‒Ey ziyaretci! Benim başına gelen senin de başına gelecektir, gafil olma!” demektedir.

MEZARDAKİLER VE DUNYADAKİLER

Ârif bir zĂ‚t buyurur:

“Hayret! Mezardakilerin pişman oldukları şeyler icin dunyadakiler birbirini yiyor!..”

Mezardakiler, dunyada peşinde koştukları, hırsla istedikleri şeylerin, boş hevesler olduğunu anlamışlardır. Fakat heyhat!

“Hayat nedir?” suĂ‚line, sadece toprağın rutubeti ve mezar taşlarının katı sessizliği cevap olarak yukselecekse, boyle bir gafletle ziyĂ‚n edilmiş fĂ‚nî bir hayattan daha acı ne olabilir?..

Âyet-i kerîmede buyurulduğu uzere:

عَامِلَةٌ نَاصِبَة. تَصْلٰى نَارًا حَامِيَةً

“Calışmıştır, (fakat boşuna) yorulmuştur. (Boş hevesler ve bĂ‚tıl maksatlar uğrunda yorulması; hicbir işe yaramadığı gibi, onu hakikî vazifesinden de uzak bıraktığı icin, o kişi) kızgın ateşe girecektir!”

(el-ĞĂ‚şiye, 3-4)

CenĂ‚b-ı Hak buyurur:

يَقُولُ الْاِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ اَيْنَ الْمَفَرُّ. كَلَّا لَا وَزَرَۜ

“O gun insan (buyuk bir şaşkınlık ve nedĂ‚met icinde);

«‒Kacacak yer neresi!» diyecektir.

«‒Hayır, hayır! (Kacıp) sığınacak yer yoktur!»” (el-KıyĂ‚met, 10-11)

Kur ’Ă‚n-ı Kerim ’de defaatle mahşer yerindeki insanların acı nedĂ‚met feryatları olarak; «يَا لَيْتَن۪ى» / «Âh keşke!» ifadeleri gecmektedir.

İnsan duşunmeli ki: Ne dunyada kacacak yer var, ne kabirde, ne de mahşerde!..

Oyleyse; فِرُّوا اِلَى اللّٰهِ «AllĂ‚h ’a koşun!» (ez-ZĂ‚riyĂ‚t, 50) emrine uyarak, O ’nun huzûruna koşmalı, O ’nun huzûruna hazırlanmalı!.. Bilhassa gonlu ofke ve hırs gibi zehirlerden arındırmalı…

Cunku;

Ofke enĂ‚niyetten kaynaklanan bir zehirdir. Gurur ve kibirle aygırlaşan nefsin, taşkınlığıdır. Onu dizginlemek zordur. Bu sebeple Efendimiz hakikî yiğitlik ve gercek pehlivanlığı, ofkeyi yenebilmek olarak tarif eder:

“Yiğit dediğin, gureşte rakibini yenen kimse değildir; asıl yiğit kızdığı zaman ofkesini yenen adamdır.” (BuhĂ‚rî, Edeb, 76)

Ofkeyi yenebilmenin mumtaz bir misĂ‚lini, İslĂ‚m tarihinin en kahraman bahadırlarından olan Hazret-i Ali ’nin hayatında goruruz.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yuzakı Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Temmuz Sayı: 149
İslam ve İhsan