Kim o? Kapıyı calan kimdir?AshĂ‚b-ı kirĂ‚mdan Hz. CĂ‚bir (r.a.) diyor ki:
KİM O? “Bir gun, ResûlullĂ‚h ’a gittim ve kapısını caldım. Resûl-i Ekrem Efendimiz:
–Kim o? diye sordular.
–Benim! diye cevap verdim. Bunun uzerine AllĂ‚h Resûlu:
–Benim, benim! diye tekrar etti. GĂ‚liba bu cevĂ‚bımdan hoşlanmamıştı.” (BuhĂ‚rî, İsti ’zĂ‚n, 17)[1]
KAPIYI CALAN KİMDİR? Ârifler sultĂ‚nı Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚ (k.s.) bu hadîs-i şerîfteki nukteleri gonul lisĂ‚nıyla şoyle şerh eder:
“Birisi geldi, bir dostun kapısını caldı. Dostu icerden:
«–Ey guvenilir kişi, kimsin?» diye seslendi. Kapıyı calan:
«–Benim.» deyince, dostu:
«–Oyleyse git! Senin icin henuz iceri girme zamanı değildir. Boyle bir mĂ‚nevî nîmetler sofrasında ham kişinin yeri yoktur.» dedi.
Ham kişiyi, ayrılık ve firak ateşinden başka ne pişirebilir? Nifaktan, iki yuzlulukten onu ne kurtarabilir? O zavallı adam kapıdan dondu, tam bir sene yollara duştu, dostunun ayrılığı ile yandı, yakıldı. O yanık Ă‚şık, ayrılık ateşi ile pişerek dondu geldi, dostunun evi etrafında yine dolaşmaya başladı. Ağzından sevgili dostunu incitecek bir soz cıkmasın diye, binbir endişe icinde ve yuzlerce defa edep gozeterek kapının halkasını yavaşca vurdu. Dostu icerden:
«–Kapıyı calan kimdir?» diye seslendi. Adam:
«–Ey gonlumu almış olan! Kapıdaki de sensin.» cevabını verdi. Dostu:
«–MĂ‚demki şimdi “sen” “ben”sin. Ey “ben” olan, “ben”den ibĂ‚ret olan, haydi gir iceri! Bu ev dardır; bu evde, iki “ben”i alacak yer yok­tur. İğneden gecirilecek bir iplik, ayrılır da iki iplik olursa, yĂ‚ni ucu catallaşırsa iğne­den gecmez. MĂ‚dem ki sen tek katsın, birsin; gel bu iğneden gec!» dedi.” (Mesnevî, 3052-3064)
Demek ki seven, sevdiğinin hĂ‚liyle hĂ‚llenip onunla aynîleşme yonunde belli bir kıvĂ‚ma gelmeden, gercek bir dost olamaz. Bu sebepledir ki artık, o olgunluğa erişen kapıdaki adam, iceriden gelen:
“–Kim o?” suĂ‚line:
“–Bir ben ki, baştan başa sen!” ifĂ‚desiyle karşılık vererek, dostuyla hemhĂ‚l oluşun makbûl olan seviyesini elde ettiğini bildirmiş olmaktadır.
BENLİĞİ ALT EDEN KİŞİ! Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚ şoyle devam eder:
“Ey nefsindeki benliği alt eden kişi! Gel, iceri gir. Sen, artık bahcedeki dikenler gibi gulun zıddı değilsin! Sen şimdi gullere şĂ‚h olansın!
Nefsini alcak goren kişiye, ne mutlu. Kendini ustun goren kimsenin de vay hĂ‚line! Şunu iyi bil ki, bu kibir ve ucub, yĂ‚ni kendini ustun gorme hĂ‚li kahredici bir zehirdir. Ahmaklar, bu zehirli şarabın sarhoşu oldukları icin kendilerinde varlık hissederler.
Bahtsızın biri bu zehirli iksirden icerse neşe ile bir an başını sallar. Sallar amma biraz sonra da insanlığa vedĂ‚ eder, rezil olur.
Ey aklı başında kişi! Şunu iyi bil ki; kılıc, boynu olan kişinin boynunu keser. Golge ise yerlere serilmiştir. Boynu ve bedeni olmadığı icin onun yaralanması ve kesilmesi de mumkun değildir.
Ey doğruluktan sapmış kişi! Buyukluk taslamak, kibre, gurura ve ucba kapılmak, odunun uzerine ateş koymak gibidir. Boyle bir ateş uzerine sen nasıl gidiyor da kendini ateşe atıyorsun?
Dikkatle bak da gor; yerle bir olan golgeler, hic oklara hedef olabilir mi?
Yerden başını kaldırıp varlık gosteren, boburlenen kişi ise, oklara hedef olur. CĂ‚resiz, oklar onu delik deşik ve perişan eder durur.”
KUCUMSEYEREK İNSANLARDAN YUZ CEVİRME! Âyet-i kerîmelerde buyrulur:
“Kucumseyerek insanlardan yuz cevirme! Ve yeryuzunde boburlenerek yurume! ZîrĂ‚ AllĂ‚h, kendini beğenmiş, ovunup duran kimseleri aslĂ‚ sevmez! Yuruyuşunde tabiî ol! Sesini alcalt!..” (LokmĂ‚n, 18-19)
“Yeryuzunde boburlenerek dolaşma. Cunku sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.” (el-İsrĂ‚, 37)
Dipnot:
[1] ŞĂ‚rihler, bu hadîsin şerhinde şu işĂ‚rî mĂ‚nĂ‚ya da yer vermişlerdir: Peygamber Efendimiz, Hazret-i CĂ‚bir ’in “ben” demesinden rĂ‚zı olmadı. Cunku, “ben” sozunde benlik, kibir ve buyukluk vardır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ab-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan